Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

İtiraz yoluna başvuran : Senirkent Asliye Ceza Mahkemesi

İtiraz konusu : 8/6/1936 günlü ve 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanununun 1. maddesinin Anayasa'nın 12. maddesine aykırı olduğu yolundaki Cumhuriyet Savcısının görüşü mahkemece benimsenmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 151. maddesine dayanılarak Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur.

I. OLAY :

Sanık hakkında, görevli memura hakaret suçundan, Türk Ceza Kanununun

266/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle ve suçüstü yoliyle açılan ve Senirkent Asliye Ceza Mahkemesinin 1969/3 sayısını alan kamu dâvasının duruşması sırasında 14/1/1969 günlü ikinci oturumda Cumhuriyet Savcısı, kamu dâvasında usul yönünden uygulanan 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakemesi Usulü Kanununun 1. maddesinin Anayasa'nın 12. maddesine aykırı bulunduğunu ileri sürmüş; mahkeme aynı kanıya vararak Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar vermiştir.

II. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçesi :

3005 sayılı Kanunun 1. maddesinde : Faili, suçu işlediği esnada veya pek az sonra yakalanan ağır ceza mahkemesinin vazife gördüğü yerlerdeki belediye sınırlan içinde işlenen ağır cezalı meşhut cürümler ile asliye teşkilâtı olan yerlerdeki belediye sınırları içinde ve panayırlarda işlenen ağır ceza mahkemelerinin vazifeleri dışındaki meşhut cürümlerin ve bu bentte sayılan kabahatlerin takip ve duruşmalarında bu kanun hükümlerinin uygulanacağı açıklanmıştır.

Kanunun 1. maddede belirtilmiş sınırlar dışındaki yerlerde işlenen suçlara uygulanması mümkün değildir. Suç üstü hükümlerinin uygulanması olayın müştekileri yararınadır. Kanunun 1. maddesinin B bendine giren suçlarda şahsî davacıların zabıtaya şikâyette bulunmalariyle şahsî dâva hemen kamu dâvası niteliğini kazanmaktadır. Bunlar şahsî dâva külfetlerinden kurtularak şahsî haklarını kolayca elde ediyorlar. Re'sen takip edilen suçların müştekileri de müdahil sıfatını aldıklarında kişisel haklarını süratle kazanıyorlar,

Suçüstüne göre yapılan yargılamalarla genel hükümlere bağlı yargılamalar sanıklar bakımından da değişik durumlar yaratmaktadır .Kısa süreli zaman aşımına bağlı suçların genel hükümler uyarınca yapılan yargılamalarında iş uzamakta ve sonunda zamanaşımı dolayısiyle kamu dâvasının ortadan kaldırılması gerekmektedir. Öte yandan suçüstü usulünde sanıkların masumiyetlerini daha çabuk ispat ederek temize çıkmaları olanağı vardır .

Şu duruma göre 3005 sayılı Kanunun l. maddesi, Anayasa'nın kanun önünde eşitlik ilkesini koyan 12. maddesine aykırıdır.

III. Yasa metinleri :

l- İtiraz konusu hüküm :

3005 sayılı Kanunun Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen değişik 1. maddesi şöyledir

(Madde l- Failî suçu işlediği sırada veya pek az sonra yakalanan :

A) Ağır ceza mahkemesinin vazife gördüğü yerlerdeki belediye sınırları içinde işlenen ağır cezalı meşhut cürümler;

B) Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki belediye sınırlan içinde ve panayırlarda işlenen ağır ceza mahkemelerinin vazifeleri dışındaki meşhut cürümlerle Türk Ceza Kanununun 529, 534, 539, 545, 547, 548, 551, 565, 567, 568, 571, 572, 573, 574, 575 ve 576 ncı maddeleriyle 540 ncı maddenin ikinci fıkrasında yazılı meşhut olarak işlenen kabahatlar hakkında takip ve duruşma bu kanun hükümlerine tabidir.)

2- Mahkemenin dayandığı Anayasa hükmü :

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının, mahkemenin gerekçesine dayanak yaptığı 12. maddesi aşağıda gösterilmiştir :

(Madde 12- Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.

Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.)

IV. İlk inceleme :

l- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 11/2/1969 gününde yapılan. Başkan Vekili Lûtfi Ömerbaş, Üye İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Avni Givda, Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel ve Muhittin Gürün'ün katıldıkları, ilk inceleme toplantısında aşağıda yazılı sorunlar ele alınmıştır :

a) Mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisi bulunup bulunmadığı sorunu :

İlk incelemenin başında Avni Givda ve Ahmet Akar mahkemenin 3005 sayılı Kanunun 1. maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvuramayacağını; çünkü bu hükmü uygulama durumunda olmadığını ileri sürmüşlerdir.

3005 sayılı Kanun, belirli yerlerde işlenmiş belirli suçları, failin suçu işledi^ sırada veya pek az sonra yakalanmış olması şartiyle, özel bir kovuşturma ve duruşma usulüne bağlı tutmaktadır. Bir suçun kovuşturma ve duruşmasının, bu kanun kapsamına girip girmediği ancak durumun değişik 1. maddedeki hükümlerle karşılaştırılması sonunda anlaşılabilir. Mahkeme, suçüstü usulünce açılmış bir dâvanın gerçekten 3005 sayılı Kanun kapsamına girip girmediğini araştırmak zorundadır. Çünkü suç, kanun kapsamına girmiyorsa mahkemenin duruşmayı genel hükümler uyarınca sürdürmesi, kanunî nedenler buna engelse evrakı Cumhuriyet Savcısına geri çevirmesi gerekir (3005 sayılı Kanun : Madde 10).

Şu duruma göre 3005 sayılı Kanun uyarınca açılmış bir kamu dâvasına bakmakta olan Senirkent Asliye Ceza Mahkemesinin, bu kanunun 1. maddesinin uygulamakta olduğu ve Anayasa'nın 151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddeleri uyarınca o konuda Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkisi bulunduğu ortadadır. Bu nedenle mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkisi bulunduğuna Avni Givda ve Ahmet Akar'ın karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.

b) İtiraz konusu hükmün sınırlandırılması :

Mahkeme, 3005 sayılı Kanunun 1. maddesinin tümünün, Anayasa'ya aykırılık nedeniyle, iptalini istemektedir. Oysa Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre mahkemelerce Anayasa'ya aykırılık iddiasiyle yapılan başvurmaların bakılmakta olan dâvada uygulanacak hükümle sınırlı bulunması gerekir :

3005 sayılı Kanunun 1. maddesiyle :

aa) Ağır Ceza Mahkemesinin görevli bulunduğu yerlerdeki belediye sınırları içinde işlenen ağır cezalı meşhut cürümler;

bb) Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki belediye sınırlan içinde işlenen ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışındaki meşhut cürümler;

cc) Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki panayırlarda işlenen ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında meşhut cürümler;

çç) Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki belediye sınırları içinde Türk Ceza Kanununun 529., 534., 539., 545., 547., 548., 551., 565., 567., 568., 571, 572., 573., 574., 575., ve. 576. maddeleriyle 540. maddenin ikinci fıkrasında yazılı meşhut olarak işlenen kabahatler;

dd) Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki panayırlarda Türk Ceza Kanununun 529., 534., 539., 545., 547., 548., 551., 565, 567, 568., 571., 572, 573, 574, 575. ve 576. maddeleriyle 540. maddenin ikinci fıkrasında yazılı meşhut olarak işlenen kabahatler,

kanunun kapsamına alınmıştır.

Mahkemenin bakmakta olduğu dâva, Senirkent Belediye sınırları içinde Kasaplar Çarşısında işlenmiş görevli memura hakaret suçuna ilişkindir. Suçüstü iddianamesinde sanığın Türk Ceza Kanununun 226/1 maddesine göre cezalandırılması istenmektedir Demek ki 3005 sayılı Kanunun değişik 1. maddesinin dâvada uygulanacak hükümü, bu maddenin B bendindeki belediye sınırları içinde ilenmiş olan ve asliye ceza mahkemesinin görevine giren suçlara ilişkin hükümdür. Bu nedenle ışın söz konusu hükümle sınırlı olarak incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.

c) Belge eksikliği :

Dosyada 44 sayılı Kanunun 27. maddesinin 2 sayıl, bendi uyarınca mahkemeyi Anayasa'ya aykırılık iddiasının ciddiliği kanısına götüren görüşünü açıklar gerekçeli kararın bulunmadığı anlaşılmış ve eksik tamamlanmak üzere dosyanın geri gönderilmesine Hakkı Ketenoğlu, İhsan Ecemiş, Halit Zarbun, Zıya Önel ve Muhittin Gürün'ün karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.

2- Mahkemenin 18/2/1969 günlü ve 1969/3 sayılı yazısiyle iş yeniden Anayasa Mahkemesine gelmiş ve bu kez dosyanın eksiği kalmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine uyan işin esasının görüşülmesine 11/3/1969 günlü ikinci ilk inceleme toplantısında oybirliğiyle karar verilmiştir,

V. Esasın incelenmesi :

İtirazın esasına ilişkin rapor, mahkemenin 18/2/1969 günlü ve 1969/3 sayılı yazışma bağlı olarak gelen gerekçeli karar ve ekleri, daha önce karara bağlanan sınırlan içinde, Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen hüküm, mahkemenin dayandığı Anayasa hükümü, bunlarla ilgili gerekçeler ve Meclis görüşme tutanakları ve konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :

3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanununun, genel hükümlere göre kovuşturma ve duruşma usullerini süratlendirip basitleştirdiği, suçtan zarar görenler için elverişli; sanıklar yönünden de kimi zaman elverişli kimi zaman elverişsiz sayılabilecek durumlar ve imkânlar getirdiği; böylece bu konu kapsamına giren ve girmeyen işlerin ilgilileri arasında önemli farklar oluşturduğu bir gerçektir. Suçlunun süratle cezalandırılmasını, masumun süratle temize çıkmasını, suçtan zarar görenin süratli bir hukukî tatmine erişmesini sağlayan; adaletin yolunu çapraşık usul hükümlerinden temizleyen böyle bir kanunun, otuz yıldan çok suren bir uygulamadan alman sonuçlarla da belirdiği üzere, ülke için zorunlu ve yararlı olduğu söz götürmez. Bu kanunun, ülkenin her yerinde işlenen her suçu kapsamına alması da istenmeğe değer görülebilir. Ancak 3005 sayılı Kanunun getirdiği düzenin işleyişi bir takını koşulların varlığına bağlıdır. Çok geniş bir mahkemeler kuruluşu; etkili, yaygın, güçlü bir zabıta ve ulaştırma kolaylığı bu koşulların başında gelir, ülkenin bu yönlerdeki eksiklikleri kanunun ancak belediye sınırlan içinde, bir de panayırlarda işlenen belirli suçlar hakkında uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Öte yandan kimi suçların ve suçluların niteliklerindeki özelliğin, onların süratli bir kovuşturma usulüne bağlanmalarını engellediği veya gereksiz kıldığı da ortadadır.

Demek ki 3005 sayılı Kanunun bütün ülkede bütün suçlar hakkında uygulanmaması ve uygulanma alanının 1. maddede olduğu gibi sınırlanması, hiç değilse şimdilik önlenemeyen bir takım zorunlukların sonucudur. Kimi yerler ve kum suçlar bakımından uygulanamadığı ve farklı durumlar oluşturduğu için, şu sınırlamalariyle de zorunlu ve yararlı olduğunda kuşku bulunmayan böyle bir kanunun büsbütün uygulamadan çekilmesi elbetteki düşünülemez. Öte yandan Anayasanın 12. maddesinin getirdiği ilke, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayırımlarının, kanun önünde eşitliği bozmasını yasaklar. Bunun dışında kanun önünde eşitlik ancak kanunlara uyarlık halinde ve uyarlık oranında söz konusu olabilir. Şu nedenlere göre ve 3005 sayılı Kanunun itiraz konusu 1. madesinin sınırlandırma kararı kapsamı içinde kalan B bendindeki hüküm, "Asliye teşkilâtı olan yerlerde belediye sınırlan içinde işlenen ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışındaki meşhur cürümler" bakımından yurtdaşlar arasında herhangi bir ayırım yapmamakta bulunduğundan Anayasa'nın 12. maddesine aykırılıktan söz edilemez. Hükmün, Anayasa'nın başka bir ilkesine aykırılığı da söz konusu değildir, itirazın reddi gereklidir.

VI- SONUÇ :

8/6/1936 günlü ve 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanununun değişik 1. maddesinin B bendinde yer alan ve "Asliye teşkilâtı olan yerlerde belediye sınırlan içinde işlenen ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışındaki meşhut cürümlerin kovuşturma ve duruşmalarında" bu kanunun uygulanmasını öngören hükmün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine 19/6/1969 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Tabloyu göster

KARŞI OY YAZISI

Anayasa'nın 151. maddesine göre bir dâvaya bakmakta olan mahkeme ancak o dâvada uygulanacak bir kanunun hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa'nın bu açık hükmünde dâvada uygulanabilecek olan veya uygulanma olasılığı bulunan kanundan değil "uygulanacak" kanundan söz edilmektedir. Aradaki fark ince ve o orantıda da önemlidir.

Kararda da açıklandığı üzere 8/6/1936 günlü, 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu, belirli yerlerde işlenmiş belirli suçları, failin suçu işlediği sırada veya pek az sonra yakalanmış olması şartiyle özel kovuşturma ve duruşma usulüne bağlı tutan bir yasadır. İşlenen bir suçun hangi koşullar altında bu yasanın kapsamı içine gireceği kanunun değişik 1. maddesinde ve istisnalar da 3. maddede yer almıştır.

Olayda kovuşturma konusu eylemin 3005 sayılı Kanunun kapsamına girip girmediği Cumhuriyet Savcısınca araştırılmış ve girdiği sonucuna varılarak iş suçüstü iddianamesiyle asliye ceza mahkemesine verilmiştir. Demek ki yasanın 1. maddesi, dâva mahkemeye gelmeden önce Cumhuriyet Savcısınca uygulanmıştır.

Duruşma evresinde, suçun gerecekten 3005 sayılı Kanunun kapsamına girip girmediğinin araştırılması, başka bir deyimle, l. maddenin mahkemece uygulanmamı, ancak sanığın veya Cumhuriyet Savcısının mahkemede suçun bu kanun kapsamına girmediği iddiasında bulunmalarına yahut mahkemenin kuşkuya düşerek bu konuyu ele almağa re'sen karar vermesine bağlıdır. (3005 sayılı Kanun : Madde 10)

Dosya içinde bulunan duruşma tutanağının İncelenmesinden anlaşılacağı üzere iki gün iki oturum süren duruşma sırasında suçun 3005 sayılı Kanunun kapsamına girmediği yolunda sanığın veya Cumhuriyet Savcısının herhangi bir iddiası geçmediği gibi mahkemece de kuşkuya düşülerek kanun re'sen ele alınmış değildir.

Gerçekten de 12/1/1969 günü 1. oturumda müştekinin ve sanığın kimlikleri saptandıktan sonra müştekinin şikâyeti sorulmuş; iddianame ve ekleri okunmuş; sanığın sorgusu yapılmış; müştekinin olay günü görevli bulunduğunu ve sanığın geçmiş hükümlülüğü olmadığını belirleyen yazılar açıklanmış; iki tanık dinlenmiş; sanığın tutuklanmasına ve nakdî teminat yatırıldığından salıverilmesine ve sanığın nüfus kaydı getirtilmek üzere duruşmanın 14/1/1969 gününe bırakılmasına karar verilmiştir.

14/1/1969 günlü ikinci oturumda müştekinin müdahil sıfatiyle kabulüne karar verilmiş; kendisi bu sıfatla dinlenmiş ve sanığın nüfus kaydı okunmuştur, O sırada Cumhuriyet Savcısı 3005 sayılı Kanunun Anayasa'nın 12. maddesine aylan olduğunu ileri sürerek bu konuda kendisinden mütalâa alınmasını istemiş; mahkemenin Cumhuriyet Savcısının bu konuda düşüncesini bildirmesine karar vermesi üzerine Cumhuriyet Savcısı iddiasını açıklamış; müdahilin ve sanığın bir diyecekleri olmadığı anlaşıldıktan sonra mahkeme dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş ve gerekçeli karar Cumhuriyet Savcısının, müdahilin ve sanığın yüzlerine karşı açıklanmıştır.

Duruşma tutanağının yansıttığı duruma göre mahkemenin dâvada 3005 sayılı Kanunun değişik 1. maddesini uygulamasının söz konusu olmadığı ve bu nedenle de hükmün Anayasa'ya aykırılığını ileri sürerek Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkisi bulunmadığı ortadadır. Aksi yönde verilen 11/2/1969 günlü karara karşıyız.

Tabloyu göster

GEREKÇENİN YAZILIŞINA İLİŞKİN KARŞI OY YAZISI

A) Kararın, esasın incelenmesi bölümünün (... Öte yandan Anayasa'nın 12. maddesinin getirdiği ilke; dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayırımlarının kanun önünde eşitliği bozmasını yasaklar.) cümlesi ile başlayan son bendinin yazılışı, eşitsizliğin yalnızca aynı yasa kuralına bağlı kişiler arasında ayırım yapılması durumunda ve yalnızca, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep düşüncelerine dayanması koşulu ile gerçekleşebileceği izlemini uyandırmaktadır; oysa eşitsizlik durumları aynı nitelikte bulunan kişilerin başka başka kurallara bağlı tutulmasında dahi söz konusu olabilir ve uygulamada eşitsizlik çoğunlukla bu biçimde ortaya çıkar. Bundan başka Anayasa'nın 12. maddesi, yalnızca orada sayılan dil, ırk, cinsiyet, gibi yönler dolayısiyle yapılan hukukî ayırımları değil, bunlardan başka nedenlerle gerçekleştirilecek hukukî eşitsizlikleri dahi yasaklamaktadır. Çünkü Anayasa'nın 12. maddesinin dayandığı ilke, birbirinin aynı olan durumlarda, haklı bir neden yok iken, başka başka hukuk kurallarının öngörülmesinin yasaklanmasıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin esas 1966/11, karar 1966/44 sayılı ve 22/11/1966 günlü karanımı esasın incelenmesi bölümünün (III) fıkrasının (d) bendi gerekçede dahi "27/12/1957 gün ve 12787 sayılı Resmi Gazete-Anayasa Mahkemesi Dergisi, sayı 5. sayfa 12." bu görüş benimsendiği gibi mahkemenin başka kararlarından da aynı görüşe rastlanmaktadır - esas 1963/337, karar 1967/31 sayılı ve 19-20/10/1967 günlü kararın esasın incelenmesi bölümünün (V) maddesinin (d) bendindeki gerekçe "2/5/1968 günlü, 13188 sayılı Resmî Gazete ve Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, sayı 6, sayfa 76"; esas 1968/9, karar 1968/67 sayılı 26/12/1968 günlü kararın esasın incelenmesi bölümünün (B) maddesinin (a) bendindeki gerekçe "10/7/1969 günlü, 13245 sayılı Resmî Gazete ve Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, sayı 6, sahife 359".

B) Eşitlik ilkesini yalnızca Anayasa'nın 12. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen durumlar dolayısiyle ayırım gözetmekten kaçınma anlamında yorumlayıp orada sayılan durumlar dışında herhangi bir duruma dayanılarak yapılacak ayrımlar sözü edilen fıkra kuralının kapsamı dışında saymak, hem Türk Anayasa hukukunun tarihsel gelişmesine, hem de tartışma konusu kurala ilişkin yasama belgelerindeki yazılara ve maddenin her iki fıkrasının birlikte ve herkes sözcüğü üzerinde durularak incelenip tümü bakımından yapılacak yorumda çıkan sonuca, hem de insan haklarına ilişkin uluslararası belgelerle Alman, Avusturya, Fransa Anayasalarındaki metinlerdeki yazılışlara, uygun düşmemektedir. Şimdi burada anılan bir yönü ayrı ayrı inceleyelim :

a) Türk Anayasa Hukukunun tarihsel gelişimi - II. Sultan Hamid'in padişahlığı sırasında yürürlüğe konulmuş ilk Türk Anayasa'sı olan 1876 Anayasa'sı (1293 Kanun-u Esasisi) nin 17. maddesinde "Osmanlıların kâffesi, huzuru kanunda ve ahvali diniye ve mezhebiyeden maada memleketin hukuk ve vazifesinde mütesavidir." (Birinci Tertip Düstur, Cilt 4, sah. 4-20), Cumhuriyetten sonra konulan ilk Anayasa'mız olan 1924 Anayasa'sının (1340 Teşkilat-î Esasiye Kanunu) nun 69. maddesinde "Türkler, kanun nazarında müsavi ve bilâ İstisna kanuna riayetle mükelleftir. Her türlü zümre, sınıf, aile ve fert imtiyazları mülga ve memnudur." (3. Tertip Düstur. Cilt 5. ikinci basılış, sahife 582) denilmektedir.

Bunun üzerinde en küçük bir duraksama düşünülemeyecek olan bir olay, 1961 Anayasa'sının daha önceki Türk Anayasalarından hiç biriyle karşılaştırılamıyacak ölçüde geniş olarak temel hak ve özgürlükleri tanımış, koruması altına almış bulunmasıdır; oysa; çoğunluğun anlayışına göre, eski metinlerde bireylere, hiç bir ayırım gözetilmeksizin tanınmış bulunan eşitliğin 1961 Anayasa'sında yalnızca 12. maddenin 1. fıkrasında yazılı durumlar açısından tanınmış, orada anılmayan durumlardan birine dayanılarak konulacak ayininin bu fıkra kuralının dışında bırakılmış olması gerekecektir.

b) Yasama belgelerindeki yazılar ve maddenin (herkes) sözcüğü üzerinde durularak ve tüm olarak yoruma - Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunca yazılan, metin, hiç bir değişikliğe uğramadan yasalaşmıştır ve bugün yürürlükte bulunan 12. madde metnidir. Anayasa Komisyonu gerekçesinde bu ilkenin İnsan Hakları Evrensel Demecinde, bütün Anayasalarda ve 1924 Anayasa'mızda yer aldığı, yazılışın genellikle rastlanan yazılışa uygun olduğu belirtilmiş ve kuralda eski Anayasadakine göre bir değişiklik yapılmak istenildiğinden söz edilmemiştir. Temsilciler Meclisindeki ilk görüşme sırasında kısa bir tartışma olmuş, oradaki ikinci görüşmeyle Milli Birlik Komitesindeki görüşmelerde söz söyleyen olmamıştır. İlk görüşmeler sırasında Komisyon Sözcüsü Muammer Aksoy (burada ırk, din ve mezhep gibi herhangi bir ayırım gözetilmemektedir... Biz şimdi yeni bir Anayasa yapıyoruz. Onda geniş ölçüde müsavat kabul edilmiştir. Tatbikatı da öyle olacaktır. Öyle olmalıdır. Atatürk'ün kabul ettiği "millet" anlayışına sadık kalarak, Türk Milleti içinde fark gözetmeme ve bu vatana bağlı herkesi Türk sayma yolundayız), üyelerden Kasım Gülek ise (... Türk'ün prensibi, Atatürk devrinden beri Türküm diyen... herkese Türk gözü ile bakmak ve Türk muamelesi etmek olmuştur... Kısıtlı vatandaş bahis konusu değildir... Türkiye'deki insanları, dini, mezhebi ne olursa olsun, hepsini eşit sayıyoruz...) demiştir. (Avukat Kâzım Öztürk - İzahlı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası -Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - Ajans Türk Matbaası - Ankara 1966 - Cilt II, S. 1259-1266). Gerekçeden ve Temsilciler Meclisi görüşmelerinden anlaşılıyor ki, 12. madde metnini yazanlar, eşitlik ilkesinin eski Anayasa'lardaki kapsamını daraltmak istemiş olmayıp bu ilkeyi en geniş anlamiyle yeni Anayasa'ya koyma ereğini gütmüştür. Az yukarıda belirtildiği üzere bireylere eski Anayasa'dan daha geniş özgürlükler tanıma ereğini benimsemiş olan yeni Anayasa için eski temel haklardan birisinin kapsamını daraltmak, bir tutarsızlık olurdu.

Maddenin birinci fıkrasının ikinci fıkrasındaki ayrıcalık yasağına değin kuralla birlikte incelenmesi de 1. fıkradaki ayırım durumlarının sınırlandırıcı olmayıp birer ayırım nedeni örneği olduğunu göstermektedir. Gerçekten ayırıcılık (İmtiyaz) demek, eşitliği bozacak nitelikte üstün bir veya bir çok haklar tanınması demektir. Buna göre bir aileye yahut bir zümreye veya bir sınıfa veya bir kişiye ayrıcalık tanınması, bir zümre veya bir aileye veya bir sınıf veya bir kişi yararına ayırım yaparak yasa önündeki eşitliği bozma anlamına gelir ki bu da ikinci fıkra uyarınca yasaktır. Hele tek bir kişi yararına bile ayrıca tanınması yasağı, hukukî eşitliğin tek bar kimse yararına bile bozulamıyacağını ve sonuç olarak her kim olursa olsun bütün kişiler yararına tanınmış olduğunu göstermektedir.

Bundan başka 12. maddenin 1. fıkrasında tanınan yasa karşısında eşitlik durumunun (Herkes) için tanınmış bulunması da, kişiler arasında bir bölüğü ayrı tutulmaksızın hepsi bu durumun tanındığı belirtmektedir; nitekim Anayasa'nın 10. maddesinin 1. fıkrasında 14. maddesinde 17., 18., 19., 20., 28., 29., 31,, 36., 40., 41., 42., 48., 49., 61 maddelerinde geçen (Herkes) sözleri dahi her kişiyi kapsamına alan haklan, ödevleri veya her kişiye ilişkin olan durumları anlamakta başka deyimle bu sözlerin kullanıldığı kurallarda kişiler açısından bir ayırımı değil, bir ayırım düşünülmediğini bildirmektedirler.

c) İnsan haklarına ilişkin uluslararası belgelerle Almanya, Avusturya, İsviçre, İtalya, Fransa Anayasalarındaki eşitlik ilkesine değgin kurallar.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilmiş bulunan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (Demeci) nin 7. maddesi şöyledir :

"Kanun önünde herkes eşittir ve farksız olarak kanunun eşit korunmasından istifade hakkını haizdir. Herkesin işbu Beyannameye aykırı her türlü ayırdedici muameleye karşı ve böyle bir ayırdedici muamele için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır." (3. Tertip Düstur, Cilt 30, S. 1022).

Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesi ise şöyledir:

"İşbu Sözleşmede tanınan hak ve hürriyetlerden istifade keyfiyeti bilhassa cins, ırk, renk, dil, din, siyasî veya diğer kanaatlar, millî veya sosyal menşe millî bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi diğer bir durum üzerine müesses hiç bir tefrike tabi olmaksızın sağlanmalıdır. (3. Tertip Düstur, Cilt 35, S. 1573).

Anayasa'nın 156. maddesi gereğince Anayasa'nın metninden bir bölüm olan (Başlangıç) kurallarıyla Anayasa'nın 2. maddesi uyarınca Devletin dayandığı ilkelerden bulunan insan haklarına bağlılık ilkesi gözönünde tutulunca Anayasa'mızdaki kuralların yorumu bakımından bu metinlerin değerli birer dayanak olduğu, kabul edilmelidir. Bu iki metinde de eşitlik durumunun kişilerin hepsi için öngörüldüğü ve Avrupa Sözleşmesinde yazılı ayırım nedenlerinin birer örnek olmak üzere anıldığı açıkça anlaşılmaktadır.

Federal Almanya Anayasa'sının 3. maddesindeki kural şöyledir:

"Bütün insanlar, yasa önünde eşittir.

Kadın ve erkekler hukukça eş değerdedirler.

Hiç kimse cinsiyeti, ırkı, dili, yurdu ve doğum yeri, inancı dinsel veya siyasal görüşleri yüzünden kazançlı veya zararlı duruma sokulamaz." (Andreas Haman Das Grundgesetz - 2. Anflage - S. 86).

İsviçre Konfederasyonu Anayasa'sının 4. maddesi ise aşağıdaki gibidir :

"Bütün İsviçreliler yasa önünde eşittir. İsviçre'de kulluk ilişkisi yahut, yer doğum, soy veya kişi bakımından hiç bir ayrıcalık yoktur."

(Ervin Ruck - Schweizerischeshes Staatsrech 3. Anflage - S. 83).

1945 te yeniden yürürlüğe konulmuş bulunan Federal Avusturya Anayasa'sının 1929 da yürürlükte bulunan metninin 7. maddesinin 1. fıkrası şöyledir:

"Bütün Avusturya yurttaşları, yasa önünde eşittir. Doğum, cinsiyet, sosyal durum, sınıf ve dinsel inanç, ayrıcalıkları kaldırılmıştır."

(İkinci fıkra siyasal hakların kullanılmasına ilişkindir)

Dr. Leopold Werner, Dr. Hans Klecatsky - Das Österreichische Bundesverfas-sungsrecht - wien 1961 - Mansche Verlags - und Universitatsbuchhan dlung S. 68).

22/12/1947 günlü İtalya Cumhuriyeti Anayasa'sının 3. maddesinde şöyle denilmektedir :

"Bütün vatandaşlar aynı sosyal derecede olup cins, ırk, dil, din, siyasî kanaat ve şahsî ve İçtimaî şartlar farkı gözetilmeksizin kanun önünde eşittirler.

Vatandaşların hürriyet ve eşitliğini fiilen tahdit ederek, insanlık şahsiyetinin tam inkişafına ve bütün işçilerin memleketin siyasî iktisadi ve içtimaî teşkilatına iştirakine mani olan iktisadî ve sosyal engelleri kaldırmak, cumhuriyetin vazifesidir."

(İlhan Lütem - Yeni Anayasalar - Kitap III-Türk Hukuku Kurumu yayınlarından - Ankara 1953 - S. 909)

1958 tarihli son Fransız Anayasa'sının 2, maddesi şöyle yazılmıştır: "Fransa, bölünemez, Lâik, demokrasiye bağlı ve sosyal bir cumhuriyettir."

O köken, ırk ya da din ayrımı olmaksızın, bütün yurttaşların yasa önünde eşitliğini sağlar. O, bütün inanışlara saygı gösterir.

Ulusal işaret, üç renkli, mavi, beyaz, kırmızı bayraktır. Ulusal marş, Warseyezdir.

Cumhuriyetin özdeyişi "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" tir.

Onun ilkesi: "Halk için ve halk tarafından, halkın yönetimidir." (Fransa Cumhuriyeti Resmi Gazetesinden ayrı baskı - Ekim 1958 No: 58-1965).

Federal Almanya, İsviçre Konfederasyonu, Federal Avusturya Anayasalarındaki yazılış, doğrudan doğruya ve İtalyan ve Fransa Anayasalarındaki yazılış ise maddedeki kuralların tümü açısından, eşitlik -ilkesinin maddelerde anılan kişilerin hepsinin yararına konulmuş, dil, ırk, soy gibi ayırım nedenlerinin ise ancak birer örnek olarak söz konusu edilmiş bulunduğunu göstermektedir.

C) Bu gerekçeler gözönünde tutularak yargılamaları itiraz konusu yasaya bağlı sanıklarla bu yasaya bağlı olmayan sanıklar arasındaki ayırımın, gerekçenin daha yukarıki cümlelerinde açıklanan kamu yararına, başka deyimle haklı nedene dayandığının; haklı nedene dayanan ayırımların ise Anayasa'nın 12. maddesindeki yasa karşısındaki eşitlik ilkesine aykırı olamıyacağının ve Anayasa'nın 12. maddesince yasaklanan eşitsizliklerin haklı nedene dayanmıyan her türlü eşitsizlikler olduğunun, gerekçenin bu bendinde açıklanması zorunlu iken bu yola gidilmemiş olmasını doğru bulmamaktayım ve bundan ötürü kararın bu bendinin yazılışına karşıyım.

Tabloyu göster