3402 Sayılı Kadastro Kanunu madde 12 ile İlgili Güncel Sorunların Değerlendirilmesi
Av. Ahmet Murat ARPACI(1)
3402 Sayılı Kadastro Kanunu mad.12 hükmü, kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl geçince, kadastro tespitinden önceki nedenlere dayanarak dava açılamayacağını hükme bağlamıştır. Söz konusu madde aynen şu şekildedir:
“Kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve hak düşürücü süre:
Madde 12 – 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitler kesinleşir.
Kadastro müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile kadastro mahkemesinin kesinleşmiş kararları; kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç 3 ay içinde tapu kütüklerine kaydedilir.
Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz”.
Bu hüküm, çok büyük sayıda haksızlıklara ve dolayısıyla mağduriyetlere yol açmaktadır. Gerçekten, ayni haklar ile ilgili hak düşürücü süre kavramı olmamasına rağmen, istisnai bir şekilde Kadastro Kanunu’nun ilgili maddesi ile 10 yıllık hak düşürücü süre belirlenmiştir. Kanaatimizce, bu hüküm mülkiyet hakkının dolaylı olarak ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Ancak, önemle belirtmek gerekir ki, gerek Yüksek Mahkeme gerekse de Anayasa Mahkemesi kararlarında bu hükmün mülkiyet hakkını sınırlandırmağı, sadece dava açma zamanının 10 yıl ile sınırlandırdığı belirtilmektedir. Gerçekten, Karaman 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’nın 2., 23., 35. maddeleri ile 153. maddesinin son fıkrasına aykırılığını ileri sürerek Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı iptal başvurusu neticesinde, Anayasa Mahkemesi 1991/9 Esas numarası ile söz konusu hüküm incelenmiş ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Sayfa 102 12. maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine oyçokluğu ile karar vermiştir. Anayasa’nın 35. Maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği açıkça yazılıdır. Şu halde, özellikle tapulu taşınmazlar bakımından, devlet tarafından tesis edilen, devlet güvencesinde olan ve yasal olarak sicile kaydedilen tapuların hatalı bir kadastro tespiti neticesinde ve 10 yıl geçmekle artık “hükümsüz” olması nasıl açıklanacaktır? Görülüyor ki, bu istisnai hükümle aslında dava açma hakkı değil, anayasal bir hak olan mülkiyet hakkı ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca, bu hüküm ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ek protokol 1. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının da ihlali niteliğindedir.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. Maddesinin 3. Fıkrasında karşımıza çıkan 10 yıllık hak düşürücü süre ile kanun koyucu acaba neyi amaçlamaktadır? Şüphesiz, bu hususun da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu hükmün Hükümet Tasarısındaki gerekçesi aynen şöyledir:
“Kadastro çalışmaları tamamlanarak kesinleşen tespitlerin, kısa sürede tapu kütüklerine kaydedilme işlemlerinin kesinleşme tarihinden itibaren en geç üç ay içinde bitirilmesi, ayrıca büyük emek ve masrafla meydana getirilen düzenli kütük ve kadastro işlemlerinin korunmasını sağlamak için, kamu ve özel mal ayrımı yapılmadan kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukukî sebeplere dayanılarak dava açılamayacağı esası getirilmiştir. Burada kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak, süresiz olarak askıda bırakılmasının kamu düzenini ters yönde etkileyeceği ve kamu zararı doğuracağı gerçeğinden hareketle mülkiyet hakkı değil sadece hak arama hürriyeti kısıtlanmıştır.
Aynı hüküm 766 sayılı Kanunun 31 inci maddesinde de mevcut olmakla birlikte, on yıllık hak düşürücü sürenin başlangıç tarihi tapu kütüğüne tescil tarihi olarak kabul edilmişti.
Ancak, çeşitli nedenlerle tescil işlemleri geciktiği veya taşınmaz malın tutanağı tanzim edilipde tescile tabi tutulmayan yerlerden olması narinde, hak düşürücü sürenin başlangıç tarihi farklı yorumlara sebebiyet verdiğinden, hak düşürücü sürenin başlangıcı tutanağın kesinleşme tarihi olarak benimsenmiştir.”
Görülüyor ki, kanun koyucu da buradaki 10 yıllık hak düşürücü sürenin mülkiyet hakkını sınırlandırmadığını; sadece hak arama özgür- Sayfa 103 lüğünü sınırlandırdığını; aksi bir düşüncenin kamu düzenini ters yönde etkileyeceğini ve bunun neticesinde de kamu zararı doğacağını belirtmiştir. Anayasa’nın 35. Maddesine göre mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlandırılabileceği açıktır. Çalışmamızda ele aldığımız söz konusu 10 yıllık hak düşürücü süre mülkiyet hakkını dolaylı olarak ortadan kaldırmaktadır. Burada “sınırlandırma” ve “ortadan kaldırma” kavramlarını ayrı ayrı değerlendirmek gerekmektedir. Zira, Anayasa, eğer kamu yararı söz konusu ise mülkiyet hakkının kapsamını kanun koyucunun takdirine bırakmıştır. Ancak, buradaki takdir yetkisi sadece “mülkiyet hakkının sınırlandırılması” hususunda vardır (mesela İmar Kanunu). Mülkiyet hakkını tamamen ortadan kaldıran mesela “kamulaştırma” kavramı, Anayasa’nın 46. maddesi ile düzenlenmiştir. Kanun koyucunun özel mülkiyeti tamamen ortadan kaldıran düzenlemeler yapması mümkün değildir. Aksi halde, “hak düşürücü süre” ile mülkiyet hakkının değil sadece hak arama özgürlüğünün sınırlandırıldığı iddiası, kanaatimizce zorlama bir gerekçedir. Çünkü burada mülkiyet hakkı sınırlandırılmamış, dolaylı olarak ortadan kaldırılmıştır.
Tebliğimizde, konuya ilişkin temel prensipleri belirtecek ve bu prensipler ışığında anılan düzenlemeyi ele alacağız. Öte yandan, Kanunun bu noktada değiştirilmesi gereği açık olmakla birlikte, bugünkü metne rağmen sözü geçen haksız ve adaletsiz sonuçlara engel olmanın mümkün olup olamayacağı da çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır. Özellikle, tapu siciline güven, tapu sicilinin tutulmasında devletin sorumluluğu gibi kavramların burada nasıl işlevsiz hale getirildiği vurgulanacaktır.
Nihayet, uygulamada karşımıza çıkan somut olaylarda nasıl çözümlere varılması gerektiği de, örnek verilerek açıklanacaktır. Sayfa 104
Dipnotlar
- (1)
İstanbul Barosu’na kayıtlı avukat.