Taraflar arasında görülen davada İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20/01/2010 tarih ve 2009/1 - 2010/9 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 06.03.2012 günü hazır bulunan davacı vekili Av. C. Ü. ile davalı vekili Av. M. R. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi Ü. S. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin "SEIKO" markası ile elektronik eşya üretimi alanında Dünya çapında tanındığını, Türkiye'de de ilk marka tescilinin 1968 yılında yapıldığını, davalının ise müvekkilinin markaları ile iltibasa ve markalarının tanınmışlığından haksız yararlanmaya neden olacak şekilde, "SEIKO + Şekil" ibaresini marka olarak adına tescil ettirip "SEIKON", "SEYKON" ve "SAIKON" ibarelerinin marka olarak tescili başvurularında bulunduğunu, ayrıca "www.seikon.com.tr." ibaresini internet alan adı olarak tahsis ettirip kullandığını ileri sürerek, davalının haksız rekabet ve müvekkilinin marka hakkına tecavüz oluşturan fiillerinin tespit ve önlenmesine, internet alan adının iptaline, markasının hükümsüzlüğünü, marka tescil başvurularının müvekkilinin markaları ile iltibas yarattığının tespitini ve tescil edilmeleri halinde hükümsüzlüğünü, hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, marka başvurularındaki idari sürecin henüz tamamlanmadığını, tarafların markalarının benzer olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının markasının davalının marka başvuru tarihinden önce tanınmış marka statüsünü kazandığı, tarafların marka ve internet alan adı olarak kullandığı ibarelerin çok büyük ölçüde birbiri ile benzer olduğu, davalıya ait markaların çeşitli elektronik ürünler üzerinde kullanımının davacı markasının ayırt ediciliğini zedeleyebileceği ve tanınmışlığından haksız bir şekilde yararlanmasına yol açabileceği, davalının henüz tescile bağlanmayan markaları yönünden hükümsüzlüğe karar verilemeyeceği, hükümsüz sayılıncaya kadar tescilli bir markanın kullanılmasının marka hakkına tecavüz veya haksız rekabet sayılamayacağı, hükümsüzlük kararlarının ilanının da mümkün olmadığı, bir an için davalının tescilli markasının kapsamında bulunmayan LCD TV, plazma TV, uydu sistemleri gibi emtealar için internetteki tanıtımının ve kullanımının, davacının marka hakkına tecavüz oluşturabileceği düşünülebilir ise de, davacının tescili kapsamında da bu ürünlerin yer almadığı, tanınmış markalar için sağlanan genişletilmiş korumanın hükümsüzlük talebi ve tescil engeli bakımından söz konusu olduğu, davacının da anılan ürünlerde marka tescili olmadığına göre, salt tanınmışlık nedeniyle var gibi kabul edilip marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetten söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının tescilli "SEIKON + Şekil" markasının hükümsüzlüğüne, internet alan adının iptaline, diğer tüm taleplerin reddine karar verilmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- Ancak dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespit ve önlenmesi, internet alan adının iptali, davalının markasının hükümsüzlüğü, marka tescil başvurularının ise davacının markaları ile iltibas yarattığının tespiti, tescil edilmeleri halinde hükümsüzlüğü, hüküm özetinin ilanı istemlerine ilişkindir.
Markanın sahibine sağladığı haklar tescil ile oluşur ve üçüncü kişilere karşı tescilin yayını tarihinden itibaren hüküm ifade eder. Diğer bir deyişle tescil kurucu etkiyi haiz olup, marka sahipliği tescil ile iktisap edilir. Buna, marka hakkının iktisabında tescil ilkesi denilir (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. Bası, s:381 vd.). Tescilin ilanı ise bildiricidir.
Anılan kurallar 556 sayılı KHK.’nin 6 ve 9/3. hükümlerinde ifadesini bulmuştur. Böylece 556 sayılı KHK., Markalar Kanunu’nun 15. maddesinde kabul edilen gerçek sahiplik ilkesini değiştirmiş, mutlak anlamda tescil ilkesini benimsemiştir. Bu hükümler, markanın sağladığı hakların üçüncü kişilere karşı ileri sürülebileceği tarihi gösterirken, dolaylı bir şekilde de marka hakkı sahibine karşı hükümsüzlük davasının açılabileceği tarihi belirtmektedir. Gerçekten de henüz sahibine sağladığı haklar oluşmamışken, başvuru aşamasında bulunan bir marka hakkında hükümsüzlük davasının açılması kural olarak mümkün olmayıp, markanın hükümsüzlüğü davasında davalı, markayı adına tescil ettirmiş bulunan kişidir.
Somut uyuşmazlıkta da davalının hükümsüzlüğü istenen 2006/44459 numaralı markası, davalı adına 18.02.2009 tarihinde tescil edilmiş olup, hükümsüzlük davası ise 02.01.2009 tarihinde açılmıştır.
O halde mahkemece, davalının 2006/44459 numaralı markasının hükümsüzlüğü için açılan davanın da erken açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde anılan markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; mahkemece yapılan yargılama sonucunda LCD ve plazma televizyonlar, infrared ısıtıcılar, vantilatörler, klimalar, uydu alıcıları, DVD oynatıcıları gibi malların, tarafların her ikisinin markalarının tescili kapsamında yer almadığı, tanınmış markalar için sağlanan genişletilmiş korumanın sadece hükümsüzlük talebi ve tescil engeli bakımından söz konusu olduğu, bu durumda davalının anılan mallardaki markasal kullanımının, davacının marka hakkına tecavüz veya haksız rekabet oluşturmayacağı belirtilmiştir.
Oysa, 556 sayılı KHK.’nin 9/1-c maddesi uyarınca, tanınmış bir marka hakkı sahibi, markasının aynı veya benzeri olan bir işaretin, markanın tescil edildiği mal ve hizmetten “başka” mal veya hizmetlerde kullanılmasını, tescilli markanın itibarı dolayısıyla kullanana haksız avantaj sağlıyorsa veya tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar veriyorsa men edebilir. Aynı KHK.’nin 61/1-a ve b bentlerinde de bu fiiller, marka hakkına tecavüz sayılmıştır.
Davacının markasının ilk tescil tarihinin 17.01.1968 olup halen tescilli bulunduğu, bu markaların tanınmış marka niteliğinde olduğu, mahkemenin kabulünde bulunduğu gibi dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden de anlaşılmaktadır. Yine davalının markalarının çeşitli elektronik ürünlerdeki kullanımının davacı markasının ayırt ediciliğini zedeleyeceği ve tanınmışlığından haksız şekilde yararlanmasına yol açacağı da mahkemece kabul edilmiştir.
Bu durum karşısında mahkemece, davalının tarafların her ikisinin de marka tescili kapsamında bulunmayan mallar üzerindeki kullanımının, davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmayacağının, yukarıda açıklanan şekilde incelenip değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE; (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle de davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın mümeyyiz taraflar yararına BOZULMASINA, takdir edilen 900,00 TL duruşma vekalet ücretinin taraflardan alınarak yek diğerine verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edenlere iadesine, 06.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.