Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

TEMYİZEDENLER:1- (DAVACI)K1

VEKİLİ: Av. K2

2-(DAVALI) Aydın Vergi Dairesi Başkanlığı - AYDIN

VEKİLİ: Av. K3 - (Aynı yerde)

İSTEMİN KONUSU : Aydın Vergi Mahkemesinin, 03/11/2017 tarih ve E:2017/216, K:2017/371 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :

Dava konusu istem:Davacının ortağı olduğu F1 Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Dayanıklı Tüketim Malzemeleri Otomotiv Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin ödenmeyen 2007 yılının tüm dönemlerine ilişkin katma değer vergisi, gecikme faizi ve yargı harcının tahsili amacıyla şirket ortağı sıfatıyla düzenlenen 14/06/2012 tarih ve 17, 21, 25, 29, 33, 37, 41, 45, 49 takip nolu ödeme emirleri ile 15/06/2012 tarih ve 5, 9 sayılı ödeme emirleri ve kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen 15/06/2012 tarih ve 1 sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.

Aydın Vergi Mahkemesinin, 28/12/2012 tarih ve E:2012/548, K:2012/1018 sayılı kararı:

Davacının ortağı olduğu asıl borçlu şirketin 2007 yılı hesap ve işlemlerinin incelenmesi sonucunda şirketin ihtilaflı dönem yasal defter ve belgelerinin yandığı gerekçesiyle incelemeye ibraz edilmemesi nedeniyle katma değer vergisi indirimlerinin reddi ile beyanları yeniden düzenlenerek 2007 yılının tümdönemleri için salınan vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerinin şirkete tebliği üzerine anılan vergi ve cezalar dava konusu edilmiştir.

Mahkeme kararı sonucu tahakkuk eden vergilerin vadesinde ödenmemesi üzerine kamu alacağının tahsili amacıyla şirket adına ödeme emirleri düzenlenerek 26/03/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Bu ödeme emirleri dava konusu edilmediği gibi kamu alacağının vadesinde ödenmemesi üzerine haciz varakaları düzenlenerek şirket hakkında mal varlığı araştırması yapılmıştır. Araştırma neticesinde şirketin üzerinde pek çok haciz şerhi bulunan ve dava konusu borcun tahsilinde değerlendirilemeyeceği açık olan birkaç taşınmaz ve araç bulunduğu, dolayısıyla şirketin borcun tahsiline yetecek mal varlığı bulunmadığı tespit edilmiştir.

İhtilaf konusu dönemde şirket ortağı olan davacı adına kamu alacağının tahsili amacıyla dava konusu ödeme emirleri düzenlenerek tebliğ edilmiştir.

Dosyada mevcut bilgi ve belgelerden davacının ilgili dönemde şirket ortağı olduğu tespit edilen asıl borçlu şirket adına tahakkuk eden vergilerin kesinleştiği ve söz konusu vergilerin anılan şirketten tahsiline imkân bulunmadığının tespit edildiği anlaşıldığından, söz konusu borçların şirket ortağı sıfatıyla davacıdan tahsili için düzenlenendava konusu ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmamıştır.

Davacı tarafından, defter ve belgenin ibraz edilmemesinin kendisi dışındaki sebeplerden kaynaklandığı, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde 30/04/2010 tarihinde ilan edilen kararla şirketteki hisselerini 22/04/2010 tarihinde devrettiği ve 28/04/2010 tarihinde çıkan yangın neticesi defter ve belgelerin yanması nedeniyle kanuni temsilci tarafından defter ve belgelerin ibraz edilmemesinden sorumlu tutulamayacağı ileri sürülmüştür. Ancak limited şirketlerde ortağın sorumluluğu doğrudan şirkette hisse sahibi olmaya bağlı bir sorumluluk olup herhangi bir vergilendirme ödevinin yerine getirilip getirilmemesi ile ilişkilendirilebilecek bir yönü bulunmadığından, söz konusu iddia yerinde görülmemiştir.

Yine davacı tarafından hisse devri nedeniyle sorumlu tutulamayacakları öne sürülmüşse de limited şirket ortağının ortaklık ilişkisinin devam ettiği vergilendirme dönemlerine ait olan ve şirketten tahsil imkanı bulunmayan vergi borcundan davacının sermaye hissesi oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağı ve ortak olunan vergilendirme dönemlerine ilişkin bu sorumluluğun özel mukavelelerle devredilemeyeceği açık bulunduğundan bahse konu iddiaya da itibar edilmemiştir.

Davacı tarafından öncelikle kanuni temsilcinin takip edilmesi gerektiği ileri sürülmüşse de kanuni temsilcilerin sorumluluğu veya ortakların sorumluluğuna ilişkin kurallara göre kamu alacağının tahsilinde bir öncelik sırası öngörülmemiş bulunduğundan, söz konusu iddia da esasa etkili görülmemiştir.

Şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırması sonucunda tespit edilen üç adet taşınmaz ve sekiz adet araç üzerinde daha önceden başka borçlar nedeniyle taşınmaz ve araç değerlerini aşan tutarlarda konulmuş pek çok haciz bulunduğundan ve kıymetleri dava konusu tutarlar karşısında cüzi kaldığından, davacının şirketin malvarlığına başvurulmadığı yönündeki iddiası da yersiz görülmüştür.

Öte yandan, davalı idarenin savunma dilekçesinde yer alan şirketin borç tutarlarına göre davacının hissesi oranında hesaplanan dava konusu miktarlarda herhangi bir hatanın bulunmaması karşısında davacının ödeme emri ile istenilen tutarların sermaye hissesi oranında olmadığı iddiası da yerinde bulunmamıştır.

Davacı tarafından zamanaşımı iddiasında bulunulmuş ise de, takibe konu borçla ilgili tarhiyatın beş yıllık zamanaşımı süresi içinde kalan 2010 yılında gerçekleştirildiği anlaşıldığından, söz konusu iddiada da isabet bulunmamaktadır.

2012/17 sayılı ödeme emrinin yargı harcı yönünden irdelenmesinden ise, 30/11/2011 tarihinde verilen kararda hükmedilen yargı harcına ilişkin olarak, borcun doğduğu ve ait olduğu dönem itibariyle davacının şirkette hissesinin bulunmadığı saptandığından, anılan ödeme emrinin içeriğinde yer alan yargı harcında hukuka uygunluk bulunmamıştır.

Vergi Mahkemesi, bu hukuksal nedenler gerekçeyle, uyuşmazlık konusu2012/17 sayılı ödeme emrinin 1.250,53 TL tutarındaki yargı harcına ilişkin kısmını iptal etmiş; söz konusu ödeme emrinin kalan kısmı ile diğer ödeme emirleri yönünden ise davayı reddetmiştir.

Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesinin, 12/04/2016 tarih ve E:2016/2581, K:2016/2581 sayılıkararı:

213 sayılı Kanunun 10. maddesi ile 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinin birlikte değerlendirilmesinden limited şirketin vergi borcunun öncelikle şirketin mal varlığından tahsiline çalışılması, vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız olduğunun tespit edilmesi halinde ise vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle sorumlu bulunmasına karşın bu ödevleri yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin takip edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Kanuni temsilcinin varlığından da vergi borcu tahsil edilemezse, ancak bu aşamada ortağın ilgili olduğu döneme göre takip edilmesi mümkündür.

İncelenen dosyada her ne kadar davacının, 23/12/1997 tarihli şirket ortaklar kurulu kararına göre K4 ile birlikte 10 yıllığına şirket müdürü seçildiği ve vergisi uyuşmazlık konusu olan dönemde kanuni temsilcilik görevinin devam ettiği anlaşılmakta ise de, dava konusu edilen 15/06/2012 tarih ve 1 sayılı ödeme emrinin, davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla, diğerlerinin ise şirket ortağı sıfatıyla düzenlendiği açıktır.

Asıl borçlu şirketin2005-2010 yıllarına ilişkin yasal defter ve belgelerinin incelemeye ibrazının 2010 yılında bu şirketin kanuni temsilcisi olan K4'den istenildiği halde incelemeye ibraz edilmemiş olması nedeniyle tarh edilen cezalı vergilerin ödenmediğinden bahisle kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına dava konusu edilen 15/06/2012 tarih ve 1 sayılı ödeme emri düzenlenmiş olup anılan tarihte şirketle ilgisi bulunmayan ve kanuni temsilcilik sıfatı sona ermiş olan davacının bu aşamada defter ve belgeleri ibraz yetkisi bulunmadığından, bu tarihteki kanuni temsilcinin yerine getirmediği görevlerden sorumlu tutulması mümkün değildir.

Bu itibarla defter ve belgeleri incelemeye ibraz etmeyen kanuni temsilci yerine 2007/Ekim dönemine ait ödenmeyen şirket borcu nedeniyle davacının sorumlu tutulması suretiyle adına düzenlenen 15/06/2012 tarih ve 1 sayılı ödeme emrinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Daire bu gerekçeyle kararın redde ilişkin hüküm fıkrasını bozmuş, davalı idarenin karar düzeltme istemini reddetmiştir.

AydınVergiMahkemesinin, 03/11/2017tarih ve E:2017/216, K:2017/371 sayılı ısrar kararı:

Mahkeme, kesinleşen hüküm fıkrasını belirttikten sonra, bozma kararının kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen 15/06/2012 tarih ve 2012/1 sayılı ödeme emrine ilişkin kısmına uymak suretiyle ödeme emrini iptal etmiş, diğer ödeme emirlerine ilişkin hüküm fıkrasında ilk kararında yer alanaynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ısrar etmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI :Davacı tarafından, olayda, kanuni temsilcinin defter ve belgeleri ibraz etmemesinden kaynaklanan kusur sorumluluğu bulunmakta olup defter ve belgelerin ibraz edilmesi istemini içeren yazının davacının şirket ortaklığından ayrıldığı tarihten sonraki tarihli olduğu, dolayısıyla uyuşmazlık konusu ödeme emirlerinde hukuka uygunluk bulunmadığı ileri sürülmektedir.

Davalı idarece, kamu alacağının doğduğu tarihte davacının kanuni temsilcilik sıfatının devam ettiği bu nedenle iptal edilen ödeme emrinde de hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI :Davalı idarece temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur. Davacı tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ K5'IN DÜŞÜNCESİ :Temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden reddi ile işin esası yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Danıştay Dokuzuncu Dairesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :

Davacının temyiz istemi yönünden:

20/06/2019 tarihli ve 30807 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu'nun 11/12/2018 tarih ve E:2013/1, K:2018/1 sayılı kararında limited şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilmeyen veya edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun takip ve tahsiline ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da, kanuni temsilci ile ortak arasında bir öncelik sıralaması bulunmadığından, limited şirketin vergi borcunun tahsilinde ortağın takibine başlanabilmesi için kanuni temsilcinin takibinin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Temyize konu mahkeme kararının asıl borçlu limited şirketten tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacağının tahsili için şirket ortağından önce kanuni temsilcinin takibine gerek bulunmadığı yolundaki ısrar hükmü, yukarıda anılan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı doğrultusunda olduğundan, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın değinilen hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.

Vergi mahkemesi kararı, vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız olduğunun tespit edilmesi halinde vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle sorumlu bulunmasına karşın bu ödevleri yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin takip edilmesi gerektiği, kanuni temsilcinin varlığından da vergi borcu tahsil edilemezse, ancak bu aşamada ortağın ilgili olduğu döneme göre takip edilmesinin mümkün olduğugerekçesiyle bozulduğundan, uyuşmazlığın esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılmamış olup, bu incelemenin Kurulumuzca değil, ilk derece yargı yerince verilen kararları temyizen incelemekle görevli vergi dava dairesince yapılması gerekmektedir.

Davalı idarenin temyiz istemi yönünden:

2575 sayılı Danıştay Kanununun 38. maddesinin 2. fıkrasında, Vergi Dava Daireleri Kurulunun, vergi mahkemelerinden verilen ısrar kararları ile vergi dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararları temyizen inceleyeceği hükme bağlanmıştır.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun görevi, sözü edilen kararlara karşı yapılan temyiz başvurularının incelenmesini kapsadığından, vergi mahkemesi kararının ısrar niteliği taşımayan 15/06/2012 tarih ve 2012/1 sayılı ödeme emrinin iptaline ilişkin hüküm fıkrasına davalı idare tarafından yöneltilen temyiz istemi hakkındaki incelemenin Kurulumuzca değil, Danıştay Dokuzuncu Dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.

KARAR SONUCU :

Açıklanan nedenlerle;

1- Davacının temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden REDDİNE,

2- Aydın Vergi Mahkemesinin, 03/11/2017 tarih ve E:2017/216, K:2017/371 sayılı kararının, davanın reddine ilişkin hüküm fıkrası temyizen incelenmek üzere dosyanın Danıştay Dokuzuncu Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

3- Davalı idarenin, söz konusu kararın iptale ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz istemi sonuçlandırılmak üzere dosyanın, Danıştay Dokuzuncu Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/09/2019tarihinde oybirliğiyle karar verildi.