Taraflar arasındaki doğrudan iflas davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 08.01.1998 başlangıç tarihli kira sözleşmesi imzalandığını, müvekkiline ait rıhtım binasının zemin katında bulunan 22 nolu taşınmazın davalıya kiraya verildiğini, İstanbul 32. İcra Müdürlüğü'nün 2003/2766 E, İstanbul 21. İcra Müdürlüğü'nün 2003/7567 E. ve 2003/343 E. dosyaları ile 08.01.1998-07.01.2001 dönemleri arasında toplam 182.592 USD kira bedelinin tahsili için, davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, yapılan tüm işlemlere rağmen kira alacağının tahsil edilemediğini, davalının borçlarını ödemeden kiralananı tahliye ettiğini, icra takiplerinden olumlu netice alınamamasının, aradan geçen uzun yıllara rağmen borçların ödenmemesinin, adreste bulunamamasının, kayıtlardaki adresinde tanıyan olmamasının doğrudan iflas sebeplerinin gerekçesi olduğunu ileri sürerek, davalı şirketin malum adresinin bilinmemesi, aciz içerisinde bulunması, alacaklılarından mal varlığını kaçırması, borçlarını uzun süre ödememesi, ödemeye niyetli olmaması, herhangi bir teminat göstermemesi nedenleri ile İİK'nın 177/1, 177/2 ve 179. maddeleri uyarınca davalının doğrudan iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; taraflar arasındaki kira ilişkisinde, kira bedellerinin tahsili amacıyla davacı tarafından davalı şirket aleyhine girişilen ilamsız icra takiplerinin iflas yolu ile takibe çevrilmediği, İİK.'nın 177. vd. maddeleri uyarınca doğrudan doğruya iflas davasının ya borçlunun esasen borcunu ödemeyeceğinin açık seçik olması, böylece iflas emri gönderilmesinin hiçbir yararının olmaması ya da borçlunun içinde bulunduğu durum itibariyle kendisine iflas emrinin gönderilmesinin alacaklının alacağını tahsil olanağını tehlikeye düşürmesi nedenlerinden kaynaklandığı, yasanın açıkça öngördüğü haller dışındaki sebeplerden dolayı doğrudan doğruya iflas davası açılamayacağı, İstanbul 32. İcra Müdürlüğü'nün 2003/2766 E. sayılı icra dosyasında ödeme emrinin borçlu şirkete tebliğ edilmediği, zabıta ile adres ve mal araştırması yapılmadığı, ticaret sicil memurluğunun bildirdiği şube adresine ödeme emrinin gönderilmediği, İstanbul 21. İcra Müdürlüğü'nün 2003/7567 E. sayılı dosyasında, borçlu şirketin merkez adresine gönderilen ödeme emrinin bila döndüğü, TK.'nın 35. maddesine göre tebliğ edildiği, borçlu şirketin adresinde menkul haczi için Şişli Nöbetçi İcra Müdürlüğü'ne yazılan haciz talimatının dosyaya intikal etmediği, gayrimenkul haczi için tapu sicil müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabının dosyaya gelmediği, bu itibarla borçlu hakkında yapılacak iflas takibinin sonuçsuz kalacağını gösterecek işlemlerin yapılmadığı ve
tamamlanmadığının anlaşıldığı, davalı borçlu hakkında doğrudan doğruya iflas koşullarının gerçekleştiğinin davacı tarafça kanıtlanamadığı gerekçesiyle İİK.'nın 179. maddesi uyarınca doğrudan doğruya iflas koşullarının gerçekleştiği kanıtlanamadığından davacının davasının reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, İİK'nın 177/1,177/2 ve 179. maddelerine dayalı doğrudan iflas istemine ilişkindir.
Davacı tarafça dava dilekçesinin konu bölümünde, davalı borçlu şirketin malum adresinin bilinmemesi, aciz içerisinde olması, alacaklılardan mal varlığını kaçırması, borçlarını sürekli tehir etmesi, ödemeleri ertelemesi, ödemeye niyetli olmaması ve herhangi bir teminat göstermemesi nedenleriyle doğrudan iflas kararı verilmesi istenmiş, dava dilekçesinin sonuç bölümünde de İİK'nın 177/1, 177/2 ve 179. maddelerine dayalı olarak davalının doğrudan iflasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Dava dilekçesinin konu bölümündeki "borçlunun aciz içerisinde olması" ibaresi, İİK'nın 178. maddesinde sadece borçlunun müracaatıyla başvurulabilen doğrudan iflas sebepleri arasında sayılmış olup, somut olayda alacaklı tarafından borçlunun iflasının istenmiş olduğu gözetildiğinde bu ibarenin, dava dilekçesinin sonuç bölümündeki İİK'nın 179. madde hükmüne dayalı istemin dayanağı olarak kullanıldığının kabulü gerekir. Bu durumda, davacının İİK'nın 179. maddesine de dayandığının kabulü gerekir. Esasen mahkemece de, hüküm fıkrasında bu madde hükmü koşullarının gerçekleşmediği sonucuna varılmış olup, davacının bu madde hükmüne de dayandığı kabul edilmiş olmaktadır. Ne var ki, bu madde hükmü uyarınca bir inceleme yapılmamış ve gerekçe oluşturulmamıştır.
6100 sayılı HMK'nın 297/1-c maddesinde hükmün gerekçe bölümünün, 2. fıkrada ise hükmün sonuç bölümünün kapsayacağı hususlar düzenlenmiştir. Anılan 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği, 297/2. maddesinde ise, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür. Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, arasında çelişki bulunmaması gerekmektedir. Mahkeme kararının gerekçe bölümü ile hüküm sonucunun çelişkili olması, mahkeme kararlarının tereddüt doğurmayacak şekilde açık olması kuralına aykırılık oluşturur.
Somut olayda, mahkemece, hükmün gerekçe kısmında İİK'nın 177. maddesindeki doğrudan iflas koşulları tartışılarak, bu koşulların bulunmadığı belirtilmesine rağmen, gerekçede tartışılan bu madde hükmüne hüküm fıkrasında yer verilmemesi suretiyle ve ayrıca mahkemece herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadığı ve gerekçede tartışılmadığı halde, İİK'nın 179. maddesindeki koşulların gerçekleştiğinin kanıtlanamadığının hüküm fıkrasında belirtilmesi suretiyle gerekçe ve hüküm arasında çelişki oluşturulması doğru olmamıştır.
Diğer yandan, davalının, Ticaret Sicilinde "F1 Turizm İnşaat ve Malzemeleri Taahhüt Ticaret Anonim Şirketi" olan unvanının, gerekçeli karar başlığında " F1 Turizm İnş. ve Malz. Taah. A.Ş." olarak yazılmış olması da HMK'nın 297/1-b maddesi hükmüne aykırı olmuştur.
2-Bozma nedenine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
3-Kabule göre; dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 324/2. (6102 sayılı TTK'nın 376/3.) maddesi uyarınca borca batık hale gelen şirket bunu mahkemeye bildirmek ve iflasını istemek zorundadır. İİK'nın 179/1. maddesinde de, bu bildirimin alacaklılardan biri tarafından da yapılabileceği kabul edilmiştir.
İİK'nın 179. maddesinde şirketin borca batık olması, sermaye şirketleri (anonim, limited, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler) bakımından özel bir doğrudan iflas sebebi olarak kabul edilmiştir.
Alacaklı borçlusu olan sermaye şirketinin borca batık durumda olması halinde; doğrudan ticaret mahkemesine başvurup, bu durumu bildirerek, iflas davası açabilir. Alacaklı dava dilekçesinde doğrudan iflas sebebini açıkça yazmalıdır. Çünkü her doğrudan iflas sebebinin dayanağı olan vakıa değişiktir ve bu vakıaların sonradan ileri sürülmesi, iddianın, davanın genişletilmesi yasağına tabidir. (HMK m. 319. )
Alacaklı ticaret mahkemesinde şirketin borca batık durumda olduğunu ve şirketten alacaklı olduğunu ispat ederse, ticaret mahkemesi şirkete bir depo kararı vermeden doğrudan şirketin iflasına karar verir. Bkz: Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, El Kitabı, 2013 Basım, sh 1150 vd )
İİK'nın 181. maddesinin aynı Kanun'un 160. maddesine yaptığı yollama nedeniyle, İİK'nın 179. madde hükümü uyarınca doğrudan iflas talebinde bulunan alacaklı ilk alacaklılar toplantısına kadar gerekli masraflar ile iflas kararının kanun yolları için gerekli tebliğ masraflarını avans olarak mahkeme veznesine yatırmalıdır. (somut olayda yatırılmıştır.) Diğer yandan, davacı şirketin borca batık olması halinde, iflas beyan ve talebini düzenleyen İİK'nın 179. maddesinde, bu istemin ilan edileceği hususuna değinilmemiş ise de, İİK'nın 181. maddesi yollamasıyla İİK'nın 166/2. maddesinde öngörülen usulle iflas talebini ilan edilmeli, alacaklılara müdahale veya itiraz imkânı tanınmalıdır. Zira, alacaklılar iflas talebinin ilanı üzerine davaya müdahale veya itiraz ederek, borçlunun iflas talebini, hakkındaki takipleri ertelemek ve borçlarını ödemeyi geciktirmek için yaptığını ileri sürme ve borçlarının muvazaalı olarak aktifinden fazla olması sonucunu doğuracak kötüniyetli davranışların önüne geçmek ve alacaklılara davacı şirketin borca batıklığı iddiasının gerçek olmadığını kanıtlama olanağı vermek amacıyla iflas talebinin İİK'nın 166. maddesinde öngörülen usulle ilan edilmesi ve yapılacak ilan üzerine, iflas talebine itiraz edenler varsa bu itirazların değerlendirilip mahkemece iflas koşullarının oluşup oluşmadığı re'sen araştırılarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir. Somut olayda, mahkemece, ilanlar İİK'nın 166. madde hükmüne uygun olarak yapılmıştır.
İİK'nın 179. maddeleri uyarınca iflasa karar verilebilmesi için şirketin borca batık durumda olması gerekir. Borca batıklık, borçlunun malvarlığındaki aktif değerler toplamının, pasif değerler toplamını karşılayamaması durumudur. İflas talebi üzerine mahkemece bilirkişi incelemesi yapılarak iflas talebinin yerinde olup olmadığı belirlenir. Borca batıklığın tespiti için 6762 sayılı TTK'nın 324/2. (6102 sayılı TTK 'nın 376/3.) maddesi uyarınca bir borca batıklık bilançosu hazırlanmalıdır.
Somut olayda mahkemece, davalı şirketin borca batık durumda olup olmadığı konusunda herhangi bir inceleme yapılmamış, 05.12.2013 havale tarihli bilirkişi raporunda da İİK'nın 179. maddesi kapsamında herhangi bir vakıa sunumunun ve ispatının söz konusu olmadığı, bu yüzden bu iflas sebebine ilişkin değerlendirme yapılamayacağı bildirilmiştir. 6762 sayılı TTK'nın 324/2. (6102 sayılı TTK 'nın 376/3.) maddesine göre borca batıklık bilançosunda aktiflerin rayiç değerden bilançoya geçirilerek borca batıklık bilançosunun .../...
çıkarılması gerekir. Böyle bir talep üzerine mahkemece, bu şirketin öncelikle borca batık durumda olup olmadığı rayiç değerlere göre tespit edilmelidir. Bunun için borçlu şirket tarafından sunulacak bilanço üzerinde mahallinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, rayiç değerler ve yapılan araştırma ve inceleme sonucu elde edilen gerçekçi verilere göre bilirkişilerce yeniden oluşturulacak şirket bilançosu (borca batıklık bilançosu) da dikkate alınıp bir sonuca gidilmelidir. Borca batıklık, 6762 sayılı TTK'nın 324/2. (6102 sayılı TTK 'nın 376/3.) maddesinde gösterilen şekilde varlıkların rayiç değerine ve İİK’nın 178/1. madde ve fıkrasında belirtilen alacaklılar listesinde gösterilenler ile gerçek anlamda tespit edilebilecek diğer borçların tutarına göre belirlenmelidir. Borca batıklıktan kurtulma ise tüm borçların ödenmesi anlamına gelmeyip, aktifin pasiften fazla olmasını ifade eder.
Bir sermaye şirketinin borca batıklık nedeniyle iflasının istenmesi halinde, bu durumun mahkemece re’sen tespiti gerekir. Bu tespitin yapılmasında, davacının sunduğu delillere ek olarak, mahkemece gerekli görülen diğer delillerin toplanması, bu kapsamda ilgisi görülen kamu kurumlarından alınacak bilgiler, yapılacak keşif ve mahkemece atanacak bilirkişilerce düzenlenecek raporlar da değerlendirilmelidir. Borca batıklığın tespitinde sadece davalı şirketin kayıtlarına değil, varlıklarının rayiç değerlerine de özellikle bakılmalı, bu noktada, konusunda uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulmalıdır. Dava teorisindeki genel ilkenin bir istisnası olarak, borca batıklık sadece dava tarihi itibariyle değil, yargılama safhasındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler de dikkate alınarak belirlenmelidir. Açıklanan durum karşısında davalı şirketin mevcut kayıtları; mahkemece ulaşılabilecek tapu, trafik, banka, vergi daireleri, sanayi ve ticaret odaları, ticaret sicil kayıtları gibi hakkında bilgi alınabilecek belgeler ve tarafların sunacakları bilgi ve belgeler, varlık kalemlerinin rayiç değerlerine ilişkin uzman (teknik) bilirkişi görüşleri ve somut olay bakımından özellik arz edebilecek diğer veriler toplandıktan sonra, konusunda uzman bir bilirkişi heyetinden alınacak teknik, detaylı ve denetime elverişli rapor sonucuna göre borca batıklığın yukarıda gösterilen ilkeler çerçevesinde tespiti ile varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
Bu durumda mahkemece, davacının doğrudan iflas sebeplerinden biri olan İİK'nın 179. maddesine dayandığı da gözetilerek, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda gerekli inceleme ve araştırmanın re'sen yapılması, borç miktarı, giderleri, üçüncü şahıslardan olan alacakları ve taşınmazları, taşıtları, demirbaşları v.s. tüm mevcut malvarlığı yönüyle mahallinde ve ayrıca defter, kayıt ve belgeleri üzerinde inceleme yaptırılması, davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarına ulaşılamaması durumunda ilgili Vergi Dairesi Müdürlüğü'nden ve/veya kredi başvurularına eklenmesi muhtemel olan ilgili bankalardan davalıya ait bilanço ve gelir gider cetvelleri istenip, uzman bilirkişiler aracılığıyla davalı şirketin borca batık olup olmadığı hususunda gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususta herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmaması doğru olmamıştır.
Öte yandan, İİK'nın 177/4. bent, 2. cümlesi hükmü "Türkiye'de bir yerleşim yeri veya mümessili bulunan borçlu dinlenmek için kısa bir müddetle mahkemeye çağrılır." hükmünü haiz olup, emredici niteliktedir. Mahkemece, re'sen gözetilmesi zorunludur. Borçlunun menfaatlerini koruyabilmesi için kendisine böyle bir fırsat verilmelidir. Hal böyle olunca, mahkemece meşruhatlı davetiye tebliğ edilerek, davalı şirketi temsile yetkili kişi veya kişilerin çağrılması, gelmeleri halinde dinlenmeleri gerekirken, anılan emredici hükme uyulmadan, yazılı şekilde hüküm kurulmasında da isabet görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle, hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.