MAHKEMESİ:İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 352. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili 28.06.2018 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili şirketin, Türkiye sınırları içinde ve yabancı ülkelerde, resmî ve özel kurum ve kuruluşlar tarafından kapalı zarf, açık artırma, eksiltme, teklif alma ve pazarlık usulü ile ihaleye çıkarılacak her türlü büyük ve küçük yapılar, her türlü mekanik, elektrik, tesisat ve İnşaat işlerini, bunlarla ilgili bütün ekipman ve malzeme alımı, satımı ve anahtar teslimi taahhüt etmek ve 29.11.2016 tarihinde tescil edilen tadil metninde yazılı olan diğer işlerle iştigal ettiğini, şirketin faaliyetlerine 1994 yılında başladığını, müvekkili şirketin 2007 yılından başlayarak 2016 yılına kadar Libya, Madagaskar, Azerbeycan ‘da çeşitli projeler alarak sadece yurt dışında faaliyet gösterdiğini, 2016 yılından itibaren Türkiye'de çeşitli kurumlardan ihale ile iş aldığını, bu ihaleler kapsamında oluşturulan projeler için yaklaşık 20 milyon dolarlık boru alımı yapıldığını, hala dolar bazlı boru ödemelerine devam edildiğini, dolar kurunun ve sac fiyatlarının artmasından dolayı hedeflenilen oranın çok üzerinde kurdan ödemeler yapmak zorunda kaldıklarını, müvekkili şirketin ihale aldığı kurumlardan tahsilat yapmakta zorluklar yaşadığını, şirket borçlarının %80'lik kısmının Haziran - Ağustos dönemine sıkışmış olduğu dikkate alındığında, borç vadelerinin ödemesiz bir dönem olmak üzere minimum taksitler halinde ödenmesinin işletme faaliyetlerinin sürdürebilir olmasını sağlayacağını, firma borçlarının %65’lik kısmının çek taahhütlerinden, yaklaşık %20’lik kısmının ise cari hesap şeklinde çalışan piyasadaki taşeron firmalara ait olduğunu, yaklaşık %15’lik kısmının finans kurumlarından olan borçlar olduğunu, işletmenin yaşamasının hem kamu projelerinin sekteye uğramadan devam etmesini, hemde küçük ve orta ölçekli firmaların zarara uğramaması adına zorunlu ve elzem olduğunu, şirketin, 2017 yılı sonu itibariyle yıl içinde bankalara ve finans kurumlarına ödediği faiz giderinin 2.000.000,00 TL'ye ulaştığını, son tahlilde şirketin ödeme kabiliyetini kaybetmeye başladığını, Mayıs 2018 dönemine gelindiğinde ise şirketin 2017 yılı sonu itibarı ile zaten negatifte olan çalışma sermayesinin negatif yönde daha çok büyüdüğünün anlaşıldığını, dolayısıyla şirketin kısa vadeli borçlarını ödeyemez duruma geldiğini, sonuç olarak, İİK. 285. ve devamı maddelerinde değişen haliyle tanımlanan, borçlarını, vadesi geldiği halde ödeyememe veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında olduğunu, bu tespit üzerine şirket Yönetim Kurulu’nun mali durumun iyileştirilmesi ve faaliyete devam edilebilmesi için İİK m.285 vd uyarınca konkordato talebinde bulunulmasına karar verildiğini, şirketin borca batık olmadığını, müvekkili şirketin, konkordatoya tabi olmayan rehinli alacaklılarla, mühlet içinde, konkordato komiserinin tavassutu ile İİK. m. 308/h'de öngörülen usulle, rehinli alacaklılarla müzakere ve borçların yapılandırılması yoluyla anlaşmalar yapmayı talep ettiklerini, İİK 206.maddedeki işçi alacaklarının mühlet içinde ödeneceğini, şirketin ödenmemiş vergi ve SGK borçlarının bulunmadığını, konkordato projesinin temel felsefesinin, konkordatoya tabi alacaklılarla 3 yıl vade konusunda anlaşarak konkordatonun tasdiki tarihinden başlayarak üçer aylık taksitlerle garameten ödeyeceklerini, konkordatonun 2019 yılı sonunda tasdik edilebileceği varsayımından hareket edilerek ödemelere 2020 yılından başlanmasının beklendiğini, projelerinde, vade konkordatosu teklif ettiklerini belirterek, İİK 287/1 çerçevesinde geçici mühlet kararı verilmesini, talepleri gereğince ihtiyati tedbir kararları verilmesini talep ve dava etmiş, dava dilekçesine, İİK 286.maddesi gereğince konkordato talebine eklenecek belgeleri ilave etmiştir.Alacaklıların bir kısmı, davaya müdahale talebi ile birlikte yazılı beyanlarını dosyaya ibraz etmiş ve duruşmaya katılarak beyanda bulunmuşlardır.
Mahkemece, 2018/784 Esas, 2018/1237 Karar ve 30.11.2018 tarihli karar ile Borçlu tarafından hem vade, hem de tenzilat istendiği, böylece karma konkordato teklif edildiği, borca batık olmamakla birlikte borç ödemeden aciz halinde bulunan bir borçlunun vade konkordatosu istemesinin mümkün olduğu, diğer bir deyişle mevcudu borçlarının tamamını ödeyebilecek durumda olan bir borçlunun mallarını o anda satarak vadesi gelmiş bütün borçlarını ödemesi mümkün değilse, o zaman borçlunun borçlarını %100 yani tamamen ödeme taahhüdünde bulunarak alacaklılarından kendisine bir mühlet verilmesini isteyebileceği, bu durumdaki bir borçlunun normal olarak tenzilat konkordatosu isteyebilmesinin mümkün olmadığını, zira böyle bir teklifin, teklif edilen meblağın borçlunun kaynakları ile orantılı olması şartına uygun düşmeyeceği, İİK ‘nun konkordatonun tasdiki şartlarını içeren 305. maddenin a bendinde, adi konkordatoda teklif edilen tutarın, borçlunun iflası halinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağının anlaşılmasının mal varlığının terki suretiyle konkordatoda paraya çevirme halinde elde edilen hasılat veya üçüncü kişi tarafından teklif edilen tutarın İflas yolu ile tasfiye halinde elde edilecek bedelden fazla olacağının anlaşılması, b bendinde teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olmasının tasdik şartları arasında gösterildiğini, 7101 sayılı kanun ile değişik 285. maddenin hükümet gerekçesininde bu yönde olduğunu, mevcudu borçlarının tamamını ödeyebilecek durumda olan davacı borçlunun düzenlemiş olduğu konkordato projesinde %20 tenzilat istemesinin mümkün olmadığını belirterek koşulları oluşmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
DAİREMİZİN 2019/28 ESAS, 2019/480 KARAR ve 14.03.2019 TARİHLİ KARARI ile;
“...2004 sayılı İİK 285. maddeye ilişkin hükümet gerekçesinde, konkordatonun vade konkordatosu ve tenzilat konkordatosu olarak ikiye ayrıldığı, bu ayrımın icra ve iflas kanununda yer almamakla birlikte öğretide genel olarak kabul edilen bir ayrım olduğu, tenzilat konkordatosunda alacaklıların, borçluya karşı, alacaklarının belirli bir yüzdesini tahsil etmekten vazgeçecekleri ve borçlunun borçlarını konkordato kabul edilen kısmını ödemek suretiyle borçlarının tamamından kurtulacağı, vade konkordatosunda ise borçlunun borcunun tamamını ödemek için alacaklılarından bir vade isteyeceği veya borçlarını taksitlendireceği, Ülkemiz uygulamasında çok kere borçlu alacaklıların hem vade ve de hem tenzilat istediği ve böylece karma konkordato teklif ettikleri, borca batık olmamakla birlikte borç ödemeden aciz halinde bulunan bir borçlunun vade konkordatosu istemesenin mümkün olduğu, diğer bir deyişle, mevcudu borçlarının tamamını ödeyebilecek durumda olan bir borçlunun mallarını o anda satarak vadesi gelmiş bütün borçları ödemesi mümkün değilse, o zaman borçlunun yüzde yüz yani tamamen ödeme taahhüdünde bulunarak alacaklılardan kendisine bir mühlet verilmesini isteyebileceği, bu durumdaki bir borçlunun normal olarak tenzilat konkordatosu isteyebilmesinin mümkün olmaması gerektiği, zira böyle bir teklifin, ödenmesi teklif edilen meblağın borçlunun kaynakları ile orantılı olması şartına uygun düşmeyeceği, fakat hazırlık çalışmaları sırasında, mahkemelerin somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapabilmeleri yolunu açık tutmak gerektiği ileri sürüldüğünden madde metninde bu konuda bir sınırlama getirilmesinden kaçınıldığı belirtilmiştir. İlk Derece mahkemesi tarafından, gerekçenin son satırında ifade edilen, “ ..hazırlık çalışmaları sırasında, mahkemelerin somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapabilmeleri yolunu açık tutmak gerektiği ileri sürüldüğünden, madde metnine bu yönde bir sınırlama getirilmesinden kaçınılmıştır...” açıklaması göz ardı edilerek, davacı şirketin konkordato projesinde %20 tenzilat istemesinin mümkün olmayacağı gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Ret gerekçesinin, madde gerekçesi ile uyumlu olduğunu kabul etmek, ne yasa metnine ne de dosya kapsamına göre mümkün değildir. Öncelikle, gerekçede açıklandığı üzere, İİK 285. maddede tenzilat konkordatosu talebi ile ilgili ayrık bir düzenleme mevcut değildir. Diğer yandan böyle bir düzenlemenin olduğu kabul edilse dahi, geçici komiser heyet raporları doğrultusunda özellikle, şirketin revize projesi hazırlaması aşamasında, şirketin yürütmekte olduğu işlerin İdare tarafından 17.09.2018 tarihinde feshedilmesi, davacı şirketin teminat mektuplarının paraya çevrilmemesini talep ettiği, komiser heyetinin olumlu görüş bildirdiği olağanüstü fesih talebinin mahkemece reddedilmesi, idarenin feshi sonrasında yaklaşık 4.000.000,00TL tutarında teminat mektubunun paraya çevrilerek irat kaydedilmesi, bundan doğan borç yükü nedeniyle şirketin ön projesini revize etmesinde yeni bir gelişme olduğu, şirket vekilinin revize proje hazırlığı için ek süre talebinin kabul edildiği, 28.11.2018 tarihli 4. rapordaki, şirketin sunduğu revize konkordato projesinde, borçlu şirketin konkordato projesini %80 ödeme teklifi ile mühlet öncesi borçlarına ilişkin tenzilat ve vade konkordatosuna ( karma konkordatoya ) dönüştürdüğüne dair tespit ile de uyumlu değildir. Diğer yandan, aynı raporda, şirketin 31.05.2018 tarihi itibarı ile borca batık durumda olmadığı belirtilmesine rağmen, raporun devamında, borca batıklık tutarının hesaplanmasında yabancı para borçlarının kur farkının yer almadığı, bu tutarın bilançoda borca batıklık hesabında TTK 376 ile 15 Eylül 2018 tarihli tebliğ nedeniyle dikkate alınmayacak olsa da, alacaklılara ödenmesi gereken bir borç olarak ortaya çıktığı, hesaplanan 17.519.329,78 TL kur farkının dikkate alınması halinde aktiflerin 31.05.2018 tarihi itibarı ile borçları karşılamayacağının anlaşıldığı belirtilmiştir. Bu durumda, mahkemenin kabul şekli de, yukarıda ifade edildiği üzere dosya kapsamına uymamaktadır. Diğer yandan hazırlık aşamasında ki işlemlerin, konkordatonun tasdikini düzenleyen 305. maddedeki şartlarından birinin yokluğuna indirgenerek söz konusu hükmün değerlendirilmesi de yerinde değildir. Aksi takdirde, yasa koyucu söz konusu hükme atıf yapardı ve konkordato sürecinin bir anlamda farklı bir boyutu ortaya çıkardı. Oysa yasa koyucu, hazırlık aşamasından itibaren yapılacak işlemleri, konkordatonun tasdik aşamasına kadar belli bir sıralama içerisinde gerçekleştirmiştir. Düzenleme kapsamında, 287. maddede, geçici mühlet kararı ile birlikte, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olup olmadığının yakından incelenmesi amacıyla bir geçici konkordato komiserinin görevlendirileceği, 289. maddede komiserin duruşmadan önce raporunu sunacağı, gerekli görülürse beyanının alınması için duruşmada hazır bulunacağı belirtilmiştir. Somut dosya, bu anlamda da değerlendirilmiş, ancak, konkordato komiserlerinin karar tarihinden önce dosyaya ibraz etmiş oldukları ve yukarıda ayrıntılı şekilde belirtilen tespitleri yanında, rapor sonucunda belirtilen, davacı şirket yönünden mali durumun iyileşmesi ve konkordatonun başarıya ulaşması imkanının bulunduğuna dair değerlendirmeleri hiçbir şekilde gerekçede zikredilmemiştir.Bu konuda hiçbir gerekçe belirtilmemiş olması da yerinde görülmemiştir. Keza yasa koyucu, 289. maddede, kesin mühlet kararı verilebilmesi için, geçici komiserin yazılı raporunu dosyaya sunması gibi emredici bir düzenlemeye yer vermiştir. Emredici hüküm üzerine hazırlanıp dosyaya ibraz edilen ,geçici komiser raporunun kesin mühlet kararı için tek başına yeterli ve geçerli bir unsur olduğu kabul edilmemekle birlikte, gerekçede değerlendirme yapılmaması da büyük bir eksikliktir.Açıklanan nedenlerle ve özellikle İİK ‘nun 285. maddede düzenlenen konkordato talebine ilişkin yasal düzenleme, hükümet gerekçesi, gerekçede ki sınırlama getirilmesinden kaçınıldığına dair açıklama, şirketin mali durumu, yabancı para borçları, geçici konkordato komiser heyet raporları, rapordaki tespitler, davacı şirketin konkordato ön projesine dair revize ön projesi ve tüm dosya kapsamı neticesinde, İİK ‘nun 289/3. fıkrası gereğince konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğu gerekçesi ile bir yıllık kesin mühlet verilmesi gerekirken aksine verilen ret kararı isabetli görülmemiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmüş ve ilk derece mahkeme kararı kaldırılmıştır. İİK 293/2. fıkrada ki düzenleme kapsamında, mühlet kararı verilmekle yetinilmiş, aynı yasal düzenleme kapsamında, komiserin görevlendirilmesi de dahil olmak üzere müteakip işlemlerin yürütülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. 2004 sayılı İİK ‘nun 289/1. fıkrasında, mahkemece kesin mühlet hakkındaki kararını geçici mühlet içinde vereceği düzenlenmiştir. Yasanın düzenlemesi emredici niteliktedir. Kesin mühlet talebinin değerlendirilmesi sonucunda, hakkında İflas kararı verilmeyen borçlunun konkordato talebinin reddine karar verilirse, borçlu veya varsa konkordato talep eden alacaklının istinaf yoluna başvurabileceği, istinaf mahkemesinin mühlet kararı verdiği halde yapılacak işlem İİK 293. maddede belirtilmiş olmasına rağmen, istinaf mahkemesinin kesin mühlet kararını hangi süre içinde vereceği veya verdiği kesin mühletin hangi tarihin esas alınarak başlatılacağına dair özel bir düzenleme getirilmemiştir. Bu durumda, mahkememiz tarafından kesin mühlet süresinin de, geçici mühlet süre sonu dikkate alınarak verilmesi uygun görülmüştür. Somut olayda, 02.07.2018 tarihli tensip ara kararı ile davacı şirket için 3 aylık geçici mühlet kararı verilmiş, 02.10.2018 tarihli celsede ise, geçici mühletin 2 ay daha uzatılmasına karar verilmiştir. Bu durumda, geçici mühlet süresinin son günü, 02.12.2018 tarihi olacağından ve yasa gereğince kesin mühlet kararının geçici mühlet içinde verilmesi gerektiğinden, davacı şirket için 02.12.2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bir yıllık kesin mühlet kararı verilmesi uygun görülmüş ve aşağıdaki gibi hüküm tesis edilmiştir...” gerekçesi ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak, borçlu şirket için bir yıllık kesin mühlet kararı verimiş ve yasa gereğince, müteakip işlemlerin yürütülmesi için dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiştir.Davacı vekili, 20.04.2019 tarihli dilekçe ile, muhafaza altına alınan Leasingli makinaların müvekkili şirkete teslimi ile muhafaza altına alınmasının önlenmesi hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve davacı şirket lehine düzenlenen ve geçici mühlet kararının verilmesinden sonra muhatap bankalara ibraz edilen teminat mektuplarının ödenmesinin tedbiren önlenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ARA KARARI :
Mahkemece, 19.06.2019 tarihli ara karar ile teminat mektuplarının taraflar arasındaki sözleşmenin bir parçası olduğu, teminat mektuplarına ilişkin olarak bir karar vermenin sözleşmeye müdahale niteliğinde olacağı, gerektiği takdirde mahkemece sözleşmeye müdahale edilebilecek olsa dahi mevcut durumda davacılar ile sözleşmenin dava dışı diğer tarafı arasında alacağa veya sözleşmenin ifasına İlişkin herhangi bir ihtilaf bulunup bulunmadığı, teminat mektuplarının nakde çevrilme ihtimalinin bulunup bulunmadığının tespitinin mahkemece mümkün olmamakla birlikte talebin takip hukukuna ilişkin olmadığı, maddi hukuka ilişkin tedbir kararı verilmesinin ve talep dikkate alınarak genel olarak tüm teminat mektuplarının tamamının nakte çevrilmesinin ve ödenmesinin durdurulması yönünde tedbir kararı verilemeyeceği gerekçesiyle koşulları bulunmadığından talebin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Ara karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İstinaf nedenleri olarak, iddialarını ve mahkeme gerekçesini tekrar ettikten sonra borçlunun malvarlığının muhafazası için gerekli gördüğü bütün tedbirlerin alınacağını, emsal karar gereğince kararın kaldırılarak, şirket lehine düzenlenen ve geçici mühlet kararının verilmesinden sonra muhatap bankalara ibraz edilen teminat mektuplarının ödenmesinin tedbiren önlenmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :
Dava, İİK 285 vd maddelerinde düzenlenen konkordato istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, borçlu şirketin lehtar olduğu teminat mektuplarının, konkordato yargılaması aşamasında, talep halinde, tedbiren paraya çevrilmesinin önlenmesi talebinin yerinde olup olmadığı, maddi hukuka dair tedbir talebinin konkordato müessesine aykırı olup olmadığına yöneliktir.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun “ Geçici mühlet “ başlıklı 287/1. Fıkrasında, konkordato talebi üzerine mahkemenin, 286. nci maddesinde belirtilen belgelerin eksiksiz olarak mevcut olduğunun tespiti halinde derhal geçici mühlet kararı vereceği ve 297. maddenin ikinci fıkrasındaki hallerde dahil olmak üzere, borçlunun malvarlığının muhafazası için gerekli gördüğü bütün tedbirleri alacağı belirtilmiştir. Maddede belirtilen, 297/2. fıkrası ise, borçlunun mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemeyeceği, kefil olamayacağı, taşınmaz ve işletmenin devamlı tesisatını kısmen dahi olsa devredemeyeceği, takyit edemeyeceği, ivazsız tasarruflarda bulunamayacağı, aksi halde yapılan işlemlerin hükümsüz olacağına ilişkindir. Söz konusu tedbirler, yasanın düzenlemesi kapsamında muhafaza tedbirleridir. Bu düzenleme ile muhafaza tedbirleri almak görevi, yasa koyucu tarafından mahkemeye bırakılmıştır. Bankalarca, muhataba hitaben düzenlenen teminat mektupları, herhangi bir mahkeme kararına veya borçlunun rızasına bağlı olmaksızın, borçlunun alacaklıya karşı üstlendiği edimi yerine getirmemesi halinde, belirli bir miktar paranın alacaklının talebi üzerine derhal ve gecikmeksizin ödeme taahhüdünü içeren bankalarca düzenlenen belgedir. Banka tarafından kendisine garanti verilen kişiye muhatap, lehine teminat mektubu verilen müşteriye ise lehtar denilmektedir. Doktrinde teminat mektuplarının hukuki niteliği tartışılmış, garanti sözleşmesi olduğu konusu ağırlık kazanmıştır. Yargıtay 11. HD.'si kararlarında, teminat mektubu garanti sözleşmesi olarak tarif edilmiş, garanti sözleşmesi, garanti veren, garanti alandan bir ivaz elde etmek için değil, fakat onu teşebbüs veya iş yapmaya yöneltmek amacıyla bağımsız olarak söz konusu teşebbüs veya işin tehlikelerini kısmen veya tamamen üzerine almak olarak ifade edilmiştir. Garanti sözleşmesi ile, garanti alanı, yapma şeklinde olumlu veya yapmama şeklinde olumsuz bir davranışa yöneltmek amacıyla, bu hareket tarzı sonucunda doğması muhtemel zararların karşılanması taahhüt edilmektedir. Garanti alanın bu hareket tarzı sonucunda ortaya çıkacak rizikoların üstlenilmesi taahhüt edilmektedir. Bu taahhüt garanti veren tarafından güvence altına alınmaktadır. Hangi riskin garanti altına alındığı belirlenebilir nitelikte olmalıdır. Garanti verenin, garanti alana karşı sorumluluğu bağımsız olup, asıl sözleşmenin varlığına ve geçerliliğine veya dava konusu olup olmadığına bağlı değildir. Diğer bir ifade ile, garanti veren, asıl borç ilişkisinden bağımsız şekilde yükümlülük altına girmektedir. Garanti sözleşmesi tek taraflı borç yükleyen bir sözleşmedir. Teminat mektubu. lehtarın talebi üzerine, garanti veren banka tarafından düzenlenmekte ve muhataba karşı garanti vereni tek taraflı borç altına sokmaktadır. Garanti veren banka, teminat mektubu karşılığında, bankacılık işlemi sebebi ile komisyon adı altında bir para talep etmekte, ancak bunu lehine teminat mektubu vermeyi üstlendiği kişiden almaktadır. TBK'nın 128. Maddesinde "üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçeklememesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Belirli bir süre için yapılan üstlenmede, sürenin bitimine kadar üstlenene edimini ifa etmesi için yazılı olarak başvurulmaması halinde, üstlenenin sorumluluğunun sona ereceği kararlaştırılabilir" düzenlenmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde banka teminat mektubu, banka tarafından üçüncü kişi konumunda olan lehtarın edimini ifa etmemesi veya teminat mektubunda belirtilen risklerin ortaya çıkması halinde, teminat mektubunda belirtilen zararları karşılamayı muhataba taahhüt etmektedir. 13/12/1967 tarih, 1966/16 Esas, 1967/7 Karar sayılı içtihat birleştirme kararında, banka teminat mektupları garanti sözleşmesi olarak nitelendirilmiş, bu kararda, bankanın teminat veren sıfatı taşıdığı, taahhüdünün, esas sözleşmeyi yapan taraflardan ve asıl akitten ayrı tamamen bağımsız olduğu, bankanın taahhüdünün, lehtarın borcunun geçerliliğine veya varlığına bağlı olmadığı belirtilmiştir.İİK'nın 287/1 maddesinde, konkordato talebi üzerine, mahkeme, 286. Maddede belirtilen belgelerin eksiksiz olduğunu tespit ettiği takdirde derhal geçici mühlet kararı vereceği ve 297. Maddenin 2. Fıkrasında belirtilen haller de olmak üzere, borçlunun mal varlığının muhafazası için gerekli gördüğü tüm tedbirleri alacağı belirtilmiştir.HMK'nın 406/2. Maddesindeki düzenleme ile, geçici hukuki korumalara ilişkin diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklı tutulmuştur. İİK'nın, 287. Maddesinde belirtilen düzenleme, HMK'nın 389. ve devamı maddelerinde belirtilen düzenlemeye göre özel niteliktedir. Genel hükümler ancak özel hükümlerde düzenleme yoksa olayın niteliğine uygun düştüğü sürece kıyasen uygulanabilir. Bu genel açıklamalardan sonra, konkordato talep eden borçlu, borcunu ödeyememe riskine karşı alacaklısına, alacağını teminatlandırmak veya alacağına daha kolay kavuşmasını sağlamak amacıyla alacaklıya teminat mektubu vermiştir. Teminat mektubu ile konkordato talep edenin alacaklısı, diğer alacaklılara nazaran üstün tutulmuş ve alacağı garanti altına alınmıştır. Yani alacağını kolayca tahsil etme imkanı sağlanmıştır. Alacaklı, teminat mektubunun nakde çevrilmesi için garanti veren bankaya müracaat ettiğinde, garanti veren banka, teminat mektubu bedelini herhangi bir şart ileri sürmeksizin talep çerçevesinde nakde çevirmek zorundadır. Bu şekilde garanti veren banka ile muhatap arasında sözleşme ilişkisi kurulmuştur. Lehtarın konkordato talep etmesi sonucu, garanti veren banka ile muhatap arasında kurulan bu sözleşme ilişkisine ihtiyati tedbir yolu ile müdahale edilmesi düşünülemez. Bu durum sözleşme özgürlüğü ilkesine ve mülkiyet hakkına aykırılık teşkil eder. Tedbir kararı, garanti ilişkisine müdahale anlamı taşır ve muhatabın bankaya karşı alacak hakkını ileri sürmesi ve bankanında borcunu ifa edemez hale gelmesi sonucunu doğurur. Bu sebeple, konkordato talep eden borçluya göre üçüncü kişi konumunda olan alacaklı - muhtap ile garantör banka arasında oluşan sözleşemeye tedbir yolu ile müdahale edilmesi hukuka uygun değildir. Teminat mektuplarının nakde çevrilmesinin tedbiren engellenmemesi sonucu, borçlunun mal varlığında azalma meydana gelip gelmeyeceği veya alacaklılar arasında eşitliğin bozulup bozulmayacağı noktasında ise, alacaklı-muhatap, teminat mektubunu nakdi krediye dönüştürdükten sonra, garanti veren banka, konkordato talep eden müşterisinden, alacaklıya ödediği meblağın kendisine ödenmesini talep edebilecektir. Teminat mektubu nakde çevrildiği için konkordato talep eden borçlunun mal varlığında azalma olacağı düşünülse de, teminat mektubu bedeli ödendiği için konkordato talep eden borçlunun aslında borcu ödenmiş olacaktır. Garanti veren banka, teminat mektubu bedelini ödedikten sonra ödediği miktar kadar konkordato talep edenden alacaklı konuma geçeceği için konkordato talep edenin alacak ve borç miktarında bir değişiklik olmaz. Sadece alacaklı sıfatı değişir. Bu kapsamda, teminat mektubunun nakde çevrilmesinin tedbiren durdurulmasına yönelik talep, borçlunun mal varlığının muhafazası kapsamında değerlendirilemez.Teminat mektubunun nakde çevrilmesinin tedbiren durdurulmasına yönelik karar, maddi hukuk alanında sonuçlar doğuran ve borçlu konkordato talep eden şirkete nazaran üçüncü kişi konumunda olanların maddi hukuktan doğan talep ve def-i haklarını etkileyen tedbirler olarak değerlendirilebilir. Konkordato talebinde, gerek geçici mühlet ve gerekse kesin mühlet süresi içerisinde, üçüncü kişilerin sahip oldukları hakları ve yüklendiği borçları etkileyeceğinden bu konuda tedbir kararı verilemez. Bunun dışında, muhatabın edimini yerine getirip getirmediği, teminat mektubunun nakde çevrilmesinin şartlarının oluşup oluşmadığı, teminat mektubunda belirtilen miktarın, garantör banka tarafından ödenip ödenmeyeceğine ilişkin ihtilaflar ile muhatap tarafından, teminat mektubunun haksız ve hukuka aykırı bir şekilde veya lehtar ile muhatap arasında ki sözleşmeye aykırı bir şekilde nakde çevrildiği veya çevrileceği iddiası ayrı bir davanın konusunu oluşturmaktadır. Bu şekilde açılacak bir davada, teminat mektubunun nakde çevrilmesinin engellenmesine yönelik HMK'nın 389 ve devamı mad. gereği tedbir kararı verilmesini har zaman talep edebilir. Sonuç olarak, teminat mektubunun hukuki niteliği itibariyle konkordato talep eden borçlu tarafından verilen teminat mektubunun, konkordato davasında, İİK'nın 287 ve devamı maddeleri gereğince nakde çevrilmesinin engellenmesine yönelik tebir karar verilemeyeceğinden ilk derece mahkemesince verilen karar sonuç itibariyle hukuka uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK' nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı + 148,60 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile toplam 232,10 TL harcın, davacı tarafından peşin yatırılan 165,70 TL harçtan mahsubu ile bakiye 66,40 TL harcın davacıdan alınarak HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
3-Davacı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1.b1 ve 362.1.f bendi gereğince kesin olmak oy çokluğu ile hakim Fatma Duru Kılıç'ın muhalefeti ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Talep, İİK 285 vd maddelerinde düzenlenen konkordatodur.
Uyuşmazlık, borçlu şirketin lehtar olduğu teminat mektuplarının, konkordato yargılaması aşamasında, talep halinde, tedbiren paraya çevrilmesinin önlenmesinin yerinde olup olmadığı ile maddi hukuka dair tedbir talebinin konkordato müessesine aykırı bulunup bulunmadığıdır.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 382. maddede yer verilen, İcra ve iflas hukukundaki çekişmesiz yargı işlerinden birisi de, konkordato mühleti verilmesi, komiserin atanması, konkordatonun tasdikidir. 385/1. fıkrada, çekişmesiz yargı işlerinde niteliğine uygun düştüğü ölçüde basit yargılama usulünün uygulanacağı, ikinci fıkrada ise, çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesinin geçerli olduğuna yer verilmiştir.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun “ Geçici mühlet “ başlıklı 287/1. fıkrasında ise, konkordato talebi üzerine mahkemenin, 286. nci maddede belirtilen belgelerin eksiksiz olarak mevcut olduğunun tespiti halinde derhal geçici mühlet kararı vereceği ve 297. maddenin ikinci fıkrasındaki hallerde dahil olmak üzere, borçlunun malvarlığının muhafazası için gerekli gördüğü bütün tedbirleri alacağı belirtilmiştir. Maddede belirtilen, 297/2. fıkrası ise, borçlunun mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemeyeceği, kefil olamayacağı, taşınmaz ve işletmenin devamlı tesisatını kısmen dahi olsa devredemeyeceği, takyit edemeyeceği, ivazsız tasarruflarda bulunamayacağı, aksi halde yapılan işlemlerin hükümsüz olacağına ilişkindir. Söz konusu tedbirler, yasanın düzenlemesi kapsamında muhafaza tedbirleridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 389 vd maddelerde düzenlenen ihtiyati tedbir değildir. Çekişmesiz yargı kapsamında, talebin niteliği ve yasanın belirlediği şekilde alınan tedbirleri, talep kapsamında alınan ihtiyati tedbir kapsamında görmek mümkün değildir. İlgili düzenlemede, muhafaza tedbirleri almak görevi, yasa koyucu tarafından mahkemeye bırakılmıştır. Uygulamada, yasanın belirlediği muhafaza tedbirleri ile taraf talebine ve mahkemenin durum ve şartlara göre takdir edeceği ihtiyati tedbir kararlarının karıştırıldığı durumlarla karşılaşılmaktadır. Yasanın belirlediği, muhafaza tedbirlerine ilişkin alınan kararlara karşı, kanun yoluna başvurulamayacağı açık olmakla birlikte, talep üzerine hüküm tesis edilen ihtiyati tedbir kararlarına karşı da kanun yolunun kapalı olduğuna dair farklı uygulamalarla veya mahkemeler tarafından, borçlu talebi olmaksızın ve muhafaza tedbiri niteliği taşımayacak şekilde, re’sen ihtiyati tedbir kararları verildiği görülmektedir. Genel açıklamalar sonrasında, teminat mektuplarının ödenmemesine yönelik tedbir kararının, bir muhafaza tedbiri olmadığı ve ancak, geçici hukuki korumalardan biri olan ihtiyati tedbir kararı olduğuna vurgu yapılması yerinde olacaktır. Yani, mahkemece, re’sen veya genel anlamda, teminat mektuplarının paraya çevrilmesinin tedbiren durdurulmasına dair, istem sonucunu aşacak şekilde veya ihtiyati tedbir şartlarına uygun olmayacak şekilde tedbir kararı verilmesi usul ve yasaya uygun olmayacaktır. Mahkemenin ara kararında yer verdiği gerekçesi bu nedenle, yerinde olmuştur. Ancak, mahkeme ara kararında birden fazla gerekçeye yer verilmekle birlikte, sonuç bölümünde, yalnızca, istemin maddi hukuka ilişkin olması sebebinin belirtilmesi, HMK 298/2. fıkrada ifade edilen, gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmüne uygun düşmemiştir.Bu açıklamalar doğrultusunda, ihtiyati tedbir talebinde bulunan borçlu şirketin öncelikle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 390. maddede belirtilen şekilde ve içerikte tedbir talebinde bulunması gerekecektir .390/3. fıkrada ifade edildiği üzere, borçlunun, dilekçesinde dayandığı, ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmesi ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmesi gerekir. Yasal düzenleme emredici niteliktedir. Bilindiği üzere, ihtiyati tedbirin şartları, 389. maddede düzenlenmiştir. Maddede, mevcut durumda, meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi halinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği belirtilmiştir. Her ne kadar, teminat mektupları, konkordato talebinde uyuşmazlık konusu olmasa dahi, talebin spesifik özelliği ve müessesenin amacı gözetilerek değerlendirme yapılması uygun olacaktır. Somut olayda, borçlu şirketin, HMK kapsamında, usulüne uygun şartları taşıyan ve haklılığını yaklaşık ispat eder delillerle birlikte, tedbir talebinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir. Buna karşılık, mahkemece, eksiklikler, HMK ‘nın 31. maddesi de dikkate alınarak açıklattırılmadan ve borçlu şirkete talebi halinde, usulüne uygun şekilde başvuru hakkı tanınmadan esas hakkında karar verilmeside uygun görülmemiştir.Diğer taraftan, konkordato yargılaması sırasında, teminat mektupları ile ilgili ihtiyati tedbir taleplerinin değerlendirilmesi gerekecektir. Öncelikle, bu şekilde ki tedbir talebinin, maddi hukuka yönelik olmasının, tek başına tedbir kararının reddini gerektirip gerektirmeyeceğidir .7101 sayılı İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması hakkında kanun kapsamasında, mülga iflasın ertelenmesi hükümlerinden farklı olarak, konkordatoya ilişkin düzenlemede, maddi hukuku yakından ilgilendiren önemli bazı düzenlemelerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. İflasın ertelenmesi borca batıklığın bertaraf edilmesine yönelik iken, konkordato, borçlunun borçlarının ödenmesini hedef tutmaktadır. ( Prof.Dr.Selçuk Öztek, Konkordato Şerhi ). Bu önemli fark nedeniyle, konkordato kurumunu yeniden ele alan kanun koyucu, 7101 sayılı Kanunla maddi hukuka müdahale teşkil eden bazı düzenlemeler getirmiş ve böylece konkordato, iflasın ertelenmesinin aksine, maddi hukukun önemli bazı kurallarını geri plana itmiştir. Yapılması gereken, konkordatoda hukuki çözüm tasarlarken, iflasın ertelenmesi kurumuna ait çözümlerden kayıtsız - şartsız faydalanma yönteminden vazgeçilmesi gerektiğidir. İİK ‘nun konkordato ait yeni düzenlemelerinden biri de İİK 296. Maddesidir. Maddede, borçlunun akdetmiş olduğu sözleşmenin, karşı tarafın konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın, borçlunun taraf olduğu ve işletmenin devamı için önem arz eden sözleşmelerde yer alıp da borçlunun konkordato talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğine, haklı fesih sayılacağına veya borcu muaccel hale getireceğine ilişkin hükümlerin borçlunun konkordato yoluna başvurması halinde uygulanmayacağına dair düzenlemedir. Maddi hukuka müdahale eden diğer hükümleri arasında, İİK 294. maddesi de mevcuttur. Bu durumda, maddi hukuka müdahale edildiği gerekçesiyle red kararı yerine, her talebin niteliğine ve ihtiyati tedbir şartlarının oluşup oluşmadığının değerlendirilerek hüküm tesisi daha isabetli olacaktır.Teminat mektupları, bankaların, yurt içinde veya dışında bulunan gerçek veya tüzel kişiler lehine çeşitli ticari konularda, bir malın teslimi, bir borcun ödenmesi, bir işin yapılması vb, muhataba hitaben düzenledikleri güvence belgeleridir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 1969/4 Esas, 1969/6 Karar sayılı içtihadında özetle, bankalar tarafından gümrük borçlusu lehine ve fakat borçlu ile değil de diğer şahıslarla yapılan bir akte dayanarak gümrük idaresine verilen teminat mektuplarının, mahiyet itibarıyla ,BK 110.( TBK m.128)’ de sözü edilen 3. şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akti olduğu belirtilmiştir.Teminat mektubu genelde bankalar tarafından düzenlendiği halde, banka dışındaki kişilerinde geçerli olarak teminat mektubu verebileceklerini Yargıtay’ın çeşitli kararlarında kabul edilmiştir. Bu garantilerde de protesto keşidesine hüküm istihsaline, borçlunun rızasını almaya gerek olmaksızın ödeme taahhüdü yer aldığından bunların kefalet sayılması mümkün olmamasına rağmen, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.07.2001 tarihli, 19-534/583 kararında, garanti beyanının kredi kartı sözleşmesinin hemen altına alınmış olması, kredi sözleşmesine atıf yapılması, garanti veren kişinin bir menfaatinin olmaması dostane ilişkilerle garantinin imzalanması gibi gerekçelerle burada bir kefaletin varlığını kabul etmiştir.Bir garanti sözleşmesi olan teminat mektuplarınındaki temel unsur belli bir riskin garanti edilmesidir. Belirli olmayan riskler lehtarı tüm ticari ilişkilerinden doğan risklerin garantisi gibi garanti edilemeyeceği gibi risk kavramı dışında olan ve riskin doğumunu engellemeyen borçluya ( lehtara) ait defilerde borcun geçersizliği, imkansızlık, mücbir sebep, sözleşmenin yapılmamış olması, ehliyetsizlik, garanti veren banka tarafından ileri sürülemeyecektir. Lehtarın def’ilerine örnek vermek gerekirse, teminat mektubu ile, kefilin borcunu ödeyeceği garanti edilmiştir. Ancak kefalet geçersizdir. Haricen taşınmaz satışı yapılmış, alıcının satış bedelini ödeyeceği garanti edilmiştir. Ancak tapuda yapılmayan satış geçersizdir. Borçluya ait bu def’ileri bağımsız bir yükümlülük altına giren banka ileri süremeyecek, tazmin talebini yerine getirecek ve aralarındaki kontgarantiye dayanarak lehtara rücu edecektir. Buna karşılık, teminat mektubu banka ile muhatap arasında bir garanti sözleşmesi oluşturduğundan Borçlar Hukukunun tüm diğer sözleşmeleri gibi, sözleşme tarafı banka, kendisine ait def’ileri mektubun sahteliği, bankayı borç altına sokan kişilerin yetkili olmadığı, riskin sona erdiği veya gerçekleşmediği, teminat mektubunun ahlaka, adaba, kamu düzenine aykırılığı ileri sürebilecektir. Keza garanti veren banka risk doğmuş olsa dahi, MK ‘nın 2. maddesinde düzenlenen “ Hakkın kötüye kullanılmasını kanun himaye etmez” kuralına da dayanabilecektir. Örnek vermek gerekir ise, avans teminat mektubu verilmiş, ancak muhatap avansı lehtara ödememiştir. Lehtarın kredi borcunu iade edeceği garanti edilmiş, ancak kredi verilmemiştir. Müteahhidin yükümlülüğü garanti edilmiş ancak iş sahibi kendi yükümlülüğü olan arsayı tahsis edememiş veya İnşaat ruhsatını almamıştır.Ancak belirtmek gerekir ki, teminat mektuplarının niteliği gereği bankalar, usulüne uygun bir yazılı tazmin talebinin gelmesi halinde, Yargıtay’ın yerleşik kararlarında belirtildiği gibi, derhal ve hiçbir araştırma yapmadan ödemeye ve lehtara rücu etmeye yetkilidir. Bankanın itibarı da, usulüne uygun bir teminat mektubunun derhal tazminini gerektirir.Bir banka ancak likit, kesin bir delil varsa muhataba ödeme yapamaz, öderse zarara kendisi katlanır. Likit, kesin deliller riskin sona ermesi, örneğin garanti edilen borcun ödenmiş olduğunun veya garanti edilen verginin yaptırıldığının belgelenmesi veya risk doğmuş olsa bile hakkın kötüye kullanıldığını ispat zorunda kalır.Mektubu tazmin talebini reddeden banka için önemli bir diğer risk muhatabın dava açma yerine, bankaya ödeme emrini göndermesidir. Banka ödeme emrine ancak borcun olmadığını ileri sürerek itiraz edebilir. Ancak lehtar ile muhatap arasındaki hukuki ilişkinin tamamen dışında olan bankanın riskin doğmadığını, sona erdiğini veya hakkın kötüye kullanıldığını ispat etmesi çok zor olup, bu konuda lehtarın tüm belgeleri sağlaması gerekir.Teminat mektuplarının garanti sözleşmesi sayılması sonucu, banka asli ve bağımsız bir yükümlülük altına girmekte, kefaletten farklı olarak ödediği meblağları kanuni halefiyet nedeniyle borçluya rücu edememektedir. Bu durumda bankanın lehtara- borçluya rücu edebilmesi için uygulamada konrtgaranti denilen bir sözleşme banka ile lehtar arasında imzalanmakta veya kredi sözleşmesine rücu imkanı veren hükümlere yer vermektedir.Banka teminat mektupları vadeli veya vadesiz olabilmekte, vadeli teminat mektuplarında bankaların sorumluluğu ya vade sonunda sona ermekte veya muhatabın riskin vade içinde doğduğunu ispat etmesi koşulu ile on yıl devam etmektedir. ( Prof.Dr.Seza Reisoğlu - Banka teminat mektupları ve uygulamada ortaya çıkan sorunlar .Bankacılar Dergisi ,sayı 43,2002).
Teminat mektubunun tarafları, taahhüt altına giren garanti veren durumunda olan bir banka ile garanti alan durumunda olan muhataptır. Bir fiili taahhüt edilen lehtar teminat mektubunun tarafı değildir. Ancak banka kural olarak rücu hakkını güvence altına almak için, lehtarla imzaladığı kontrgarantiye dayanarak ve lehtarın talebi ile teminat mektubu düzenler. Lehine teminat mektubu verilen kredi müşterisi lehtardır. Bankalar, teminat mektupları ile asıl sözleşmenin talebi olan muhataba, asıl sözleşmenin borçlusu olan lehtarın edimini hiç veya gereği gibi yerine getirmediği takdirde, ortaya çıkabilecek zararları karşılamayı taahhüt etmektedir.Lehtarın, yani edimi garanti edilen tarafın konkordato teklifinde bulunması halinde, teminat mektubu veren bankanın, İİK 288. maddesi gereğince yapılacak ilandan itibaren aynı yasanın 299. maddesi gereğince, muhtemel alacağını konkordato komiserine bildirmesi gerekecektir. İİK 302/6. fıkrasında, çekişmeli veya geciktirici koşula bağlı yahut belirli olmayan bir vadeye tabi alacakların hesaba katılıp katılmamasına ve ne oranda katılacağına mahkemenin karar vereceği, iddialar hakkında ileride mahkemece verilecek hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir. Teminat mektubu nedeniyle bankanın lehtara karşı muhtemel alacağı da taliki şarta bağlı bir alacak kapsamındadır.İcra ve İflas Kanunun 296. maddesinde ise, “ Kesin mühletin sözleşmeler bakımından sonuçları “ başlığı ile sözleşmenin karşı tarafın konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın, borçlunun taraf olduğu ve işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden sözleşmelerde yer alıp da, borçlunun konkordato talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğine, haklı fesih sebebi sayılacağına yahut borcu muaccel hale getireceğine ilişkin hükümlerin, borçlunun konkordato yoluna başvurması durumunda uygulanmayacağına yer verilmiştir. Bu hükme rağmen, sözleşme kapsamında düzenlenerek muhataba verilen teminat mektuplarının, geçerli hiçbir sebep yok iken, paraya çevrilmesi halinin önlenmesi için, özellikle, TMK 2. maddedeki düzenlemede göz önünde bulundurularak, HMK 389 vd maddelerde düzenlenen ihtiyati tedbir şartlarının oluşması ve teminat mektubunun paraya çevrilmemesi gerektiği hususunun talep eden tarafından yaklaşık olarak ispat edilmesi halinde, geçici mehil tarihinden sonra bankaya ibraz edilecek teminat mektuplarının paraya çevrilmesinin önlenmesine yönelik verilecek ihtiyati tedbir kararında hukuka aykırılık olmayacaktır.Açıklanan nedenlerle, borçlu tarafın, teminat mektuplarının paraya çevrilmesinin tedbiren önlenmesine dair ihtiyati tedbir talebinin red kararında, talebin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 389 vd maddelerde düzenlenen nitelikleri taşımaması ve yaklaşık ispat şartının gerçekleşmemiş olması nedeniyle isabetsizlik görülmemiştir. Ancak ve özellikle, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunundaki konkordatoya İlişkin düzenlemeler, konkordatonun temel amacının, borçlunun borçlarını ödeyerek ticari hayatına devam etmesi oluşu, İflas erteleme talebi ile arasındaki farklılıklar, maddi hukuka müdahale eden düzenlemeleri ve teminat mektuplarının nitelikleri de gözönünden bulundurularak, her somut olayın kendine özgü durum ve şartları ile ihtiyati tedbirin geçici hukuki korumalardan biri olduğu, ihtiyati tedbire itirazla birlikte, durum ve şartların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi ve kaldırılabileceği düzenlemeleri de göz önünde bulundurularak bir karar verilmesi gerekirken, bu hususların göz ardı edilmesi ve istemin maddi hukuka ilişkin olduğu gerekçesiyle ihtiyati tedbirin red kararında isabet görülmemiştir. Ne var ki, yukarıda açıklandığı üzere, sonuç olarak red kararı isabetli olduğundan davacının istinaf başvurusunun reddi isabetlidir. Ancak, Bölge Adliye Mahkeme heyetinin çoğunluk görüşünde ifade edilen ihtiyati tedbire ve teminat mektuplarına dair genel açıklamalar dışında, yukarıda ayrıntılı şekilde açıklanan konkordato müessesenin amacı ve ihtiyati tedbirin nitelikleri ile diğer yasal düzenlemeler kapsamında talebin değerlendirilmesi isabetli olacağından, aksi halde ise, öncelikle, İİK 296.maddesinde düzenlenen kesin mühletin sözleşmeler bakımından sonuçları üst başlığı altında yer alan madde başta olmak üzere birden fazla maddenin dolayısıyla uygulanamaz hale gelmesi ve bu durumunda telafisi imkansız zararlara yol açabileceğinden çoğunluk görüşünde ifade edildiği şekilde, teminat mektupları yönünden ihtiyati tedbir kararı verilemez şeklindeki görüşe katılmayarak muhalif kaldığıma dair görüşümü bu şekilde bildiririm.