İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, siyasi liderler de, hukukçular ve felsefeciler gibi,…
1969 tarihli Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 31. maddesine göre, bir sözleşmenin…
“Kötüye kullanma yasağı” özel hukuktan doğmuş (6) kamu hukuku ve insan hakları hukukuna geçmiştir. İkinci Dünya Savaşı öncesinde demokratik usuller vasıtasıyla demokrasinin tahrip edilmiş olmasının sonuçladığı geleceğe yönelik tekerrür endişesi, Savaş sonrasında tesis olunan barış ortamının ve demokratik düzenin kendisini koruyacak araçlara sahip olması gerektiği yönündeki mücadeleci demokrasi anlayışını doğurmuş; bu itibarla 20. yüzyılın ortalarına dek örneğine rastlanmayan “kötüye kullanma yasağı” ulusal ve uluslararası düzenlemelerde kendisine yer bulmuştur. (7)…
“Kötüye kullanma yasağı”, ilk kez Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık…
İHEB’den sonra 1976 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Uluslararası Medeni…
Çalışmamızın konusunu oluşturan ve detaylı olarak anlatacağımız İHAS’ın 18. maddesine…
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte Amerikan Devletleri Örgütü ve özellikle…
Amerikan Devletleri Örgütü Şartı’nın 30 Nisan 1948’de Bogato’da kabul edilmesinin…
Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nin denetim organı olarak hem siyasal hem yargısal…
İnsan Hakları İnter-Amerikan Mahkemesi kurulduğunda, yer yönünden yetkisi altındaki…
İnter-Amerikan Mahkemesi’ne göre, bu rolünün gerektiği şekilde yerine getirilebilmesi…
İnsan Hakları Amerikan Sözleşmesi’nin “Sınırlamaların Kapsamı” başlıklı 30. maddesi,…
Örneğin Supreme Court v. Ekvador ve Constitutional Tribunal v. Ekvador davalarında…
Mahkeme, temsilî demokrasinin temel unsurlarının insan haklarına ve özgürlüklerine…
İnter-Amerikan Mahkemesi son olarak, Venezüella’nın en eski, en popüler ve Hükümet…
Mahkeme’nin insan haklarının savunucusu olarak bölgedeki demokratik gelişmelere karşı…
İnsan Hakları İnter-Amerikan Mahkemesi gibi, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (“İHAM”…
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin hazırlandığı sırada taslak metin İHEB’deki gibi…
Bu doğrultuda, taraf devletlerin “iyi niyetle” hareket ettikleri karinesine aykırı…
Böyle bir düzenlemenin Sözleşme’de yer alması gerektiği fikri ilk kez, 29 Ağustos…
“Sözleşmece garanti altına alınmış hak ve özgürlüklerin kullanılmasında, herkes; yalnızca kanunla öngörülmüş ve sadece başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınması ve korunması ve ahlak, düzen, kamu güvenliği ve demokratik toplumun genel refahı için uygun şartların sağlanması amaçlarıyla belli sınırlandırmalara tabi tutulabilir. Bu hak ve özgürlükler hiçbir koşulda Avrupa Konseyi’nin amaç ve ilkelerine aykırı şekilde kullanılamaz.”…
Teitgen’in bu önerisi oylamaya sunulmuş ve Komite, önce “genel refah” kelimesinin…
7 Eylül 1949 tarihli konuşmasında Teitgen, Sözleşme’de neden böyle bir maddeye yer…
Teitgen’den sonra 8 Eylül 1949 tarihinde bu kez İtalya adına Benvenuti bir konuşma…
“(…) Kanaatimce, özellikle dikkat gerektiren veçhelerden biri totaliter rejimleri deneyimleyen ülkelerin vatandaşlarıdır. Bu durumda, İnsan Hakları Sözleşmesi’ni uygulayan ülkelerin yasama erkleri bakımından suistimalin ve sınırlandırma ihlallerinin önüne geçilmesi her şeyden önce gereklilik arz etmektedir.…
Kanaatimce, bugün korkmamız gereken totalitarizmin şiddet yoluyla iktidara gelmesi değil, totalitarizmin sözde/görünüşte meşru yollarla kendini iktidara getirmesidir. Deneyimlerimiz göstermiştir ki; bir ülkede yıldırma ve terör atmosferinin yaratılması, ülkede totaliter bir rejimi oluşturan bütün yürütme faaliyetlerinin hukuki bir karakter, hukuki bir görünüm edinmesi için yapılan tek bir seçim kampanyası ile mümkündür. Başımıza gelen tam olarak budur. Örneğin, İtalyan Anayasası hiçbir zaman yürürlükten kaldırılmamış, bütün anayasal ilkeler teoride sürdürülmüş, ancak yanlış yönlendirilmiş bir seçim kampanyasıyla seçilen Meclisler tarafından kabul edilen özel kanunlar aracılığıyla anayasa azar azar özünden, özellikle de özgürlüğe ilişkin özünden soyulmuştur.…
……
İnsan haklarını ve en önemlisi özgürlük haklarını ihlal eden her devletin her zaman bir mazereti olacaktır; ahlak, düzen, kamu güvenliği ve hepsinden önemlisi, bir demokrasi olmayan totaliter devletlerin açıkça uygun şekilde koruyamadığı, ancak yalnızca ‘gerçek demokrasilerin’ koruyabildiği demokratik haklar. Bu, son yirmi yıldır alışageldiğimiz bir kelime dağarcığıdır.…