TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGITAY İLAMI
İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 14/10/2020
NUMARASI : 2020/713-2020/1286
DAVACI :
DAVALI :
1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi tarafından Özel Daire bozma ilamına uyularak davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin tüm, davacı vekilinin sair istinaf istemlerinin esastan reddine ilişkin verilen karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, bölge adliye mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararını taraf vekilleri temyiz etmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin eşine sağlığında meslek hastalığından kaynaklanan maluliyeti nedeniyle bağlanan sürekli iş göremezlik gelirinin 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 20. ve 55. maddeleri uyarınca eşinin vefat tarihinden itibaren güncellenerek müvekkiline ölüm geliri olarak bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum/SGK) vekili cevap dilekçesinde; 5510 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) 23. maddesine göre davacının eşinin ölümünün meslek hastalığından dolayı meydana gelmemesi sebebiyle sağlığında aldığı sürekli iş göremezlik gelirinin davacıya ölüm geliri olarak bağlanmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Zonguldak 1. İş Mahkemesinin 22.02.2018 tarihli ve 2017/354 E., 2018/81 K. sayılı kararı ile; 5510 sayılı Kanun’un 20. maddesindeki hüküm gereğince eşinin sağlığında aldığı sürekli iş göremezlik gelirinin davacının Kuruma başvurduğu 25.09.2012 tarihine takip eden ay başı olan 01.10.2012 tarihinden itibaren aynı Kanun’un 55. maddesi uyarınca güncelleme yapılarak 34. ve 54. maddelerdeki hükümler gözetilerek davacıya ölüm geliri olarak bağlanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Kararı:
7. Zonguldak 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 17.10.2018 tarihli ve 2018/907 E., 2018/1956 K. sayılı kararı ile; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin istinaf başvurusu yönünden ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü ile davacının eşinin sağlığında aldığı sürekli iş göremezlik gelirinin 5510 sayılı Kanun’un 34. ve 54. maddelerindeki hükümler gözetilerek aynı Kanun’un 55/2. maddesindeki güncelleme işlemi yapılmaksızın 01.10.2012 tarihinden itibaren davacıya ölüm geliri olarak bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararını süresinde taraf vekilleri temyiz etmiştir.
10. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 19.03.2019 tarihli ve 2018/7203 E., 2019/2173 K. sayılı kararı ile; dava konusu gelirin bağlanmasına ve bağlandığı tarihe ilişkin kararda isabetsizlik olmadığı ancak sigortalının meslek hastalığı nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri almakta iken 23.05.1998 tarihinde meslek hastalığına bağlı olmayan bir nedenle ölmesi sebebiyle 5510 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrasına göre, aynı Kanun’un 55/2. maddesindeki güncelleme işlemi yapılarak ve 3. fıkrasında belirtilen alt sınır gözetilerek gelir bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesi gerekirken, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince yazılı şekilde güncelleme yapılmaksızın gelir bağlanmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına ve dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin İkinci Kararı:
11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 25.09.2019 tarihli ve 2019/1420 E., 2019/1738 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda dosya içeriği ve uyulan bozma kararı dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukukî değerlendirmesinde usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin tüm, davacı vekilinin sair istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
12. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
13. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 27.02.2020 tarihli ve 2019/6220 E., 2020/1221 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda; İlk Derece Mahkemesinin 22.02.2018 tarihli kararı Bölge Adliye Mahkemesinin 17.10.2018 tarihli kararı ile kaldırıldığına ve Bölge Adliye Mahkemesince yeni hüküm kurulduğuna, Bölge Adliye Mahkemesinin bu kararı da Dairemizce bozulduğuna göre, Yargıtay bozma ilamından sonra Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yeni bir hüküm oluşturulması gerekirken, 17.10.2018 tarihli Bölge Adliye Mahkemesi kararıyla ortadan kaldırılan 22.02.2018 tarihli İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf incelemesi yapılması ve davalı Kurum vekilinin tüm, davacı vekilinin sair istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozularak dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
14. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 14.10.2020 tarihli ve 2020/713 E., 2020/1286 K. sayılı kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) bozma ilamına uyularak ilk derece mahkemesi kararının benimsenmesi hâlinde bölge adliye mahkemesince yeniden hüküm kurulması gerektiğine ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığı gibi, bu konudaki Yargıtay içtihatlarının istikrar kazanmadığı, Yargıtay 2. ve 4. Hukuk Dairelerinin uyulan bozma kararı doğrultusunda yeniden hüküm tesis edilmesi gerektiğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilemeyeceğini belirtirken, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin uyulan bozma ilamı kapsamında ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddinin yerinde olduğuna karar vererek farklı bir yaklaşım benimsediği, diğer yandan bozma ilamı doğrultusunda istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen kararların Yargıtay 10., 21., 5. ve 11. Hukuk Dairelerince onandığı, HMK’nın 359., 360. ve 373. maddelerinde de bu konuda açık bir hüküm yer almadığı, HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden hüküm verildiğinde bu karar kesin olmayıp temyize tabi ise Yargıtayın onama kararı ile kesinleşeceğine göre bozma ilamına bölge adliye mahkemesince uyulduktan sonra daha önce verilen kaldırma kararının bir geçerliliği kalmayacağından ilk derece mahkemesi kararının hükmünün devam edeceği, ayrıca HMK’nın 353/1.b.2. maddesinde bölge adliye mahkemelerinin hangi tür kararlar verebileceğinin hüküm altına alındığı, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasının ancak HMK’nın 353/1.b.2. maddesindeki koşullar mevcut ise mümkün olduğu, bu kapsamda somut olayda bozma kararına uyulması ile daha önce yapılan istinaf incelemesi neticesinde bölge adliye mahkemesince verilen kararın yok hükmünde olduğu, dolayısıyla yeniden istinaf incelemesi yapılarak istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerektiği, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasının olanaklı olmadığı, zira yeniden hüküm kurulması için istinaf başvurusunun kabulünün gerektiği, bu durumun ise somut olaya uygun olmadığı gibi, istinaf yargılama giderleri yönünden sorun yaratacağı, bozma kararında açıklık yoksa da HMK’nın 353. maddesinin başlığının duruşma açılmadan verilecek kararlar olması nedeniyle bozma ilamı sonrasında duruşma açılması nedeniyle esastan red kararı verilip verilemeyeceğinin de tartışılması gerektiği, uygulamada bu yönde örneğin 4. Hukuk Dairesinin 2018/2607 E, 2020/146 K. sayılı kararı bulunmakla birlikte bu konudaki tereddütlerin giderilmesi için HMK’da 7251 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik kapsamında 356. maddenin 2. fıkrasına “duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dahil gerekli kararları verir” hükmünün eklendiği, sonuç olarak kanun koyucunun bu yönde bir düzenleme öngörmemesi nedeniyle yeniden hüküm kurulmasına gerek olmadığı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararını süresi içinde taraf vekilleri temyiz etmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesi kararının bölge adliye mahkemesince kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasından sonra bölge adliye mahkemesi kararının Yargıtay tarafından bozulması ve bozma ilamına uyularak ilk derece mahkemesi kararının benimsenmesi durumunda istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilip verilmeyeceği, yeniden hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
17. Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ve kavramlar üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
18. Bir davanın taraflarının hatalı olan mahkeme kararının düzeltilmesi veya verilen kararın daha üst bir mahkemece denetlenmesi yönündeki istek ve ihtiyaçları kanun yolu kavram ve kurumunun doğmasına neden olmuştur. Kanun yolları ile hukuk sisteminde denetim ve uygulama birliği sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca yargı denetimi arttıkça kararların hatalı olma ihtimali azalacak ve yargı kararlarına duyulan güven de artacaktır.
19. İlk derece mahkemesince yapılan yargılamanın ve bu kapsamda somut olaya uygulanması gereken hukuk kuralının doğru tespit edilip edilmediğinin ve tespit edilen hukuk kuralının somut olaya doğru uygulanıp uygulanmadığının denetimi kanun yolunun kapsamını oluşturmaktadır.
20. Tüm kanun yollarında hukukî denetim yapılmasına rağmen, vakıa denetimi tamamında yapılmamaktadır.
21. Kanun yolları ile aleyhine kanun yoluna başvurulan kararların kural olarak üst mercilerce, istisnai olarak kararı veren mahkemece denetlenerek ortadan kaldırılmasına veya değiştirilmesine; buna göre de hatalı kararın kesinleşmesinin önlenmesine imkân tanınmaktadır.
22. Görüldüğü üzere kanun yollarına başvurunun iki etkisinden söz etmek mümkündür. Kanun yollarına başvurunun ilk etkisi aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesinin önlenmesidir. Kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmemesi, kanun yolunun “Erteleyici etkisi” olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi ile kararın infazı için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği meselesinin birbirinden tamamen ayrı konular olduğunu belirtmek gerekir.
23. Erteleyici etki, kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesini engellemekle birlikte kararın infazına engel teşkil etmez. Zira mahkeme kararlarının icra ve infazı için bazı durumlarda kararların kesinleşmesi gerekli kabul edilirken bazı durumlarda kesinleşme gerekli görülmemektedir. Kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi kararın icrasının ertelenmesi anlamında olmayıp kararın kesinleşmesini erteleyici etki olarak anlaşılmalıdır. Başka bir deyişle kanun yoluna başvurulmayan karar, kanun yolunun erteleyici etkisinden faydalanmayacak ve şekli anlamda kesinleşmiş olacaktır. Kanun yoluna başvurulduğunda ise mahkemenin ayrıca bir karar vermesine gerek olmaksızın erteleyici etki kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
24. Kanun yolunun ikinci etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak üst makamca denetlenmesi anlamına gelen “Aktarıcı etki” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolunun aktarıcı etkisi kapsamında aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak kararı veren makamdan başka bir makam tarafından incelenmesi; böylelikle karar veren hâkimden başka bir hâkim veya birden fazla hâkimin uyuşmazlığı inceleyerek karar vermesi ve varsa karardaki hataların giderilmesi sağlanır. İstisnaî olarak kararı veren makamca yapılan denetim, kanun yoluna başvurunun aktarıcı etkisini ortadan kaldırmaz. Zira kararı veren makamca yapılan denetimde de karar yeniden incelenmekte ve denetlenmektedir.
25. Kanun yolları hukukumuzda olağan ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kesinleşmiş kararlara karşı olağanüstü kanun yoluna başvurulması mümkün iken, kesinleşmemiş kararlar için öngörülen kanun yolları olağan kanun yollarıdır. Olağan kanun yoluna başvuru kural olarak hükmün icrasını değil sadece şekli anlamda kesinleşmesini engellemektedir.
26. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun (5235 sayılı Kanun) ile kabul edilen istinaf, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete başlayan Bölge Adliye Mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize dâhil olmuştur. Bu kapsamda istinaf ve temyiz olağan; yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz olağanüstü kanun yolları olarak düzenlenmiş, karar düzeltme kanun yolu ise hukuk sistemimizden çıkarılmıştır.
27. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukukî yönden yeniden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına güven duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir (HGK’nın 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 E., 2021/342 K. sayılı kararı, §.24).
28. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. maddesinin 1. fıkrasında ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği hükmü mevcut iken 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 34. maddesi ile 341. maddenin 1. fıkrasındaki hüküm;
“İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
a) Nihai kararlar.
b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
29. Görüldüğü üzere taraflar arasındaki uyuşmazlığın esasını çözen nihai kararlar yanında usulî nihai kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması mümkün olduğu gibi, geçici hukukî korumalardan olan ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlara karşı da istinaf başvurusu yapılabilecektir.
30. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. maddesinin devam eden fıkralarında ise hangi kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurabileceği, hangi hâllerde bu kanun yolunun kapalı olduğu ayrıntıları ile düzenlenmiştir.
31. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda istinaf sebepleri tek tek gösterilmemiştir. Bununla birlikte istinaf kanun yolunu düzenleyen HMK’nın 341 ila 360. maddelerindeki hükümlerden hareketle istinaf sebeplerini tespit etmek mümkündür. Nitekim HMK’nın 342. maddesinin 2. fıkrasına göre istinaf dilekçesinde, başvuran ile karşı tarafın davadaki sıfatları, adı, soyadı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve adresleri; varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri; kararın hangi mahkemeden verilmiş olduğu ve tarihi ile sayısı; kararın başvurana tebliğ edildiği tarih; kararın özeti, başvuranın veya kanuni temsilci yahut vekilinin imzası dışında başvuru sebepleri ve gerekçesi ile talep sonucu da bulunmalıdır.
Ancak aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca; “İstinaf dilekçesi, başvuranın kimliği ve imzasıyla, başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması durumunda diğer hususlar bulunmasa bile reddolunmayıp, 355 inci madde çerçevesinde gerekli inceleme yapılır”.
32. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Ön inceleme” başlıklı 352. maddesinde ise, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması; kararın kesin olması; başvurunun süresi içinde yapılmaması; başvuru şartlarının yerine getirilmemesi; başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi hâllerinden birinin tespiti durumunda öncelikle gerekli kararın verileceği, eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosyanın incelemeye alınacağı belirtilmiştir.
33. Bunların yanı sıra HMK’nın “Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353. maddesinde;
“(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması
(…)
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (…) karar verilmiş olması.
6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında,
duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemesi mevcuttur.
34. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesine göre de; istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu re’sen gözetir. HMK’nın 356. maddesi ise 353. maddede belirtilen hâller dışında incelemenin, duruşmalı olarak yapılacağını hükme bağlamış, maddenin 7251 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile eklenen 2. fıkrasında da duruşma sonunda bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları vereceği belirtilmiştir.
35. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde genel olarak ilk derece mahkemesinin vakıalar, vakıaların ispatı için ileri sürülen ve toplanan delillerin değerlendirilmesi, yargılama usulü ve hukukun uygulanması ile ilgili noktalardaki kabulüne ilişkin eksiklik ya da yanlışlıklar sebebi ile istinaf kanun yoluna başvurulabileceği sonucu çıkmaktadır. Başka bir anlatımla, vakıaların tespit ve değerlendirilmesindeki hatalar ile hukukun uygulanmasından kaynaklanan yanlışlıklar istinaf sebebi olacaktır (HGK’nın 06.11.2018 tarihli ve 2016/22-388 E., 2018/1607 K. sayılı kararı).
36. İstinaf bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz kanun yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.
37. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karar bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise, hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukukî denetim değil, aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi, ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımamaktadır.
38. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup, geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise; ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukukî denetimi yapılmaktadır
39. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını HMK’nın 355. maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır; istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra, kararın düzeltilmesi sağlanır. Nitekim HMK’nın 357. madde hükmüne göre, bölge adliye mahkemesince re’sen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
40. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (HMK m. 353/b-1). 41. Duruşma yapılmasına gerek olmayan, HMK’nın 353. maddesinin (a) fıkrasının 1 ila 6. bentleri arasında düzenlenen usuli hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.
42. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle ilk derece mahkemesince dava reddedilmiş ise, red kararını kaldırarak davanın kısmen ya da tamamen kabulüne; dava kabul edildiği hâlde reddi gerekmekte ise kabul ya da kısmen kabul kararını kaldırarak red kararı verir. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verecektir.
43. İstinaf incelemesi sonunda kararın nasıl verileceği Kanun’da ayrıntılı bir şekilde belirtilmemiş, sadece 359. maddede kararın neleri içereceği düzenlenmiştir. Bu durumda 360. maddenin atfı sebebiyle ilk derece mahkemesindeki karar aşaması istinafta da geçerli olacaktır. Buna göre 294. madde çerçevesinde, bölge adliye mahkemesi iddia ve savunmaları dinledikten sonra yargılamanın bittiğini bildirerek kararını tefhim eder ve karar tefhimi, en az hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur. Sadece hüküm sonucunun tefhimi hâlinde gerekçeli karar bir ay içinde yazılmalıdır m.294/4 (Özekes, Muhammet: Pekcanıtez Usûl, Cilt III, 15. Bası, İstanbul 2017, s. 2264).
44. Bölge adliye mahkemesi kararının hangi hususları içermesi gerektiği ise HMK’nın 359. maddesinde düzenlenmiş olup buna göre kararda; kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları, sicil numaraları; tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde müdahil olarak katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri; tarafların iddia ve savunmalarının özeti; ilk derece mahkemesi kararının özeti; ileri sürülen istinaf sebepleri; taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep; hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi; kararın verildiği tarih, başkan ve üyeler ile zabıt kâtibinin imzaları ile gerekçeli kararın yazıldığı tarihin yer alması gerekmektedir. 359. maddenin devam eden fıkralarında ise; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. İstinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (HMK m.360).
45. Gelinen bu noktada temyiz kanun yolu üzerinde durulmalıdır.
46. Temyiz kanun yolu HMK’nın 361 ve devam eden maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nın 361. maddesine göre, "Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir." Görüldüğü üzere temyiz kural olarak bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilen bir kanun yoludur. HMK’nın 362. maddesinde ise temyiz edilemeyen kararlar hakkında düzenleme yapılmıştır.
47. Temyiz incelemesinde öncelikle ön inceleme yapılır. Ön inceleme sırasında Dairenin temyiz incelemesi yapmakla görevli olup olmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte bulunup bulunmadığı, temyiz başvurusunun süresinde yapılıp yapılmadığı, başvuru şartlarının yerine getirilip getirilmediği, başvuru sebepleri ve gerekçelerinin gösterilip gösterilmediği ve duruşma istemi bulunup bulunmadığı hususları incelenir. Ön inceleme aşamasında eksiklik bulunmadığı takdirde dosya esastan incelemeye alınır.
48. Temyiz sebepleri ise HMK’nın 371. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması; dava şartlarına aykırılık bulunması; taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte 369. maddenin 1. fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.
49. Yargıtay taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse, bozma kararı verecektir. Ancak, bozma kararı bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek verdiği bir karar veya ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (HMK m.373/2).
50. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise, bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (HMK m.373/1).
51. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (m.373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (m.373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da, özünde ilk derecenin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derecenin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiş demektir. İstinafın kararı bozulmakla, aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk dereceye gönderilmektedir (Özekes, Pekcanıtez Usûl, s. 2302).
52. Dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ve ilk derece mahkemesi bozma kararına uymuş ise, bozmaya uyularak verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
53. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, HMK’nın 360. maddesinin atfıyla ilk derece mahkemelerinde uygulanan yargılama usulüne göre 344. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Gerek ilk derece mahkemesi, gerekse bölge adliye mahkemesi bozma kararına direnirse bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır ve daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
54. Bölge adliye mahkemesi yaptığı değerlendirme sonucu bozma kararının doğru olduğu kanaatine varırsa bozmaya uyulmasına karar verecektir. Bozmaya uyma kararı ile birlikte kendisi için o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Ayrıca uyma kararı, mahkemenin vermiş olduğu önceki kararının hatalı olduğu ve Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda yeniden inceleme yaparak karar vereceği anlamına gelmektedir (Aynı yönde Özekes, Pekcanıtez Usûl, s.2308).
55. Diğer yandan bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak düzelterek veya yeniden esas hakkında hüküm vermesi ve bu hükmün de Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur. Hüküm mahkemesi sıfatıyla esas hakkında verdiği karara ilişkin bozma ilamına uyan bölge adliye mahkemesinin hüküm mahkemesi sıfatı devam ettiğinden bozma kararına uygun olarak esas hakkında uyuşmazlığı sona erdirecek, infaza elverişli bir karar vermesi gerekir. Aksine hukuk dünyasında geçerli ve sonuç doğurabilir bir ilk derece mahkemesi kararı varmış gibi bu karara yönelik istinaf incelemesi yapılarak istinaf başvurusunun veya başvurularının esastan reddine karar verilmesine olanak bulunmamaktadır. Kaldı ki ilk derece mahkemesi kararı kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kuran bölge adliye mahkemesince bu sefer bozmaya uyularak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi hâlinde, birden çok bölge adliye mahkemesi kararı bulunduğu ve belki de yıllar önce verilen ve hukukî geçerliliğini yitirmiş bir ilk derece mahkemesi kararına yeniden hayatiyet kazandırmanın sakıncaları dikkate alındığında bu durumun, infazda tereddütlere ve karışıklıklara neden olacağı ve hükmün infazını engelleyeceği yönünde bir etki yapacağını belirtmek gerekir.
56. Somut olayda; ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verildiği, taraf vekillerinin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine bölge adliye mahkemesince davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin istinaf başvurusu yerinde bulunup ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulduğu, bu kararı taraf vekillerinin temyiz ettiği, Özel Dairece hukuka aykırı olduğu belirtilen karar bozularak dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderildiği, bölge adliye mahkemesince bozma ilamına uyularak ilk derece mahkemesi kararına yönelik taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddedildiği, kararın Özel Daire tarafından yeni bir hüküm oluşturulması gerektiği gerekçesiyle bozulduğu ve bölge adliye mahkemesince önceki hükümde direnildiği anlaşılmıştır.
57. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak hüküm mahkemesi sıfatıyla yeniden esas hakkında hüküm kurulmakla ilk derece mahkemesi kararı hukukî varlığını kaybetmiştir.
Bölge adliye mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına uyulmakla yapılan yargılama ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi mahiyetinde değildir. Bu itibarla Özel Daire bozma ilamına uyan bölge adliye mahkemesince uyulan bozma kararı doğrultusunda uyuşmazlığı sona erdirecek, infaza elverişli hüküm kurulması gerekirken, hayatiyetini kaybetmiş ilk derece mahkemesi kararı ile ilgili istinaf incelemesi yapılarak istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.
58. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
59. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine 18.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.