1. Uygulamada kullanılan krediye bağlı hayat sigortası genel şartlarında, “sigortalının ölüm tarihinde kredi borcunun henüz ödenmediği hallerde, sigorta bedelinin kredi kuruluşuna; kredi borcunun ödenmiş olduğu ihtimalde ise sigorta bedelinin tamamının veya bakiye borcun kredi kuruluşuna ödenmesinden sonra sigorta bedelinden artan kısmının sigortalının mirasçılarına ödeneceği” yönünde kayıtlara yer verilmektedir. Buna göre, krediye bağlı hayat sigortası sözleşmelerinin, rizikonun gerçekleştiği tarihte bakiye borcun ödenmiş olup olmadığına göre iki farklı görünümü ortaya çıkmaktadır. Kredi borçlusunun ölümü tarihinde kredi borcu tamamen ödenmiş ise “sözleşmede belirlenen meblağın lehtara (uygulamada çok defa mirasçıya) ödenmesi” söz konusu olduğundan bu ihtimalde, krediye bağlı hayat sigortası sözleşmesinin “hayat-meblağ” sigortası niteliğinde bir tereddüt olmayacaktır. Krediye bağlı hayat sigortası sözleşmesinin hukuki niteliği ile ilgili olarak asıl incelenmesi gereken, ölüm rizikosunun gerçekleştiği tarihte bakiye kredi borcunun ödenmemiş olması ihtimalidir. Zira bu halde, krediye bağlı hayat sigortası, aslında “kredi kuruluşunun alacağının ödenmesine”, diğer bir ifade ile “sözleşmede belirlenen rizikonun gerçekleşmesinin sebep olacağı zararı karşılamaya” hizmet etmekte ve dolayısıyla hukuki nitelik bakımından zarar sigortalarına yaklaşmaktadır. Özellikle de “azalan teminatlı” şekilde akdedilen krediye bağlı hayat sigortası sözleşmelerinde bu durum daha da belirgin hale gelmektedir. Azalan teminatlı krediye bağlı hayat sigortası sözleşmelerinde, ödeme planındaki her vade sonunda, o vadede geri ödenmesi gereken anapara tutarı ile orantılı şekilde teminat tutarı da azalmakta ve nihai olarak rizikonun gerçekleştiği tarihte
2. Alman Hukukunda, kredi kuruluşunun sigorta ettiren sıfatı ile hareket ettiği krediye bağlı hayat sigortası sözleşmelerinin “başkası hesabına sözleşme” niteliğinde olduğu ve VVG §43 vd.deki başkası hesabına sözleşmeye ilişkin hükümlerin, bu şekilde akdedilen krediye bağlı hayat sigortası sözleşmelerine de uygulanacağı kabul edilmektedir. Alman Hukukunda, kredi borçlusu “açıkça lehtar atanmamış olsa da”, neticede lehtar olarak belirlenen kredi verene olan borcunun ödenmesine hizmet edildiği için bu halde aslında kredi borçlusu lehine yapılan bir sözleşmenin mevcut olduğu ileri sürülmekte ve bu tür sözleşmelerde, aynı zamanda sigorta sözleşmesinin tarafı olan kredi kuruluşunun lehtar olarak
m.129 uyarınca, “kendi adına sözleşme yapan kişi, sözleşmeye üçüncü kişi yararına…
3. TKHK m.29’da krediye bağlı hayat sigortalarını da kapsayan özel bir düzenlemeye yer verilerek, “tüketicinin yazılı açık talebi olmaksızın kredi ile ilgili sigortanın yaptırılamayacağı” hüküm altına alınmıştır. TKHK m.29’un “tüketicinin talebi olmaksızın sigorta yaptırılamayacağı” şeklindeki lafzından, hükmün “kredi kuruluşu tarafından” kredi borçlusu hesabına “yaptırılacak” krediye bağlı hayat sigortası sözleşme-
4. Kredi verenin sigorta ettiren sıfatıyla krediye bağlı hayat sigortası yaptırdığı hallerde üçüncü şahsın ölümü ihtimaline karşı hayat sigortası söz konusu olduğundan, TTK m.1490 uyarınca kredi borçlusunun (riziko şahsının) hayatının devamında lehtar kredi kuruluşunun menfaatinin bulunmasının yanı sıra ayrıca sigorta bedelinin cenaze masraflarını aşması ihtimalinde kredi borçlusunun “yazılı” rızası da aranacaktır. Krediye bağlı hayat sigortası sözleşmesinin genellikle yüksek meblağlı kredileri teminat altına almak üzere akdedildiği gözetildiğinde, kredi borcu ile uyumlu olarak belirlenen sigorta bedelinin (TKHK m.12, m.38 ve BKBSY m.10) hemen hemen her somut olayda cenaze masrafından fazla olacağı ve dolayısıyla da kredi borçlusunun rızasının aranacağı açıktır. Diğer bir ifade ile, kredi kuruluşu tarafından hayatı krediye bağlı hayat sigortasına konu
5. Krediye bağlı hayat sigortası sözleşmesinin, uygulamada kullanılan diğer teminat yöntemlerine kıyasla çok daha ucuz ve güvenilir olduğu dikkate alındığında, TKHK m.29’da yer alan talep şartı kanaatimizce isabetli değildir. Kredi kuruluşlarının uygulamalarına karşı getirilen bir tepki düzenlemesi niteliğindeki TKHK m.29’daki bu hükmün sadece sözleşmenin karşı tarafının tüketici olduğu hallerde uygulanabilir olduğuna işaret edilmelidir. Ayrıca, kredi borçlusunun, “kredi kuruluşunun iştiraki niteliğinde olmayan” bir sigorta şirketi ile yapacağı sigorta sözleşmesi için, “kredi kuruluşundan açık ve yazılı talepte” bulunmasının anlamsız olacağı ve ayrıca gerekçedeki açıklamalar gözetildiğinde, hükümdeki bu sınırlamanın sadece “kredi kuruluşu tarafından sunulan”