Ziya Akıncı: Şimdi tabi burada hakemler yargılamayı disipline etmekle yetkili ve görevlidirler. Milletlerarası tahkimde, bizim İstanbul Tahkim Merkezinde uyguladığımız gibi çok güzel bir uygulama vardır. Bu da usuli zaman çizelgesidir. Dolayısıyla usuli zaman çizelgesi de hangi tarafın kaç tane dilekçe vereceği, hangi dilekçenin ne zaman verileceği, duruşmanın ne zaman yapılacağı zaten belki aylar öncesinden belirlenmiştir. Dolayısıyla yargılamayı disipline eden hakemler buna kolay kolay izin vermezler. Tabi insanlık hali, hele ki pandemide hepimiz yaşıyoruz. Benim birkaç defa başıma geldi. Taraf diyor ki ofisimizden 3 kişi şu anda covid pozitif, dolayısıyla biz dilekçemizi yetiştiremiyoruz. Bu gibi durumlarda, insani durumlarda elinizden gelen tüm desteği, esnekliği yapıyorsunuz. Ama eğer bir taraf kötü niyetli olarak yargılamanın uzatılmasına neden oluyorsa tabi ki hakem onun süre uzatma talebini her zaman reddedebilir. Burada hakemler, ileride taraf bunu hukuki dinlenilme hakkım ihlal edildi diye kullanmasın diye biraz dikkatli olmaya çalışır. Ama onun dışında iyi bir hakemin, hakem heyetinin gerilla taktiği dediğimiz taktiklerle yargılamanın gereksiz uzamasına imkân vermemesi gerekir. Bazen de tabi dikkatli olmak gerekir. Bizim bir davamızda devlet davalı taraf. O kadar çok bahanesi vardı ki doğu bloğundan bir devletti. Ülkemizde seçim oldu, avukatlık firması değişti, mevzuatımız değişti gibi sebeplerle sürekli ek süre istiyor. En sonunda duruşmaya çok az bir süre kala dedi ki bizim tayin ettiğimiz bilirkişi hastalandı, duruşma yapmayın. Hakem Heyeti olarak telekonferans yoluyla bir toplantı yaptık. Dedik ki artık böyle bir şey olamaz, kaçıncı defadır süre alıyor. Tamam devlettir belki yavaştır ama bu kadar suiistimal olamaz. Sert ve avukatı eleştiren bir mektup hazırladık ve göndereceğiz. Ertesi sabah hemen bir mektup geldi hasta olduğunu belirttiğimiz bilirkişi maalesef vefat etti diye. Kafamızdan
Gürkan Çağan: Ziya Hoca’m, tahkim duruşmasında usule aykırı olarak tanık ifadesi…
Ziya Akıncı: Tahkim yargılamasında esasında tanıklar sorulara cevap vermek…
Aymelek Erdemir: Tarafların bilirkişi ismini bildirmemeleri halinde artık…
Ziya Akıncı: 15. Dairenin bu konuyla ilgili kararları var. Bunun iptal sebebi olmadığı vurgulanırken hatta bu hususun esasa ilişkin olduğu da
Cemile Demir Gökyayla: Ben burada olaya ispat yükü açısından yaklaşırım. Aslında soruyu soran meslektaşımızın kastettiği şey şu: sen bilirkişi atamayı kabul ettiğine göre teknik olarak bu konuda karar verebilecek durumda olmadığını, bunun senin karar vermek için gerekli bilgine dahil olmadığını biliyorsun, taraflara bu görevi veriyorsun. Taraflar bu görevi yerine getirmeyince de sen bir karar veriyorsun. Ama zaten bu kararı veremeyecek durumda olduğunu ikrar ettin. O halde nasıl resen bilirkişi atamadan karar verebiliyorsun. Demek ki sen keyfi bir karar veriyorsun demek istiyor meslektaşımız. Şimdi tabi burada ben meslektaşımızla hemfikir olamıyorum. Çünkü ispat yükü gibi önemli bir husus atlanıyor burada. Türkiye’de maalesef bizim şöyle bir inancımız var, teknik olan şeylerin ispat yükünü taşımayız. Teknik olan şeyleri mahkeme kendisi öğrenmek zorunda, kendisi araştırmak zorunda. Biz sadece vakaları anlatsak, 1-2 Yargıtay kararı koysak, 3-5 kanun maddesiyle bu iş bitiyor. Teknik şeyler, alacağımızın miktarı bunlar benim sorunum değil. Mahkeme bulmalı. Aynı anlayışın tahkimde de olması gerektiğine dair bir inanışın, zaman zaman sorulan sorulardan olduğunu anlıyorum. Ben buradaki herkesten
Hakan Doğan: Gerçekten eğer bilirkişi listesi sunma imkânı hakem tarafından…
Ejder Yılmaz: Ben de genel olarak bilirkişilik müessesesinden yaklaşmak istiyorum. Biliyorsunuz, bilirkişi hâkimin yardımcısı. Ne zaman bilirkişiye müracaat edilir? Hâkimin teknik bilgisinin yetmediği hallerde müracaat edilir. Bir ihtiyaç varsa müracaat edilir. Biraz evvel Ziya Hoca’nın da söylediği gibi hakemliğin yararlarını anlatırken şunu ifade ederiz, hakemler eğer bu konuların uzmanı iseler zaten bu işi bilen onlar