İstemin_Özeti : Van 1. İdare Mahkemesince davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda verilen 7.3.2014 tarihli ve E:2012/1784, K:2014/511 sayılı Kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : K1
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulüyle davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
Dava; Bitlis İli, Merkez, A1 Mevkiinde bulunan 522 Ada 2 ve 3 Parsel sayılı taşınmazların maliki olan davacıların, Bitlis-Tatvan karayoluna 2004 yılında davalı idarece oto korkuluk yapılması sebebiyle taşınmazda uğranıldığı ileri sürülen 100.000 TL değer kaybının kanuni faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Van 1. İdare Mahkemesince; Anayasamızın 125. maddesi, son fıkrası uyarınca; idarelerin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü oldukları, bakılan uyuşmazlıkta yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen rapora göre; otokorkuluk yapımı nedeniyle söz konusu taşınmazın değerinin tamamını kaybettiği, değer kaybının fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi uyarınca davalı idarece karşılanması gerektiği dolayısıyla 67.200-TL tutarındaki maddi tazminatın davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek kanuni faiziyle birlikte davalı idarece tazminine, kalan kısmı yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından, anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Kusursuz sorumluluk, kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağan dışı zararların idarece tazmini esasına dayanmakta olup; kusur sorumluluğuna oranla ikincil derecede bir sorumluluk türüdür. Başka bir anlatımla idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağan dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazminle yükümlüdür.
Kusursuz sorumluluk sebeplerinden olan “kamu külfetleri karşısında eşitlik” ya da diğer adıyla “fedakârlığın denkleştirilmesi” ilkesi, nimetlerinden tüm toplum tarafından yararlanılan idarenin eylem ve işlemlerinden doğan külfetlerin, sadece belli kişi veya kişilerin üstünde kalması durumunda, bu kişi veya kişilerin uğradığı zararların, kusuru olmasa dahi idarece tazminini öngörmektedir. Risk sorumluluğundan farklı olarak burada, kazalardan kaynaklanmayan, diğer bir deyişle arızi nitelikte olmayan, önceden öngörülebilen zararların tazmini söz konusudur. İdari faaliyetin doğal sonucu olan bu zarar, etki alanı bakımından sınırlı, özel ve olağan dışı nitelik arz etmektedir.
Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266. maddesinde, "Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir." kuralına yer verilmiştir.
Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuz olup, bilirkişi veya bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapora göre; davacılara ait taşınmazın imar planı içinde, yerleşmenin az olduğu bölgede boş arsa niteliğinde olduğu, davalı idareye ait 70-80 cm yükseklikli oto korkuluğun engellemesi sonucu bu parsellere ulaşımın, otomobil ile imkansız, otoyol olması dolayısı ile yaya yolu ile de zor olduğu, aynı şekilde hayvan otlatma ve zirai ulaşımın da mümkün olmadığı, ayrıca parselin diğer yönlerinde dere olması ve bitişik komşu parsel olmaması nedeniyle ulaşımın imkansız hale geldiği, yol alt katmanlarının reglaj ve sıkıştırmadan kaynaklanan taşma miktarının da 50-60 cm kot farkı oluşturduğu, tüm bu etkenler bir araya geldiğinde taşınmazın değerinin tamamını kaybettiği tespitlerine yer verildiği görülmektedir.
Bu durumda, davalı idarece karayolunun yenilenmesi çalışmaları sonrasında davacılara ait taşınmazın değer yitirdiği ve oluşan maddi zararın kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idarece karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bununla beraber, Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, civarda emsal satışa rastlanmadığından piyasa araştırmaları neticesinde arsanın metrekare birim fiyatının 70 TL olarak belirlendiği ve buna göre taşınmazın toplam değerinin 67.200-TL olarak hesaplandığı, arsanın bedelinin emsal değeri dikkate alınarak somut verilerle hesaplanmadığı, ayrıca davalı idarece taşınmaza kamulaştırmasız el atılmamasına ve bu davanın da taşınmazın değer kaybının tazmini istemiyle açılmasına rağmen arsanın tamamen değerini kaybettiği belirtilerek belirlenen bu miktarın tazminine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda; yol yenileme çalışmaları sonrasında arsada meydana gelen değer kaybının belirlenmesi amacıyla bir emlak değerleme uzmanı ya da bir emlâkçının da aralarında yer aldığı yeni bir bilirkişi heyetince; taşınmazın cins ve nevi, yüzölçümü, kıymetini etkileyecek bütün nitelik ve unsurları, her unsurun ayrı ayrı değeri, varsa vergi beyanı, varsa resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirleri, taşınmazın mevkii, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri, özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değeri, bedele etki eden tüm kanuni veriler, imar verileri, taşınmazın özgün nitelik ve kullanım şekli, değeri etkileyen hak ve yükümlülükleri, gayrimenkul üzerinde ayni ve şahsi irtifak hakları ve gayrimenkul mükellefiyetleri vb. bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin belirlenmesi suretiyle taşınmazın bedeli tespit edildikten sonra söz konusu taşınmazın uğradığı değer kaybının da belirlenmesi suretiyle düzenlenecek rapor gözönünde bulundurulmak suretiyle idare mahkemesince yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan; idarenin tazmin borcu bağlamında faiz; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, taşınmazın değer kaybının tazminine ilişkin uyuşmazlıklarda, değer kaybı tespit edilirken taşınmazın değerlendirme zamanı önem taşımaktadır. Kural olarak zarar tutarının saptanmasında, uyuşmazlık tarihi esas alınmalı ve bu tutara davalı idareye başvuru yoksa dava açma tarihinden itibaren yasal faiz işletilmelidir.
Bu bakımdan, dava konusu uyuşmazlıkta yukarıda belirtilen kriterler gözönünde bulundurulmak suretiyle söz konusu taşınmazın uyuşmazlık tarihindeki bedeli tespit edildikten sonra taşınmazın uğradığı değer kaybının da belirlenmesi, bu tutara davalı idareye başvuru tarihinden itibaren kanuni faiz işletilmesi gerekirken, mahkeme kararının keşif tarihindeki (18.11.2013) bedele davalı idareye başvuru tarihinden itibaren faiz işleten kısmında da hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, Van 1. İdare Mahkemesi'nin 7/3/2014 tarih ve E:2012/1784, K:2014/511 sayılı Kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine 21.1.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.