GENEL GEREKÇE
4922 sayılı Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde yer alan "ge- mi", "ticaret gemisi" ve "yolcu gemisi" tanımlarının çok geniş olması ve küçük tonilatosu olan de- niz araçları ile büyük tonilatosu olan deniz araçlarına aynı sorumluluğun yüklenmesi uygulamada ba- zı adaletsizliklere neden olmaktadır. Özellikle, idari para cezaları bakımından çok küçük bir deniz ara- cı sahibi ya da donatanına aracın değerinin çok üzerinde idari para cezası verilebilmektedir. Bu ada- letsizliği gidermek amacıyla Kanunda değişlik yapılmak suretiyle idari para cezalarındaki alt sınır azaltılmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, özel mülkiyete ko- nu taşınmazlara karşı yapılacak müdahale veya yararlanmalara engel olma eyleminin şikayet üzeri- ne cezalandırılması amaçlanmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 184 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki hükmün yanlış uy- gulanması nedeniyle, konut sıkıntısı çekilen ülkemizde inşaat ruhsatına uygun biçimde yapılan bina kullanılabilir duruma gelmesine rağmen henüz yapı kullanma izninin alınmaması sebebiyle elektrik, su ve telefon hizmetlerinden yararlanılamaması pek çok vatandaşın mağduriyetine yol açmaktadır. Bu sıkıntıyı gidermek amacıyla maddede değişiklik yapılmıştır.
3402 sayılı Kanunun gerekçesinde ve görüşme tutanaklarında, maddede öngörülen hak düşürücü sürenin taşınmazın niteliğine bakılmaksızın özel mülkiyete konu olsun veya olmasın, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazları da kapsayacak şekilde düzenlediği ifade edilmiş olmasına
rağmen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararıyla 10 yıllık hak düşürücü sürenin özel mülke konu ol- mayan taşınmazlar yönünden işlemeyeceği, bu taşınmazlar yönünden 10 yıllık hak düşürücü süre geçse bile tapuya kayıtlı bir taşınmazın kamu malı olduğu iddiasıyla her zaman dava konusu edile- bileceği ve tapusunun iptal edileceği kabul edilmiş ve mahkemelerce bu yönde kararlar verilmiştir.
3402 Sayılı Kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasanın 2, 23 ve 35. maddeleri ile
153. maddesinin son fıkrasına aykırılığı ileri sürülerek iptaline ilişkin talebi karara bağlayan Anaya- sa Mahkemesi 8/10/1991 tarihli ve 1991/9-36 sayılı kararında; "itiraz konusu kural, genel nitelikte, nesnel bir esas getirmekte olup, mülkiyet hakkını değil, yasalarımızda görülen benzer hükümler gi- bi dava hakkını sınırlamaktadır. Kamu düzeninin gerektirdiği durumlarda yasa koyucunun kimi hak düşürücü süreler koyabileceği doğaldır. Kadastroya dayanılarak kurulan sicillere karşı açılacak da- vaların hak düşürücü bir süreye bağlanması da hukuk ilke ve kurallarına aykırılık oluşturmaz.
Mülkiyet hakkının sağlıklı temellere oturtulmasını isteyen yasa koyucu, ayrıca kadastro planla- rının düzenlenmesine büyük önem vererek bunların gerçekleşmesi yolu ile kamu düzenini kurmaya ve korumaya yönelmiştir. Uygulama sonunda saptanan durumun, belli süre geçtikten sonra eski olay- lara dayanılarak uyuşmazlık konusu yapılması istenilmemiş ve bunda kamu düzeni yönünden yarar görülmüştür. Bu kuralla getirilen sınırlama, mülkiyet hakkına değil, hak arama özgürlüğüne ilişkin- dir. Mülkiyet kavramını değiştirmeyen, yapısını daraltmayan, bağını ortadan kaldırmayan, kullanı- lıp yararlanılmasını engellemeyen, ancak ona bağlı hakların kullanılma süresini düzenleyen kurallar doğrudan hakka yönelik değildir, incelenen düzenlemeyle kısıtlanan, mülkiyet hakkı değil, dava aç- ma hakkı, başvuru hakkıdır."; demek suretiyle düzenlemenin hakka yönelik olmadığını dolayısıyla kısıtlananın özel mülkiyet ve kamu mülkiyeti hakkı değil, dava açma hakkı olduğunu belirtmiştir.
Türk Medeni Kanununun "iyi niyetli üçüncü kişilere karşı" başlıklı 1023. maddesinde yer alan "Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur."; hükmüne rağmen Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun söz konusu uy- gulaması nedeniyle 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra tapudaki kayda güvenerek taşınmaz edinen iyi niyetli kişilerin tapuları zaman sınırlaması olmaksızın iptal edilerek taşınmazları ellerin- den alınmaktadır. Mevcut uygulama, tapuya "güvenerek taşınmaz satın alan iyi niyetli kişilerin ta- pularının herhangi bir bedel ödenmeksizin iptaliyle sonuçlandığından bu durum tapuya güven ilke- sini işlemez hale getirmekte ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 numaralı Protokolün 1. maddesini ihlal ettiğinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türk Devleti aleyhine ihlal kararı verilmesine sebep olmaktadır.
Teklif, açıklanan nedenlerle hazırlanmıştır.