TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERCAN ALTINOKBAŞVURUSU
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan :Engin YILDIRIM
Üyeler : Recep KÖMÜRCÜ
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör : Eşref Uğur ŞENOL
Başvurucu : Ercan ALTINOK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yapı kullanma izni verilmesi talebinin taşınmazın birinci derece doğal sit alanı içerisinde kaldığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, İzmir'in Urla ilçesi Yağcılar köyünde kain 721 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 566/4935 arsa paylı 1 no.lu bağımsız bölümün 1/2 hissesini S.S. Altınköy Çiftlik Evleri Arsa ve Konut Yapı Kooperatifinden (Kooperatif) 2000 yılında satın aldığını belirtmektedir.
10. Kooperatif tarafından 1991 yılında alınan inşaat ruhsatıyla inşaatın yapımına başlanmıştır. Başvurucunun beyanına göre inşaat 1995 yılında tamamlanmıştır. Derece mahkemesi kararında Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü tarafından 27/5/1996 tarihli denetimde başvurucuya ait yapının fiilen tamamlanmış olduğuna değinilmiştir.
11. Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğünün 31/10/1995 tarihli kararıyla söz konusu taşınmazın 1/25.000 ölçekli onaylı sit haritalarında birinci derece doğal sit alanı içerisinde kaldığı belirlenmiştir.
12. Başvurucu, söz konusu konut için yapı kullanma izin belgesi verilmesi istemiyle Urla Belediyesine (Belediye) başvurmuştur. Belediye 29/9/2008 tarihinde başvurucunun talebini reddetmiştir. Bu işlemin gerekçelerinden biri olarak beş yıllık ruhsat süresinin dolmuş olması nedeniyle yenileme yapılması gerekliliğine dayanılmıştır. Belediye ayrıca yapı ruhsatı verilebilmesi için birtakım eksik belgelerin tamamlanarak yapılacak başvuru sonrasında mahallinde yapılacak incelemeyle yapının tamamlanmış olduğunun tespit edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
13. Başvurucu idari işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. İzmir 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 4/6/2008 tarihli kararıyla davanın kabulüne ve idari işlemin iptaline karar vermiştir. Anılan karar Danıştay Altıncı Dairesi 19/10/2010 tarihinde kararın bozulmasına hükmetmiştir. Bozma ilamında başvurucunun Belediyeye başvurusu üzerinde eksikliklerin tamamlandığı hususunun yerinde tespit edilmesi sonucunda yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri doğrultusunda yapı kullanma izni verilebileceği, bu bağlamda idari işlemin yerinde olduğu vurgulanmıştır. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, başvurucu tarafından yapı kullanma izin belgesi verilmesinin talep edildiği tarih itibarıyla yürürlükte bulunan 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği ve bu kapsamda yeniden yapılacak inceleme sonucunda yapı kullanma izin belgesi verilmesi yönündeki idari işlemin hukuka aykırı olmadığı gerekçesiyle 27/4/2011 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
14. Danıştay Altıncı Dairesi 7/2/2013 tarihinde kararın bozulmasına karar vermiştir. Karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine aynı Daire 12/11/2014 tarihinde, söz konusu taşınmazın birinci derece doğal sit alanı içinde kaldığı, 21/7/1983 tarihli ve2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 17. maddesi gereğince Koruma Bölge Kurulunca sit alanı olarak ilan edilen yerlerde yapılaşma yasağı bulunduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda yapı kullanma izni verilmesi isteminin reddine ilişkin işlemde ve bu işleme karşı açılan davanın reddi yönündeki derece mahkemesi kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle kararın onanmasına karar verilmiştir.
15. Nihai karar, başvurucuya 13/2/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 13/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun "Ruhsat müddeti" kenar başlıklı 29. maddesi şöyledir:
“Yapıya başlama müddeti ruhsat tarihinden itibaren iki yıldır. Bu müddet zarfında yapıya başlanmadığı veya yapıya başlanıp da her ne sebeple olursa olsun, başlama müd-detiyle birlikte beş yıl içinde bitirilmediği takdirde verilen ruhsat hükümsüz sayılır. Bu durumda yeniden ruhsat alınması mecburidir. Başlanmış inşaatlarda müktesep haklar saklıdır.
Ruhsat yenilenmesi ve plan tadili sırasında ayrıca harç alınmaz. Ancak inşaat sahasında artış, bağımsız bölümlerin brüt alanında veya niteliğinde değişme olması halinde yeniden hesaplanacak harçtan evvelce ödenen harç tutarı, tenzil edilir. Yeni durumda hesaplanan harç tutarında azalma olması halinde iade yapılmaz. Diğer kanunlardaki muafiyet hükümleri saklıdır.
Ruhsat ve eklerinin yapı yerinde bulundurulması mecburidir.”
18. 3194 sayılı Kanun’un "Yapı kullanma izni" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren bele-diye, valilik (...) (1) bürolarından; 27 nci maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.
Belediyeler, valilikler (...) mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neti-celendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır.(...)
Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz.”
19. 2863 sayılı Kanun’un "Tespit ve tescil" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.
Yapılacak tespitlerde, kültür ve tabiat varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer özellikleri dikkate alınır. Devletin imkanları gözönünde tutularak, örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eser, korunması gerekli kültür varlığı olarak belirlenir.
Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur.”
20. 2863 sayılı Kanun’un "Sit alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları ile koruma amaçlı imar plânı" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Koruma bölge kurulunca sit alanı olarak ilan edilen yerlerde; bu kararın ilanından önce imar mevzuatına ve onanlı imar plânlarına uygun olarak alınmış yapı ruhsatı ve eklerine göre subasman seviyesi tamamlanmış yapıların inşasına devam edilebilir, ancak bu maddenin (c) bendi uyarınca yapılanma hakkı aktarımını re’sen uygulamaya da ilgili idareler yetkilidir. Subasman seviyesi tamamlanmamış yapıların yapı ruhsatları iptal edilir. Kesin yapılanma yasağı bulunan sit alanlarında bu madde hükümlerinden faydalanılamaz.”
21. 11/5/2018 tarihli ve 7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 16. maddesi ile 3194 sayılı Kanun'a eklenen geçici 16. maddenin ilgili kısımları şöyledir:
“Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir. Başvuruya konu yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedilir.
Yapının bulunduğu arsanın 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre belirlenen emlak vergi değeri ile yapının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden konutlarda yüzde üç, ticari kullanımlarda yüzde beş oranında alınacak kayıt bedeli başvuru sahibi tarafından genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere merkez muhasebe birimi hesabına yatırılır. 6306 sayılı Kanun kapsamında kullanılmak üzere kaydedilen gelirler karşılığı Bakanlık bütçesine ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu ödenek, dönüşüm projeleri özel hesabına aktarılarak kullanılır. Kayıt bedeline ilişkin oranı iki katına kadar artırmaya, yarısına kadar azaltmaya, yapının niteliğine ve bölgelere göre kademelendirmeye, ayrıca başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Yapı Kayıt Belgesi yapının kullanım amacına yöneliktir. Yapı Kayıt Belgesi alan yapılara, talep halinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilir.
...
Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilir. Bu durumda, ikinci fıkrada belirtilen bedelin iki katı ödenir.
...
Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda uygulanmaz.”
22. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 6/6/2018 tarihli ve 30443 sayılı Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslara ilişkin Tebliğ'in (Tebliğ) "Yapı kayıt belgesi müracaatı''kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
" (1) Yapı Kayıt Belgesi 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için verilir. Yapı Kayıt Belgesi için müracaatın 31/10/2018 tarihine kadar yapılması ve Yapı Kayıt Belgesi bedelinin 31/12/2018 tarihine kadar ödenmesi gerekir. Başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
(2) Yapı Kayıt Belgesi için yapı maliklerinden herhangi birisi veya vekili tarafından, e-Devlet üzerinden Yapı Kayıt Sistemindeki Yapı Kayıt Belgesi formunun doldurulması suretiyle müracaatta bulunulabileceği gibi kurum ve kuruluşlara başvurulmak suretiyle de müracaatta bulunulabilir.
(3) Müracaatın e-Devlet üzerinden yapılması durumunda, Yapı Kayıt Belgesi formunun eksiksiz olarak doldurulmasından ve Yapı Kayıt Belgesi bedelinin yatırılmasından sonra, Yapı Kayıt Sistemi tarafından oluşturulan Yapı Kayıt Belgesi talepte bulunan yapı sahibince e-Devlet üzerinden alınır.
(4) Müracaat kurum ve kuruluşlara yapılmış ise, Yapı Kayıt Belgesi formu müracaat sahibinin beyanına göre eksiksiz olarak doldurulur, Yapı Kayıt Belgesi bedelinin yatırılması sağlanır, Yapı Kayıt Belgesi formu sistem üzerinden onaylanmak üzere Müdürlüğe gönderilir ve formun Müdürlükçe onaylanmasından sonra bir örneği talepte bulunan yapı sahibine verilir.
(5) Her yapı için sadece bir Yapı Kayıt Belgesi düzenlenir"
23. Tebliğ'in ''Yapı kayıt belgesi düzenlenemeyecek yapılar'' kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Yapı Kayıt Belgesi;
a) 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde, 3194 sayılı Kanunun geçici 16 ncı maddesi uyarınca adı geçen Kanuna eklenmiş olan kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanda,
b) İstanbul tarihi yarımada içinde 3194 sayılı Kanunun geçici 16 ncı maddesi uyarınca adı geçen Kanuna eklenmiş olan kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda,
c) 19/5/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda,
ç) Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlar üzerinde,
d) Kesinleşmiş planlar neticesinde sosyal donatı alanı olarak belirlenmiş ve Maliye Bakanlığınca aynı amaçla değerlendirilmek üzere ilgili kurumlara tahsis edilmiş Hazineye ait taşınmazlar üzerinde,
bulunan yapılar hakkında Yapı Kayıt Belgesi düzenlenemez.''
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 no.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması"kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvurucuların ihlal iddialarına yönelik olarak öncelikle iç hukukta mevcut yeterli ve etkili yolları tüketmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu yolların kesin olarak varlığından söz edilebilmesi için teoride mevcut olması yeterli olmayıp uygulamada da etkin olması, makul bir biçimde erişilebilir ve etkili olması gerekmektedir. AİHM'e göre Sözleşme'nin 35. maddesinin (1) numaralı fıkrası, AİHM'e başvuru yapılmadan önce başvurucuların uygun bir iç hukuk yoluna başvurmalarını gerektirmekle birlikte, etkisiz veya yetersiz bir iç hukuk yoluna başvurulması ise lüzumlu değildir (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996, §§ 51-52).
26. AİHM, imar planının hukuka aykırılığından değil de bu planın herhangi bir tazmin olmaksızın taşınmaz üzerinde meydana getirdiği kısıtlamaların sonuçlarından şikâyetçi olunması durumunda söz konusu kısıtlamalar nedeniyle oluşan zararın tazmini olanağını sağlayan mevcut ve yeterli hukuk yollarının kullanılması gerektiğini vurgulamaktadır (Öz/Türkiye (k.k.), B. No. 40687/98, 1/7/2004; Güngör/Türkiye (k.k.), B. No: 46745/99, 6/3/2007; Rabia Tan ve diğerleri/Türkiye, B. No. 8095/02, 31/1/2008, §§ 37-41; Bozkurt/Türkiye (k.k.), B. No. 38045/05, 2/3/2010).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu, satın aldığı bağımsız bölüm için yapı kullanma izni verilmesi istemiyle Belediyeye başvurmuştur. Başvurunun idare tarafından reddedilmesi üzerine başvurucu tarafından idari işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır. Derece mahkemelerince nihai olarak taşınmazın birinci derece doğal sit alanı olarak belirlenen alanda kaldığı, bu hâliyle yapı kullanma izni verilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucu; maliki olduğu bağımsız bölümün, taşınmazın sit alanı olarak ilan edilmesinden önce yapılıp tamamlanmış olması nedeniyle yapı kullanma izin belgesi verilmesi noktasında kazanılmış hakkının bulunduğunu belirtmiş, inşaat ruhsatının yenilenmesi isteğinin kazanılmış hakkına hâlel getirmeyeceğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre derece mahkemelerinin yanılgılı değerlendirmeleri sonucunda davanın reddine karar verilmesi kazanılmış hakkını ihlal etmektedir.
29. Bakanlık görüşünde, taşınmazın doğal sit alanı içerisinde kalmış olması nedeniyle başvurucunun öncelikle takas yoluna başvurması gerektiğini belirtmiştir. Diğer taraftan Bakanlık, başvurucunun konutunu taşınmazın sit alanı ilan edilmesinden sonra satın aldığından yeni bir müdahalenin söz konusu olmadığını vurgulamıştır. Bakanlık, yapılaşma yasağı bulunan bir yerde bulunan ve yapı kullanma izni bulunmayan bir konutun aksi nitelikteki bir konuta göre daha düşük bir bedelle satın alındığından yine düşük bir bedelle satılmasının önünde bir engelin de olmadığını ifade etmiştir. Bakanlık görüşünde bu nedenlerle başvurunun kabul edilemez olduğu değerlendirilmiştir. Başvurunun kabul edilebilir bulunması durumunda da müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğu belirtilmekle, müdahalenin ölçülülüğü yönünde takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyeti özü itibarıyla yapı kullanma izin belgesi verilmesi talebinin reddi nedenine dayandığından ihlal iddiaları bir bütün olarak mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
32. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucunun tapu kayıtlarına göre maliki olduğu konutun Anayasa'nın 35. maddesibağlamında mülk teşkil ettiği tartışmasızdır.
33. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §53).
34. 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi mülkiyetin kullanımına birtakım sınırlamalar getirmekle birlikte başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakları devam etmekte olduğundan mülkiyet hakkından yoksun kaldığı söylenemez. Öte yandan böyle bir durum mülkiyet hakkı kapsamında taşınmaz üzerinde gerçekleştirilmesi mümkün olan bir kısım faaliyetlerin yerine getirilmesinin belli şartlara bağlanması sonucunu da doğurmaktadır. Bu bakımdan taşınmazın kültür varlığı olarak tescili şeklinde gerçekleşen ve taşınmazın kullanım şekli, muhafazası, yapılabilecek inşaat ve fiziki işlemler ile benzer yönlerden kısıtlamaları da beraberinde getiren müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir (Ahmet Bölge, B. No: 2014/13133, 28/9/2016, §48).
35. Somut olayda başvurucunun yapı kullanma izni verilmesi talebinin reddedilmesi sonucunda mülkiyet hakkı üzerinde oluşan müdahalenin temel dayanağını taşınmazın doğal sit alanı içerisinde kaldığına ilişkin Koruma Bölge Kurulu kararı oluşturmaktadır. Bu müdahale sonucunda başvurucunun mülkiyet hakkı devam etmekle birlikte belirli kısıtlamalar çerçevesinde bu hakkın kullanımı mümkün olabildiğinden müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
36. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Ayrıca mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacına dönük olması yeterli olmayıp ayrıca ölçülü olması gerekir (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
37. Başvuru konusu olayda başvurucunun temel şikâyeti maliki olduğu bağımsız bölüme ilişkin yapı kullanma izni verilmemesine yöneliktir. Bu bakımdan başvurucunun belirtilen şikâyeti yönünden etkili bir başvuru yolunun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
38. Başvuru tarihinden sonra 18/5/2018 tarihinde yürürlüğe giren 7143 sayılı Kanun'un 16. maddesiyle 3194 sayılı Kanun'a geçici 16. madde eklenmiştir. Bu madde kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi hâlinde yapı kayıt belgesi verilebileceği düzenlenmiştir. Yine 7143 sayılı Kanun maddesi kapsamında yapı kayıt belgesinin yapının kullanım amacına yönelik olduğu belirtilmiştir. Yapı kayıt belgesi alan yapılara, talep hâlinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabileceği ifade edilmiştir.
39. Yukarıda anılan 7143 sayılı Kanun maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayımlanan Tebliğ'in 4. maddesinde yapı kayıt belgesi müracaatının ne şekilde yapılacağı detaylarıyla beraber ortaya konulmuştur. Aynı Tebliğ'in 8. maddesinde de yapı kayıt belgesi düzenlenemeyecek yapılar sayılmıştır. Başvurucunun yapısının bu kapsamda olup olmadığının takdirinin ise öncelikle kamu makamlarına ait olduğunu belirtmek gerekir.Dolayısıyla somut bireysel başvurunun kabul edilebilirlik kriterleri bakımından değerlendirilmesi gerekir.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.
41. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca; başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
42. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).
43. Başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği, ilke olarak Anayasa Mahkemesine başvurunun yapıldığı tarihteki duruma bakılarak değerlendirilir. Ancak Anayasa Mahkemesi bazı durumlarda bireysel başvuru yapıldıktan sonra oluşturulan yeni başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğine de karar verebilir. Özellikle belli bir konudaki yapısal ve sistemik sorunlara çözüm bulmak amacıyla sonradan oluşturulmuş bir yol söz konusu ise ikincillik ilkesi, o konudaki temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarının -bu yol vasıtasıyla- öncelikle idari ve yargısal makamlarca değerlendirilmesine imkân tanınmasını gerekli kılabilir (Remziye Duman,B. No: 2016/25923, 20/7/2017, § 35).
44. Her hâlükârda bir başvuru yolunun tüketilmesinin gerekli olması için ulaşılabilir olması, ihlal iddiaları yönünden makul bir başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olması gerekir. Belli bir başvuru yolunun soyut olarak belirtilen niteliklere sahip olması yeterli değildir. Bu yolun uygulamada da anılan niteliklere sahip olması ya da en azından sahip olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir. Bununla birlikte soyut olarak makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya ulaşmayacağına dair şüphe, o başvuru yolunun tüketilmemesini haklı kılmaz. Özellikle sonradan oluşturulan ve henüz uygulaması olmayan bir başvuru yolunun bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir (Remziye Duman, § 36).
45. Dolayısıyla bireysel başvuru yapıldıktan sonra yeni bir başvuru yolunun oluşturulması hâlinde Anayasa Mahkemesinin görevi, söz konusu başvuru yolunun düzenleniş şekli itibarıyla ulaşılabilir olup olmadığını, ihlal iddiaları yönünden makul bir başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olup olmadığını değerlendirmektir. Somut olayda da 3194 sayılı Kanun'un geçici 16. maddesiyle 31/12/2017 tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılmış yapılar hakkında sonradan oluşturulan bu başvuru yolunun ulaşılabilirlik açısından ve başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi yönünden ayrı ayrı ve sırayla incelenmesi gerekir.
1. Ulaşılabilir Olma
46. Getirilen düzenlemeye göre başvurular Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara yapılabilir. Diğer yandan 3194 sayılı Kanun'un geçici 16. maddesiyle makul bir süre içinde başvurma imkânı da tanımaktadır. Dolayısıyla kişileri yüksek bir mali külfet altına sokmaması ve kişilere makul bir süre içinde başvuru imkânı tanıyarak başvuruda kolaylık sağlaması da dikkate alındığında sonradan oluşturulan bu başvuru yolunun ulaşılabilir olmadığı bu aşamada söylenemez.
2. Başarı Şansı Sunma Kapasitesine Sahip Olma
47. 31/12/2017 tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılmış yapılar için yapı maliklerinden herhangi birisi veya vekili tarafından, e-Devletüzerinden Yapı Kayıt Sistemindeki yapı kayıt belgesi formunun doldurulması suretiyle müracaatta bulunulabileceği gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara da başvuru yolu getirilmiştir.
48. Yapı kayıt belgesi verilmesine ilişkin kimlerin, hangi yapılarla ilgili, ne kadar bedel ödeyerek, hangi tarihe kadar müracaatta bulunabileceği gibi usul ve esaslar Tebliğ'de ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre süresinde gerekli şartları taşıyan başvurular yönünden söz konusu başvuru yolunun düzenleniş şekli itibarıyla başvurucunun ihlal iddiaları yönünden yeterli bir başarı şansı sunma kapasitesine sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
3. Yeterli Giderim Sağlama Kapasitesine Sahip Olma
49. 3194 sayılı Kanun'un geçici 16. maddesine göre 31/12/2017 tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılmış yapı maliklerinin, yapının bulunduğu arsanın 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu'na göre belirlenen emlak vergi değeri ile yapının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden konutlarda %3, ticari kullanımlarda %5 oranında alınacak kayıt bedelini yatırmaları ve yetkili kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurması hâlinde yapı kayıt belgesi verilecek ve yapı kayıt belgesi alan yapı malikleri aleyhine, verilmiş yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilecektir.
50. 3194 sayılı Kanun'un geçici 16. maddesinde öngörülen başvuru koşulları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvuru koşullarının objektif ve makul olduğu, başvurucuya aşırı külfet yüklemediği ve yetkili kurum ve kuruluşlarının takdir yetkisinin sadece objektif başvuru şartları koşullarının yerine getirilip getirilmediğini denetlemekle sınırlı olduğu anlaşıldığından söz konusu başvuru yolunun yeterli giderim sağlama kapasitesine sahip olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
51. Başvurucunun ihlal iddiaları dikkate alındığında ilk bakışta ulaşılabilir ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görünen başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliğiile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.