Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

Temyiz Eden (Davacı): F1 Kahve Sanayi ve Ticaret A.Ş.

Vekili:Av. K1

Karşı Taraf (Davalı): Çevre ve Şehircilik Bakanlığı - ANKARA

Vekili:Hukuk Müşaviri K2 - Aynı adreste

İstemin Özeti : Danıştay Ondördüncü Dairesi'nin 20/04/2016 günlü, E:2014/1523, K:2016/3127 sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Danıştay Ondöndüncü Dairesi'nce verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : K3

Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nca dosyadaki belgeler incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; davacının kiracısı olduğu yapının (6306 sayılı Kanun uyarınca) riskli alan olarak belirlenmesine karşı yapılan itirazın reddine ilişkin 19/12/2013 günlü, 19985 sayılı işlem ile 15/12/2012 günlü, 28498 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin 7. maddesinin 5. ve 6. fıkraları ile 16. maddesinin ilk dört fıkrasının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Ondördüncü Dairesi'nin 20/04/2016 günlü, E:2014/1523, K:2016/3127 sayılı kararıyla; Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin iptali istenen 7. maddesinin 5. fıkrasında (işlem tarihinde yürürlükte bulunan haliyle); "İlgili tapu müdürlüğünce, tapu kütüğüne işlenen belirtmeler, riskli yapı tespitine karşı tebligat tarihinden itibaren onbeş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe itiraz edilebileceği, aksi takdirde tebligat tarihinden itibaren İdarece altmış günden az olmamak üzere belirlenen süre içinde yapının yıktırılması gerektiği de belirtilmek suretiyle, aynî ve şahsî hak sahiplerine tebliğ edilir ve yapılan bu tebligat Müdürlüğe bildirilir.", 6. fıkrasında; ''Riskli yapı tespitine karşı malikler veya kanunî temsilcilerince on beş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir.'' hükmüne, 8. maddesinin 1. fıkrası ile 2. fıkrasının (işlem tarihinde yürürlükte bulunan haliyle) (a) bendinde; ''Altmış günden az olmamak üzere süre verilerek riskli yapıların yıktırılması yapı maliklerinden istenilir.''hükümlerine yer verildiği; 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanununda yer alan hükümler ile, riskli yapı tespiti ve yıkımına ilişkin işlemlere karşı itiraz hakkının sadece maliklere tanındığı, söz konusu yapının kiracıları veya sınırlı ayni hak sahibi olanların ise bu türden bir hakka sahip olmadığı; davacının ise riskli yapı olarak tespit edilen yapıda kiracı olarak ticari faaliyet yürüttüğü anlaşıldığından dava açma ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varıldığı; bu nedenle, davanın 19/12/2013 günlü, 19985 sayılı işlem yönünden esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmadığı; öte yandan, işleme konu binanın riskli yapı olarak tespit edilmesi işlemine yapılan itirazın reddine ilişkin işlemin iptal edilmesinde dava açma ehliyeti bulunmayan davacının, riskli yapı belirlenmesi işlemine karşı yapılan itirazın reddine ilişkin işlemin dayanağı olan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun (6306 sayılı Kanunun) Uygulama Yönetmeliğinin 7. maddesinin 5. ve 6. fıkrasının iptalini istemede de ehliyetinin bulunmadığı; dava konusu Yönetmeliğin 16. maddesinin ilk dört fıkrası yönünden ise; 6306 sayılı Yasada belirtilen teknik ve hukuki süreç sonunda riskli yapı olarak tespit edilen binaların yıkımı ve tahliyesi konusunda anlaşmaya varan yapıların maliklerine, malik olmasalar bile kiracı veya sınırlı ayni hak sahiplerine geçici konut veya işyeri tahsisi ya da kira yardımından yararlanma imkanı getirildiği, söz konusu kişilere bunun haricinde yardım yapılabilme imkanı getirilmediği; öte yandan, davacı tarafından, söz konusu düzenlemelerle sadece konut amaçlı kiralamalara yardım yapıldığı ileri sürülmüş ise de, ilgili Yasa ve Yönetmelik maddeleriyle konut ve işyeri ayırımı yapılmaksızın kira yardımı imkanı getirildiğinden kiracı sıfatıyla işyeri işletenlere de kira yardımı yapılabileceğinin açık olduğu; bu durumda, 6306 sayılı Yasa ile malik, kiracı ve sınırlı ayni hak sahibi kişilere sadece konut, işyeri tahsisi veya kira yardımı imkanları getirildiği dikkate alındığında, söz konusu yardımlar haricinde konut veya işyeri kiracılarının yapının tahliyesi nedeniyle uğramış oldukları zararları karşılayacak başkaca yardımlar öngörmeyen dava konusu Yönetmeliğin 16. maddesinin 1., 2., 3. ve 4. fıkralarında hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7. maddesinin 5. ve 6. fıkralarına ilişkin kısmının ehliyet yönünden, Yönetmeliğin 16.maddesinin 1.,2.,3.ve 4. fıkralarına ilişkin kısmının ise esastan reddine karar verilmiştir.

Davacı, temyiz dilekçesindeki iddialarla anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu hükmü yer almıştır. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da belirtildiği gibi, Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda eşitliği gözeten, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir. Anayasa'da, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk Devleti niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması amaçlanmıştır. Yargı denetimi, hukuk devletinin "olmazsa olmaz" koşuludur.

Hukuk Devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının yargısal denetimi iptal davaları yoluyla sağlanmaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, iptal davaları idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır. Bir iptal davasının açılabilmesi ve idari yargı mercilerinin bu davayı ön koşullar yönünden kabul edebilmesi için 2577 sayılı Yasa'nın 14. maddesi uyarınca dava dilekçeleri "ehliyet" yönünden de incelenmektedir. Dolayısıyla, iptal davası açılabilmesinin ön koşullarından biri davacının objektif ve subjektif dava ehliyetinin olmasıdır. Danıştayın istikrar bulan kararlarına göre,davacının subjektif dava açma ehliyetinin bulunduğunun kabulü için idari kararın davacının meşru, şahsi ve güncel bir menfaatini ihlal etmesi gerekmektedir. İptal davalarında, dava konusu işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinin saptanması davacının bu davada ehliyetinin (subjektif ehliyetinin) bulunduğu, dolayısıyla davanın esasının incelenmesine geçilebileceği sonucunu yaratmaktadır.

Uyuşmazlığın konusu gözönüne alındığında menfaat ihlalinin "kişiselliği" üzerinde durulması zorunlu görülmüştür.

Kişisel menfaat ihlaline ilişkin Danıştay kararlarına bakıldığında, olayın özelliğine göre farklılıklar gösterdiği gözlemlenmektedir. Kiracıların, belde sakinlerinin, derneklerin, sendikaların, meslek kuruluşlarının dava açma ehliyetleri yönünden yapılan yargısal yorumlar zaman içinde iptal davasının hukuk devletini sağlamanın en önemli unsurlarından biri olduğu gerçeğini dikkate alan bir seyir izlemektedir.

İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulu, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılmasına ve sürdürülmesine ilişkin bir husustur. Dolayısıyla, kişisel menfaat ihlali kavramının, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.

Dosyada yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; İstanbul İli, A1 106 pafta, 367 ada, 8 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın mülkiyetinin K4, K5 ve K6'a ait olduğu, davacının ise söz konusu yapıyı kiralayarak ticari faaliyetlerinde kullandığı, söz konusu yapının riskli yapı olduğunun tespiti istemiyle 6306 sayılı Kanun uyarınca başvuruda bulunulması üzerine yapılan teknik inceleme sonucunda 25/11/2013 günlü, 16478 sayılı işlemle binanın riskli yapı olarak tespit edildiği, söz konusu durumun 03/12/2013 günlü, 32956 sayılı yazıyla davacıya bildirildiği, davacı tarafından riskli yapı tespitine ilişkin işleme karşı itiraz edildiği, bu itirazın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü'nce tesis edilen dava konusu 19/12/2013 günlü, 19985 sayılı işlemle, riskli yapı tespit raporuna itirazın bina maliki tarafından değil, kiracısı tarafından yapıldığından yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığı gerekçesiyle reddi üzerine, söz konusu işlem ile Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun (6306 sayılı Kanunun) Uygulama Yönetmeliğinin 7. maddesinin 5. ve 6. fıkraları ile 16. maddesinin 1., 2., 3. ve 4. fıkralarının iptali temyizen incelenmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun (6306 sayılı Kanunun) Uygulama Yönetmeliğinin "Riskli yapıların tespiti ve itiraz" başlıklı 7. maddesinin iptali istenen 5. ve 6. fıkralarının dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunun şeklinde;

"(5) İlgili tapu müdürlüğünce, tapu kütüğüne işlenen belirtmeler, riskli yapı tespitine karşı tebligat tarihinden itibaren onbeş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe itiraz edilebileceği, aksi takdirde tebligat tarihinden itibaren İdarece altmış günden az olmamak üzere belirlenen süre içinde yapının yıktırılması gerektiği de belirtilmek suretiyle, aynî ve şahsî hak sahiplerine tebliğ edilir ve yapılan bu tebligat Müdürlüğe bildirilir.

(6) Riskli yapı tespitine karşı malikler veya kanunî temsilcilerinceon beş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir." düzenlemelerine yer verilmiştir.

Bu durumda, davacının kiracısı bulunduğu taşınmazın riskli yapı olarak tespit edilmesine ilişkin işlem ve bu işleme karşı yaptığı itirazın reddine ilişkin işlemin söz konusu yapıda ticari faaliyettte bulunduğu da göz önüne alındığında menfaatini ihlal ettiği; kaldı ki, dava konusu işlemin, riskli yapı tespitine maliklerin veya kanuni temsilcilerinin itiraz hakkı bulunduğu, kiracı olduğu için itirazı hakkında tesis edilecek bir işlem bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği ve bu gerekçenin de Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun (6306 sayılı Kanunun) Uygulama Yönetmeliğinin iptalini istediği 7. maddesinin 5. ve 6. fıkralarına dayandırıldığı, dava dilekçesinde de, şahsi hak sahiplerinin itiraz hakkının bulunmamasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürdüğü hususları da göz önüne alındığında, kiracısı olduğu yapının riskli alan olarak belirlenmesine karşı yapılan itirazın reddine ilişkin 19/12/2013 günlü, 19985 sayılı işlem ile 15/12/2012 günlü, 28498 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin 7. maddesinin 5. ve 6. fıkralarının iptali istemiyle temyizen incelenmekte olan davayı açmakta ehliyeti bulunduğunun kabulü gerekmektedir.

Öte yandan; temyize konu kararda söz konusu Yönetmeliğin 16. maddesinin ilk 4 fıkrası yönünden davanın reddine hükmedilmiş ise de, davacının 19/12/2013 günlü, 19985 sayılı işlem ile Yönetmeliğin 7. maddesinin 5. ve 6. fıkralarının iptali istemi hakkında uyuşmazlığın esası incelenmek suretiyle karar verileceğinden, oluşan bu yeni hukuka duruma göre dava konusu Yönetmeliğin 16. maddesinin ilk dört fıkrası hakkında da yeniden hüküm kurulacağı tabiidir.

Ayrıca; davacı tarafından riskli yapı tespitine ilişkin işleme karşı İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne itiraz edildiği, bu itirazın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü'nce tesis edilen dava konusu 19/12/2013 günlü, 19985 sayılı işlemle reddedildiği anlaşıldığından, İstanbul Valiliğinin de davalı konumuna alınması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle; davacının temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Ondöndüncü Dairesi'nin 20/04/2016 günlü, E:2014/1523, K:2016/3127 sayılı kararının BOZULMASINA, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/06/2018 gününde oybirliği ile karar verildi.