Takdir edileceği üzere, uygulamada şirket paylarının ölüm anındaki değeri ile sonradan…
Bu nedenledir ki, değerli meslektaşım KENDİGELEN haklı olarak, değerlemenin talep…
Doktrinde diğer bazı yazarların da, bu adaletsizliği önlemeye yönelik, aşağıda aynen…
UZEL’in görüşü uyarınca, “Paylara ilişkin değerlemenin işletmenin faaliyetini sürdüreceği varsayımından hareketle yapılması ve dolayısıyla tasfiye değerinin dikkate alınmaması gerektiği konusunda öğretide görüş birliği mevcuttur. Ancak ortaklık sona erme aşamasında ise veya kârlılıktan yoksun ise payların tasfiye değerinin de dikkate alınması gündeme gelebilir. Ancak sürekli kayıplar nedeniyle kaçınılmaz hale gelen ortaklığın sona erme olasılığı ya da payların değerini etkilemek üzere sürdürülen düşük kârlılık politikası ve daha genel olarak açık kötüye kullanım hallerinin saklı tutulduğuna da işaret edilmelidir.…
Kanun koyucunun bu tercihinin pay sahibini korumayı amaçlasa da pay sahibini gerçek anlamda koruduğundan bahsedilemez. Zira pay bedelinin…
BOZKURT’a göre de; “…TTK’nın 493. maddesinin 5. fıkrası, Adalet Komisyonu’nda değişikliğe uğramıştır. Madde metnindeki, “…bu halde mahkeme şirketin karar tarihine en yakın tarihteki değerini esas alır” ifadesi İsvBK’da yoktur ve Tasarı’nın ilk şeklinde mevcut değildi. Bu değişiklik sonucu, taraflar payın değeri konusunda bir anlaşmazlığa düşmemişse, 493. maddenin 1. fıkrasına uygun olarak, “başvurma anındaki gerçek değer”; payın değeri konusunda mutabakata varılamaması ve mahkemeye başvurulması halinde ise, şirketin karar tarihine en yakın tarihteki değerin esas alınması gibi bir ikilem ortaya çıkacaktır. Oysa bunun, pay sahibinin payının gerçek karşılığını alması yönündeki yaklaşımla bağdaşmayan sonuçlara sebebiyet vermesi olasıdır. Zira bu olasılıkta, devre onay verilmesi durumunda (devralandan) edinilecek bedel ile, teklifin reddi olasılığında şirketin ödeyeceği bedel arasında (esaslı) bir farklılık çıkmamalıdır. Ayrıca payın değerinin mahkemece saptanması için geçecek süre içinde şirket tarafından pay değerini etkileyebilecek bazı…
AKIN’ın da şu yerinde tespitini aktarmakta yarar vardır: “Kanunun 493/V hükmünde yer alan ve mehazda bulunmayan ifade de büyük olasılıkla anılan yeni tarihli içtihadın etkisi altında kalınarak metne dahil olmuştur. Bu anlayışa katılmak kanaatimizce mümkün değildir. Zira yargılama hukukunun ana ilkelerinden birisi de her davanın açıldığı günün şartlarında görülmesi lazım geldiğidir. Somut olay bağlamında bu ilkenin yansıması hissenin gerçek değerinin, diğer bir deyimle şirketin değerinin davanın açıldığı günkü verilerin kullanılarak tespit olunması gerektiğidir. Şirketlerin yaşayan organizmalar olduğu ve değerlerinin de zamana ve ekonomik şartlara bağlı olarak değiştiği bir vakıadır. Ancak yüksek yargının ürettiği çözümden mülhem kanun koyucunun m. 493/V metnine uzun sürebilecek yargılamalara karşı tedbir olarak ithal ettiği anlayış gerçek değerin belirlenmesinde kullanılmaya uygun değildir. Zira öncelikle hüküm tarihine en yakın değerin ne zaman tespit edileceği belli değildir. Bunun ilk derece mahkemesinin verdiği hüküm olduğu düşünüldüğünde bunun üzerine geçecek kanun yolu başvurusuyla gelen sürenin etkisinin ne olması lazım gelir belli değildir. Bazı hallerde bu süreler karar düzeltme ile birlikte 18-24 aya ulaşabilmektedir. Bozma üzerine direnme kararının verildiği hallerde ve HGK’nın direnme kararının onaması durumunda birinci derecenin kararının üzerinden 36 ay geçtiyse mahkeme yeniden bir değerleme mi yaptıracaktır? Bu değere faiz ne zamandan itibaren işleyecektir? Kanun metninde hüküm tarihine en yakın zamandaki değer denildiğine göre bu değere bir de davanın açıldığı tarihten itibaren faiz işletmek davacı hissedarın sebepsiz zenginleşmesine neden olabilecektir. Diğer taraftan kötü giden bir işletmenin olumsuz sonuçları davacı hissedar aleyhine oluşacak, benzeri biçimde iyi giden işletmeden gelecek fayda da davacı hissedar lehine şirket aleyhine sonuçlar doğurabilecektir; kaldı ki bu gibi hallerde bilinçli olarak şirketin işlerinin deyim yerindeyse “rölantiye” alınması da –ki nizalı hallerde tarafların bu gibi uygulamalar içerisine girmesi mümkündür- şirketin değerini uzun süren yargılama süreçlerinde esasen olumsuz biçimde etkileyecektir. Hatta duruma göre işletmenin istençli bir biçimde kötüye götürülmesi de gündeme gelebilecektir. Oysa kanun koyucu