OLAY
S, Beyoğlu’nda bulunan ve dedesinden kendisine miras kalan apartman dairesini A’ya…
SORULAR/CEVAPLAR
1) S’nin sağlığında A’ya karşı ileri sürdüğü iddianın haklılığını ortaya koymak üzere Ç1 ve Ç2’nin harekete geçmesi mümkün müdür? Mümkünse, bunu hukuken nasıl gerçekleştirebilirler? Açıklayınız.
Taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunabilmek için öncelikle tasarruf yetkisini haiz olmak gerekir. Tasarruf yetkisinin kapsamına taşınmaz mülkiyetinin devri, ayni veya kişisel bir hakla sınırlandırılması veya taşınmazın yok edilmesi girdiği gibi taşınmaza ilişkin davaların açılması ve takip edilmesi de girer. Somut olayda S satış ve tescil işlemleri sırasında ayırt etme gücünden yoksun olduğu için tasarruf yetkisi yoktur. Tescilin sebebe bağlılığı gereğince, tescile dayanak olan hukuki işlem geçersiz olduğu için A adına yapılan tescil de gerçek hak durumunu yansıtmadığından yolsuz tescil niteliğindedir. Bu durumda, S, mülkiyet hakkını kaybetmemiştir.
S’nin tescilin yolsuz olduğu iddiasıyla kendisine başvurması üzerine ise A, S’nin yolsuz tescilin düzeltilmesi talebini reddetmiş ve kötüniyetli olarak taşınmazı rayicin çok altında bir bedelle yeğeni Y’ye satmıştır. Ancak A, taşınmazın gerçek makili olmadığından taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisine de sahip değildir. MK m.1023 (iyiniyetle ayni hak iktisabı) kuralının devreye girebilmesi ise tapu sicilinde yolsuz olarak malik gözüken kişiden taşınmazı devralan (veya ayni hak kazanan) üçüncü kişinin iyiniyetli olmasına bağlıdır. Somut olayda Y’nin iyiniyetli olduğu söylenemez hatta kötüniyetli olduğu açıktır. Bu nedenle, Y adına yapılan tescil işlemi de gerçek hak durumunu yansıtmadığından MK m.1024 uyarınca yolsuzdur.
Bu nedenlerle S, öldüğü sırada hala mülkiyet hakkını kaybetmemiştir. Ancak onun ölümüyle beraber, söz konusu taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı MK m.705, f.2 uyarınca Ç1 ve Ç2’ye geçmiştir. Ç1 ve Ç2’nin taşınmaz üzerindeki bu ortaklığı elbirliği mülkiyet rejimine tabi olacaktır. Ç1 ve Ç2, malik oldukları taşınmaz görünürde Y adına yolsuz olarak tescil edildiğinden Y’ye karşı MK m.1025 uyarınca yolsuz tescilin düzeltilmesi davası açabilirler. Bu davanın niteliği tartışmalı olmakla beraber, hem tescilin yolsuz olduğunu tespit eden bir tespit davası hem de ayrı bir istihkak davası açılmasına gerek bırakmayan bir eda davası niteliğinde olduğu görüşü mevcuttur.
Bir diğer ihtimalde ise, Ç1 ve Ç2’nin açacağı tapu sicilinin düzeltilmesi davasının reddi halinde, bu durum mülkiyet hakkını kaybetmelerine yol açacaktır. Ç1 ve Ç2, bu durumda MK. 1007 gereği devletin sorumluluğuna başvurabilecektir. Yargıtay, devletin sorumluluğunu neredeyse tehlike sorumluluğu olarak arz etmekte ve tapu sicilinin gerçeğe aykırı tutulmasından doğan her türlü zararda devletin sorumluluğuna gidilebileceğini savunmaktadır. Doktrinde ise farklı görüşler mevcuttur.
Ç1 ve Ç2 miras -külli halefiyet- yoluyla kendilerine kalan söz konusu taşınmaz üzerinde elbirliği ile mülkiyet rejimine tabii oldukları için bu davaların tüm malikler adına açılması gerekir. Öte yandan, MK m.702, f.3 uyarınca bu dava içlerinden biri tarafından açılmış olsa bile dava sonucunda elde edilen korumadan tüm malikler faydalanır.
2) Ç1 ve Ç2 açtıkları davada, kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri bu hakkın tehlikeye düşmesini engellemek için ne tür bir tedbir alınmasını talep etmelidirler? Bu tedbirin özelliklerini de yazınız.
Tapu sicilinin düzeltilmesi davasının bir eda davası değil tespit davası olduğu kabul edilecek olursa, bu durumda yargıcın mülkiyetin davacıya geçtiğine ilişkin yenilik doğuran bir karar değil sicilin gerçek hak durumuna göre düzeltilmesini sağlayacak bir karar vermesi söz konusu olacaktır. Bunun için de; davacılar, dava sonuçlanıncaya kadar hakkını koruyabilmek için m.1010, f.1’deki çekişmeli hak şerhinden değil, MK m.1011, f.1’deki geçici tescil şerhinden yararlanabilecektir.
Somut olayda, Ç1 ve Ç2 açtıkları davada haklarının kaybolması riskini bertaraf etmek için yargıçtan tedbir olarak ayni hak iddialarının tapu kütüğüne şerh verilmesini isteyebilir. Aksi halde taşınmazın mülkiyeti dava süresince iyiniyetli 3. bir kişi tarafından MK m.1023 sayesinde kazanılabilir. Geçici tescilin şerhi, MK m. 1011/II gereği ya bütün ilgililerin rızasına ya da yargıcın karar vermesine bağlıdır. Ancak ilgililerin rızası yalnızca tasarruf yetkisini belirleyen belgelerin noksan olması durumu için söz konusu olur. Ayni hak iddiası için mahkeme kararı aranır. Yargıç, tarafları dinleyerek veya dosya üzerinde inceleme yaparak şerhe konu ayni hakkın varlığının kabul edilebileceği kanaatine varırsa ilgili hakkın şerh edilmesine karar verir. Bu karar ihtiyati tedbir niteliğinde olduğu için önce bir hafta içinde bu kararın tapu dairesine bildirilmek suretiyle uygulanmasının talep edilmesi, dava açılmadan bu karar verilmiş ise de bu kararın uygulanmasının talep edilmesinden itibaren iki hafta içinde asıl davanın açılması gerekir. Bu itibarla, geçici tescil şerhinin etkisi, üçüncü kişilerin iyiniyet iddiasını ortadan kaldırmaktır. Şerh sahibinin ayni hak iddiası kabul edilirse, şerhten sonra taşınmazda hak kazananlar bu ayni hakkı bilmediklerini ileri süremezler.