Taraflar arasında görülen davada Tokat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 07/04/2008 tarih ve 2003/507-2008/90 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davalılar Ç. Q. ve İ. Ü. vekili ve duruşmasız olarak D. Ş., O. X., E. Z., Ç. F. vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 14/06/2011 gününde davalılardan X. C. ve İ. Ü. vekili I. I.'nın 14/06/2011 havaleli duruşmadan vazgeçme dilekçesi de gözönünde bulundurularak duruşmadan vazgeçilmiş, temyiz dilekçelerinin süresinde verildiği anlaşıldıktan sonra dava dosyası için Tetkik Hakimi X. H. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalıların dava dışı A. O. Unlu Gıda A.Ş. ortakları olduğunu, müvekkilinin 30/09/2000 tarihinde hissesini devrederek ortaklıktan ayrıldığını, ancak bu hususun ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmediğini, şirketin fiilen faaliyetini 2001 yılı Mart ayında sona erdirdiği halde infisah işlemlerinin yapılmadığını, vergi dairesine ve SSK'na olan borçlarının 506 SK'nun 80/son ve 213 SK'nun 10. maddeleri uyarınca müvekkilinden tahsil edildiğini ileri sürerek, şimdilik (36.349.530.000) TL'nin temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Bir kısım davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının 30/09/2000 tarihine kadar SSK'na ve vergi dairesine payına düşen borcundan fazla olarak toplam (71.509,53) YTL tutarında ödemede bulunduğu, davacı ve davalıların anılan şirketin ortağı oldukları, taleple bağlı kalındığı gerekçesiyle davanın kabulüne, (36.349,53)YTL'nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalılar C. X., O. X., Ş. I., İ. Ü. vekilleri ve E. Z. mirasçıları ile Ç. F. temyiz etmiştir.
1- Dava, davacı tarafından ödenen dava dışı A. O. Unlu Gıda A.Ş.’nin SSK. ve vergi borçlarının, kamu alacağının sorumlusu bulunan davalılardan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Tüzel kişi mükelleflerin kamu alacaklarından kaynaklanan yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden, kanuni temsilcileri sorumlu tutulmuştur. Ancak vergi borcunun temsilciden istenebilmesi için öncelikle temsil edilen tüzel kişiden talep edilmesi ve bu tüzel kişinin ödeme kabiliyetinin olmadığını gösteren “aciz vesikasının” düzenlenmiş olması gereklidir (6183 SK. m.75). Kanuni temsilcilerin kim olduğu konusu ise tüzel kişinin türüne göre değişmektedir. Anonim şirketler ve kooperatiflerde kanuni temsilciler yönetim kurulu başkan ve üyeleri iken limited şirketlerde şirketin müdürü, kolektif şirketlerde ise ortakların her birisidir.
Limited şirketlerde kanuni temsilciler şirket müdürleri ise de getirilen bir düzenleme ile kanuni temsilciye ilaveten ortaklar da kamu borcundan sorumlu tutulmuştur. Buna göre limited şirketin mal varlığından tahsil edilemeyen kamu alacakları ortaklardan, ortaklık payı oranında istenebilecektir (6183 SK. m.35).
Anonim şirketlerde ise böyle bir özel düzenleme yapılmadığından, şirketten tahsil edilemeyen kamu borçlarından, TTK.’nun 317. maddesi uyarınca şirketin yönetim kurulu üyelerinin tamamı, kanuni temsilci sıfatıyla ve müteselsilen sorumludur. Ancak TTK.’nun 319. maddesine göre ana sözleşmeye hüküm konularak şirketin kanuni temsil yetkisi, yönetim kurulu üyelerinden birine veya birkaçına verilip, diğer yönetim kurulu üyeleri sorumluluktan kurtulabilmektedir. Böyle bir durumda kamu alacaklarından da sadece anılan yönetim kurulu üyeleri, kanuni temsilci sıfatıyla müteselsilen sorumlu tutulacaklardır. Yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların ise kamu alacaklarından dolayı sorumlulukları bulunmamaktadır.
Tüm bu hallerde temsilcilerin, sadece ortak oldukları veya görevde bulundukları dönemde tahakkuk eden kamu alacaklarından sorumlu olacakları, diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde ortaklıktan, anonim şirketlerde ve kooperatiflerde ise yöneticilikten usulünce ayrıldıkları tarihten sonraki kamu alacağından sorumlu olmayacakları tabiidir.
Temsilcinin bu şekilde ödediği vergi için asıl mükellefe rücu etme hakkı bulunmaktadır (213 sayılı VUK. M.10). Dolayısıyla yukarıda belirtilen tüzel kişi temsilcileri, ödedikleri kamu alacağının “tamamını” öncelikle asıl mükelleften rücuen talep edebilirler.
Bu aşamada kanuni temsilcilerin ödedikleri kamu alacağını, asıl mükellef olan temsil edilenden değil de diğer sorumlulardan talep etmelerinin mümkün olup olmadığı, mümkün ise rücu oranının ne olacağı konusu incelenmelidir. Kanuni temsilcilerin asıl mükellef dışındaki diğer sorumlulardan talepte bulunabilmesi için öncelikle bu kamu alacağının asıl yükümlüden tahsilinin mümkün olmaması gereklidir. Zira asıl yükümlüsünden tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte bulunmaları mümkün değildir.
Ödenen kamu alacağının asıl yükümlüden tahsil imkanı bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, diğer yükümlülerden rücu oranının ne olacağı konusunda ise bir ayrıma gidilmelidir. Buna göre limited ve kolektif şirketlerde temsilcilerin kamu alacaklarından sorumluluğu ortaklık sıfatına bağlı olduğundan, bu kişilerden ancak ortaklık payları oranında rücuen talepte bulunulabileceği kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde kamu alacağından her ortak kendi payı oranında sorumlu olup bu payı haricindeki ödediği kısım için diğer ortaklara rücu edebilir.
Anonim şirketlerde ve kooperatiflerde ise yöneticilerin kamu alacağından müteselsilen sorumluluğunun sadece ilgili kamu idaresine karşı olacağı açıktır. Buna karşılık kamu alacağını ödeyen bir yönetici, diğer yöneticilere, anasözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa ancak mütesaviyen rücu edebilecektir. Diğer bir deyişle aksi kararlaştırılmamışsa iç ilişkide anılan temsilciler birbirlerine karşı kamu alacaklarından dolayı eşit oranda sorumludur.
Somut uyuşmazlıkta ise dosyaya sunulan belgelerden davacının ve davalıların yönetim kurulu üyesi olup olmadıkları anlaşılamadığı gibi yönetim kurulu üyesi olanların görev sürelerinin ne olduğu da mahkemece incelenmemiştir.
Bu durum karşısında mahkemece, öncelikle tarafların yönetim kurulu üyesi olup olmadığının ve yönetici olanların görev sürelerinin ne olduğunun, daha sonra da dava konusu kamu alacağının bu sürelere karşılık gelen miktarının araştırılması ve taraflar arasındaki uyuşmazlığın yukarıda açıklanan şekilde incelenip değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle davalılar C. X., O. X., Ş. I. ile İ. Ü. vekilleri ve davalı E. Z. mirasçıları I., I., S., L., N. , S. Y. ve S. Y. ile davalı Ç. F. yararına bozulması gerekmiştir.
2- Ayrıca, dosyaya sunulan belgelerin incelenmesinden davalılardan E. Z.’nun 07.04.2008 karar tarihinden önce, 11.09.2005 tarihinde öldüğü ve mahkemece E. Z. vekili huzuruyla davaya devam edilip, ölü davalı aleyhine hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Oysa gerçek kişilerin medeni haklardan yararlanma ehliyeti ölümle sona erer (MK. 28) (Eski MK 27/1 m). Bu durumda ölen kişi ile vekili arasındaki vekalet ilişkisi son bulacağı gibi, ölmüş olan kişinin taraf ehliyeti de sona erer. Davanın taraflarından birisinin ölümü ile mirasçıları davada o tarafın yerini alırlar. Yani ölüm anından itibaren davanın tarafı artık mirasçılardır. Bu nedenle hüküm de ölen taraf adına değil onun mirasçıları adına verilir.
O halde mahkemece ölmekle hukuksal kişiliğini yitiren davalı E. Z.’in vekili huzuruyla davaya devam edilip, ölü davalı hakkında hüküm kurulması da doğru olmamış, kamu düzenine ilişkin usul hükümlerine dair bu aykırılık da kararın bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar C. X., O. X., Ş. I. ile İ. Ü. vekilleri ve davalı E. Z. mirasçıları I., I., S., L., N. , S. Y. ve S. Y. ile davalı Ç. F.’ın, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı E. Z. mirasçıları I., I., S., L., N. , S. Y. ve S. Y.’nun temyiz itirazlarının kabulü ile kararın mümeyyiz davalılar yararına BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 14/06/2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.