İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Emine Ülker TARHAN ve Muharrem İNCE ile birlikte 115 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : A- İptal davası ile ilgili, 30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 59. ve 60. maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ’ın reddine,
B- 11.10.2011 günlü, 665 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin;
1- Tümünün ve ayrı ayrı tüm maddeleri ile ekli listelerinin,
2- 3. maddesiyle değiştirilen 3146 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ikinci fıkrasının,
3- 7. maddesiyle 3146 sayılı Kanun’a eklenen Geçici Madde 15’in “… Bakanlık Müşaviri kadrolarında bulunanlar, Bakanın uygun göreceği Bakanlığın merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevlendirilirler.” bölümünün,
4- 16. maddesiyle 4904 sayılı Kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (g) bendinin,
5- Geçici 2. maddesinin (1), (2) ve (9) numaralı fıkralarının,
Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 7., 36., 70., 87., 91., 123., 125. ve 128. maddelerine aykırı olmaları nedeniyle iptallerine ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına,
karar verilmesi istemidir.
I- HÂKİMİN REDDİ, İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
Dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
“I- HAKİMİN REDDİ TALEBİ
Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36 ncı maddesinde, “adil yargılanma hakkı” düzenlenmiş; 138 inci maddesinde ise, “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.” denilmiştir.
Yargıçların bağımsızlığına gerekçe oluşturan, Anayasa, yasa ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm vermesine ilişkin bu kuraldan yargıçların tarafsızlığı anlaşılmalıdır. Yargıçlara yönelik “meslek ahlakı standartlarını” oluşturmak amacıyla belirlenen ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27.06.2006 gün ve 315 sayılı kararıyla benimsenen, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul ettiği 2003/43 sayılı “Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkeleri” de yargıcın bağımsızlığı ile tarafsızlığına ilişkin bağlayıcı hükümler içermektedir.
Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkelerinin “Bağımsızlık” ve “Tarafsızlık” değerleri şöyledir:
“Değer 1: BAĞIMSIZLIK
İlke: Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin ön koşulu ve âdil yargılanmanın temel garantisidir. Bundan dolayı hâkim, hem bireysel hem de kurumsal yönleriyle yargı bağımsızlığını temsil ve muhâfaza etmelidir.
Uygulama:
1.1 Hâkim, doğrudan ya da dolayısıyla her hangi bir sebeple ya da her hangi bir yerden gelen müdâhale, tehdit, baskı, teşvik ve tüm hâricî etkilerden uzak, hâkimin olayları değerlendirmesi temelinde, vicdânî hukuk anlayışı ile uyum içerisinde bağımsız olarak yargısal işlevini yerine getirmelidir.
1.2 Hâkim, genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda olduğu ihtilâfın taraflarından bağımsızdır.
1.3 Hâkim, yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlarla uygun olmayan ilişkilerden fiîlen uzak olmakla kalmayıp, aynı zamanda öyle görünmelidir de.
1.4 Hâkim, yargısal görevlerini yerine getirirken, tek başına karar vermek zorunda olduğu hususlarda diğer yargıçlardan da bağımsızdır.
1.5 Hâkim, yargının kurumsal ve eylemsel bağımsızlığını sürdürmek ve arttırmak için, yargısal görevlerinin ifasına yönelik koruma tedbirlerini almalı ve bunları artırmalıdır.
1.6 Hâkim, yargı bağımsızlığını sürdürmede esas olan yargıya yönelik kamusal güveni güçlendirmek amacıyla, yargı etiği ile ilgili yüksek standartlar sergilemeli ve bunları ilerletmelidir.
Değer 2: TARAFSIZLIK
İlke: Tarafsızlık, yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesinin esasıdır. Bu prensip, sadece bizâtihî karar için değil aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir.
Uygulama:
1. Hâkim, yargısal görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmelidir.
2. Hâkim, mahkemede ve mahkeme dışında, yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini sağlayacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmalıdır.
3. Hâkim, duruşma ve karar aşamalarında, kendisini yargılamadan zorunlu olarak el çektirecek olasılıkları makul ölçüler içerisinde asgariye indirecek şekilde hareket etmelidir.
4. Hâkim, önündeki bir dava veya önüne gelme ihtimâli olan bir konu hakkında, bilerek ve isteyerek; yargılama aşamasının sonuçlarını veya sürecin açıkça âdilânelik vasfını makul ölçüler çerçevesinde etkileyecek veya zayıflatacak hiçbir yorumda bulunmamalıdır. Ayrıca hâkim, her hangi bir şahsın ya da meselenin âdil yargılanmasını etkileyebilecek alenî olsun veya olmasın her hangi bir yorum da yapmamalıdır.
5. Hâkim, tarafsız olarak karar veremeyeceği durumda veya makul olarak düşünme yeteneği olan bir kişide tarafsız olarak karar veremeyeceği izlenimi yaratması halinde, yargılamanın her hangi bir aşamasına katılmaktan çekinmelidir. Sınırlı sayıda sayılmamakla birlikte bu durum aşağıdaki ihtimâllerde söz konusu olur:
6. Hâkimin, yargılama aşamasında delil kâbilinden tartışılan olaylarla ilgili kişisel bir bilgiye sahip olması veya davanın bir tarafıyla ilgili gerçek bir önyargı veya tarafgirlik içerisinde olması veya,
7. Hâkimin ihtilâf konusu davada, olaya ilişkin bir tanıklığının olması ya da daha önceden bu konuda avukat olarak hizmet vermiş olması veya,
8. Hâkim ya da hâkimin ailesinden birisinin ihtilâf konusu dava sonuçlarıyla ilgili ekonomik bir çıkarının olması. Davaya bakmaya devam edecek yeni bir mahkemenin kurulamaması halinde veya hiçbir şeyin yapılmamasının durumun aciliyeti nedeniyle ciddi şekilde adaletsizliğe yol açacağı halde hâkime, görevden el çektirmek gerekmez.”
Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkelerinin yukarıda aynen yer verilen “Bağımsızlık” ve “Tarafsızlık” değerleri hiçbir yoruma ve ek açıklamaya ihtiyaç göstermeyecek derecede açıktır.
Kamuoyunda Wikileaks belgeleri olarak bilinen ve bir internet sitesinde (http://www.wikileaks.ch/origin/186_18.html) yer alan 03 ANKARA 4862 kodlu yazıda, “ 4. (C) Kapsamlı reformların önde gelen savunucularından, Anayasa Mahkemesi Hakimi Haşim Kılıç, 1 Ağustos tarihinde bize özel olarak CHP’nin mevcut problemleri için kendini suçlaması gerektiğini aktarmıştır. CHP, muhalefet etmek görüntüsünü vererek ya da çok çekişme yarattıktan sonra isteksizce “her şeyi” - demokrasi yanlısı ortaya atılan tüm reformları -- kabul ederek, kendisi için prensipsiz ve erişilemez bir imaj yaratmakta. CHP, Hükümet doğru şeyi yapsa bile, sanki tek işinin AK Parti Hükümetinin yaptığı her şeye muhalefet etmek gibi davranmak olduğunu söylemiştir. Bu da seçmenleri kaçırıyor demiştir.” ifadeleri yer almaktadır.
Kamuoyuna yansıyan ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç tarafından da yalanlanmayan belgeye dayalı bilgilere göre, Sayın Başkanın Cumhuriyet Halk Partisi hakkında Amerika Birleşik Devletlerinin Ankara Büyükelçiliği yetkililerine olumsuz değer yargılarında bulunduğu anlaşılmış, bu konudaki gizli görüşmenin kamuoyuna yansıması ile de Sayın Başkanın Cumhuriyet Halk Partisinin tarafı olduğu bir davada tarafsız karar veremeyeceği izlenimi doğmuştur.
Yasama ve yürütme organlarının siyasi söylemlerinden ve bu organlarla uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak olmakla kalmayıp, aynı zamanda öyle görünmesi de gereken bir yüksek yargıcın, hem de yabancı bir ülkenin Büyükelçiliğine iç siyasete ilişkin değerlendirmelerde bulunmasındaki tuhaf ötesi gariplik bir yana, yasaları, yasa gücünde kararnameleri, TBMM İçtüzüğünü, Anayasaya şekil ve esas bakımından; Anayasa değişikliklerini ise şekil bakımından denetlemek ve bireysel başvuruları karara bağlamakla Anayasal olarak görevli Anayasa Mahkemesinin bir üyesinin, TBMM’nin çıkardığı yasaları, yasa gücünde kararnameleri, TBMM İçtüzüğünü ve Anayasa değişikliklerini gerek gördüğü durumlarda Anayasa Mahkemesine taşımakla Anayasal olarak yetkilendirilmiş Anamuhalefet Partisi hakkında şikayetvari olumsuz görüş beyan etmenin de ötesinde, hiç kimseyi yüceltmeyecek sözler söylemesi; yargıcın bireysel bağımsızlığını koruyamadığını, karar vermek zorunda olduğu ihtilafın taraflarından bağımsız kalamadığını, sadece bizatihi karar için değil, aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerli olan tarafsızlık ilkesiyle bağdaşmayan eylemler içinde bulunduğunu, mahkemede ve mahkeme dışında, yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini sağlayacak ve artıracak davranışlar içerisinde bulunmadığını; önüne gelme ihtimâli olan davalar hakkında, yargılama aşamasının sonuçlarını veya sürecin açıkça adilanelik vasfını makul ölçüler çerçevesinde etkileyecek veya zayıflatacak yorumlarda bulunduğunu, hiçbir yoruma ihtiyaç göstermeyecek açıklıkta ortaya koymaktadır.
Somut olayda, ekte yer alan belgeler ve bu belgeler çerçevesinde kamuoyu önünde yapılan aleni tartışma ve değerlendirmeler karşısında, Sayın Başkan Haşim Kılıç’ın derin bir sessizliğe bürünerek, usulen yalanlama yoluna dahi gitmemiş olması, kamuoyunda ABD Ankara Büyükelçiliğine Cumhuriyet Halk Partisini şikayet eder mahiyetteki sözleri söylediği ve olumsuz değerlendirmelerde bulunduğu ve dolayısıyla davanın bir tarafıyla ilgili gerçek bir önyargı veya tarafgirlik içerisinde olduğu şeklinde anlaşılmış ve Sayın Haşim Kılıç’ın Cumhuriyet Halk Partisinin tarafı olduğu işbu davada bir yargıç tarafsızlığı ile karar veremeyeceğine ilişkin ciddi kuşkuların yerleşmesine yol açmıştır.
25 Nisan 2011 tarihinde Anayasa Mahkemesinin 49 ncu Kuruluş Günü Töreninde yapılan açılış konuşmasındaki şu sözler de Sayın Haşim Kılıç’a aittir:
“Anayasanın 175 inci maddesinde Anayasa değişikliği için öngörülen nitelikli çoğunluk anlayışının içinde, uzlaşmaya dönük örtülü bir yaklaşım olduğu düşünülebilirse de, bu, çoğunluğu elde edenlerin azınlıkta kalan diğer görüşleri ve farklılıkları yok sayma, dışlama ya da dayatma yolunu haklı kılamaz. Ancak, nitelikli çoğunluk dışındaki görüş sahiplerinin de bu gücü bloke etme, etkisizleştirme gibi davranış sergilemelerine de izin verilemez. Doğal hukukla örtüşen evrensel değerler üzerinde geniş katılımlı bir iradeyi oluşturmak zor değildir. Yeter ki demokrasinin müzakere imkânlarından faydalanarak çözüm bulma iradesi samimiyetle ortaya konulabilsin. Toplumun tanıklığında ortaya konulan bu samimi duruşlar, çoğunlukçu, dayatmacı ve “ben yaptım oldu” noktasındaki düşünce sahiplerinin haksızlığını açıkça ortaya koyacaktır. Siyaset kurumları, geçmişte yaşanan fahiş hatalarla hesaplaşarak, sorunlara çözüm önerilerini cesaretle sunabilmelidirler. Ümit ediyorum ki bu gayret, Anayasa Mahkemesi’ne dava açmak suretiyle sorun çözme kolaycılığını da ortadan kaldıracaktır.”
Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı Haşim Kılıç’a göre, Anayasanın 175 inci maddesinde aranan nitelikli çoğunluk, uzlaşmaya dönük açık bir kural değil, sadece örtülü bir yaklaşım olarak düşünülebilir ve Anayasal olarak yetkilendirilmiş Anamuhalefet partisinin, siyasal iktidarın çoğunlukçu, dayatmacı ve “ben yaptım oldu” anlayışıyla çıkardığı yasal düzenlemeleri, iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine götürmesi, “Anayasa Mahkemesine dava açmak suretiyle sorun çözme kolaycılığı”dır.
CHP’nin Anayasa Mahkemesine dava açmasına ilişkin olarak kamuoyunda kahve sohbeti düzeyinde sürdürülen güncel siyasi tartışmalar esnasında, sadece Anayasa Mahkemesine iptal davası açma yetkisi bulunan Anamuhalefet Partisini aşağılamayı ve toplum nezdinde itibarsızlaştırmayı değil, aynı zamanda Başkanı olduğu Yüksek Mahkemenin demokratik sistem içindeki işlevi ile Anayasal varlık nedenini de sorgulayan bu sözleri, herhangi bir siyaset insanı değil, Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı söyleyebilmiştir. Dahası bu sözler, günümüz Türkiye’sinin kâbusu olduğu üzere, dostlar arasında yapılan özel bir sohbetin ortam veya telefon dinlemesi suretiyle elde edilmesi ve medyaya servisi yoluyla kamuoyuna yansımamış; yazılı ve görsel tüm medyanın takip ettiği Yüksek Mahkemenin 49 ncu Kuruluş Günü Töreninde -6223 sayılı Yetki Yasasının siyasal iktidarın sayısal çoğunluğuna dayalı olarak kabul edildiği 06.04.2011 tarihinden 20 gün sonra 25.04.2011 tarihinde- yapılmıştır.
Demokratik siyasal sistemlerde bir siyasi partinin muhatabı, diğer siyasi partilerdir. Bu bağlamda, herhangi bir siyasi parti hakkında siyasi değerlendirme, eleştiri ve suçlamaları yapacak olanların da halkın oylarına talip olan diğer siyasi partiler olacağında kuşku yoktur. Anayasasında demokratik hukuk devleti ile kuvvetler ayrılığı ilkelerini benimsemiş ve yargıç bağımsızlığı ile tarafsızlığına yer vermiş bir ülkede, Anayasa Mahkemesi Başkanının herhangi bir siyasi partiyi bırakınız suçlamayı, eleştirmesi dahi hiçbir şekilde mümkün olamaz. Hele bu suçlamanın, Başkanı olduğu Mahkemenin demokrasilerdeki işlevi ile varlık nedenini de yok sayarak Anayasa Mahkemesine dava açmak gibi Anayasal bir hakkın kullanımı, muhalefet görevinin bir parçası ve temel hak ve özgürlükler ile halkın çıkarlarını korumanın gereği ile ilgili olması, açıklanabilir olmanın uzağındadır.
Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanının amacı ve hedefi, “kör kör parmağım gözüne” kadar açık ve herhangi bir yoruma ihtiyaç duymayacak kadar belirgin bir şekilde Anamuhalefet Partisini, “Anayasa Mahkemesine dava açmak suretiyle sorun çözme kolaycılığı” ile suçlaması; hukuksal konumu ve statüsü ile mesleki deneyimi göz önüne alındığında, ancak, Anamuhalefet Partisine karşı alt benliğe yerleşmiş katı önyargının, üst benliğin kontrol işlevini parçalayarak açığa çıkacak derecede güçlü olmasıyla mümkün olabilir ve bu durum tarafsızlığın yitirildiğinin en belirgin göstergesidir.
Öte yandan, Sayın Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildiği 1990 yılından bu yana, Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi veren 9 adet yetki yasasının iptali başvurularına üye ve başkan sıfatıyla katılmıştır.
Bu Yetki Yasaları ve Anayasa Mahkemesi kararları ile Sayın Haşim Kılıç’ın kullandığı oylar şöyledir:
1) 06.06.1991 günlü ve 3755 sayılı Yetki Kanununun iptali için Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin açtığı davada, AYM 12.12.1991 günlü ve E.1991/27, K.1991/50 sayılı Kararı ile 3755 sayılı Yetki Yasasını, Anayasanın 91 inci ve 153 üncü maddelerine aykırı bulunarak OYÇOKLUĞU ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ, karşıoy kullanmıştır.
2) 24.06.1993 günlü 3911 sayılı Yetki Kanununun iptali için Anavatan Partisinin açtığı davada, AYM 16.09.1993 tarihli ve E.1993/6, K.1993/28 sayılı Kararı ile 3911 sayılı Yetki Yasası, “verilen yetkinin belirsiz olduğu”, “yetki yasasında bulunması gereken öğeleri içermediği”, “verilen yetkinin önemli, ivedi ve zorunlu olup olmadığının tespitinin olanaksız olduğu”, “yasama yetkisinin devri niteliğinde olduğu” gerekçeleriyle Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bularak OYBİRLİĞİ ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ iptal gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
3) 18.05.1994 günlü ve 3990 sayılı Yetki Kanununun iptali için Anavatan Partisinin açtığı davada, AYM 05.07.1994 tarihli ve K.1994/44-2 sayılı Kararı ile 3990 sayılı Yetki Yasası, “verilen KHK çıkarma yetkisinin ivedi, zorunlu ve önemli durumlara ilişkin olmadığı”, “yasama yetkisinin devri niteliğinde olduğu”, “öngörülen amaç, konu ve kapsamın somut ve belirgin nitelikte olmadığı” gerekçeleriyle Anayasanın 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bularak OYBİRLİĞİ ile İptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ, iptali yönünde oy kullanmakla beraber, KHK çıkarma yetkisinin ivedi, zorunlu ve önemli durumlara ilişkin olması gerektiği görüşüne katılmamıştır.
4) 31.05.1995 günlü ve 4109 sayılı Yetki Kanununun iptali için TBMM Üyeleri Hasan KORKMAZCAN, Bülent ECEVİT ve 113 Milletvekilinin açtığı davada, AYM 04.07.1995 günlü ve E.1995/35, K.1995/26 sayılı Kararı ile 4109 sayılı Yetki Yasasını, “erkler ayrılığı”, “demokratik hukuk devleti” “yasama yetkisinin devredilemeyeceği” ilkelerine aykırı olduğu, “nerelerin il, nerelerin ilçe olacağı konusunda belirsizlik yarattığı”, “kapsam ve ilkelerinin belirsiz olduğu” gerekçeleriyle Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bularak OYBİRLİĞİ ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ iptal gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
5) 08.06.1995 günlü ve 4113 sayılı Yetki Kanununun iptali için Anavatan Partisinin açtığı davada, AYM 19.09.1995 tarihli ve E.1995/39, K.1995/45 sayılı Kararı ile 4113 sayılı Yetki Yasasını, “yetki yasasında, çıkarılacak KHK’lerin konu, amaç, kapsam ve ilkelerinin belirgin ve somut biçimde gösterilmemesi”, “yasama yetkisinin devrini doğurması” gerekçeleriyle Anayasanın 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bulunarak OYBİRLİĞİ ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ iptal gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
6) 31.08.1996 günlü ve 4183 sayılı Yetki Kanununun iptali için Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’in açtığı davada, AYM 02.10.1996 günlü ve E.1996/61, K.1996/35 sayılı Kararı ile 4183 sayılı Yetki Yasasını, “amaç, kapsam ve ilkelerin belirsiz olduğu”, “Bakanlar Kurulu’na geniş kapsamlı KHK çıkarma yetkisi verildiği”, “yürütme organına, TBMM’ne ait bulunan yasama yetkisini sınırsız biçimde kullanma olanağı ve yürütmeye yasama karşısında üstünlük tanındığı” gerekçeleriyle, Anayasanın 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bularak OYBİRLİĞİ ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ iptal gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
7) 29.06.2000 günlü ve 4588 sayılı Yetki Kanununun iptali için Fazilet Partisinin açtığı davada, AYM 05.10.2000 tarihli ve E.2000/45, K.2000/27 sayılı Kararı ile 4588 sayılı Yetki Yasasını, “sınırlarının geniş ve belirsiz olması”, “yasama yetkisinin yürütme organına devri anlamına gelmesi”, “verilen yetkinin önemli, ivedi ve zorunlu durumları içerip içermediğinin tespitine imkan vermemesi” gerekçeleriyle Anayasanın Başlangıç’ının dördüncü paragrafı ile 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bulunarak OYÇOKLUĞU ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ iptali yönünde oy kullanmış ve iptal gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
8) 21.12.2000 günlü ve 4615 sayılı Yetki Kanununun iptali için Fazilet Partisinin açtığı davada, AYM 20.03.2001 tarihli ve E.2001/9, K.2001/56 sayılı Kararı ile 4615 sayılı Yasanın 1 inci ve 2 nci maddelerinde yer alan “idari” ibaresini, “idarî hak kavramının, memurların ve diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal hakları dışında kalan tüm haklarını ifade etmesi nedeniyle belirsizlik içermesi”, “idari haklara ilişkin düzenlemelerin Anayasanın 91 inci maddesindeki yasak alan içinde olması” “Malî ve sosyal haklar dışındaki idarî hak kavramı içinde nitelenebilecek konuların önemli, zorunlu ve ivedi durumlar kapsamında düşünülemeyeceği” gerekçeleriyle Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bularak oyçokluğu ile iptal etmiş; Sayın Haşim Kılıç iptali yönünde oy kullanmış ve iptal gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
9) 06.04.2011 tarihli ve 6223 sayılı Yetki Kanununun iptali için Cumhuriyet Halk Partisinin açtığı davada, AYM’nin 27.10.2011 tarihli ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı Kararı ile 14 üyenin oyunun 7’ye 7 çıkması nedeniyle iptal isteminin reddi yönünde oy kullanan Mahkeme Başkanı Sayın Haşim KILIÇ’ın kullandığı oyun üstün sayılmasından dolayı iptal istemi reddedilmiştir.
Her dosyanın kendi içinde değerlendirilmesi gerekeceği kural olmakla birlikte, Sayın Haşim Kılıç’ın Yetki Yasaları konusunda 1993 yılından bu yana istikrar kazanmış görüşünden ve bu görüşlerindeki, “sınırlarının geniş ve belirsiz olması”, “yürütme organına, TBMM’ne ait bulunan yasama yetkisini sınırsız biçimde kullanma olanağı ve yürütmeye yasama karşısında üstünlük tanınması” “verilen yetkinin önemli, ivedi ve zorunlu durumları içerip içermediğinin tespitine imkan vermemesi” gerekçelerinden dönerek iptal isteminin reddi yönünde oy kullanması, kamuoyunda AKP’yi Anayasa Mahkemesi Başkanının kurtarması şeklinde değerlendirilmiş ve bu değerlendirme Sayın Haşim Kılıç’ın Cumhuriyet Halk Partisinin tarafı olduğu davalarda yargıç tarafsızlığı ile karar veremeyeceğine ilişkin yerleşen ciddi kuşkuları pekiştirmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 30.03.2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 59 uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan, Başkan ve üyelerin istişari görüş ve düşüncesini ifade etmiş olduğu dava ve işlere bakamayacaklarına ilişkin kural ile 60 ıncı maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki, “Başkan ve üyeler tarafsız hareket edemeyecekleri kanısını haklı kılan hâllerin olduğu iddiası ile reddolunabilirler.” hükmüne dayanarak Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç hakkında reddi hakim talebinde bulunuyoruz.
…
III- GEREKÇELER
1) 11.10.2011 Tarihli ve 665 Sayılı “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”nin Tümü ve Ayrı Ayrı Tüm Maddeleri ile Ekindeki Listelerin Anayasaya Aykırılığı
Anayasanın Başlangıcının dördüncü fıkrasında, “Kuvvetler ayırımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” belirtildikten sonra 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında “hukuk devleti” ilkesine yer verilmiş; 6 ncı maddesinde, hiç kimse ve hiçbir organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı; 7 nci maddesinde, Yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği; 8 inci maddesinde, yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve yasalara uygun olarak yerine getirileceği kuralları getirilmiş; 87 nci maddesinde, Bakanlar Kuruluna “belli konularda” KHK çıkarma yetkisi verilmesi TBMM’nin görevleri arasında sayılmış; 91 inci maddesinin ikinci fıkrasında ise, yetki kanununun, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılmayacağını göstereceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 05.10.2000 tarih ve E.2000/45, K.2000/27 sayılı Kararında da vurgulandığı üzere, Anayasanın 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, yasama yetkisinin genel ve asli bir yetki olması, TBMM’ye ait bulunması ve devredilememesi karşısında KHK çıkarma yetkisinin kendine özgü ve ayrık bir yetki olduğu anlaşılabilmektedir. Dolayısıyla yetki yasalarının, yasama yetkisinin devri anlamına gelecek ya da bu izlenimi doğuracak biçimde yaygınlaştırılıp genelleştirilmemesi gerekir. KHK’ler ancak ivedilik gerektiren belli konularda, kısa süreli yetki yasaları temel alınarak etkin önlemler ve zorunlu düzenlemeler için yürürlüğe konulmak durumundadır.
Anayasanın 91 inci maddesinin Danışma Meclisi’nde görüşülmesi sırasında KHK çıkarabilmesi için hükümete yetki verilmesinin nedeni, “... çok acele hallerde hükümetin elinde uygulanacak bir seri kural olmadığı için, acele olarak çıkarılıp ve hemen olayın üstüne gidilmesi gereken hallerde çıkarılması için bu düzenleme getirilmiştir ...” biçiminde açıklanırken; Anayasa Komisyonu Başkanınca da, “Kanun hükmünde kararname, yasama meclisinin acil bir durumda, kanun yapmak için geçecek sürede çıkaracağı kanun ihtiyacı, halledilmesi gereken meseleyi çözemeyeceğine; o zaman çok geç kalınacağı endişesinden kaynaklanan bir müessesedir ve bu müessese bunun için kurulmuştur.” denilerek aynı doğrultuda görüş bildirilmiştir.
Yetki yasasında Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin “amaç”, “kapsam” ve “ilkeleri”nin belirlenmesinden amaç, bu yetki ile Bakanlar Kurulunun neleri gerçekleştirebileceğinin açıklığa kavuşturulmasıdır. KHK’nin, amacı, kapsamı ve ilkeleri de konusu gibi geniş içerikli, her yöne çekilebilecek, yuvarlak ve genel anlatımlarla gösterilmemeli, değişik biçimlerde yorumlamaya elverişli olmamalıdır. Verilen yetkinin konu, amaç, kapsam ve ilkeler yönünden belirgin duruma getirilmesi, başka bir anlatımla somutlaştırılması, yürürlüğe konulacak KHK’lerin yetki yasası kapsamı içinde kalıp kalmadıklarının, 91 inci maddede belirlenen yasak alana girip girmediklerinin, önemli, ivedi ve zorunlu bir durum için düzenlenip düzenlenmediklerinin saptanabilmesi yönünden gereklidir.
Anayasa Mahkemesinin 1990’lardan bu yana verdiği kararlarda, TBMM’nin Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi vermesi için, “ivedilik, “zorunluluk” ve “önemlilik” gibi üç koşulun birlikte bulunması gerekeceğine yönelik içtihat oluşturduğu gözlenmektedir (06.02.1990 günlü ve E.1988/62, K.1990/3). Yüksek Mahkeme, 16.10.1993 günlü ve E.1993/26, K.1993/28 sayılı kararında ise, “KHK’lar, ancak ivedilik isteyen belli konularda, kısa süreli yetki yasaları temel alınarak etkin önlemler ve zorunlu düzenlemeler için yürürlüğe konur.” demiştir. İvedilik koşulu ile etkin önlemler ve zorunlu düzenlemeleri taşımayan hususlarda KHK çıkarma yetkisi verilmesinin yasama yetkisinin devri anlamına geleceği açıktır.
Nitekim; 1990 yılından bu yana, Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi veren 9 adet yetki yasasının iptali için Anayasa Mahkemesine yapılan başvurulardan, sonuncusu olan 6223 sayılı Yetki Yasası hariç, 06.06.1991 günlü ve 3755 sayılı, 24.06.1993 günlü ve 3911 sayılı, 18.05.1994 günlü ve 3990 sayılı, 31.05.1995 günlü ve 4109 sayılı, 08.06.1995 günlü ve 4113 sayılı 31.08.1996 günlü ve 4183 sayılı, 29.06.2000 günlü ve 4588 sayılı, 21.12.2000 günlü ve 4615 sayılı Yetki Yasaları; Anayasa Mahkemesinin sırasıyla 12.12.1991 günlü ve E.1991/27, K.1991/50 sayılı; 16.09.1993 tarihli ve E.1993/6, K.1993/28 sayılı; 05.07.1994 tarihli ve K.1994/44-2 sayılı; 04.07.1995 günlü ve E.1995/35, K.1995/26 sayılı; 19.09.1995 tarihli ve E.1995/39, K.1995/45 sayılı; 02.10.1996 günlü ve E.1996/61, K.1996/35 sayılı; 05.10.2000 tarihli ve E.2000/45, K.2000/27, 20.03.2001 günlü ve E.2001/9, K.2001/56 sayılı kararları ile iptal edilmiştir.
Yüksek Mahkemenin anılan 05.10.2000 tarih ve E.2000/45, K.2000/27 sayılı Kararında;
“Anayasanın 87 nci maddesine göre, ancak, belli konularda KHK çıkarma yetkisi verilmesi gerekirken dava konusu Yasa’yla her konuyu kapsayacak biçimde genel bir yetki verilmiştir. Bakanlar Kurulu, ayrık tutulan iki kurum dışında tüm kamu kurum ve kuruluşlarını yeniden örgütleyebilecek, bunların görev ve yetkilerini yeniden düzenleyebilecek, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin ücret, aylık, disiplin ve cezaları ile emeklileri hakkında kanun ve KHK’lerde değişiklik yapabilecek, Devletin gelirleri ve harcamalarına ilişkin tüm mevzuatı ‘kamu malî yönetimi’ kavramı içinde değerlendirerek yeni kurallar getirebilecektir. Sınırları geniş ve belirsiz konularda düzenleme yapmak üzere Bakanlar Kurulu’na KHK çıkarma yetkisi verilmesi, Anayasanın 87 nci maddesinde belirtilen ‘belli konu’larda verilen yetki olarak değerlendirilemez.
Öte yandan, yasa, Anayasanın 91 inci maddesinde belirtilen öğeleri de içermemektedir. Yasa’nın 1 inci maddesinde çıkarılacak KHK’lerin “kapsam” ve konusu içiçe girmiş, kapsamının çok geniş ve sınırsız olması nedeniyle de verilen yetkinin 91 inci maddede öngörülen yasak alana girip girmediğinin denetimi olanaksız hale gelmiştir. Konu ve kapsamdaki bu sınırsızlık ve belirsizlik, TBMM’ne ait olan yasama yetkisinin yürütme organına devri anlamına gelir. Amaç, konu, ilke ve kapsamla ilgili sınırların belirli olması gerekirken bunlara uyulmadan KHK çıkarma yetkisi verilmesi Anayasanın 7 nci maddesine aykırılık oluşturur.
Yasa’nın 2 nci maddesinde, Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin ivedi ve zorunlu hallerde kullanılması gerektiği belirtilmiştir. Yetkinin “önemli, ivedi ve zorunlu” durumlarla sınırlandırılması, dava konusu Yetki Yasası’nda olduğu gibi bunun takdirinin Bakanlar Kuruluna bırakılmasıyla değil, amacın, kapsamın ve konunun içeriği yönünden ivedi ve zorunlu olduğunun yasa koyucu tarafından saptanmasıyla olanaklıdır. Niteliği itibariyle uzun süreli ve çok yönlü çalışmayı gerektiren düzenlemeler ivedi ve zorunlu olarak nitelendirilemez. Dava konusu Yasa’nın amaç ve kapsamındaki genişlik ve sınırsızlık, verilen yetkinin önemli, ivedi ve zorunlu durumları içerip içermediğinin tespitine imkan vermemektedir.
Açıklanan nedenlerle Yetki Yasası’nın 1 inci maddesiyle 2 nci maddesinin birinci fıkrası Anayasanın Başlangıç’ının dördüncü paragrafı ile 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
denilmiştir.
6223 sayılı Yetki Yasasının “Amaç ve kapsam” başlıklı 1 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
(a) bendinde, “Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden belirlenerek;” denildikten sonra; (1) numaralı alt bendinde, mevcut bakanlıkların birleştirilmesine veya kaldırılmasına, yeni bakanlıklar kurulmasına, anılan bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarıyla hiyerarşik ilişkilerine; (2) numaralı alt bendinde, mevcut bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların bağlılık ve ilgilerinin yeniden belirlenmesine veya bunların mevcut, birleştirilen veya yeni kurulan bakanlıklar bünyesinde hizmet birimi olarak yeniden düzenlenmesine; (3) numaralı alt bendinde, mevcut bakanlıklar ile birleştirilen veya yeni kurulan bakanlıkların görev, yetki, teşkilat ve kadrolarının düzenlenmesine, taşrada ve yurt dışında teşkilatlanma esaslarına;
(b) bendinde ise, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak üzere, bunların atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına; “ilişkin konularda düzenlemelerde bulunmak üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermektir.” gibi belirsiz ve sınırsız ifadelere yer verilerek Yetki Yasasının amacı ortaya konmak istenmiştir.
Aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında ise, Yetki Yasasının kapsamına ilişkin olarak, “Bu Kanuna göre çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler;” denilip,
(a) bendinde, “Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden belirlenmesine ilişkin olarak;” ifadesinden sonra, 19 alt bent halinde 19 yasa ve KHK sayılmış ve (20) numaralı alt bendinde, “Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin görev, yetki, merkez, taşra ve yurt dışında teşkilatlanma esasları, kadrolar, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların bağlılık ve ilgilerine ilişkin hükümlerinde, (…) yapılacak değişiklik ve yeni düzenlemeleri kapsar.” denilerek adeta teşkilatlanmaya ilişkin tüm yasa ve yasa gücünde kararnameler kapsama alınmak istenmiş;
(b) bendinde ise, “Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin olarak;” denildikten sonra 6 alt bent halinde 5 yasa ve 1 KHK sayılmış ve (7) numaralı alt bendinde ise, “Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin hükümlerinde” ifadesiyle de neredeyse tüm kamu personeli hakkında Bakanlar Kuruluna her türlü düzenlemede bulunma yetkisi verilmesi hedeflenmiştir.
Oysa yetki yasalarının, Anayasanın belirlediği ögeleri belli bir içeriğe kavuşturarak somutlaştırması ve verilen yetkiyi hiçbir tartışmaya yol açmayacak açıklıkta belirleyerek Bakanlar Kurulu’na çerçeveyi çizmesi ve niteliği itibariyle uzun süreli ve çok yönlü çalışmayı gerektiren düzenlemeleri kapsamaması gerekmektedir.
Çünkü, Yetki Yasası’nda Bakanlar Kurulu’na verilen yetkinin “amaç”, “kapsam” ve “ilkeleri”nin belirlenmesinden amaç, bu yetki ile Bakanlar Kurulu’nun neleri gerçekleştirebileceğinin açıklığa kavuşturulmasıdır. Ancak, 6223 sayılı Yetki Yasasının, amacı, kapsamı ve ilkeleri de konusu gibi geniş içerikli, her yöne çekilebilecek, yuvarlak ve genel anlatımlarla geçiştirilerek, her okuyanın değişik şekillerde yorumlamasına açık hale getirilmiştir. Verilen yetkinin konu, amaç, kapsam ve ilkeler yönünden belirgin duruma getirilmesi, başka bir anlatımla somutlaştırılması, yürürlüğe konulacak KHK’lerin yetki yasası kapsamı içinde kalıp kalmadıklarının, 91 inci maddede belirlenen yasak alana girip girmediklerinin, önemli, ivedi ve zorunlu bir durum için düzenlenip düzenlenmediklerinin saptanabilmesi yönünden gereklidir.
Herhangi bir yetki yasasının Anayasaya aykırı olmaması için Anayasadaki öge ve ölçütlere, Anayasa Mahkemesi kararları ile getirilen yorumlara uygun olması gerekir. Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesi kararlarda açıklanan gerekçelerin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılar.
Tüm bunlara ve kanun hükmünde kararnamenin, 12 Mart 1971 Askeri Müdahalesinden sonra 20.09.1971 tarihli ve 1488 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle Anayasanın 64 üncü maddesine girdiğinden bu güne kadarki Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına rağmen; 06.04.2011 tarihli ve 6223 sayılı “Kamu Hizmetlerinin Düzenli, Etkin ve Verimli Bir Şekilde Yürütülmesini Sağlamak Üzere Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Teşkilat, Görev ve Yetkileri ile Kamu Görevlilerine İlişkin Konularda Yetki Kanunu”nun iptali için Cumhuriyet Halk Partisinin açtığı iptal davası sonucunda 6223 sayılı Yetki Yasası, AYM’nin 27.10.2011 günlü ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı Kararı ile 14 üyenin oyunun 7’ye 7 çıkması nedeniyle, bu güne kadar istikrar kazanmış görüşünün aksine iptal isteminin reddi yönünde oy kullanan ve bu Dava Dilekçesinin “Hakimin Reddi Talebi” bölümünde belirtilen nedenlerle reddi hakim talebinde bulunulan Mahkeme Başkanı Sayın Haşim KILIÇ’ın kullandığı oydan dolayı iptal istemi OY ÇOKLUĞU ile reddedilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 27.10.2011 günlü ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı (Başkanın oyundan dolayı 6216 sayılı Kanunun 65 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre çoğunluk sayılan) Kararına göre;
“… 6223 sayılı Kanunun iki konuda Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi verdiği görülmektedir:
Bunlardan birincisi özetle “Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden belirlenmesi”dir. Bu çerçevede gerekli görülmesi halinde yeni bakanlıklar kurulması, var olan bakanlıkların birleştirilmesi, bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının yeniden belirlenmesi için KHK çıkarma yetkisi verilmiştir.
İkincisi ise “Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin olarak değişiklikler ve yeni düzenlemeler” yapılması için KHK çıkarma yetkisi verilmiştir.
Yetki kanunu, çıkarılacak KHK’lerin konusunu ve kapsamını bu şekilde belirleyip sınırlandırmıştır. Yetki yasalarında, çıkarılması için izin verilen KHK’lerin konusunun belirlenmiş olması gerekmektedir. Bununla birlikte belirlenen bu konunun mutlaka dar kapsamlı olması gerektiği yönünde Anayasada herhangi bir kural bulunmamaktadır. Kaldı ki, yetki kanunlarında KHK’lerle düzenlenmesi için yetki verilen konunun kapsamının sınırlı mı yoksa geniş mi olduğu şeklindeki bir irdelemenin, sübjektif değerlendirmeleri ortaya çıkaracağı hususu, izahı gerektirmeyecek derecede açıktır. Ayrıca, konu ve kapsamın belirlenmiş olduğunun söylenebilmesi için, hangi yasalarda değişiklik yapılacağının yetki kanununda mutlaka sayma yoluyla gösterilmesi de şart değildir. Bu nedenle, dava konusu yasa kurallarında, bir kısım kanunların isimleri sıralandıktan sonra belirlenen bu iki konuyla ilgili “diğer kanun ve kanun hükmünde kararnameler”de de değişiklik yapılabileceğinin ifade edilmiş olması, konunun belirli olmadığı iddiasına dayanak teşkil edebilecek bir husus değildir. Zira konu ve kapsamın belirtilmiş olması kaydıyla, belirlenen bu konu ve kapsamın sınırları içine hangi yasa ya da KHK’lerin girdiğinin yetki yasasında sayma yoluyla gösterilmesi şart değildir. Bu husus 1961 ve 1982 Anayasalarının konuyla ilgili düzenlemelerinin karşılaştırılmasından da açıkça anlaşılmaktadır. Şöyle ki, 1961 Anayasasının konuyla ilgili 64 üncü maddesinde “Yetki veren kanunda … yürürlükten kaldırılacak kanun hükümlerinin açıkça gösterilmesi” şartı aranmışken, 1982 Anayasasının 91 inci maddesinde böyle bir şarta yer verilmemiştir. Yürürlükten kaldırılacak kanun hükümlerinin yetki yasasında açıkça gösterilmesi şart olmadığına göre, hangi kanunlarda ya da KHK’lerde değişiklik yapılacağının yetki kanununda sayma yoluyla gösterilmesi de şart değildir.
(…)
Bir başka anayasaya aykırılık iddiası ise, yetki yasası ve buna bağlı olarak KHK’ler çıkarılmasını gerektiren acil, ivedi, önemli ve zorunlu bir durumun bulunmadığına ilişkindir. Dava konusu yetki yasasıyla çıkarılması için izin verilen KHK’ler olağan kanun hükmünde kararnamelerdir. Bu tür KHK’lerin çıkarılabilmesi için acil, ivedi, önemli ve zorunlu bir durumun olması gerektiğine dair Anayasada herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Bu itibarla, yetki kanunlarının ve KHK’lerin anayasaya uygunluğunun incelenmesinde Anayasada öngörülmeyen yeni şartlar ihdas edilmesi mümkün olmadığı gibi, neyin “önemli”, “ivedi” ve “zorunlu” olduğuna anayasaya uygunluk denetimi yapan yargı organının karar vermesi de bu organın işlevine uygun değildir. Ayrıca bu kavramların sübjektif nitelik taşıdığı ve göreceli olduğu da açıktır. Bu nedenle, yetki yasası ve buna bağlı olarak KHK çıkarılmasını gerektiren acil, ivedi, önemli ve zorunlu bir durumun olup olmadığının incelenmesi, Anayasada öngörülen çerçevenin dışına taşacak ölçüde bir denetim yapılması anlamına gelebilecektir. Oysa yetki yasaları üzerindeki denetimin, Anayasada öngörülen çerçevenin sınırları içinde kalması gerekir. Bu nedenle, KHK çıkarılması için yetki verilen konunun acil, ivedi, önemli ve zorunlu olup olmadığının incelenmesine gerek görülmemiştir.”
Bu dava dilekçesinde Yüksek Mahkemenin iki farklı kararından uzun alıntı yapılmıştır. Birincisi 05.10.2000 tarih ve E.2000/45, K.2000/27 sayılı kararı, diğeri ise 27.10.2011 günlü ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı kararıdır.
İki karar arasındaki farklılıklar üzerine çok şey söylenebilir; söylenecektir. Özeti, Anayasa Mahkemesinin geçmişini inkâr ettiği ve çağdaş demokrasiyi yüceltmenin erdemine artık nefesinin yetmediğidir.
Anayasa Mahkemesinin 27.10.2011 günlü ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı Kararındaki (6216 sayılı Kanunun 65 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre çoğunluk sayılan) Görüşe göre;
6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamına;
Birincisi, “Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden belirlenmesi’ ve bu çerçevede gerekli görülmesi halinde yeni bakanlıklar kurulması, var olan bakanlıkların birleştirilmesi, bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının yeniden belirlenmesi” için Yetki Yasasında tek tek sayılan 19 adet kanun ve kanun hükmünde kararname ile bu konuyla ilgili diğer kanun ve kanun hükmünde kararnameler;
İkincisi ise, ‘Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin olarak değişiklikler ve yeni düzenlemeler’ yapılması için” Yetki Yasasında sayılan 6 adet kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle bu konuyla ilgili diğer kanun ve kanun hükmünde kararnameler;
girmektedir.
Başka bir anlatımla, kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımını ve dolayısıyla bakanlık teşkilat yasalarını konu alan bütün yasa ve yasa gücünde kararnameler ile kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarını konu alan tüm personel kanunları ile kanun hükmünde kararnameler, 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamındadır ve dolayısıyla teşkilat ve personeli konu alan tüm yasa ve yasa gücünde kararnamelerin Yetki Kanununun kapsamında olması, Anayasanın 87 nci maddesine göre “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek” anlamına geldiği gibi kapsamı da belirli olduğu için Anayasanın 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırılık oluşturmamaktadır.
Bu yorum, “Kamu hizmetlerinin kapsamı ile kamu hizmetlerini yürütecek her türlü kamu kurum ve kuruluşunun teşkilatı ile görev ve yetkilerini; bağlılık, ilgililik ve ilişkililik ilişkilerini; hizmet üretme süreçlerini; memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ve diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esasları ile mali, sosyal ve diğer her türlü özlük hakları ile sorumluluklarını; kamu hizmetlerinin finansman biçimleri ile harcama usul ve esaslarını yeniden belirlemek amacıyla yürürlükte bulunan tüm kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik ve yeni düzenlemeler yapmak üzere Bakanlar Kuruluna yetki vermektir.” şeklindeki bir yetki yasasının da konusu ve kapsamı -6223 sayılı Yetki Yasasından daha da- belirgin, kısa, öz ve anlaşılabilir olduğundan, Anayasaya daha da uygun olacağı anlamına gelmektedir.
Bu yoruma, Anayasanın 91 inci maddesinin Danışma Meclisi’nde görüşülmesi sırasında KHK çıkarabilmesi için hükümete yetki verilmesi nedeninin, “... çok acele hallerde hükümetin elinde uygulanacak bir seri kural olmadığı için, acele olarak çıkarılıp ve hemen olayın üstüne gidilmesi gereken hallerde çıkarılması için bu düzenleme getirilmiştir ...” biçiminde açıklanması ile Anayasa Komisyonu Başkanının da, “Kanun hükmünde kararname, yasama meclisinin acil bir durumda, kanun yapmak için geçecek sürede çıkaracağı kanun ihtiyacı, halledilmesi gereken meseleyi çözemeyeceğine; o zaman çok geç kalınacağı endişesinden kaynaklanan bir müessesedir ve bu müessese bunun için kurulmuştur.” biçiminde görüş bildirmesini de görmezden gelip, Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatlarını da yok sayarak, “KHK çıkarılabilmesi için acil, ivedi, önemli ve zorunlu bir durumun olması gerektiğine dair Anayasada her hangi bir düzenleme yer almamaktadır.” saptamasını da eklersek;
Seçimler yapıldıktan sonra Bakanlar Kurulunun hazırladığı yetki yasası tasarısına TBMM’nin yetki vermesini sağladıktan sonra -75’şer günlük bütçe süreci hariç- bir sonraki genel seçimler sonuçlanıp TBMM açılana kadar TBMM’yi kapatmak; acil, ivedi, önemli ve zorunlu bir durum olmadığı sürece de TBMM’yi toplantıya çağırmamak gerekecektir.
Anayasa Mahkemesinin 27.10.2011 günlü ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı Kararındaki (6216 sayılı Kanunun 65 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre çoğunluk sayılan) Görüş, net bir biçimde bunu söylemektedir.
Bu görüş, Anayasanın Başlangıcı ile Birinci Kısmında kurulan Türkiye Cumhuriyetini değil, bambaşka bir devleti tanımlamakta; tanımlanana ne dendiği de herkes tarafından bilinmektedir.
Bakanlar Kurulu tarafından 6223 sayılı Yetki Yasasına dayanılarak 35 adet KHK çıkarılmış; bir tanesi yürürlükten kaldırıldığı için geriye yürürlükte 34 adet KHK kalmıştır.
Öyle ki, söz konusu KHK’lerin içeriğine girmeden isimlerinden de anlaşılacağı üzere, KHK’lerden bazıları daha bir ay yürürlükte kalmadan değişikliğe uğramıştır.
Bakanlar Kurulunun ülkemize yaşattığı kelimenin tam anlamıyla bir tür “yap-boz oyunu”dur. Yap-boz oyunu olmadığını hiç kimse ileri süremez. Ancak, yap-boz oyunları, okul öncesi çocukların eğlenerek öğrenmelerini sağlamak için geliştirilen oyunlardır. Yap-boz oyunları ile okul öncesi çocukların, anlamsız parçaları zihinsel çaba göstererek anlamlı bütünlere dönüştürmeleri ve dolayısıyla zihinlerinde kurguladıkları bütüne ulaşabilmeleri için de her defasında yeniden deneyerek düşünme ve çözüm yolları üretme yetilerini geliştirmeleri amaçlanmaktadır.
Bakanlar Kurulu ise, 6223 sayılı Yasayla aldığı yetkiye dayanarak, yap-boz oyununu Türkiye’nin hukuk sistemi üzerinde oynamaktadır. Kamu hizmeti yürütmekle görevli kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat yapıları, kamu hizmeti üretme usul ve esasları, personel sistemi ve hizmet üretme süreçleri altüst edilmiştir. Yapılan düzenlemelerde 3046 sayılı Kanuna dahi uyulmamaktadır. Bakanlar Kurulu uzun süreli ve çok yönlü çalışmayı gerektiren alanlarda hiçbir hazırlığa dayalı olmadan kural koymakta, daha koyduğu kuralı uygulama ve sonuçlarını izleme ve değerlendirme aşamalarına geçmeden değiştirmekte; durmamakta, değiştirdiğini de değiştirmektedir. Hatta bu değişiklikleri 657 ve 662 sayılı KHK’lerde örneğine yer verildiği üzere aynı gün görevlerini düzenlediği kurumu, aynı gün kapatmaya vardırabilmektedir. Hiçbir hukuksal öngörülebilirlik olmadığı için de değiştirdiği değişikliği değiştirdiğinin üzerinde yarın başka bir değişikliğe gitmeyeceği de belirsizliğini korumaktadır.
Bakanlar Kurulunun hukuksal öngörülebilirliği ortadan kaldırması ve hukuksal belirsizlik yaratarak hukuk devleti ilkesine aykırı uygulamalar içine girmesini sağlayan ise, Anayasanın 7 nci maddesiyle Türk Milleti adına TBMM’ye verilen devredilemez nitelikteki yasama yetkisini kullanıyor olmaktan kaynaklanmaktadır.
Parlamento, Fransızca “parler”, İtalyanca “parlare” yani “konuşmak” mastarlarından türetilmiş bir sözcüktür ve “konuşulan yer” anlamına gelmektedir. Demokrasilerde yasalar, uzun süreli ve çok yönlü araştırma, inceleme ve değerlendirmelere dayalı olarak ihtiyaçları ve çözüm yollarını tespitten sonra parlamentoların komisyon ve alt komisyonları ile genel kurulunda konuşularak, tartışılarak ve ilgili kurum ve kuruluşlar ile etkilenen toplumsal kesimlerin ve bunların temsilcisi örgütlerin görüşleri alınıp üzerinde asgari mutabakat sağlanmaya çalışılarak yasalaşmaktadır. Demokratik devletin ve çağdaş demokrasinin özü budur.
Varlığını Anayasaya borçlu olan Anayasa Mahkemesinin bu yalın gerçeği görmezden gelerek tüm teşkilat ve personel yasalarının parlamenter süreç dışında yapılmasını, Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci, 87 nci ve 91 inci maddelerine rağmen teşvik etmesinin, hukuksal hiçbir gerekçesi olamaz.
Kaldı ki, Anayasa yasama yetkisini Türk Milleti adına TBMM’ye vermiş ve bu yetkiye -Anayasanın 91 inci maddesindeki ayrık ve spesifik durum hariç- devredilmezlik atfetmiştir. Anayasa Mahkemesinin 91 inci maddeye ilişkin Danışma Meclisinde ileri sürülen görüşler ile Anayasanın Başlangıcı ve Birinci Kısmında kurulan demokratik parlamenter sistemin niteliğinden hareketle öngördüğü ve içtihat haline getirdiği “ivedilik”, “zorunluluk” ve “önemlilik” gibi üç koşulun birlikte bulunması şartının gerçekleşmediği alanlarda 6223 sayılı Yasayla Bakanlar Kuruluna konu ve kapsamı sınırsız ve belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi ve Bakanlar Kurulunun da bu yetkiyi “yap-boz oyunu” oynar gibi kullanması, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan parlamenter demokratik sisteme karşı girişilmiş örtülü bir yürütme organı darbesidir. Bu örtülü darbenin siyasal iktidarın yasama organındaki sayısal üstünlüğüne dayalı olarak yasama organının bilgisi ve ilgisi dahilinde yapılıyor olması, yapılanın Anayasanın özü ve sözüyle bağdaşmayan siyasal bir darbe olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Bunun en açık, bariz ve doğrudan örneklerine Yüce Mahkemeye açılan iptal davalarında yer verilmişti. 662 sayılı KHK de bunlardan birini oluşturmaktadır.
02.11.2011 tarihli ve 28103 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 11.10.2011 tarihli ve 665 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair KHK ile,
3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda,
5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununda,
4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununda,
657 sayılı Devlet Memurları Kanununda,
4857 sayılı İş Kanununda,
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda,
5544 sayılı Mesleki Yeterlik Kurumu Kanununda,
olmak üzere 7 yasada değişiklikler yapılmıştır.
Bilindiği üzere yasaların lafzi yorumunda dahi kısım, bölüm, madde, fıkra, bent, alt bent silsilesi ve bütünlüğü büyük bir önem taşımaktadır. Bir alt bendin ilgili olduğu bent, bendin ilgili olduğu fıkra, fıkranın ilgili olduğu madde, maddenin ilgili olduğu bölüm, bölümün ilgili olduğu kısım bağlamında değerlendirilmesi genel kuraldır.
6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamı, 1 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasında, “Bu Kanuna göre çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler; (a) Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden belirlenmesine ilişkin olarak; (1) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, (…) (19) 25/3/1997 tarihli ve 571 sayılı Özürlüler İdaresi Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede, (20) Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin görev, yetki, merkez, taşra ve yurt dışında teşkilatlanma esasları, kadrolar, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların bağlılık ve ilişkilerine ilişkin hükümlerinde, (…) yapılacak değişiklik ve düzenlemeleri kapsar.” şeklinde hüküm altına alınmış; (b) bendinde ise, “Kamu Kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin olarak; (1) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, (…) (7) Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin hükümlerinde, yapılacak değişiklik ve yeni düzenlemeleri kapsar.” denilmiştir.
Yasanın 1 inci maddesinin gerekçesinde de aynen, “Kanunun amacını ve kapsamını belirleyen bu maddede, kamu hizmetlerinin düzenli, hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere, kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden belirlenmesi ve kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak üzere, bunların atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin konularda düzenlemelerde bulunmak üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmektedir.” ifadelerine yer verilmiştir.
Oysa, 665 sayılı KHK ile değişiklik yapılan yukarıda sıralı yasalardan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu dışında hiç biri 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamına ilişkin 1 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde sayılan 19 adet yasa ve yasa gücünde kararname ile (b) bendinde sayılan 6 adet yasa ve yasa gücünde kararnameler arasında sayılmamıştır.
657 sayılı Kanun, 6223 sayılı Kanunun kapsamında olmakla birlikte, 657 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler, 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamında olmayan ve dolayısıyla yetkisiz düzenleme yapılan 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunda yapılan değişikliklere bağlı değişikliklerdir. Asıl değişiklik hükümsüz kalınca bağlı değişikliğin de hükümsüz olacağı tabidir.
Öte yandan, 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamına ilişkin 1 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde sayılan 19 adet yasa ve yasa gücünde kararname ile (b) bendinde sayılan 6 adet yasa ve yasa gücünde kararname arasında sayılmayan Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin, 6223 sayılı Yetki Yasasının “Amaç ve kapsam” başlıklı 1 inci maddesinin kapsama ilişkin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinin (20) numaralı alt bendinde yer alan, “Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin görev, yetki, merkez, taşra ve yurt dışında teşkilatlanma esasları, kadrolar, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların bağlılık ve ilgilerine ilişkin hükümlerinde,” ifadesi ile (b) bendinin (7) numaralı alt bendinde yer alan “Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin hükümlerinde,” ifadesi kapsamı içinde oldukları da ileri sürülemez. Çünkü, (20) ve (7) numaralı alt bentler içinde değerlendirilebileceği ileri sürülür ise bu durum, (20) numaralı alt bentten önce sayılan 19 alt bendin ve (7) numaralı alt betten önce sayılan (6) alt bendin boşu boşuna sayıldıkları anlamına gelir ki, yasa koyucuyu boş işlerle uğraşan bir angarya merkezi değildir. Yasa koyucunun kapsamı geniş tutmak için bu yolu seçtiği ileri sürülüyor ise, 25 yasayı sayan yasa koyucunun, eğer kapsama almak istiyor ise örneğin 2500 yasayı da sayabileceğini ve saymasının önünde de hukuki ve fiili hiçbir engelin bulunmadığını kabul etmek gerekir.
Diğer yandan, bu değerlendirme kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin olsun olmasın -2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu, 30.03.2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 26.04.1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, 05.05.1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu vb. dahil- tüm teşkilat ve usul kanunları ile KHK’lerin, (20) numaralı alt bendin; personele ilişkin hükümler taşıyan tüm kanun ve KHK’lerin ise (7) numaralı alt bendin kapsamı içinde olduğu gibi Anayasanın Başlangıcı ile Birinci Kısmında kurulan Türkiye Cumhuriyetinin temel özellikleriyle bağdaşmayan bir iddia olmaktan öteye geçemez.
Çünkü, bu durumda yasakoyucunun (1)’den (19)’a kadar 19 adet ve (1)’den (6)’ya kadar 6 adet yasa ve yasa gücünde kararnameyi saymak yerine, doğrudan, “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yürürlüğe girecek kanun ve kanun hükmünde kararnameler de dahil olmak üzere tüm kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin görev, yetki, merkez, taşra ve yurt dışında teşkilatlanma esasları, kadrolar, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların bağlılık ve ilgilerine ilişkin hükümlerinde,” ile “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yürürlüğe girecek kanun ve kanun hükmünde kararnameler de dahil olmak üzere tüm kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin hükümlerinde,” demesi gerekirdi.
6223 sayılı Yetki Yasasının yürürlüğe girişinden sonra yürürlüğe girecek kanun ve KHK’ler de dahil tüm yasa ve yasa gücünde kararnameleri kapsamına alan bir düzenleme nasıl ki, Anayasanın 91 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki, yetki kanununun çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacını, kapsamını ve ilkelerini göstereceği kuralı ile Başlangıcının dördüncü fıkrası, 2 nci maddesi ve yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve devredilemeyeceğine ilişkin 7 nci maddesi karşısında Anayasal koruma göremeyecek ise, aynı anlama gelen bir yorumun da aynı gerekçelerle koruma göremeyeceği açıktır.
Çünkü, Yetki Yasası’nda Bakanlar Kurulu’na verilen yetkinin “amaç”, “kapsam” ve “ilkeleri”nin belirlenmesinden amaç, Yetki Yasası’nın Anayasanın belirlediği ögeleri belli bir içeriğe kavuşturarak somutlaştırması, verilen yetkiyi hiçbir tartışmaya yol açmayacak açıklıkta belirlemesi ve dolayısı ile söz konusu istisnai yetki ile Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan yasama yetkisi kapsamında Bakanlar Kurulu’nun neleri gerçekleştirebileceğinin açıklığa kavuşturulmasıdır.
Yürürlüğe girecek olanlar da dahil tüm teşkilat, personel ve usul yasalarına ilişkin düzenleme yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesi, hiç tartışma yoktur ki yasama yetkisinin devridir. Aksine bir düşünce, TBMM’nin ve dolayısıyla kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik rejimin varlığının ve gerekliliğinin tartışmaya açılarak inkarı kadar, Anayasa Mahkemesinin varlığının ve gerekliliğinin de tartışmaya açılarak inkarı anlamına gelir.
Ayrıca, 22.05.2005 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu, bakanlık teşkilat kanunu olmayıp, işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenleyen bir usul kanunudur. 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, aynı şekilde bakanlık teşkilat kanunu değil, sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası bakımından kişileri güvence altına almak; bu sigortalardan yararlanacak kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan yararlanma şartları ile finansman ve karşılanma yöntemlerini belirlemek; sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişi ile ilgili usul ve esasları düzenleyen bir usul kanunudur.
Bu bağlamda, 4857 sayılı İş Kanunu ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun, 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamı içinde olmadığı her türlü tartışmanın dışındadır.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 27.10.2011 günlü ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı Kararındaki (6216 sayılı Kanunun 65 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre çoğunluk sayılan) Görüşe göre;
6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamına;
Birincisi, “‘Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden belirlenmesi’ ve bu çerçevede gerekli görülmesi halinde yeni bakanlıklar kurulması, var olan bakanlıkların birleştirilmesi, bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının yeniden belirlenmesi” için Yetki Yasasında tek tek sayılan 19 adet kanun ve kanun hükmünde kararname ile bu konuyla ilgili diğer kanun ve kanun hükmünde kararnameler;
İkincisi ise, ‘Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin olarak değişiklikler ve yeni düzenlemeler’ yapılması için” Yetki Yasasında sayılan 6 adet kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle bu konuyla ilgili diğer kanun ve kanun hükmünde kararnameler; girmektedir.
21.09.2006 tarihli ve 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu, bakanlık teşkilat kanunu değil, ulusal ve uluslararası meslek standartlarını temel alarak, teknik ve meslekî alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek; denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme ve sertifikalandırmaya ilişkin faaliyetleri yürütmek için gerekli ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek üzere, özel hukuk hükümlerine tabi kamu tüzel kişiliğine sahip, özel bütçeli ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Mesleki Yeterlilik Kurumunun kanunudur.
16.05.2006 tarihli ve 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu da bakanlık teşkilat kanunu değil, sosyal güvenlikle ilgili görevleri yürütmek üzere, kamu tüzel kişiliğine haiz, idari ve mali özerkliğe sahip ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Sosyal Güvenlik Kurumunun kanunudur.
25.06.2003 tarihli ve 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu, istihdamın korunmasına, geliştirilmesine, yaygınlaştırılmasına ve işsizliğin önlenmesi faaliyetlerine yardımcı olmak ve işsizlik sigortası hizmetlerini yürütmek üzere, özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe sahip, idari ve mali özerkliği olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu Türkiye İş Kurumunun kanunudur.
5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ve 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu, bakanlık teşkilat kanunu olmayıp Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşların teşkilat kanunu olduğundan ve söz konusu Kanunlarda yapılan değişiklik ve yeni düzenlemeler de “bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının yeniden belirlenmesi” ne ilişkin olmayıp, teşkilatı ile görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin olduğundan; 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ve 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu, Anayasa Mahkemesinin 27.10.2011 günlü ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı Kararındaki (6216 sayılı Kanunun 65 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre çoğunluk sayılan) Görüşe göre, 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamına girmemektedir.
Anayasa Mahkemesinin, 27.10.2011 günlü ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı Kararındaki (6216 sayılı Kanunun 65 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre çoğunluk sayılan) Görüşle yaptığı geniş yorumu daha da genişleterek söz konusu 5502, 5544 ve 4904 sayılı Yasaları, 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamında değerlendireceği düşünülememektedir.
Bakanlar Kurulunun 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamında olmayan alanlarda hukuksal tasarruflara girişerek yasal düzenlemelerde bulunması, Anayasanın Başlangıcının dördüncü fıkrası ile 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerindeki kurallarla bağdaşmamaktadır.
Diğer yandan, 665 sayılı KHK ile değişiklik ve yeni düzenlemeler yapılan söz konusu yasalar uzun süredir yürürlüktedir ve yürürlüğe girdikleri tarihten, söz konusu değişikliklerin yapıldıkları tarihe kadar değiştirilmelerini “zorunlu” kılan “ivedi” ve “önemli” bir durum ortaya çıkmamıştır. 665 sayılı KHK’nin Bakanlar Kurulunca kabul edildiği 11.10.2011 tarihinde, o gün, hemen ve aniden değiştirilmezler ise kamu hizmeti ve faaliyetlerin, bundan şu ya da bu şekilde olumsuz etkileneceği, “ivedilik, “zorunluluk” ve “önemlilik” durumu da söz konusu değildir. Bu bağlamda iptali istenen 665 sayılı KHK’nin tümü ve ayrı ayrı tüm maddeleri ile ekleri, Anayasanın 91 inci maddesine bu açıdan da aykırıdır.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, 02.11.2011 tarihli ve 28103 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 11.10.2011 tarihli ve 665 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin tümü ve ayrı ayrı tüm maddeleri ile eki Listeler, Anayasanın Başlangıcının dördüncü fıkrası ile 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.
2) 11.10.2011 Tarihli ve 665 Sayılı “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”nin 3 üncü Maddesiyle Değiştirilen 3146 Sayılı Kanunun 15 inci Maddesinin İkinci Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
665 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesiyle değiştirilen 3146 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında, İş Müfettişi Yardımcılarının giriş ve yeterlik sınavlarının usul ve esasları, İş Müfettişliğine yükselmeleri, görev, yetki ve sorumlulukları, Başkanlığın çalışma usul ve esasları ile diğer hususların yönetmelikle belirleneceği belirtilmektedir.
Anayasanın 6 ncı maddesinde, egemenliğin kayıtsız şartsız Milletin olduğu; Türk Milletinin, egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanacağı; egemenliğin kullanılmasının, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı ve hiçbir kimse veya organın kaynağını anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı; 7 nci maddesinde; yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği; 128 inci maddesinin ikinci fıkrasında ise, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği kurallarına yer verilmiş ve böylece memuriyete girişten emekliliğe kadar memuriyet statüsünün kanunla düzenlenmesi esası benimsenmiştir.
Anayasanın çeşitli maddelerinde yer alan kanunla düzenlemeden neyin anlaşılması gerektiği Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesinin 11.06.2003 gün ve E.2001/346, K.2003/63 sayılı Kararında da belirtildiği üzere, yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına, genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devri anlamına geleceğinden Anayasanın 7 nci maddesine aykırı düşer. Ancak, yasada temel esasların ve çerçevenin belirlenmesi koşuluyla, uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması Anayasaya aykırılık oluşturmaz. Esasen Anayasanın 8 inci maddesinde yer alan, “yürütme yetkisi ve görevi anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” hükmünün anlamı da budur.
Öte yandan Anayasanın 128 inci maddesinin birinci fıkrasında, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” denilmektedir.
İptali istenen fıkrada, İş Müfettişi ve Yardımcılarının görev, yetki ve sorumlulukları bağlamında yapacakları denetimlerin, Devletin, genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerden olması nedeniyle ancak memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yerine getirileceği ve söz konusu denetim elemanlarının da bu kapsamda bulunduğu açıktır.
Usul ve esasları ile ilkeleri 665 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede gösterilmeden, idareye bırakılan düzenleme yetkisinin, asli bir düzenleme yetkisi olduğu açıktır. Yürütme ve idarenin Anayasada belirtilen ayrık durumlar dışında düzenleme yetkisi aslî değil, ikincildir; yani, sınırları yasayla çizilmiş bir alandadır. Anayasanın 123 üncü maddesinde yer alan idarenin kanuniliği ilkesi, yasamanın, bir alanı temel ilkeleriyle belirlemesi, düzenlemesi; ondan sonra da, yürütmenin, bu çerçevesi çizilmiş alanda düzenleyici birtakım işlemler yapabilmesini gerektirir. Anayasanın 7 nci maddesine göre yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir ve bu yetki devredilemez.
Anayasanın çeşitli maddelerinde yer alan kanunla düzenlemeden neyin anlaşılması gerektiği Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesinin 11.06.2003 gün ve E.2001/346, K.2003/63 sayılı Kararında da belirtildiği üzere, yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına, genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devri anlamına geleceğinden Anayasanın 7 nci maddesine aykırı düşer. Ancak, yasada temel esasların ve çerçevenin belirlenmesi koşuluyla, uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması Anayasaya aykırılık oluşturmaz. Esasen Anayasanın 8 inci maddesinde yer alan, “yürütme yetkisi ve görevi anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” hükmünün anlamı da budur.
Bu durumda, İş Müfettişi Yardımcılarının mesleğe alınmalarına ilişkin giriş ve yeterlilik sınavlarının usul ve esasları, İş Müfettişliğine yükselmeleri, görev, yetki ve sorumlulukları, Başkanlığın çalışma usul ve esaslarının yasa ile düzenlenmesi gerekirken, bu hususların Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirleneceğinin öngörülmesi, Anayasanın 7 nci ve 128 inci maddesindeki kurallarla bağdaşmamaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 665 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesiyle değiştirilen 3146 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrası, Anayasanın 7 nci ve 128 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.
3) 11.10.2011 Tarihli ve 665 Sayılı “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”nin 7 nci Maddesiyle 3146 Sayılı Kanuna Eklenen Geçici 15 inci Maddesindeki, “… Bakanlık Müşaviri kadrolarında bulunanlar, Bakanın uygun göreceği Bakanlığın merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevlendirilirler.” İfadesinin Anayasaya Aykırılığı
665 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 2 nci maddesi ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı, İş Teftiş Kurulu Başkanı, Türkiye İş Kurumu Teftiş Kurulu Başkanı, Sosyal Güvenlik Kurumu Sosyal Sigortalar Genel Müdürü ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürü kadrosunda bulunanlar görevlerinden alınarak Kanuna ekli (7) sayılı listeyle ihdas edilen Bakanlık Müşaviri kadrolarına atanmakta; 7 nci maddesiyle 3146 sayılı Kanuna eklenen geçici 15 inci maddesi ile ise, Bakanlık Müşaviri kadrolarında bulunanların, Bakanın uygun göreceği Bakanlığın merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevlendirilebileceğine yer verilmektedir.
3046 sayılı Kanunun 27 nci maddesinde, Bakanlıklarda, özel önem ve öncelik taşıyan konularda bakanlık makamına yardımcı olmak üzere özel yeteneği olanlardan bakanlık müşavirleri bulunabileceği ve Bakanlık müşavirlerinin bakanlık makamına bağlı oldukları hüküm altına alınmış; 3146 sayılı Kanunun 18 inci maddesinde de aynen, “Bakanlıkta, özel önem ve öncelik taşıyan konularda Bakana yardımcı olmak üzere otuz Bakanlık Müşaviri görevlendirilebilir. Bakanlık müşavirleri Bakanlık makamına bağlıdır.” denilmiştir.
657 sayılı Kanunda ise, memuriyet kadroları; kadro unvanı, görev unvanı, hizmet sınıfı ve mesleki kariyerlerine göre sınıflandırılmış; 33 üncü maddesinde kadrosuz memur çalıştırılamayacağı; 39 uncu maddesinde, 657 sayılı Kanuna tabi kurumlarda sınıflar dışında memurluk kadroları ihdas edilemeyeceği; 45 inci maddesinde ise hiçbir memurun sınıfının dışında ve sınıfının içindeki derecesinin altında bir derecenin görevinde çalıştırılamayacağı kurallarına yer verilmiştir.
Hukuksuz bir biçimde, Bakanlık Müşavirliği kadrolarına atanmış bulunanlara, Bakanlık Müşavirliğine ilişkin görevler de yaptırılmayarak, hizmet sınıfları ile meslek kariyerlerinden unvanlı veya unvansız hangi kadrolara ait hangi görevleri yürütecekleri de belirtilmeden, Bakana tanınan sınırsız bir yetki kapsamında, Bakanın uygun göreceği Bakanlığın merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevlendirilecekleri gibi belirsiz bir görevlendirmeye tabi tutularak hukuki güvenliklerinin ortadan kaldırılması, Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz.
Bakana tanınan söz konusu yetki bağlamında, Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı iken, 665 sayılı KHK ile Bakanlık Müşavirliğine atanan müfettiş kariyerli kamu görevlisi, Bakanlık veya bağlı ya da ilgili kuruluşlarında “tahsilat şefi” olarak görevlendirilebilecek ve tahsilat servisinde çalıştırılabilecektir.
Yasa koyucu, Anayasanın 128 inci maddesi uyarınca, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerini kanunla düzenlerken, Anayasanın 11 inci maddesi gereğince, Anayasanın diğer hükümlerine de uygun hareket etmek zorundadır.
Anayasanın 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri arasında, hukuk devleti ilkesine de yer verilmiştir. Hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan devlettir.
Yasakoyucunun adaletsiz, hakkaniyete aykırı kazanılmış hakları gasp eden ve hukuk güvenliğini ortadan kaldıran söz konusu düzenlemesi Anayasanın hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Kişi ve kuruluşların devlete güven duymaları, maddi ve manevi varlıklarını korkusuzca geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri ancak hukuk güvenliği ve üstünlüğü sağlandığı bir hukuk devleti düzeninde gerçekleştirilebilir.
Hukuk güvenliği ilkesi ise, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre düzene sokabilmesidir. Hukuk güvenliği ikesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir.
Hukuk güvenliği ilkesi, akşam yatağına Anayasa Mahkemesi üyesi olarak yatan kişinin sabahleyin uykusundan, yargı organının teşkilat ve görevlerini yeniden düzenliyoruz görüntüsü altında “Adalet Bakanlığı Müşaviri” olarak uyandırılmamasını; ertesi gün de eline Digor Hakimliğinde görevlendirildiğine ilişkin görevlendirme yazısı verilmemesini gerekli kılar.
Sosyal hukuk devleti, toplum ve çalışma yaşamında adalete ve eşitliğe dayalı bir hukuk düzeni kurmak; kazanılmış hakları korumak durumundadır. Hukukta kazanılmış hakların korunması, hukuki güvenliğin kanıtı, uygunluğun ölçüsüdür.
Öte yandan, Anayasanın dördüncü bölümünün siyasi haklar ve ödevler kapsamındaki 70 inci maddesinde düzenlenen kamu hizmetine girme hakkı, söz konusu hizmete girenlerin görevlerinde kalma hakkına da güvence oluşturmakta ve siyasi haklar ve ödevler, Anayasanın 91 inci maddesine göre kanun hükmünde kararname ile düzenlenemeyecek yasak alan içinde bulunmaktadır.
Kişilerin statü hukukuna göre elde ettikleri kariyer meslek unvanlarının ellerinden alınması ve görevlerini mesleki statülerinde ve mesleki unvanlarıyla sürdürmelerinin engellenmesi, Anayasanın 70 inci maddesine aykırı olmanın yanında bunun kanun hükmünde kararname ile yapılması, ayrıca 91 inci maddesindeki kuralla da bağdaşmamaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 665 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 nci maddesiyle 3146 sayılı Kanuna Eklenen geçici 15 inci maddesindeki, “… Bakanlık Müşaviri kadrolarında bulunanlar, Bakanın uygun göreceği Bakanlığın merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevlendirilirler.” İfadesi, Anayasanın 2 nci, 70 inci ve 91 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.
4) 11.10.2011 Tarihli ve 665 Sayılı “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”nin 16 ncı Maddesiyle 4904 Sayılı Kanunun 3 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasına Eklenen (g) Bendinin Anayasaya Aykırılığı
665 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 16 ncı maddesiyle 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının mevzuattan kaynaklanan ve taşrada yürütülmesi gereken görevlerini yapmak görevi Türkiye İş Kurumuna verilmektedir.
4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, Türkiye İş Kurumunun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olup, özel hukuk hükümlerine tâbi, tüzel kişiliği haiz, idarî ve malî bakımdan özerk bir kamu kuruluşu olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükme göre Türkiye İş Kurumu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı teşkilatı içinde bir başkanlık değil, bir hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu olarak Bakanlığın ilgili kuruluşudur ve Devlet tüzel kişiliğinden ayrı tüzel kişiliğe sahip olmanın yanında, idari ve mali özerkliği vardır ve ayrıca özel hukuk hükümlerine tabidir.
Anayasada özerklik tanımı yapılmamakla birlikte Anayasanın 123 üncü maddesinin birinci fıkrasında, idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği; ikinci fıkrasında da idarenin kuruluş ve görevlerinin merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanacağı kurallarına yer verilmiştir.
Bu bağlamda, idari ve mali özerklik bir yerinden yönetim ilkesidir. İdari özerklik, kişi ve kuruluşların, kendi faaliyetlerine ilişkin kararları alma ve uygulama konusunda gerekli yetkiyle donatılmış olma; mali özerklik ise, yürüteceği faaliyetlere ilişkin gerekli ve yeterli mali kaynaklara sahip olma anlamına gelmektedir. Kamu kuruluşlarına idari ve mali özerklik tanınmasının nedeni faaliyetlerini hizmetin gereklerine ve kamu yararına uygun bir şekilde sürdürmelerini güvence altına almaktır.
Ayrı kuruluş yasası, ayrı bütçesi, Devlet tüzel kişiliğinden ayrı tüzel kişiliği ve idari ve mali özerkliği bulunan Türkiye İş Kurumu ile ilgili olduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilişkisi vesayet ilişkisidir ve Bakanlığın Türkiye İş Kurumu üzerinde vesayet denetimi yetkisi vardır. Ancak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının mevzuattan kaynaklanan ve taşrada yürütülmesi gereken görevlerini yapmak görevinin Türkiye İş Kurumuna verilmesi, tüzel kişilik ile idari ve mali özerkliğe sahip olmakla bağdaşmayan ve vesayet ilişkisini hiyerarşik ilişkiye dönüştüren bir nitelik taşımakta ve bu yanıyla Anayasanın 123 üncü maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Çünkü, Bakanlığın mevzuattan kaynaklanan ve taşrada yürütülmesi gereken görevlerinin Türkiye İş Kurumunun taşra teşkilatı eliyle yürütülecek olması, her görev işgücü ve kaynak tahsisini gerektireceğinden, Türkiye İş Kurumunun kaynaklarının Bakanlık tarafından harcanmasına yol açacak ve hiyerarşik olarak da Türkiye İş Kurumunun taşra teşkilatını, Bakanlığın taşra teşkilatına dönüştürecektir. Bu durumun idari ve mali özerklikle bağdaşmazlığı ortadadır.
Öte yandan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kamu hukukuna, Türkiye İş Kurumu ise özel hukuk hükümlerine tabidir. Özel hukuk hükümlerine tabi Türkiye İş Kurumunun, Bakanlığın kamu hukukuna tabi faaliyetlerini taşrada yürütürken, hizmetten doğabilecek hukuki uyuşmazlıklarda hangi hukukun uygulanacağı ise hukuki belirsizlik oluşturmaktadır.
Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devletinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk güvenliği, kurallarda “belirlilik” gerektirir. Hukuk devletinde yargı denetiminin sağlanabilmesi için de hukuki belirlilik gereklidir. Bakanlığın kamu hukukuna tabi faaliyetlerini, özel hukuk hükümlerine tabi Türkiye İş Kurumunun yürütecek olması, hukuki belirsizlik yarattığından Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 665 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 16 ncı maddesiyle 4904 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (g) bendi, Anayasanın 2 nci ve 123 üncü maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.
5) 11.10.2011 Tarihli ve 665 Sayılı “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”nin Geçici 2 nci Maddesinin (1), (2) ve (9) Numaralı Fıkralarının Anayasaya Aykırılığı
665 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 2 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı, İş Teftiş Kurulu Başkanı ve Türkiye İş Kurumu Teftiş Kurulu Başkanı; Bölge Müdürü ve Bölge Müdür Yardımcısı; Sosyal Güvenlik Kurumu Sosyal Sigortalar Genel Müdürü; Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünde İşgücü Piyasası Bilgi Hizmetleri Dairesi Başkanı, İşgücü Uyum Dairesi Başkanı, İstihdam Dairesi Başkanı, Dış İlişkiler Dairesi Başkanı, Personel ve Eğitim Dairesi Başkanı ve İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanı ile İl Müdürü kadrolarında bulunanların görevlerine hiçbir işleme gerek kalmaksızın yasayla son verilmekte; (2) numaralı fıkrası ile, görevlerine son verilenlerden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı, İş Teftiş Kurulu Başkanı, Türkiye İş Kurumu Teftiş Kurulu Başkanı, Sosyal Güvenlik Kurumu Sosyal Sigortalar Genel Müdürü ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürü kadrosunda bulunanlar ekli (7) sayılı listeyle ihdas edilen Bakanlık Müşaviri kadrolarına; İşgücü Piyasası Bilgi Hizmetleri Dairesi Başkanı, İşgücü Uyum Dairesi Başkanı, İstihdam Dairesi Başkanı, Dış İlişkiler Dairesi Başkanı, Personel ve Eğitim Dairesi Başkanı ve İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanı kadrosunda bulunanlar ekli (8) sayılı listeyle ihdas edilen Müşavir kadrolarına; İl Müdürü ve Bölge Müdür Yardımcısı kadrosunda bulunanlar ekli (8) sayılı listeyle ihdas edilen Araştırmacı kadrosuna hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılmakta; (9) numaralı fıkrasında ise atanmış sayılanların mali haklarına ilişkin düzenlemeler yapılmaktadır.
665 sayılı KHK’nin 8 inci maddesi ile 3146 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinde, Bakanlık teşkilâtı ile bağlı ve ilgili kuruluşların her türlü faaliyet ve işlemleriyle ilgili olarak teftiş, inceleme ve soruşturma işlerini yürütmekle görevli “Teftiş Kurulu Başkanlığı” yürürlükten kaldırılmış; Bakanlıkta, çalışma hayatı ile ilgili mevzuat çerçevesinde çalışma hayatına ilişkin teftiş, inceleme soruşturma yapmak üzere “İş Teftiş Kurulu Başkanlığı” kalmıştır.
Öte yandan, 665 sayılı KHK’nin 26 ncı maddesiyle 4709 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun 10 uncu maddesinde düzenlenen Teftiş Kurulu Başkanlığı yürürlükten kaldırılmış ve 16 ncı maddesiyle 4904 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (g) bendiyle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının “mevzuattan kaynaklanan ve taşrada yürütülmesi gereken görevlerini yürütmek” Türkiye İş Kurumunun taşra teşkilatına görev olarak verilmiştir.
665 sayılı KHK’nin 9 uncu maddesiyle de 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 2 nci maddesinin (g) bendinde yer alan “Sosyal Sigortalar Genel Müdürü” ibaresi, “Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürü, Sigorta Primleri Genel Müdürü” olarak değiştirilmiş ve 10 uncu maddesiyle de 5502 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrası değiştirilerek, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ana hizmet birimleri arasına (a) ve (b) bendi olarak “Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü” ve “Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü” olarak iki yeni genel müdürlük eklenmiştir.
27.09.1984 tarihli ve 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş Esasları Hakkında Kanunun 12 nci maddesinde bakanlık ve bağlı kuruluşların merkez teşkilatındaki kurulacak danışma ve denetim birimleri arasında (a) bendinde Teftiş Kurulu Başkanlığına yer verilmiş; 23 üncü maddesinde, Teftiş Kurulu Başkanlığına, bakanın emri veya onayı üzerine bakan adına, (a) bakanlık teşkilatı ile bakanlığa bağlı ve ilgili kuruluşların her türlü faaliyet ve işlemleriyle ilgili olarak teftiş, inceleme ve soruşturma işlerini yürütmek, (b) bakanlığın amaçlarını daha iyi gerçekleştirmek, mevzuata, plan ve programa uygun çalışmasını temin etmek amacıyla gerekli teklifleri hazırlamak ve bakana sunmak, (c) özel kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak görevleri verilmiş; “Bağlı ve ilgili kuruluş birimleri” başlıklı 33 üncü maddesinde ise, “Bakanlık bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki danışma, denetim ve yardımcı birimlerinin görevleri bakanlık merkez teşkilatındaki benzer birimlerin görevleri esas alınarak kanunla düzenlenir.” denilmiştir.
Bakanlıkların kurulmasına ilişkin temel kanun olan ve bakanlıkların kurulması, görevleri, yetkileri ve teşkilatını düzenleyen 3046 sayılı Kanunun “Bakanlıkların kurulması” başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında, “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, mevcut bakanlıkların bölünmesi veya birleştirilmesi, bakanlıkların görevleri, yetkileri ve teşkilatı bu Kanun esaslarına göre düzenlenir.” kuralına yer verilmiştir.
Dava Dilekçesinde, 665 sayılı KHK’nin tümünün ve ayrı ayrı tüm maddelerinin iptali istendiğinden Yüksek Mahkeme, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Türkiye İş Kurumu Teftiş Kurullarının kapatılması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teftiş Kurulu/Rehberlik ve Denetim Başkanlığı olmamasının Anayasaya aykırılığını 3046 sayılı Kanun bağlamında değerlendirecektir.
Ancak, söz konusu Teftiş Kurullarının kapatılması, Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığının taşra teşkilatı görevlerinin Türkiye İş Kurumunun taşra teşkilatı tarafından yürütülecek olması ve Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğünden iki genel müdürlük çıkarılmış olması, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı, İş Teftiş Kurulu Başkanı, Türkiye İş Kurumu Teftiş Kurulu Başkanı, Sosyal Güvenlik Kurumu Sosyal Sigortalar Genel Müdürü ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürü kadrosunda bulunanların “Bakanlık Müşaviri” kadrolarına; İşgücü Piyasası Bilgi Hizmetleri Dairesi Başkanı, İşgücü Uyum Dairesi Başkanı, İstihdam Dairesi Başkanı, Dış İlişkiler Dairesi Başkanı, Personel ve Eğitim Dairesi Başkanı ve İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanı kadrosunda bulunanların “Müşavir” kadrolarına; İl Müdürü ve Bölge Müdür Yardımcısı kadrosunda bulunanların ise “Araştırmacı” kadrosuna atanmalarına gerekçe oluşturamaz.
Anayasa Mahkemesinin birçok kararında belirtildiği üzere, Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasanın ve yasakoyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkelerinin bulunduğunun bilincinde olan devlettir.
Hukuk devleti hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir. Hukukî güvenliğin bir sonucu da kazanılmış haklara saygı gösterilmesi ilkesidir. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş olan haktır. Kişilerin hukuk düzenine güvenerek elde ettikleri hakların sonradan çıkarılacak yasal düzenlemelerle ihlal edilmemesi bu ilkenin gereğidir. Aksine düzenleme Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturur.
657 sayılı Kanunun Temel ilkeler başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinde kariyer, Devlet memurlarına yaptıkları hizmetler için gerekli bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanını sağlamaktır şeklinde; liyakat ise, Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında Devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır şeklinde tanımlanmıştır.
655 sayılı KHK’nin geçici 2 nci maddesiyle görevlerinden alınarak “Bakanlık Müşaviri”, “Müşavir” ve “Araştırmacı” görevlerine atananlar, söz konusu görevlere 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun kariyer ve liyakat ilkeleri çerçevesinde yükseldiğine ve dolayısıyla bu görevler kendileri yönünden hukuken kesinleşerek kişisel alacak niteliğine dönüştüğüne göre, bu görevleri statü hukukuna göre yürüten kamu görevlilerinin yasayla görevlerinden alınarak “Bakanlık Müşaviri”, “Müşavir” ve “Araştırmacı” gibi pasif görevlere atanmaları, Yasanın öngördüğü güvenliklerinin ortadan kaldırılarak, statü hukukunun gereği olan kazanılmış haklarının ellerinden alınması demektir. Dolayısıyla, kazanılmış hakları ortadan kaldıran söz konusu düzenlemeler Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Anayasanın 36 ncı maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; 125 inci maddesinde ise, idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
Kamu görevlilerinin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun kariyer ve liyakat ilkelerine göre yükseldikleri ve hukuki güvenliğe sahip kılındıkları kadro görev unvanlarından, “Bakanlık Müşaviri”, “Müşavir” ve “Araştırmacı” görevlerine olağan hukuki yol olan idari işlemle atamalarının yapılması durumunda kullanabilecekleri Anayasal güvence altındaki hak arama özgürlüğü ile yetkili yargı mercilerine dava açma haklarının, Yasayla atanmaları suretiyle ellerinden alınması Anayasanın 36 ncı ve 125 inci maddelerine aykırıdır.
Anayasanın 91 inci maddesinde, Anayasanın ikinci kısmının ikinci bölümünde düzenlenen kişi hakları ve ödevlerinin kanun hükmünde kararname ile düzenlenemeyeceği kuralına yer verilmiş, Anayasanın hak arama hürriyeti başlıklı 36 ncı maddesi ise Anayasanın ikinci kısmının ikinci bölümünde düzenlenmiştir. Bu bağlamda hak arama özgürlüğünü ortadan kaldıran iptali istenen düzenlemeler, Anayasanın 91 inci maddesine bu açıdan da aykırıdır.
Öte yandan geçici 2 nci maddenin (9) numaralı fıkrasında, (1) numaralı fıkra ile görevlerinden alınıp (2) numaralı fıkra ile “Bakanlık Müşaviri”, “Müşavir” ve “Araştırmacı” kadrolarına atanan kamu görevlilerinin mali hakları düzenlenmiş ve mali haklarının korunduğu gibi bir izlenim yaratılmıştır.
Ancak fıkrada, “toplam net tutarının” ibaresinden sonra parantez içinde “bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır” ifadesine yer verilerek, kadro görev unvanlarına ait aylık net hak edişleri sabitlenmiştir. Bu durumda örneğin genel müdürün en son aldığı net maaşı 100 TL ve “Bakanlık Müşaviri”nin maaşı ise 90 TL ise aradaki 10 TL içinde bulunulan ayda tazminat olarak ödenerek maaşı yine 100 TL olacak; örneğin yıllık %11 oranındaki enflasyonun maaşlara yansıtılmasından dolayı bir sonraki ay genel müdür maaşı 111 TL, “Bakanlık Müşavir”i maaşı da 100 TL olduğunda ise, net maaş sabitlendiğinden dolayı, genel müdür iken, yasayla Bakanlık Müşaviri görevine atanan kişiye herhangi bir ödemede bulunulmayacak, kişinin maaşı nominal olarak yine 100 TL olurken; reel olarak 90 TL’ye gerileyecektir. Dolayısıyla kazanılmış statü kaybının yanında kazanılmış mali hak kaybı da söz konusu olduğundan iptali istenen düzenlemeler Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle bu açıdan da bağdaşmamaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 665 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 2 nci maddesinin (1), (2) ve (9) numaralı fıkraları, Anayasanın 2 nci, 36 ncı, 91 inci ve 125 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
1) 665 sayılı KHK ile yapılan düzenlemeler, Anayasa Mahkemesinin 27.10.2011 günlü ve E.2011/60, K.2011/147 sayılı (Başkanın oyundan dolayı 6216 sayılı Kanunun 65 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre çoğunluk sayılan) Kararına göre de, 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamında değildir ve Yetki Yasasının amaç ve ilkeleriyle bağdaşmaması yanında Anayasanın öngördüğü “ivedilik”, “zorunluluk” ve “önemlilik” şartlarını da taşımamaktadır. 665 sayılı KHK’nin tümünün ve ayrı ayrı tüm maddeleri ile ekindeki Listelerin yürürlüğünün durdurularak kamu hizmetinden yararlanan tüm yurttaşlar ile vergi mükelleflerinin ileride telafisi mümkün olmayan zarar ve ziyanlardan korunması gerekeceği değerlendirilmektedir.
2) 665 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesiyle değiştirilen 3146 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla, İş Müfettişi Yardımcılarının giriş ve yeterlik sınavlarının usul ve esasları, İş Müfettişliğine yükselmeleri, görev, yetki ve sorumlulukları, Başkanlığın çalışma usul ve esasları ile diğer hususların yönetmelikle belirlenecek olması, denetimin bağımsızlığı ile tarafsızlığını tehdit ederek hukuk devletine olan güveni sarsacak ve kamu kaynaklarının etkinlik verimlilik ve tutumluluk ilkelerinden uzak ve usulsüzce harcanmasına yol açarak ileride telafisi imkansız zarar ve ziyanlara neden olacaktır.
3) Anayasaya ve hukukun evrensel ilkelerine aykırı bir şekilde görevlerinden alınarak “Bakanlık Müşaviri” kadrolarına atananların, Bakanın uygun göreceği Bakanlığın merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevlendirilecek olmaları, söz konusu kişilerin hukuk güvenliklerini ortadan kaldırarak ileride telafisi olmayan zarar ve ziyanlarına neden olacaktır.
4) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının mevzuattan kaynaklanan ve taşrada yürütülmesi gereken görevlerini yapmak görevi Türkiye İş Kurumuna verilmesi, hukuki sorunlara yol açarak ileride telafisi olmayan zarar ve ziyanlar doğuracaktır.
5) Kamu görevlilerinin kazanılmış statüleri ile mali haklarının yasayla ellerinden alınması, ileride telafisi olmayan zarar ve ziyanlarına neden olmuştur.
Öte yandan, Anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve düzenlemelerden en kısa sürede arındırılması, hukuk devleti olmanın en önemli gerekleri arasında sayılmaktadır. Anayasaya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun üstünlüğünün sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya açıkça aykırı olan ve iptali istenen hükümlerin iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.
V. SONUÇ VE İSTEM
02.11.2011 tarihli ve 28103 (1. Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 11.10.2011 tarihli ve 665 sayılı “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”nin;
I) İptal davasıyla ilgili ilk ve esas incelemelerinde, 6216 sayılı Kanunun 59 uncu ve 60 ıncı maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın reddine,
II) 1) Tümü ve ayrı ayrı tüm maddeleri ile ekindeki Listeler, Anayasanın Başlangıcının dördüncü fıkrası ile 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine;
2) 3 üncü maddesiyle değiştirilen 3146 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrası, Anayasanın 7 nci ve 128 inci maddelerine;
3) 7 nci maddesiyle 3146 sayılı Kanuna eklenen geçici 15 inci maddesindeki, “… Bakanlık Müşaviri kadrolarında bulunanlar, Bakanın uygun göreceği Bakanlığın merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevlendirilirler.” İfadesi, Anayasanın 2 nci, 70 inci ve 91 inci maddelerine;
4) 16 ncı maddesiyle 4904 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (g) bendi, Anayasanın 2 nci ve 123 üncü maddelerine;
5) Geçici 2 nci maddesinin (1), (2) ve (9) numaralı fıkraları, Anayasanın 2 nci, 36 ncı, 91 inci ve 125 inci maddelerine;
aykırı olduklarından iptallerine ve uygulanmaları halinde giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Kanun Hükmünde Kararname Kuralları
665 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin iptali istenen kuralları şöyledir:
9/1/1985 tarihli ve 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bakan bu yetkisini İş Müfettişleri, bağlı ve ilgili kuruluşların müfettişleri ve uygun göreceği diğer personel aracılığıyla kullanabilir.”
3146 sayılı Kanunun 12/A maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 12/A
Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Bakanlığın görev ve faaliyet alanına giren, Avrupa Birliği ile ilgili konularda; müzakerelere ilişkin hazırlıkları yapmak, toplantılara katılmak, Avrupa Birliği-Türkiye ortaklık organlarında alınan kararlar ile ilgili olarak uyum ve uygulama çalışmalarını yürütmek ve Bakanlık birimleri arasında koordinasyonu sağlamak.
b) Avrupa Birliği programları ve Avrupa Birliğinden sağlanan destekler çerçevesinde Bakanlığın faaliyet alanına giren konulardaki dış kaynaklı projelerin program, bütçe ve uygulanmasına ait işleri yürütmek.
c) Bakanlığın Avrupa Birliği, yabancı ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla insan kaynaklarının geliştirilmesi alanında yürüttüğü projelerin ve programların hazırlanmasını, koordinasyonunu, yürütülmesini ve kontrolünü sağlamak.
d) İlgili mevzuat, Avrupa Birliği müktesebatı ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde operasyonel programları hazırlamak, yürütmek ve fonların uygulanmasını koordine etmek, yapısal fonların kullanımı için gerekli hazırlıkları yapmak.
e) Desteklenecek proje ve faaliyetlere ilişkin olarak; projelerin seçimini yapmak, önceliklendirmek, ihale ve sözleşmelerini yapmak ve yürütülmesini sağlamak, ödemelerini gerçekleştirmek ve muhasebeleştirmek, buna ilişkin kontrol, izleme ve değerlendirmeleri yapmak.
f) Bakanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak.”
3146 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasına (g) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş, mevcut (h) bendi (j) bendi olarak teselsül ettirilmiş ve aynı maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“h) 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu ile 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu uyarınca işyerlerinde inceleme yapmak, iş ve işlemlerini teftiş etmek.
i) Kayıtdışı istihdamla mücadele etmek, bu amaçla sektörel analizlere dayalı denetimleri yürütmek ve bu konularda alınması gerekli tedbirleri önermek.”
“İş Müfettişi Yardımcılarının giriş ve yeterlik sınavlarının usul ve esasları, İş Müfettişliğine yükselmeleri, görev, yetki ve sorumlulukları, Başkanlığın çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar yönetmelikle belirlenir.”
3146 sayılı Kanunun 28 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Bakanlık, mevzuattan kaynaklanan ve taşrada yürütülmesi gereken görevlerini Bakanlık bağlı ve ilgili kuruluşlarının taşra teşkilatları aracılığıyla yürütür. Bakanlık hizmet birimleri bu görevlerin yürütülmesi için bağlı ve ilgili kuruluşlarının taşra teşkilatına doğrudan talimat verebilir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.”
3146 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına “Bakanlık merkez teşkilâtında” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve bağlı ve ilgili kuruluşlarında” ibaresi eklenmiştir.
3146 sayılı Kanunun 39 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“İşletmelerin faaliyet alanları, gelirleri, giderleri ve denetimi ile ilgili hususlar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”
3146 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 15
Herhangi bir nedenle boşalmaları halinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilecek olan Bakanlık Müşaviri kadrolarında bulunanlar, Bakanın uygun göreceği Bakanlığın merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevlendirilebilir.”
3146 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bakanlık Teftiş Kurulu hariç” ibaresi, 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, 14 üncü maddesi ve eki (1) sayılı cetvelin “Danışma ve Denetim Birimleri” sütununda yer alan “1. Teftiş Kurulu Başkanlığı” ibaresi ile eki (2) sayılı cetvel yürürlükten kaldırılmıştır.
16/5/2006 tarihli ve 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 2 nci maddesinin (g) bendinde yer alan “Sosyal Sigortalar Genel Müdürü” ibaresi “Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürü, Sigorta Primleri Genel Müdürü” şeklinde değiştirilmiştir.
5502 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Başkanlığın ana hizmet birimleri şunlardır:
a) Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
b) Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü.
c) Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü.
ç) Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğü.
d) Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı.
e) Aktüerya ve Fon Yönetimi Daire Başkanlığı.”
5502 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü
MADDE 13
Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Sosyal güvenlik mevzuatında yer alan emeklilik işlemlerini yürütmek.
b) Sigortalı ve hak sahiplerine yönelik hizmetlerin ve her türlü iletişimin hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesi için gerekli tedbirleri almak.
c) 24/2/1968 tarihli ve 1005 sayılı Kanun, 28/5/1986 tarihli ve 3292 sayılı Kanun, 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Kanun, 28/2/1982 tarihli ve 2629 sayılı Kanun, 28/2/1985 tarihli ve 3160 sayılı Kanun, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Kanun, 24/6/2008 tarihli ve 5774 sayılı Kanun, 16/12/1960 tarihli ve 168 sayılı Kanun hükümleri ile yılı bütçe kanunlarına ekli cetvellerde ve 2330 sayılı Kanuna atıfta bulunan diğer kanun hükümlerine göre bedeli Hazine tarafından karşılanmak suretiyle bu Kanunla devredilen Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü tarafından yapılması gereken tazminat ve yardım işlemleri ile bu kanunlar kapsamında bulunan er, erbaş ve sivil görevlilere yönelik aylık ve diğer ödemeleri yapmak.
ç) Kısa vadeli sigorta kollarından sağlanan yardımlarla ilgili işlemleri yapmak.
d) Yabancı ülkelerle yapılacak sosyal güvenlik sözleşmelerine ilişkin gerekli çalışmaları yürütmek.
e) Diğer kanunlarda yer alan ve görev alanına giren hususlarla ilgili iş ve işlemleri yapmak.
f) Görev konusuyla ilgili uygulamaları izlemek ve geliştirmek.
g) Sigortalı ve hak sahiplerini sosyal güvenlik mevzuatından doğan hakları ve ödevleri konusunda bilgilendirmek.
h) Başkan tarafından verilecek benzer nitelikteki diğer görevleri yapmak.”
5502 sayılı Kanuna 13 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 13/A maddesi eklenmiştir.
“Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü
MADDE 13/A
Sigorta Primleri Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Kurumun prim ve prime ilişkin diğer alacaklarının tahsilatını yapmak, tahsil edilemeyen prim ve prime ilişkin diğer alacakları gecikme süresi ve miktarına göre sınıflandırarak takibine öncelik vermek, süresi içerisinde tahsil edilemeyen prim ve prime ilişkin diğer alacaklar ile ilgili olarak borçlular hakkında gerekli idari ve icrai takibatı yapmak, bunlardan kaynaklanan davaların kadrolu veya vekâlet akdine dayanılarak çalıştırılan sözleşmeli avukatlarca yetkili mercilerde her derecede takip edilmesini, savunulmasını ve sonuçlandırılmasını sağlamak üzere Hukuk Müşavirliğine iletilmesini sağlamak.
b) 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanun gereği tahsil edilmesi gereken işsizlik sigortası primlerinin tahsil ve takip işlemlerini yapmak.
c) Yönetim Kurulunca gerekli görülen durumlarda, Kurumun süresinde ödenmeyen prim ve prime ilişkin alacakları ile diğer kanunlarla tahsil ve takip yetkisi Kuruma verilen alacakların tahsilat işlemlerini, yapılan protokoller çerçevesinde kısmen veya tamamen kamu gelirlerinin toplanması ve takibinden sorumlu olan kamu idarelerinden hizmet almak suretiyle gerçekleştirmek.
ç) Kapsamda olduğu halde tescili yapılmayan sigortalıların, genel sağlık sigortalılarının ve işyerlerinin işlemlerini re’sen sonuçlandırmak, kayıtdışı çalışmanın önlenmesi amacıyla diğer kamu idareleri, bankalar, aracı kurumlar, oda, borsa, birlik ve meslek kuruluşları ve her türlü gerçek ve tüzel kişilerle sigortalılık ve işyeri denetimi, veri paylaşımı ve kontrolü konusunda işbirliği yapmak, projeler oluşturmak, geliştirmek ve uygulamak.
d) İşverenleri sosyal güvenlik mevzuatından doğan hakları ve ödevleri konusunda bilgilendirmek.
e) Diğer kanunlarda yer alan ve görev alanına giren hususlarla ilgili iş ve işlemleri yapmak.
f) Görev konusuyla ilgili uygulamaları izlemek ve geliştirmek.
g) Başkan tarafından verilecek benzer nitelikteki diğer görevleri yapmak.”
5502 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “4” ibaresi “5” şeklinde değiştirilmiş ve 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “prim ve prime ilişkin davalar hariç;” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
5502 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Başkan, Başkan Yardımcısı, Genel Müdür, Rehberlik ve Teftiş Başkanı, Strateji Geliştirme Başkanı, Aktüerya ve Fon Yönetimi Daire Başkanı ve I. Hukuk Müşaviri kadrolarına müşterek kararname, diğer Daire Başkanı ile Sosyal Güvenlik İl Müdürü kadrolarına Başkanın önerisi üzerine Bakan onayı, bunların dışında kalan Kurum kadrolarına ise Başkan onayı ile atama yapılır.”
5502 sayılı Kanunun eki (I) sayılı cetvelin “Ana Hizmet Birimleri” sütununda yer alan “Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü” ibaresi “Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü” şeklinde değiştirilmiş ve bu ibareden sonra gelmek üzere “Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü” satırı eklenmiştir.
25/6/2003 tarihli ve 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
“g) Bakanlığın mevzuattan kaynaklanan ve taşrada yürütülmesi gereken görevlerini yapmak.”
4904 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 6
Yönetim Kurulu;
a) Genel Müdür,
b) Bakanlığı temsilen Bakanın teklifi üzerine müşterek kararname ile atanan bir üye,
c) Hazine Müsteşarlığını temsilen, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine müşterek kararname ile atanan bir üye,
d) En çok üyeye sahip işçi konfederasyonunca belirlenen bir üye,
e) En çok üyeye sahip işveren konfederasyonunca belirlenen bir üye,
f) Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunca belirlenen bir üye,
olmak üzere altı üyeden oluşur. Genel Müdür, Yönetim Kurulunun da başkanıdır. Yönetim Kuruluna, Genel Müdürün bulunmadığı hallerde Genel Müdürlüğe vekâlet eden başkanlık eder.
Yönetim Kurulu, başkanın daveti üzerine en az haftada bir defa üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır. Kararlar toplantıya katılan üyelerin çoğunluğu ile alınır. Oylarda eşitlik olması halinde, Başkanın bulunduğu taraf çoğunluk sayılır. Gerekli görüldüğünde Başkanın veya üç üyenin talebi ile Yönetim Kurulu olağanüstü toplantıya çağrılabilir.
Genel Müdür dışındaki Yönetim Kurulu üyelerinin görev süresi üç yıldır. Geçerli bir mazereti olmaksızın; arka arkaya üç toplantıya veya bir yıl içinde toplam altı toplantıya katılmayanlar, Yönetim Kurulu üyeliğine atanma ya da görevlendirilme şartlarını yitirenler ile atandıktan veya görevlendirildikten sonra bu şartları taşımadığı anlaşılanların üyelikleri kendiliğinden sona erer. Geçerli bir mazereti olmaksızın arka arkaya üç toplantıya veya bir yıl içinde toplam altı toplantıya katılmayanların durumu, Yönetim Kurulu kararıyla tespit edilerek Bakanlığa bildirilir. Süreleri biten üyeler yeni üyeler atanıncaya veya görevlendirilinceye kadar görevlerine devam ederler. Atanan veya görevlendirilen üyelerden herhangi bir nedenle görev süresinden önce Yönetim Kurulu üyeliği sona erenlerin yerlerine en geç bir ay içinde kalan süreyi tamamlamak üzere aynı usulle yeni bir atama veya görevlendirme yapılır.
Yönetim Kurulu üyeliğine atanacak veya görevlendirileceklerin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı alt bentlerinde sayılan şartları taşımaları ve siyasi parti organlarında görevli bulunmamaları gerekir. Ancak görevlendirme ile gelen Yönetim Kurulu üyeleri için 657 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin (B) bendinde sayılan şartlar aranmaz.
657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde öngörülen suçlarla ilgili olarak haklarında ceza davası açılan üyelerden görevi başında kalması sakıncalı görülenler, Bakan tarafından tedbiren görevden uzaklaştırılabilir. Görevden uzaklaştırılan üyeler hakkında 657 sayılı Kanunun ilgili hükümleri uygulanır. Bu şekilde geçici olarak boşalan üyeliklere, görevden uzaklaştırılan üye göreve dönünceye ve söz konusu üyenin üyelik süresini geçmemek üzere, atama ile gelen üyelerin yerine atamaya yetkili makam, görevlendirme ile gelen üyelerin yerine ise ilgili konfederasyon tarafından görevlendirme yapılır.
Toplantılara iştirak eden Yönetim Kurulu Başkanı ve müşterek kararname ile atanan üyelerine 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 34 üncü maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri yönetim kurulu başkan ve üyelerine ödenen miktarlarda ilave aylık ücret verilir. Diğer yönetim kurulu üyelerine ise kadrosunun karşılığı olan aylık ve diğer mali haklar ödenir. Yolluklarında ise 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uygulanır.
Yönetim Kurulunun görev ve yetkileri şunlardır:
a) Fon kaynaklarını piyasa şartlarında değerlendirmek.
b) Fon gelir ve giderlerinin denetlettirilmesini ve denetim raporlarının kamuoyuna açıklanmasını sağlamak.
c) Fona ilişkin aktüeryal projeksiyonları yaptırmak.
d) Günlük fon hareketlerinin izlenmesini, kayıtlarının tutulmasını ve genel kabul görmüş muhasebe standartlarına uygun olarak muhasebeleştirilmesini temin etmek.
e) Kurumun bütçesini, bilançosunu, gelir-gider tablolarını, Kurum bütçesindeki bölümler içinde aktarmaları, bu bölümler arasındaki ek ve olağanüstü ödenek tekliflerini karara bağlamak.
f) Kurumun performans hedef, gösterge ve programı ile hizmet kalite standartlarını karara bağlamak, Kurumun faaliyet raporlarını incelemek ve onaylamak,
g) Her yıl Maliye Bakanlığınca belirlenen yeniden değerleme oranında miktarı artırılmak üzere bedeli beşyüz bin Türk Lirası ve üzeri olan sözleşmeler ve yapılacak işler hakkında karar vermek.
h) Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyelerinin başkaca önerilerini inceleyip karara bağlamak ve bu Kanunla verilen benzeri görevleri yapmak.
Yönetim Kurulunun çalışma usul ve esasları Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.”
4904 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 7
Genel Müdürlük, merkez ve taşra teşkilatından oluşur.
Kurumun en üst amiri olan Genel Müdür, Genel Kurulun önerilerini de dikkate alarak Yönetim Kurulu kararları ile mevzuat doğrultusunda bütün işleri yürütür.
Genel Müdürün görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) Kurum hizmetlerini, mevzuat hükümlerine, Kurumun amaç ve politikaları ile stratejik planına uygun olarak düzenlemek ve yürütmek.
b) Kurumun görev alanına giren hususlarda politika ve stratejiler geliştirmek, bunlara uygun yıllık amaç ve hedefler oluşturmak, performans ölçütleri belirlemek, Kurumun bütçesini hazırlamak, gerekli yasal ve idari düzenleme çalışmalarını yapmak, belirlenen stratejiler, amaçlar, hedefler ve performans ölçütleri doğrultusunda uygulamayı koordine etmek, izlemek ve değerlendirmek; amaç, hedef ve performans ölçütlerine ulaşılmasını teminen izleme ve değerlendirme sonuçlarına göre gerekli tedbirleri almak.
c) Kurumun faaliyetlerini ve işlemlerini denetlemek, yönetim sistemlerini gözden geçirmek, kurumsal yapı ile yönetim süreçlerinin etkililiğini gözetmek ve yönetimin geliştirilmesini sağlamak.
d) Yönetim Kurulu kararlarının uygulanmasını sağlamak.
e) Adli ve idari makamlara, gerçek ve tüzel kişilere karşı Kurumu temsil etmek.
f) Kamu Görevlileri Etik Kurulunun belirlediği ilkeler çerçevesinde kurumsal etik kuralları belirleyerek, personele ve Kurumun ilişkili olduğu taraflara duyurmak ve personelin bu kurallara uygun hareket etmesini sağlamak.
g) 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranı kadar her yıl artırılmak üzere bedeli beşyüz bin Türk Lirasına kadar olan, kiraya verme, kiralama, satış, alım, devir, takas, inşaat, taşınmazların ferağı, yapım ve diğer işlere ilişkin sözleşmeler hakkında karar vermek, ihale komisyonu kararlarını onaylamak, beşyüz bin Türk Lirası ve üzerinde olanlar için Yönetim Kuruluna öneride bulunmak ve kendi limitleri dahilinde merkez ve taşra teşkilatının harcama sınırlarını belirlemek.
h) Kurumun faaliyet alanına giren konularda diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve koordinasyonu sağlamak.
i) Özel kanunlarda yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla Kurum kadrolarına atamalar yapmak ve Kurum adına imza ve yetki devri yapılacak personeli belirlemek.
Genel Müdür, temsil yetkisini gerektiğinde genel hükümlere göre alt kademelere devredebilir. Kurum avukatının bulunmadığı yerlerde ve zamanlarda bunlara ait görevlerin yerine getirilmesinde, icra ve yargı mercileri nezdindeki temsil yetkisini uygun göreceği Kurum personeline devredebilir.
Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı ve I. Hukuk Müşaviri kadrolarına müşterek kararname, Daire Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına Genel Müdürün teklifi üzerine Bakan onayı, bunların dışında kalan Kurum kadrolarına ise Genel Müdür onayı ile atama yapılır.
Görevlerin yürütülmesinde Genel Müdüre yardımcı olmak üzere dört Genel Müdür Yardımcısı görevlendirilebilir. Genel Müdür Yardımcıları, Genel Müdüre karşı sorumludur.”
4904 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 8
Kurumun merkez teşkilatı aşağıdaki hizmet birimlerinden oluşur:
a) İstihdam Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
b) Aktif İşgücü Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
c) İş ve Meslek Danışmanlığı Dairesi Başkanlığı.
d) İşgücü Piyasası ve İstatistik Dairesi Başkanlığı.
e) Dış İlişkiler ve Projeler Dairesi Başkanlığı.
f) İşsizlik Sigortası Dairesi Başkanlığı.
g) Fon Yönetimi ve Aktüerya Dairesi Başkanlığı.
h) Hukuk Müşavirliği.
i) Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı.
j) İnsan Kaynakları Dairesi Başkanlığı.
k) Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.
l) Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı.”
4904 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Hizmet birimlerinin görevleri
MADDE 9
Hizmet birimlerinin görevleri şunlardır:
a) İstihdam Hizmetleri Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) Ulusal istihdam politikalarının oluşturulmasına yardımcı olmak amacıyla çalışmalar yapmak veya yaptırmak.
2) İşgücü talebi ve iş aramanın düzene bağlanması ile istihdamda özel politika gerektiren grupların istihdamlarına yönelik çalışmalar yapmak veya yaptırmak.
3) İşgücünün yurtiçinde ve yurtdışında uygun oldukları işlere yerleştirilmesi ile işgücü talepleri için elverişli işçiler bulunmasına ve yurtdışı hizmet akitlerinin yapılmasına aracılık etmek.
4) İşverenlere yönelik hizmetleri sunmak.
5) 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanunun ek 2 nci maddesine göre işyerinde haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak önemli ölçüde azalmasının veya işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen geçici olarak durdurulmasının tespitini yapmak veya yaptırmak.
6) Tarım aracıları ve özel istihdam bürolarına ilişkin görevleri yerine getirmek.
7) İşsizliğin yoğun olduğu dönemlerde veya yerlerde işsizlere geçici gelir desteği sağlanması amacıyla toplum yararına program ve projeler uygulamak.
8) Bakanlığın taşrada yürütülmesi gereken hizmetlerini koordine etmek.
9) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
b) Aktif İşgücü Hizmetleri Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) Meslek edindirme, geliştirme ve değiştirme kursları düzenlemek.
2) İstihdamda özel politika gerektiren grupların istihdamını kolaylaştırıcı mesleki eğitim ve mesleki rehabilitasyon hizmetleri vermek veya verdirmek, diğer işgücü yetiştirme ve uyum programlarını uygulamak.
3) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
c) İş ve Meslek Danışmanlığı Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) Kuruma kayıtlı iş arayanlara ve işverenlere iş ve meslek danışmanlığı hizmetleri vermek.
2) Öğrencilere ve iş arayanlara mesleki rehberlik hizmetleri sunmak.
3) İş ve meslek danışmanlarına ilişkin iş ve işlemleri koordine etmek.
4) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
d) İşgücü Piyasası ve İstatistik Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) İşgücü piyasası verilerini yerel ve ulusal bazda derlemek, analiz etmek, yorumlamak ve yayınlamak.
2) Yerel düzeyde yapılan işgücü piyasası araştırma ve analizlerini koordine etmek ve bu konuda standardizasyon sağlamak.
3) Kurum hizmetlerinin performans ölçümlerine ilişkin işlemleri yapmak.
4) Kurum istatistiklerini derlemek ve diğer hizmet birimlerinin kullanımına sunmak.
5) İşgücü piyasası bilgi sistemini oluşturmak, İşgücü Piyasası Bilgi Danışma Kurulu çalışmalarını koordine etmek.
6) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
e) Dış İlişkiler ve Projeler Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlarda ve bunlara yönelik mevzuat ve uyum çalışmaları ile ekonomik ve teknik işbirliğine yönelik çalışmalarda Kurum hizmetlerinin süratli, düzenli, etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesi için gerekli irtibat ve eşgüdümü sağlamak.
2) Uluslararası alanda faaliyet gösteren kuruluşlarla Kurumun görev alanına giren konularda uluslararası sözleşmeler de dahil olmak üzere ilişkileri düzenlemek, gerekli irtibat ve eşgüdümü sağlamak.
3) Kurumun görev alanı ile ilgili olarak Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşların mevzuatı ve uygulamaları konusunda inceleme ve araştırmalar yapmak, yaptırmak ve ilgililere duyurmak, bunlarla işbirliği içinde gerçekleştirilecek projeleri hazırlamak ve yürütmek.
4) Kurum faaliyetleri çerçevesinde yurtdışından gelen heyetler ve Kurumdan yurtdışına gönderilecekler ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
5) Yurtdışı ilişkilerle ilgili protokol işlerini yürütmek.
6) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
f) İşsizlik Sigortası Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) 4447 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde, işsizlik sigortası ödeneğine, kısa çalışma ödeneğine ve ücret garanti fonu kapsamında ücret alacaklarının ödemesine ilişkin çalışmaları yapmak.
2) 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun hükümlerine göre iş kaybı tazminatına ilişkin işlemleri yapmak.
3) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
g) Fon Yönetimi ve Aktüerya Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) İşsizlik Sigortası Fonunun Yönetim Kurulu kararları çerçevesinde değerlendirilmesine ilişkin işlemleri yapmak.
2) Fon hareketlerini izlemek ve Fonun değerlendirilmesi ile ilgili olarak finansal piyasaları takip etmek.
3) Fonun aktüeryal işlemlerini yürütmek.
4) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
h) Hukuk Müşavirliğinin görevleri şunlardır:
1) Kurumun taraf olduğu adli ve idari davalarda, tahkim yargılamasında ve icra işlemlerinde Kurumu temsil etmek, dava ve icra işlemlerini takip etmek, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak.
2) Kurum hizmetleriyle ilgili olarak diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından hazırlanan mevzuat taslaklarını, Kurum birimleri tarafından düzenlenecek her türlü sözleşme ve şartname taslaklarını, Kurum ile üçüncü kişiler arasında çıkan her türlü uyuşmazlıklara ilişkin işleri ve Kurum birimlerince sorulacak diğer işleri inceleyip hukuki mütalaasını bildirmek.
3) Kurum tarafından hizmet satın alma yoluyla temsil ettirilen dava ve icra takiplerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bunları izlemek, koordine etmek ve denetlemek.
4) Kurumun amaçlarını daha iyi gerçekleştirmek, mevzuata, plan ve programa uygun çalışmalarını temin etmek amacıyla gerekli hukuki teklifleri hazırlayıp Genel Müdüre sunmak.
5) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
i) Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 22/12/2005 tarihli ve 5436 sayılı Kanunun 15 inci maddesi ve diğer mevzuatla strateji geliştirme ve mali hizmetler birimlerine verilen görevleri yapmak.
2) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
j) İnsan Kaynakları Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) Kurumun insan gücü planlaması ve personel politikası ile ilgili çalışmaları yapmak, personel sisteminin geliştirilmesi için tekliflerde bulunmak.
2) Kurum personelinin atama, nakil, terfi, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek.
3) Kurumun eğitim planını hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek.
4) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
k) Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) 5018 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde, kiralama ve satın alma işlerini yürütmek, temizlik, güvenlik, aydınlatma, ısıtma, onarım, taşıma ve benzeri hizmetleri yapmak veya yaptırmak.
2) Kurumun taşınır ve taşınmazlarına ilişkin işlemleri ilgili mevzuat çerçevesinde yürütmek.
3) Genel evrak ve arşiv faaliyetlerini düzenlemek ve yürütmek.
4) Kurum sivil savunma ve seferberlik hizmetlerini planlamak ve yürütmek.
5) Seferberlik ve savaş halinde insangücü özel planlamasına yönelik araştırma ve diğer çalışmaları yapmak veya yaptırmak.
6) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
l) Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
1) Kurumun bilgi işlem hizmetlerini yürütmek.
2) Kurumun internet sayfaları, elektronik imza ve elektronik belge uygulamaları ile ilgili teknik çalışmaları yapmak.
3) Kurum hizmetleriyle ilgili olarak diğer birimlerle işbirliği içinde veri tabanları oluşturmak ve bilgileri toplamak.
4) Kurumun mevcut bilişim altyapısının kurulumu, bakımı, ikmali, geliştirilmesi ve güncellenmesi ile ilgili işleri yürütmek, elektronik haberleşme güvenliğini sağlamak ve bu konularda görev üstlenen personelin bilgi teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak düzenli şekilde hizmet içi eğitim almalarını sağlamak.
5) Teknolojik gelişmeleri takip etmek, bilgi güvenliği ve güvenilirliği konusunun gerektirdiği önlemleri almak, politikaları ve ilkeleri belirlemek, kamu bilişim standartlarına uygun çözümler üretmek.
6) Genel Müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak.”
4904 sayılı Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 12
Kurumun taşra teşkilatı, illerde Çalışma ve İş Kurumu il müdürlükleri ile bunlara bağlı kurulacak hizmet merkezlerinden oluşur.
Nüfus, sigortalı ve işyeri sayısı, işlem yoğunluğu ve belirlenecek diğer kriterler doğrultusunda Genel Müdürün önerisi ve Bakan onayı ile yeteri kadar hizmet merkezi kurulabilir.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Bakanlık tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.”
4904 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (ç) ve (d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı fıkraya aşağıdaki bentler eklenmiş ve onuncu fıkrasında yer alan “Sanayi ve Ticaret ve” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
“ç) İl Bilim, Sanayi ve Teknoloji Müdürü.”
“d) Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü.”
“h) İl Gümrük ve Ticaret Müdürü.”
“i) Kalkınma Ajansı temsilcisi.”
4904 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Kurum, her türlü dava, tahkim ve icra takip işleri için genel hükümlere göre vekâlet akdi ile lüzum görülecek sayıda avukat çalıştırabilir veya ihtiyaç duyulması halinde bu görevlerini Kurumca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 22 nci maddesinde öngörülen doğrudan temin usulü ile avukatlar veya avukatlık ortaklıkları ile yapılacak avukatlık sözleşmeleri yoluyla yürütebilir. Kurum lehine sonuçlanan dava ve icra takipleri nedeniyle hükme bağlanarak karşı taraftan tahsil edilen vekâlet ücretlerinin; Kurumda fiilen görev yapan hukuk müşavirlerine, avukatlara, dava ve icra takip memurları ile Hukuk Müşavirliğinde fiilen görev yapan diğer personele dağıtımı hakkında 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. Vekâlet ücretinin dağıtımına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
Kurumun merkez teşkilatında İstihdam Uzmanı ve İstihdam Uzman Yardımcısı, taşra teşkilatında İl İstihdam Uzmanı ve İl İstihdam Uzman Yardımcısı çalıştırılabilir.
İstihdam Uzman Yardımcılığı ve İl İstihdam Uzman Yardımcılığına atanabilmek için, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan genel şartlara ek olarak Kurumun görev alanına giren ve yönetmelikle belirlenen en az dört yıllık eğitim veren yükseköğretim kurumlarından ya da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yükseköğretim kurumlarından mezun olmak ve yapılacak özel yarışma sınavında başarılı olmak gerekir.
İstihdam Uzman Yardımcılığına atananlar, en az üç yıl fiilen çalışmak ve istihdam edildikleri birimlerce belirlenecek konularda hazırlayacakları uzmanlık tezinin oluşturulacak komisyon tarafından kabul edilmesi kaydıyla, yapılacak yeterlik sınavına girmeye hak kazanırlar. Süresi içinde tezlerini sunmayan veya tezleri kabul edilmeyenlere tezlerini sunmaları veya yeni bir tez hazırlamaları için altı ayı aşmamak üzere ilave süre verilir. Yeterlik sınavında başarılı olanların İstihdam Uzmanı kadrolarına atanabilmeleri, Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından asgari (C) düzeyinde veya dil yeterliği bakımından buna denkliği kabul edilen ve uluslararası geçerliliği bulunan başka bir belgeye yeterlik sınavından itibaren en geç iki yıl içinde sahip olma şartına bağlıdır. Sınavda başarılı olamayanlar veya sınava girmeye hak kazandığı halde geçerli mazereti olmaksızın sınav hakkını kullanmayanlara, bir yıl içinde ikinci kez sınav hakkı verilir. Verilen ilave süre içinde tezlerini sunmayan veya ikinci defa hazırladıkları tezleri kabul edilmeyenler, ikinci sınavda başarı gösteremeyen veya sınav hakkını kullanmayanlar ile süresi içinde yabancı dil yeterliği şartını yerine getirmeyenler İstihdam Uzman Yardımcısı unvanını kaybederler ve durumlarına uygun kadrolara atanırlar.
İl İstihdam Uzman Yardımcılığına atananlar, en az üç yıl fiilen çalışmak kaydıyla açılacak yeterlik sınavına girme hakkını kazanırlar. Sınavda başarılı olamayanlar veya geçerli mazereti olmaksızın sınav hakkını kullanmayanlara, bir yıl içinde ikinci kez sınav hakkı verilir. İkinci sınavda başarı gösteremeyen veya sınav hakkını kullanmayanlar İl İstihdam Uzman Yardımcısı unvanını kaybederler ve durumlarına uygun kadrolara atanırlar.”
4904 sayılı Kanunun eki (1) sayılı liste ekli (1) sayılı listede yer aldığı şekilde değiştirilmiştir.
4904 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Atıflar
GEÇİCİ MADDE 2
Diğer mevzuatta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğüne yapılan atıflar Çalışma ve İş Kurumu il müdürlüğüne, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürüne yapılan atıflar Çalışma ve İş Kurumu il müdürüne, Türkiye İş Kurumu il müdürlüğüne yapılan atıflar Çalışma ve İş Kurumu il müdürlüğüne, Türkiye İş Kurumu il müdürüne yapılan atıflar Çalışma ve İş Kurumu il müdürüne yapılmış sayılır.”
4904 sayılı Kanunun 10 uncu ve 11 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) 36 ncı maddesinin “Ortak Hükümler” bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendinde yer alan “İstihdam ve Meslek Uzman Yardımcıları” ibaresi “İstihdam Uzman Yardımcıları, İl İstihdam Uzman Yardımcıları”, “İstihdam ve Meslek Uzmanlığına” ibaresi “İstihdam Uzmanlığına, İl İstihdam Uzmanlığına”,
b) 152 nci maddesinin “II - Tazminatlar” kısmının “A) Özel Hizmet Tazminatı” bölümünün (i) bendinde yer alan “İstihdam ve Meslek Uzmanları” ibaresi “İstihdam Uzmanları, İl İstihdam Uzmanları” şeklinde değiştirilmiştir.
c) Eki (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin “I-Genel İdare Hizmetleri Sınıfı” bölümünün (h) bendinde yer alan “İstihdam ve Meslek Uzmanları” ibaresi “İstihdam Uzmanları” şeklinde değiştirilmiş ve aynı bende “Gelir Uzmanları” ibaresinden sonra gelmek üzere “İl İstihdam Uzmanları,” ibaresi eklenmiştir.
22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 30 uncu maddesinin yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Bu maddeye aykırılık hallerinde 101 inci madde uyarınca tahsil edilecek cezalar, özürlülerin ve eski hükümlülerin kendi işini kurmaları, özürlünün iş bulmasını sağlayacak destek teknolojileri, özürlünün işe yerleştirilmesi, işe ve işyerine uyumunun sağlanması ve bu gibi projelerde kullanılır. Tahsil edilen cezaların kullanımına ilişkin hususlar, Türkiye İş Kurumunun koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü ile İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların ve en çok özürlüyü temsil eden üst kuruluşun birer temsilcisinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.”
31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki (g) bendi ve aynı fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“g) Türkiye İş Kurumu tarafından düzenlenen Toplum Yararına Çalışma Programlarından yararlananlar,”
“Bu fıkranın (g) bendinde sayılanlar için Türkiye İş Kurumu prim ödeme yükümlüsü olmakla birlikte bu Kanun kapsamında işyeri ve işveren sayılmaz.”
5510 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bunlar için Türkiye İş Kurumu prim ödeme yükümlüsü olmakla birlikte bu Kanun kapsamında işyeri ve işveren sayılmaz.”
21/9/2006 tarihli ve 5544 sayılı Meslekî Yeterlilik Kurumu Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki bentler eklenmiştir.
“d) Ulusal yeterlilik çerçevesi: Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi ile uyumlu olacak şekilde tasarlanan; ilk, orta ve yüksek öğretim dahil, meslekî, genel ve akademik eğitim ve öğretim programları ve diğer öğrenme yolları ile kazanılan tüm yeterlilik esaslarını,”
“ğ) Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi: Ulusal yeterlilik sistemleri arasında kıyaslanabilirlik sağlayarak farklı ülke ve sistemlerde verilen yeterliliklerin anlaşılmasını kolaylaştıran, Avrupa Birliği tarafından kabul edilen referans çerçeveyi,
h) Yeterlilik: Bireyin sahip olduğu, yetkili otorite tarafından tanınmış bilgi, beceri ve yetkinliği,
ı) Meslekî Yeterlilik Belgesi: Meslekî Yeterlilik Kurumu tarafından onaylanmış, bireyin bilgi, beceri ve yetkinliğini ifade eden belgeleri,
i) Eğitim akreditasyon kurumu: Ulusal meslekî yeterlilikler alanındaki eğitim ve öğretim kurumlarını akredite etmek üzere Meslekî Yeterlilik Kurumu tarafından yetkilendirilen kurum ve kuruluşları,”
5544 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) Genel Kurul, Kurumun en üst karar organı olup, aşağıda belirtilen üyelerden oluşur:
a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından iki üye.
b) Millî Eğitim Bakanlığından üç üye.
c) Avrupa Birliği Bakanlığından bir üye.
ç) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından bir üye.
d) Çevre ve Şehircilik Bakanlığından bir üye.
e) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından bir üye.
f) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından bir üye.
g) Gümrük ve Ticaret Bakanlığından bir üye.
ğ) Kalkınma Bakanlığından bir üye.
h) Kültür ve Turizm Bakanlığından bir üye.
ı) Maliye Bakanlığından bir üye.
i) Sağlık Bakanlığından bir üye.
j) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığından bir üye.
k) Üniversitelerin çalışma ekonomisi, işletme ve meslekî eğitim ile ilgili alanlarından Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek üç öğretim üyesi.
l) Türkiye İş Kurumundan bir üye.
m) Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığından bir üye.
n) Türk Standardları Enstitüsünden bir üye.
o) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden dört üye.
ö) Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonundan dört üye.
p) Türkiye Ziraat Odaları Birliğinden iki üye.
r) Türkiye Seyahat Acenteleri Birliğinden bir üye.
s) Türkiye İhracatçılar Meclisinden bir üye.
ş) En çok üyeye sahip üç işçi sendikaları konfederasyonunun her birinden en az bir üye olmak üzere sahip oldukları üye sayılarına oranla toplam yedi üye.
t) En çok üyeye sahip işveren sendikaları konfederasyonundan üç üye.”
5544 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
“c) Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığı.”
5544 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“a) Ulusal Yeterlilik Çerçevesine ilişkin çalışmaları yürütmek.
b) Ulusal meslekî yeterlilikler alanındaki eğitim ve öğretim kurumlarının akreditasyonuna, bireylerin ölçme, değerlendirme ve belgelendirilmesine, yabancıların sahip oldukları meslekî yeterlilik sertifikalarının doğrulanmasına ilişkin faaliyetleri gerçekleştirmek.
c) Ölçme, değerlendirme, belgelendirme ile eğitim akreditasyonunda belirlenmiş kurum ve kuruluşları izlemek ve raporlamak.”
5544 sayılı Kanuna 13 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 13/A maddesi eklenmiştir.
“Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığı
MADDE 13/A
(1) Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Kurumun görev, yetki, sorumluluk ve faaliyet alanına giren konularda Avrupa Birliği, diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini yürütmek ve bu konuda koordinasyonu sağlamak.
b) Kurumun görev ve faaliyet alanına giren konularda Avrupa Birliği müktesebatına ve tavsiye kararlarına ilişkin faaliyetleri yürütmek.
c) Kurumun faaliyet alanına giren konularda Avrupa Birliği ve diğer ülkeler ile uluslararası kuruluşlarla yapılan proje ve programların hazırlanması, yürütülmesi ve izlenmesini sağlamak.
ç) Görev alanıyla ilgili araştırma ve incelemeler yapmak ve raporlamak, yayın hazırlamak.
d) Başkan tarafından verilen görevler ile mevzuatta öngörülen benzeri görevleri yapmak.”
5544 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin birinci fıkrasına “ulusal meslek standardı” ibaresinden sonra gelmek üzere “, yeterliliklerin de ulusal yeterlilik” ibaresi eklenmiştir.
5544 sayılı Kanuna 20 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 20/A maddesi eklenmiştir.
“Hizmet satın alma ve geçici süreli çalıştırma
MADDE 20/A
(1) Kurum, ulusal meslek standartlarının ve yeterliliklerinin hazırlanması, geliştirilmesi ve güncellenmesi, sektör komitelerinin işletilmesi, ölçme, değerlendirme, belgelendirme ve bunlara ilişkin denetim gibi Kurumun ana faaliyet alanlarında hizmet satın alabilir veya bu amaçla yetkinliğe sahip kişileri geçici süreli olarak çalıştırabilir.
(2) Bu kişilerin niteliklerine yönelik kriterler ve bunlara ödenecek ücret miktarı ile ücretin ödenme şekline ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Yönetim Kurulu kararı ile belirlenir.
(3) Bu şekilde çalışanların çalışma süreleri bir takvim yılı içerisinde altmış günü geçemez.”
5544 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin başlığı ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Ulusal meslek standartlarının ve ulusal yeterliliklerin hazırlanması ve yürürlüğe konulması”
“(1) Kurum görevlendirdiği veya hizmet satın aldığı kurum ve kuruluşlara veya oluşturduğu çalışma gruplarına meslek standartlarını ve yeterlilikleri hazırlatır. Meslek standartları ve yeterlilikler ile ilgili seviyeler Ulusal Yeterlilik Çerçevesi seviyelerine uygun olarak hazırlanır. Bu standartlar ve yeterlilikler sektör komitelerinde incelenir ve uygun bulunanlar Yönetim Kurulunun onayına sunulur ve Yönetim Kurulu tarafından onaylanan yeterlilikler ulusal yeterlilik olarak yürürlüğe girer.”
5544 sayılı Kanunun 22 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Sınav, ölçme, değerlendirme ve belgelendirme
MADDE 22
(1) Bireylerin meslekî yeterliliklerinin tespitine ilişkin sınav, ölçme ve değerlendirme işlemleri Kurumun başvurusunu onayladığı yetkilendirilmiş kurumlar tarafından yapılır.
(2) Ulusal meslekî yeterliliklere göre yapılan sınav, ölçme ve değerlendirme sonucunda başarılı olanlara Meslekî Yeterlilik Belgesi verilir.
(3) Sınav, ölçme, değerlendirme ve Meslekî Yeterlilik Belgesi ile ilgili esas ve usuller Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”
5544 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Eğitim ve öğretim kurumlarının akreditasyonu
MADDE 23
(1) Ulusal meslekî yeterlilikler alanındaki eğitim ve öğretim kurumlarının ve programlarının akreditasyonu eğitim akreditasyon kurumlarınca gerçekleştirilir.
(2) Akredite olan eğitim ve öğretim kurumlarından mezun olanlara kazandıkları meslekî yeterliliklere uygun Meslekî Yeterlilik Belgesi verilir.
(3) Ulusal meslekî yeterlilikler alanındaki eğitim ve öğretim kurumlarının akreditasyonuna ve eğitim akreditasyon kurumlarının belirlenmesine, akredite eğitim kurumlarından mezun olanların belgelendirilmesine ilişkin esas ve usuller Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
5544 sayılı Kanuna 23 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 23/A maddesi eklenmiştir.
“Ulusal Yeterlilik Çerçevesi
MADDE 23/A
(1) Ulusal Yeterlilik Çerçevesinin oluşturulmasına, geliştirilmesine ve güncelliğinin korunmasına ilişkin işlemler Kurum tarafından yürütülür.
(2) Kalite güvencesi sağlanmış tüm yeterlilikler Ulusal Yeterlilik Çerçevesine dahil edilir. Ulusal Yeterlilik Çerçevesinde yer alacak meslekî ve teknik yeterliliklerin kalite güvencesi Kurum tarafından sağlanır. Ulusal Yeterlilik Çerçevesine dahil edilecek yeterliliklerin kalite güvence ölçütlerine, meslekî ve teknik yeterlilikler dışında kalan yeterliliklerin kalite güvencesini sağlayacak kurum ve kuruluşların belirlenmesine, farklı yeterlilikler arasındaki yatay ve dikey geçişler ile Ulusal Yeterlilik Çerçevesinin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.”
5544 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “meslekî teknik eğitim fakültelerinden” ibaresi “eğitim fakültelerinden” şeklinde değiştirilmiştir.
5544 sayılı Kanunun 25 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Uhdesinde kamu görevi bulunmayan sektör komitesi başkan ve üyelerine, yılda altıdan fazla olmamak üzere her bir toplantı başına (2000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunacak miktarda huzur hakkı ödenir.”
5544 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 26
(1) Kurumun gelirleri şunlardır:
a) Bu Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, işçi ve işveren konfederasyonları ile diğer kuruluşların Genel Kuruldaki her bir temsilcisi için, olağan Genel Kurulun yapıldığı tarihte geçerli olan aylık brüt asgari ücretin yirmi katını geçmemek üzere, miktarı Genel Kurulca belirlenen aidatlar.
b) Kurumun Genel Kurula sunulan bütçesinden, bu maddenin (a) bendine göre belirlenen aidatlar düşüldükten sonra kalan kısım üzerinden 6 ncı maddenin birinci fıkrasında belirtilen her bir Bakanlık ile kamu kurum ve kuruluşu için eşit miktarda belirlenen aidatlar.
c) Kurumun, sınav ve belgelendirme çalışmaları karşılığında müracaatçılardan alınacak masraf karşılıkları.
ç) Meslek standardı, sınav ve belgelendirme alanında Kuruma hizmet sunmak isteyen akredite olmuş kuruluşlardan alınan ve en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) otuz katını aşmamak üzere Yönetim Kurulu tarafından belirlenen yıllık aidatlar.
d) Sınav, ölçme, değerlendirme, belgelendirme ve akreditasyon alanında Kuruma hizmet sunmak isteyen kurum ve kuruluşlardan alınan en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) elli katını aşmamak üzere Yönetim Kurulu tarafından belirlenen yıllık aidatlar ile bu kurum ve kuruluşlardan alınan başvuru, inceleme, denetim ve masraf karşılıkları.
e) Yayın, telif hakları, marka ve lisanslardan alınacak ücretler.
f) Kurum gelirlerinin değerlendirilmesinden elde edilen gelirler.
g) Diğer gelir ve kazançlar ile bağışlar.”
5544 sayılı Kanunun eki “İhdas Edilen Pozisyonlar Cetveli” aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir
POZİSYON UNVANI | “İHDASEDİLEN POZİSYONLAR CETVELİ SAYISI |
Kurum Başkanı | 1 |
Başkan Yardımcısı | 1 |
Meslek Standartları Dairesi Başkanı | 1 |
Sınav ve Belgelendirme Dairesi Başkanı | 1 |
Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanı | 1 |
Hukuk Müşaviri | 1 |
İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanı | 1 |
Strateji Geliştirme Müdürü | 1 |
Uzman | 23 |
Uzman Yardımcısı | 25 |
Uzman (Yabancı Uyruklu) | 1 |
Mütercim/Tercüman | 1 |
İstatistikçi | 7 |
Bilgisayar Programcısı | 3 |
Çözümleyici | 3 |
Mali Hizmetler Uzmanı | 1 |
Muhasebeci | 1 |
Bilgisayar İşletmeni | 2 |
Sekreter | 5 |
Büro Görevlisi | 10 |
TOPLAM | 90 |
Bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış, ekli (3) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.
190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğüne ait bölümündeki kadrolar iptal edilmiş ve ekli (4) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü bölümüne eklenmiştir.
Ekli (5) sayılı listede yer alan kadro iptal edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Sosyal Güvenlik Kurumuna ait bölümünden çıkarılmış, ekli (6) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Sosyal Güvenlik Kurumuna ait bölümüne eklenmiştir.
Hak ve alacakların devri
(1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinde; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Türkiye İş Kurumu Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından kullanılan taşınır, taşıt, araç, gereç, malzeme, yazılı ve elektronik ortamdaki kayıtlar ve diğer dokümanlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın İş Teftiş Kurulu Başkanlığına devredilmiş sayılır.
(2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kapatılan Bölge Müdürlükleri ve Şube Müdürlüğüne ait her türlü taşınır, taşıt, araç, gereç ve malzeme, borç ve alacaklar, hak ve yükümlülükler, yazılı ve elektronik ortamdaki her türlü kayıt ve dokümanlar, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın Türkiye İş Kurumuna devredilmiş sayılır. Mülkiyeti Hazineye ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan Bölge Müdürlükleri ile Şube Müdürlüğüne tahsis edilmiş olanlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın tahsis amacında kullanılmak üzere Türkiye İş Kurumuna tahsis edilmiş sayılır.
(3) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kapatılan Bölge Müdürlükleri ile Şube Müdürlüğünün Türkiye İş Kurumuna devri, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde tamamlanır. Devir işlemleri tamamlanıncaya kadar, bu Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlükleri ve Şube Müdürlüğüne ait görevlerin mevcut personel tarafından ilgili mevzuatına göre yürütülmesine devam olunur.
Personele dair geçiş hükümleri
(1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinde;
a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı, İş Teftiş Kurulu Başkanı ve Türkiye İş Kurumu Teftiş Kurulu Başkanı,
b) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürü ve Bölge Müdür Yardımcısı,
c) Sosyal Güvenlik Kurumu Sosyal Sigortalar Genel Müdürü,
ç) Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünde; İşgücü Piyasası Bilgi Hizmetleri Dairesi Başkanı, İşgücü Uyum Dairesi Başkanı, İstihdam Dairesi Başkanı, Dış İlişkiler Dairesi Başkanı, Personel ve Eğitim Dairesi Başkanı ve İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanı ile İl Müdürü, kadrolarında bulunanların görevi hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona erer.
(2) Birinci fıkrada sayılanlardan; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı, İş Teftiş Kurulu Başkanı, Türkiye İş Kurumu Teftiş Kurulu Başkanı, Sosyal Güvenlik Kurumu Sosyal Sigortalar Genel Müdürü ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürü kadrosunda bulunanlar ekli (7) sayılı listeyle ihdas edilen Bakanlık Müşaviri kadrolarına; İşgücü Piyasası Bilgi Hizmetleri Dairesi Başkanı, İşgücü Uyum Dairesi Başkanı, İstihdam Dairesi Başkanı, Dış İlişkiler Dairesi Başkanı, Personel ve Eğitim Dairesi Başkanı ve İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanı kadrosunda bulunanlar ekli (8) sayılı listeyle ihdas edilen Müşavir kadrolarına; İl Müdürü ve Bölge Müdür Yardımcısı kadrosunda bulunanlar ekli (8) sayılı listeyle ihdas edilen Araştırmacı kadrosuna hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılırlar. Bu şekilde ihdas edilen Bakanlık Müşaviri, Müşavir ve Araştırmacı kadroları boşalmaları halinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.
(3) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünde Başmüfettiş kadrolarında bulunanlar İş Başmüfettişi kadrolarına; Müfettiş kadrolarında bulunanlar İş Müfettişi kadrolarına; Müfettiş Yardımcısı kadrolarında bulunanlar İş Müfettişi Yardımcısı kadrolarına halen bulundukları kadro dereceleriyle herhangi bir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılırlar. Bu kadrolarda geçirilen süreler İş Başmüfettişi, İş Müfettişi ve İş Müfettişi Yardımcılığında geçmiş sayılır.
(4) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinden önce Bakanlıkta ve Türkiye İş Kurumunda İş Müfettişi ve Müfettiş unvanını kazanmış olanlardan, bu unvanları kazandıktan sonra özel sektörde çalışmış olanlar hariç olmak üzere Bakanlık, bağlı ve ilgili kurum ve kuruluşları kadrolarında bulunanlar İş Müfettişi kadrolarına atanabilir.
(5) Mevzuatta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına ve Müfettişlerine, Türkiye İş Kurumu Teftiş Kurulu Başkanlığına ve Müfettişlerine yapılmış olan atıflar İş Teftiş Kurulu Başkanlığına ve İş Müfettişlerine yapılmış sayılır.
(6) İş Müfettişliğine atananların bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinden önce başlamış işleri devam ettirilerek ilgili mevzuatında yer alan hükümlere göre sonuçlandırılır.
(7) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinde, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğü ve Şube Müdürlüğü kadrolarında bulunanlardan birinci fıkrada belirtilenler dışında bulunanlardan kadro ve görev unvanı değişmeyenler Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü için ihdas edilen aynı unvanlı kadrolara hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılır. Kadro ve görev unvanı değişenler durumlarına uygun kadrolara atanır.
(8) Mevzuatta İstihdam ve Meslek Uzmanlığı ile İstihdam ve Meslek Uzman Yardımcılığına yapılan atıflar, İstihdam Uzmanlığı ve İstihdam Uzman Yardımcılığına yapılmış sayılır. İstihdam ve Meslek Uzmanı ve İstihdam ve Meslek Uzman Yardımcısı kadrosunda bulunanlar başka bir işleme gerek kalmaksızın İstihdam Uzmanı ve İstihdam Uzman Yardımcısı kadrosuna atanmış sayılır. İstihdam ve Meslek Uzmanı ile İstihdam ve Meslek Uzman Yardımcısı kadrosunda geçirilen süreler, İstihdam Uzmanlığı ile İstihdam Uzman Yardımcılığı kadrosunda geçirilmiş sayılır.
(9) Bu madde uyarınca atanmış sayılanların yeni kadrolarına atanmış sayıldıkları tarih itibarıyla eski kadrolarına ilişkin en son ayda aldıkları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları, makam, görev ve temsil tazminatları, ek ücret, ek ödeme, ikramiye ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç) toplam net tutarının (bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır), atanmış sayıldıkları yeni kadrolara ilişkin olarak aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar, makam, görev ve temsil tazminatları, ek ücret, ek ödeme ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı, herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın fark kapanıncaya kadar ayrıca fark tazminatı olarak ödenir. Atanmış sayıldıkları kadro unvanlarında isteğe bağlı olarak herhangi bir değişiklik olanlarla, kendi istekleriyle başka kurumlara atananlara fark tazminatı ödenmesine son verilir.
(10) Bu Kanun Hükmünde Kararnameye göre yeniden düzenleme ve atamalar yapılıncaya kadar değişen veya yeniden kurulan birimlere verilen görevler, daha önce bu görevleri yapmakta olan birimler ve personel tarafından yapılmaya devam edilir.
Sorunların giderilmesi
(1) Bu Kanun Hükmünde Kararname ile gerçekleştirilen kapatma, devir, personel geçişi ve nakli, diğer geçiş işlemleri ile kadro, demirbaş devri ve benzeri hususlara ilişkin ortaya çıkacak tereddütleri gidermeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yetkilidir.
Kadro değişiklikleri
(1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinden itibaren bir yıl süreyle 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin son fıkrasında yer alan sınırlama ile bağlı olmaksızın boş kadrolarda sınıf, unvan ve derece, dolu kadrolarda derece değişikliği yapmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Düzenleyici işlemler
(1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamede öngörülen düzenlemeler, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde yürürlüğe konulur. Anılan düzenlemeler yürürlüğe girinceye kadar mevcut düzenlemelerin bu Kanun Hükmünde Kararnameye aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.