YARGITAY DAİRESİ: 12. Ceza
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 2-805
I. HUKUKİ SÜREÇ
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık ...'in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 179/3. maddesi delaletiyle 179/2, 62, 53, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve hak yoksunluğuna ilişkin Gaziantep 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.09.2017 tarihli ve 2-805 sayılı karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 24.01.2018 tarihli ve 13803 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 31.01.2018 tarihli ve 7973 sayılı ihbarnamede; "Dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Kanun'un 53/1. maddesinde yer alan ‘....Kişi kasten işlediği suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanunî sonucu olarak...’ şeklindeki hüküm gereğince anılan maddede yazılı hak yoksunluklarına hükmedileceğinin düzenlendiği ve sanık hakkında 5237 sayılı Kanun'un 179/3. maddesi atfıyla 179/2, 62, 50/1-a ve 52/2. maddeleri gereğince 740,00 Türk lirası adlî para cezasına mahkûmiyet kararında koşulları bulunmadığı hâlde 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarına hükmedilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği" gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 20.03.2018 tarih ve 1394-3124 sayı ile;
"Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.12.2010 tarihli ve 2010/4-210 esas, 2010/259 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Yargılaması Yasası’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş olup bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir.
Tüm bu nedenlerle; somut yasa yararına bozma isteminin CMK'nın 309 ve 310. maddesinde düzenlenen amaca uygun hukuka aykırılık niteliğinde bulunmaması nedeniyle reddine" karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 31.05.2018 tarih ve 7973 sayı ile; “5237 sayılı TCK'nun 53/1. maddesindaki hak yoksunluklarının hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olduğundan, dosyamızdaki sanığın ise adli para cezası ile cezalandırılması nedeniyle, adli para cezası ile cezalandırılan sanık hakkında TCK'nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarına hükmedilemeyeceği hususunun yasanın amir hükmü olması nedeniyle, kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği hâlde, dairenizce kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 18.10.2018 tarih ve 4185-9939 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sonuç olarak adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında TCK'nın 53. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hak yoksunluğuna hükmedilmesine ilişkin hukuka aykırılığın kanun yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağına ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda, Gaziantep 7. Asliye Ceza Mahkemesince trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın TCK'nın 179/3. maddesi delaletiyle 179/2 ve 62. maddeleri uyarınca 1 ay 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hapis cezasının aynı Kanun'un 53, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca adli para cezasına çevrilmesi suretiyle sonuç olarak 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve hak yoksunluğuna ilişkin verilen 21.09.2017 tarihli ve 2-805 sayılı kararın istinaf edilmeksizin kesinleştiği,
Bu karara yönelik Adalet Bakanlığınca, neticeten adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında koşulları bulunmadığı hâlde TCK'nın 53. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hak yoksunluklarına hükmedilemeyeceği düşüncesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu,
Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminin CMK'nın 309 ve 310. maddesinde düzenlenen amaca uygun hukuka aykırılık niteliğinde bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle kanun yararına bozma yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide olağanüstü temyizde denilen, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanun'unda yazılı emir olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma olarak yeniden düzenlenmiştir.
CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecek, bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecektir.
CMK’nın “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Kanun Yararına başvurması” başlıklı 310. maddesine göre ise; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da aynı Kanun'un 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendindeki hâllere özgü olmak üzere kanun yararına bozma yoluna başvurma yetkisi bulunmaktadır. Yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunan ve Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip hukuka aykırılığın bizzat giderilmesi gereken hâllerde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bu yetkiyi kullanarak kanun yararına bozma nedenlerini gösterir ihbarnamesini düzenleyerek ilgili ceza dairesine gönderebilecektir.
İleri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi durumunda da karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ya da mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve kişiler açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre;
Bozma nedenleri CMK'nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Bozma nedenlerinin mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne ya da savunma hakkını kısıtlama veya kaldırma sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması durumunda, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması hâlinde ise, aynı fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken karar ve hüküm ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Kanun yararına bozma yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulmasının, bu olağanüstü yolun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağında kuşku yoktur.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.04.2008 tarihli 81-94 ve 11.12.2007 tarihli 267-271 sayılı kararlarında da asgari hadden ifadesine yer verilmeden, sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza takdir edilmesi hâlinde, bu hususun hakimin takdirine ilişkin bir husus olarak kabul edileceği ve kanun yararına bozmaya konu edilemeyeceği, buna bağlı olarak da “takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvuruların” reddine karar verilmesinin gerektiği, buna karşın, takdire dayalı bir hususla ilgili olarak hâkimin takdirini ne şekilde kullanacağını açıkça ifade ettikten sonra sehven belirttiği takdirin üzerinde ceza tayin etmesi hâlinde ise, sanık aleyhine bir durum yaratılacağı ve bu hukuka aykırılığın, esaslı bir konuya ilişkin olması nedeniyle kanun yararına bozmaya konu edilebileceği kabul edilmiştir.
Uyuşmazlık konusuyla ilgili TCK'nın “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlıklı 53. maddesi ise ;
“(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
(4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
(6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.” şeklinde iken Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile;
1. fıkrada yer alan, “Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;…” bölümünü, fıkranın (b) bendinde yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden,
Yine 1. fıkrada yer alan “…hapis cezasına…” ibaresini, aynı fıkranın (b) bendinde öngörülen “Seçme ve…” ibaresi yönünden,
1. fıkranın (b) bendinde yer alan “…ve diğer siyasi hakları kullanmaktan,…” ibaresi ile 2. fıkrasını maddenin 1. fıkranın (b) bendinde yer alan “Seçme ve seçilme ehliyetinden…” ibareleri yönünden,
4. fıkrada yer alan “Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya…” ibaresini, 1. fıkranın (b) bendinde yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden,
İptal edilmiştir.
Anılan maddenin 2. fıkrası hükmünden de açıkça anlaşıldığı üzere, hak yoksunlukları kural olarak hapis cezasının infazı ile sınırlandırılmış, infaz tamamlanmakla herhangi bir yargı kararına gerek olmaksızın bu hak yoksunluklarının kendiliğinden ortadan kalkacağı öngörülmüş ancak, aynı maddenin 5. fıkrasındaki düzenleme uyarınca, 1. fıkrada sayılan hak ve yetkilerin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlarda, infazın sona ermesinden sonra da, kararda ayrıca hükmedilmesi koşuluyla, hak yoksunluğunun bir süre daha devam etmesi sağlanmıştır. Yine maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlü hakkında 1. fıkranın (c) bendinde yer alan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerinin kullanılmasına ilişkin yasaklama hükmü uygulanamayacak, ayrıca cezası ertelenen hükümlü hakkında 1. fıkranın (e) bendindeki hak yoksunluğunun uygulanmamasına da karar verilebilecek, kısa süreli hapis cezası ertelenenler ile suçu işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış kişiler hakkında ise 1. fıkradaki hak yoksunluğuna karar verilemeyecektir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Yerel Mahkemece sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan TCK'nın 179/3. maddesi delaletiyle 179/2, 62, 53, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca verilen 1 ay 7 gün hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi suretiyle sonuç olarak 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve hak yoksunluğuna ilişkin kararın kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği anlaşılmaktadır.
İtiraza konu Yerel Mahkeme hükmünün CMK'nın 309. maddesinde belirtildiği üzere istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi, Adalet Bakanlığının; “Sanık hakkında verilen adlî para cezasına mahkûmiyet kararında TCK’nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarına hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesinin isabetsiz olduğu” şeklindeki kanun yararına bozma isteminde belirtilen ve sanık aleyhine bir durum oluşturan hukuka aykırılığın esaslı bir konuya ilişkin olması ve infaz sırasında hükmü veren mahkemeden söz konusu hak yoksunluğunun kaldırılmasının istenmesi yoluyla giderilmesinin mümkün bulunmaması ve infazda tereddüte yol açacağı muhakkak olan söz konusu hukuka aykırılığın ancak kanun yararına bozma konusu yapılarak giderilebilecek nitelik taşıması karşısında; Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve kanun yararına bozma konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...;
"Dairemiz ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; kesin hüküm otoritesi almış hükümlere karşı esaslı ve ciddi boyutta olmayan ülke sathında uygulama birliği sağlamayacak toplum açısından hukuki yarar olmayan her hukuka aykırılığa CMK 309 ve 310 maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluna gelinip gelinmeyeceğine ilişkindir.
Söz konusu kurum olağanüstü kanun yolu olarak öngörülmüştür. Dar kapsamlı olup istisnai bir yoldur. Yani taraf temyiz etme imkan varken olağan temyiz yoluna başvuramayacak karar kesinleşecek ama bir yasa yolu daha var buradan hakkımı arayayım diyecek, diyebilir de ama her hukuka aykırılık değil sadece o bireyi ilgilendiren bir konu olamayacak ülke sathında uygulama birliğine ulaşacak, toplum açısından hukuk yararı olacak, 1977 tarihli içtihadı birleştirme kararında anlatımını bulan her hukuka aykırılık olmayacak ve aynı zamanda da kesin hüküm otoritesi korunması da unutulmayacaktır.
Doktrinde ve 2017 yılından önce Yargıtay'da istikrar kazanmış haliyle tabiri caizse basit sebeplerle olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma kurumu her hukuka aykırılığa gelinemezken dar kapsamlı kabul edilmişken istisnai bir yol iken 2017 yılından sonra kimi zaman herhangi bir sebeple sadece o bireyle alakalı ülkede uygulama birliğiyle alakası olmayan hükümlerle ilgili kararlara kanun yararına bozma yoluna gelinmeye başlanmıştır.
Yüksek Ceza Genel Kurulunun önüne gelen ve gündemdeki hukuka aykırılık sanık hakkında para cezası verilmesine rağmen TCK’nın 53/1. maddesi uygulanmış tarafça temyiz edilmemiş, kesinleşmiş, kesin hüküm otoritesi halini almış bu hükme olağanüstü kanun yolu olan dar kapsamlı kabul edilmesi gerekirken istisnai bir kanun yolu iken ciddi ve esaslı bir hukuka aykırılık ve ülkede uygulama birliği ile alakası olmayan hususta olağan kanun yolu olan temyiz yoluna kendi hatalarıyla başvurulmayan sanık lehine kanun yararına bozma olağanüstü kanun yoluna gelinmiş, Dairemiz söz konusu talebi reddetmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilmiş, Dairemizce itirazda reddedilmiştir.
Önümüzdeki bu karar ile ülkede farklı uygulamalar nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarını önlemek durumu da söz konusu değildir. Sadece bu karardaki sanığı ilgilendirmektedir. Toplum açısından hukuki yarar da yoktur.
Kabul edildiği takdirde olağan üstü kanun yolu olan kanun yararına bozmayı olağan hale getiririz, sıradanlaştırırız ve Adalet Bakanlığını esaslı ve ciddi olmaya her hukuka aykırılığa gelmesini sağlarız.
Dolayısıyla adliyelerde bulunan kesinleşmiş tüm hükümlere bu yolu açarız ki ülkede kaos olur kesinleşmiş hüküm otoritesini sarsarız.
Her hukuka ve usule aykırılığın kanun yararına bozulması yolunu açarız. Bu çok tehlikelidir.
Doktrindeki görüşler kısaca şöyledir.
Gökçen/Balcı/Alşahin/Çakır
CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU II
A- Kanun yararına bozma kanun yolu; Ülke genelinde uygulama birliği sağlamak ve farklı uygulamalar nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarını önlemek için kabul edilmiş bir kurumdur. Bu denetimin konusu maddi hukuka ve yargılama hukukuna ilişkin esaslı hukuka aykırılıklar oluşturmaktadır. Ancak kesin hüküm otoritesinin korunması zorunluluğu nedeniyle kapsamı dar tutulması gereken bu olağanüstü yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Nitekim kanun yolunun bu özelliği nedeniyle hukuka aykırılık ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Her hukuka ve usule aykırılığın yazılı emre gelinmesi halinde bu olağanüstü kanun yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacaktır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiasının yasa yararına bozma konusu yapılmayacağını belirtmektedir.
Prof. Dr. Feridun Yenisey – Prof. Dr. Ayşe Nuhoğlu
CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU (4. Baskı)
B- Kanun yararına bozma olağanüstü kanun yolu ile ülkede Kanun hükümlerinin yeknesak bir şekilde uygulanması sağlanabilir.
Maddi bir meselede verilen ve sadece o davayı ilgilendiren kararlardaki hatanın belirtilmesinde 'kanun yararı' yoktur.
Centel/Zafer
CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU (4. Baskı)
C- Kanun yararına bozma kanun yolu, kural olarak ülke genelinde uygulama birliği sağlamak amacıyla kabul edilmiş istisnai bir denetim aracıdır. Kesin hüküm otoritesini sarstığı için kurumun dar uygulanması gerekir. Tüm hukuka aykırılıklar bu kanun yolunun konusunu teşkil etmez.
Yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlama amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Yargılaması Yasası’nın 309. ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağan üstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir.
2017’den önce istikrar kazanmış birkaç Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları da kısaca şöyledir;
1- Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar ve hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bu nedenle yasa yararına bozma yasa yoluyla, kesinleşmiş bulunan hükümdeki hukuka aykırılıkları giderilirken yeni hukuka aykırılıkların oluşturulması bu kurumun yasaya konulma amacına aykırı olacaktır. (CGK 23.11.2010 gün 2/181-234)
2- Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar ve hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilecektir.
Hükümdeki her hukuka aykırılık Yargıtay İçtihadi Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-1 sayılı kararı uyarınca yazılı CMK’nın olağanüstü bir yasayolu olması nedeniyle yasa yararına bozma konusu yapılamayacaktır. (CGK. 14.07.2009 gün 6/163-202)
3- Kanun yararına bozma ise,karar ve hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Muhakemesi Kanununun 309. ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu denetimin konusu maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak kesin hükmün otoritesinin korunması zorunlulukların gerek olağanüstü bir denetim yolu olması sebebiyle dar kapsamlıdır. Her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. (CGK. 19.01.2016 2014/4-135 2016/4)
4- 1977’deki İBK 1932’deki İBK’na atıf yapmaktadır. 1932 yılından itibaren her hukuka aykırılığa kanun yararına bozmaya gelinemeyeceği kabul edilmiştir. Yani esasa ve hukuka etkili yanlışlıklarda kanun yararına bozmaya gelinebilmesi için hukuka aykırılığın ciddi boyutlara ulaşması gerektiği vurgulanmıştır.
20.06.1932 gün ve 29/11 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Adalet Bakanının uygulamalardaki yanlışlıklardan başka esas ve hükme etkili usul yanlışlıklarından dolayı da hükmün bozulmasın için Yargıtay’a başvurulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı emir vermeye yetkisi bulunduğu kabul edilmiştir.
Yukarıda açıklamaya çalıştığım doktrin ve Ceza Genel Kurulu kararları dikkate alındığında;
Kanun Yararına Bozma Yoluna gelinebilmesi için hukuka aykırılık ciddi ve esaslı boyutta olacak. Yani her hukuka aykırılık olmayacak uygulamada ülkede uygulama birliğini sağlayacak toplum açısından hukuki yarar bulunacak.
Kesin hüküm otoritesini sarsmamak için dar kapsamlı ve istisnai bir yol olarak kabul edilip olağan değil olağanüstü kanun yolu kabul edilerek bu yola başvurulabilmelidir.
Aksi takdirde sıradanlaşır. Olağan yasa yolu halini alır ki bu da kanun koyucunun amacına ters düşer. Öyle olsaydı kanun koyucu olağan kanun yolu başlığında düzenler. Olağanüstü kanun yolu adı altında düzenlenmezdi.
Yukarıda arz etmeye çalıştığımız görüşler çerçevesinde;
Belirtilen uygulama yanılgısının kanun yararına bozma yasa yoluyla incelenmesinin, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşma amaçlarına erişme yönünde herhangi bir katkı sağlamayacağı; başka bir deyişle, anılan hukuka aykırılığın kanun yararına bozma yoluyla incelenmesinin topluma yani sanık haricinde hiç kimseyi bir yarar veya hukuk alemine herhangi bir yenilik getirmeyeceği anlaşıldığından Özel Daire tarafından bu hususla ilgili olarak kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi düşüncesiyle yüksek çoğunluğun görüşüne iştirak etmemekteyiz." görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 20.03.2018 tarihli ve 1394-3124 sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Kanun yararına bozma konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.06.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.