GENEL GEREKÇE
Hak ve özgürlüklerin daha etkin korunması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi, yargıya güvenin artırılması ve insan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi günümüzde ana ilke ve değerler olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanarak 30 Mayıs 2019 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan Yargı Reformu Strateji Belgesinde de vizyon olarak "'güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi" ortaya konulmaktadır. Önümüzdeki beş yıl boyunca söz konusu Belgede belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda faaliyetler yürütülecek ve Belge, bir yol haritası olarak esas alınacaktır.
İfade hürriyeti, kişinin düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve başkalarına aktarabilmesi anlamına gelen temel insan haklarından biridir. Bu bağlamda, ifade hürriyeti, birçok temel hak ve hürriyetin özü, unsuru ya da parçası olmanın yanında kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. Çoğulcu demokratik düzeninin vazgeçilmez gereklerinden olması nedeniyle ifade hürriyeti, birçok uluslararası belgeye konu olmuş ve Anayasamızda güvence alıma alınmıştır. Bireylerin şahsiyetini tekâmül ettirmesi ve dolayısıyla demokratik toplumun gelişmesinin temel koşulu olmasına bağlı olarak, ifade özgürlüğü alanını genişletecek ya da bu özgürlüğün güvencelerini attıracak adımların her fırsatta atılması, yargı reformlarının öncelikli bedelleri arasında yer almaktadır.
Bu bağlamda, ifade özgürlüğü ile doğrudan etkili olan suçlar esas alınmak suretiyle temyiz edilemeyen bazı kararlara karşı temyiz kanun yolunun açılması sağlanarak, farklı uygulamaların önüne geçilmesi ve bu şekilde Ülke genelinde yeknesak bir uygulamaya ulaşılması hedeflenmektedir. Diğer taraftan, haber verme sınırlarım aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağı özellikle vurgulanmaktadır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda internet erişiminin engellenmesine yönelik tedbir kararlarında kademeli bir uygulama getirilmektedir.
20 Temmuz 2016 tarihinden bu güne kadar uygulanmakta olan istinaf sistemi, hızlı ve etkin bir yargılamanın gerçekleştirilmesini sağlamış ve yargılama sonucunda verilen kararların kesinleşme sürelerini kısaltmıştır. Ayrıca, istinaf sistemiyle hukuki denetim yanında vakıa denetimi de yapılabildiğinden, ilk derece mahkemelerince verilen kararlardaki eksikliklerin giderilmesi ve böylelikle daha adil kararların verilebilmesi imkânı getirilmiştir. Bununla birlikte, uygulamadaki tecrübe dikkate alınarak istinaf ceza dairelerinin işleyişini daha etkin hale getirmek amacıyla, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunu esastan reddedebilme ve bozma yetkisi genişletilmekte, daire kararlarına karşı yapılan itirazların etkili bir şekilde incelenebilmesi sağlanmaktadır. Ayrıca, aynı veya farklı bölge idare mahkemesi dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasındaki aykırılık veya uyuşmazlıkları giderme görevi. Danıştayın ilgili dava daireleri kurullarına verilerek, bu yolun daha etkin bir şekilde işletilmesi sağlanmaktadır.
1950'li yıllardan itibaren, ceza muhakemesinde suç mağdurlarının haklarına da yer verilmesi gerektiği kabul edilmeye başlanmıştır. Günümüzde ise, "sosyal devlet ilkesi" ile uyumlu olarak, suç mağdurlarının daha etkin, kapsamlı, hızlı, güvenli ve az masraflı bir biçimde ek bir korumaya kavuşturul ması amacıyla ilave güvenceler geliştirilmiştir. Bu kapsamda özellikle çocuklara karşı işlenen cinsel istismar suçlarında mağdurların soruşturma ve kovuşturma evrelerinde daha fazla örselenmesini önlemek amacıyla ifadelerinin özel ortamlarda alınması sağlanmaktadır.
Ceza yargılamasında koruma tedbirlerinden biri olan tutuklama, kişi özgürlüğüne müdahale teşkil etmesi sebebiyle özgürlük ve güvenlik dengesi bakımından en çok tartışılan kurumlardan birisidir. Tutuklama, yargılama sistemi içinde bir cezalandırma aracı değil, ceza soruşturma ve kovuşturmalarının etkili yürütülebilmesi ve sonuçta adaletin temini için düzenlenmiş bir araç niteliğindedir. Mevzuatımıza göre tutuklama, istisnai ve en son başvurulacak bir tedbir olup, öncelikli olarak değerlendirilecek husus, tutuklama yerine adli kontrol veya diğer koruma tedbirlerinin yeterli olup olmadığıdır. Tutuklama tedbirinin uygulanmasında tartışılacak bir diğer husus ise tutukluluk süresidir. Tutuklulukta geçen sürenin makul olması, hem Anayasamızda hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde vurgulanmış temel bir ilkedir. Bu bağlamda, mevzuatımızda öngörülen azami tutukluluk süresinin soruşturma evresi bakımından bir üst sınıra bağlanması, çocuklar bakımından tutuklama sürelerinin kısaltılması ve böylelikle temel bak ve hürriyetlerin etkin bir şekilde korunması öngörülmektedir.