GENEL GEREKÇE
Ceza ve tedbirlerin infazına ilişkin mevzuat esasta, ceza adalet sistemi çerçevesinde gerçekleştirilen yargılamalar sonucunda verilen kararların, her türlü yargı derecelerinden geçerek kesinleşmelerinden sonra, fiilen ve maddeten ceza ve tedbirlerin infazını kapsayan ve büyük kısmı itibarıyla, idarî nitelikte olan görev ve faaliyetleri içeren hükümlerden oluşmaktadır.
Hâkim ve mahkemeler, esas hakkındaki kararlarını verince, artık işten ellerini çekmeleri ceza muhakemesi hukukunun temel ilkesidir. Ancak "kesin karardan sonra davayı bırakma" ilkesinin istisnaları da bulunmaktadır. Bir kere, hâkim veya mahkeme, kararındaki müphem, tereddütlü kısımları talep üzerine yorumlayıp açıklayabilir; kararının içerebileceği maddî hataları düzeltebilir. Ancak karara yeni hükümler, yeni gerekçeler eklenemez.
13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun, mahkeme kararlarının kesinleşmesinden önceki kovuşturma evresinde yapılacak yargısal işlemleri ve verilecek kararları düzenleyen hükümleri de içermektedir. 647 sayılı Kanunun bu şekilde hazırlanmasındaki temel düşünce, 1960'larda artık eskidiği anlaşılmış olan Türk Ceza Kanununun, hiç değilse, cezalar sistemini düzeltmek, bu bakımdan bir reforma tâbi tutmak olmuştur. Söz konusu Kanunun, meydana getirildiği dönem itibarıyla, bir reform kanunu kimliğini taşıdığı söylenebilir.
İnfaz hukukunun kaynaklarını ülkemizin kabul ettiği milletlerarası sözleşmelerde, kararlarda, tavsiye kararlarında, özellikle hapis cezalarının fiilen ve maddeten infazına ilişkin hükümler ve ilkeler yer almaktadır: Bunlar arasında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Siyasî ve Medenî Haklar Sözleşmesi, Birleşmiş Milletlerin diğer bildirileri, Avrupa İnsan Hakları Bakanlar Komitesinin tavsiye kararları, Birleşmiş Milletlerin hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin olarak meydana getirdiği minimum standartlar ve Avrupa Konseyinin yayınladığı hapis cezası kuralları sayılabilir.
İnfaz hukukunun Anayasa başta gelmek üzere millî ve milletlerarası kaynakları da mevcut bulunmaktadır. Bu kaynaklar arasında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince 12 Şubat 1987 tarihinde (No. R (87) 3) numaralı "Avrupa Hapis Cezası Kuralları" ve yine Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş olan "Mahpusların Islahı İçin Asgarî Standart Kuralları ve İşkenceyi Önleme Sözleşmesi", "İşkenceyi Önleme Komitesi Raporları" en önemlileridir. Bu nedenle, infaz kanunu yapılırken, mutlaka söz konusu milletlerarası metinlerde yer alan bu ilkelerin daima göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Ülkemizde, özellikle hapis cezalarının infazı konusunun uzun bir süreden beri çağdaş telakkilerden uzak kalmış bulunmakla kalmayarak, özellikle terör suçlularının büyük sayılarda infaz kurumlarında yer almalarından sonra, terörün bir tür kaynağı hâline geldiği bilinmektedir. Ancak büyük çabalar gösterilerek bu kötü durumdan çıkılmıştır. Hâlen uygun cezaevlerinin inşasına çalışılmakta, böylece içine düşülmüş olan kötü durumun temel kaynağındaki koğuş sisteminden çıkılmasına gayret edilmektedir.
"Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısı" hazırlanırken, yukarıda belirtilen milletlerarası kaynaklardan, geniş ölçüde yararlanılmış ve bu metinlerle Türk İnfaz Hukuku arasında uyum sağlanmasına çalışılmıştır. Tasarının temel yapısı şu esaslara dayanmaktadır:
1) Tasarının amacı, 1 inci maddede açıklandığı gibi, mevzuatta yer alan ceza ve tedbirlerin ne suretle yerine getirileceğini göstermektir.
2) Bazı ülkelerde, sözgelimi Almanya'da, infaza ilişkin özel bir kanun bulunmaktadır. Bazılarında ise, Fransa'da olduğu gibi, infaza ilişkin hükümler, özellikle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yer almakta ve hükümler, çok geniş biçimde düzenlenen tüzük ve yönetmeliklerle tamamlanmaktadır.
Tasarı, bu iki tür uygulamaya göre daha farklı bir sistemi benimsemiştir: Cezaların ve tedbirlerin infazında amaçlar, temel ilkeler, özellikle hapis cezalarının infazına ilişkin hususlar Tasarıda yer almış ve temel strateji olarak da iyileştirmeye, başta gelen önem verilmiştir.
İnfaz kurumlarının tanımları yapılmış ve bununla ilgili esaslar saptanmıştır, iyileştirme amacının yeterince izlenebilmesi bakımından hükümlülerin gözlem ve sınıflandırılmaları zorunlu olduğundan, Tasarıda bu hususlara ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
3) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile çift şeritli yaptırım esası benimsenmiştir. Buna göre, yaptırımlar, cezalar ve güvenlik tedbirleri olmak üzere iki ana tasnife tâbi tutulmuş, hapis cezaları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, müebbet hapis cezası ve süreli hapis cezası olarak tasnif edilmiştir. Tasarı, esasen bu temel yapının infazına ilişkin düzenlemeleri kapsamaktadır.