TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
I.BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, “teşekkül halinde uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla tutuklandığını ve hakkında beraat kararı verildiğini, haksız olarak özgürlüğünden yoksun kalması nedeniyle açtığı tazminat davasının kısmen reddine karar verildiğini ve yargılamanın makul süre içinde sonuçlandırılamadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, manevi tazminat talep etmiştir.
II.BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 17/1/2013 tarihinde Hakkâri Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 11/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 22/1/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 10/2/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III.OLAY VE OLGULAR
A.Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, “teşekkül halinde uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla 2/4/1997 tarihinde gözaltına alınarak 4/4/1997 tarihinde tutuklanmış ve 23/10/1998 tarihinde tahliye edilmiştir.
8. Başvurucunun yargılandığı Diyarbakır 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 12/3/1999 tarih ve E.1997/425, K.1999/41 sayılı kararıyla başvurucunun beraatine karar vermiştir.
9. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 7/10/1999 tarih ve E.1999/7699, K.1999/11124 sayılı ilâmıyla hüküm onanmıştır.
10. Başvurucu, Maliye Hazinesi aleyhine 31/10/2008 tarihinde açtığı davada, 2/4/1997 tarihinden 23/10/1998 tarihine kadar özgürlüğünden yoksun kaldığını ve hakkında yapılan yargılama sonunda beraat kararı verildiğini ileri sürerek, 7/5/1964 tarih ve 466 sayılı mülga Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümleri uyarınca 15.000,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın gözaltına alındığı tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.
10. Yargılamaya başlayan Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinin 30/12/2009 tarih ve E.2008/295, K.2009/425 sayılı kararıyla başvurucunun gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği süreler ile bilirkişi raporu dikkate alınarak maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne, 459,18 TL maddi tazminatın 2/4/1997 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline; başvurucunun 596 gün boyunca özgürlüğünden yoksun kaldığı ve manevi çöküntü yaşadığı, sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın meydana geliş şekli, tutuklu kaldığı süre de gözetilmek suretiyle manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 5.000,00 TL manevi tazminatın 2/4/1997 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
11. Tarafların temyizi üzerine, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/10/2012 tarih ve E.2012/26096, K.2012/21647 sayılı ilâmı ile hüküm onanmıştır.
12. Başvurucu, 4/1/2013 tarihinde onama kararını öğrendiğini bildirmiştir.
13. Başvurucu, 17/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B.İlgili Hukuk
14. 466 sayılı mülga Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“…
6. Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen;
…
kimselerin uğrıyacakları her türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir.”
15. 466 sayılı mülga Kanun’un 2. maddesi şöyledir:
“1 inci maddede yazılı sebeplerle zarara, uğrıyanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini istiyebilirler.
Dilekçede, zarar isteminde bulunan kimsenin açık adresinin, zarara sebebiyet verdiği ileri sürülen işlemlerin özetinin, zararın dayandığı sebepler ile sübut delillerinin ve tazmini istenen zararın neden ibaret olduğunun yazılı olması ve sübut delillerinin dilekçeye bağlı olarak verilmesi gereklidir.
Dilekçeye delillerini bağlı olarak ibraz etmeyenlere Mahkeme, delillerini ibraz için 1 aylık süre verir.
Yukardaki fıkrada yazılı hususları kapsamıyan dilekçe, mahkeme karariyle reddolunur.
Tazminat istemine esas olan işlem işi hükme bağlıyan ağır ceza mahkemesince yapılmışsa, bu istemi incelemeye yetkili mahkeme, en yakın yer ağır ceza mahkemesidir.”
16. 466 sayılı mülga Kanun’un 3. maddesi şöyledir:
“2 nci maddede yazılı yetkili mahkeme, zarar istemine dair dilekçe üzerine, üyelerinden birisini işin incelenmesiyle görevlendirir. Görevlendirilen üye, ilk önce, istemin kanuni süre içerisinde yapılmış olup olmadığını inceler. İstem süresi içinde yapılmışsa, görevli üye, hüküm ve karar dosyasını aldırtmak, her türlü incelemeleri yapmak ve gerekiyorsa, tazminat isteminde bulunan kimseyi de dinlemek suretiyle delilleri topladıktan sonra, yazılı düşüncesini bildirmesi için evrakı Cumhuriyet Savcılığına gönderir.
Mahkeme, Cumhuriyet Savcısının yazılı görüşü üzerine, duruşma yapmaksızın kararını verir.
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/1/2013 tarih ve 2013/1071 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, “uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla 2/4/1997 tarihinde gözaltına alınarak 4/4/1997 tarihinde tutuklandığını ve 23/10/1998 tarihinde serbest bırakıldığını, hakkında Diyarbakır 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde açılan kamu davası sonunda beraatine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, 596 gün boyunca özgürlüğünden yoksun kaldığını, haksız olarak özgürlüğünden mahrum bırakıldığı için 31/10/2008 tarihinde açtığı tazminat davası sonunda ekonomik koşullara uygun olmayan, adil tatminden uzak, oldukça düşük miktarlarda maddi ve manevi tazminatlara hükmedildiğini ve yargılamanın makul ürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvuru konusu olayda başvurucu, “uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla 2/4/1997 tarihinde gözaltına alınarak 4/4/1997 tarihinde tutuklandığını ve 23/10/1998 tarihinde serbest bırakıldığını, hakkında Diyarbakır 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesine açılan kamu davası sonunda beraatine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, 596 gün boyunca özgürlüğünden yoksun kaldığını, haksız olarak özgürlüğünden mahrum bırakıldığı için 31/10/2008 tarihinde açtığı tazminat davası sonunda ekonomik koşullara uygun olmayan, adil tatminden uzak, oldukça düşük miktarlarda maddi ve manevi tazminatlara hükmedildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Başvurucu, 31/10/2008 tarihinde Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde açtığı davada, 596 gün boyunca haksız olarak özgürlüğünden yoksun kaldığını iddia ederek maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmiştir. Başvurucunun gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği tarihte yürürlükte olan 466 sayılı mülga Kanun gereği inceleme yapan Mahkeme, başvurucunun gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği süreleri göz önünde bulundurarak, tutuklamadan önce ve halen yaptığı işi dikkate alarak gelir seviyesinin tespiti amacıyla bilirkişiden rapor almıştır. Başvurucunun sürekli ve düzenli gelir getiren bir işte çalışmadığı, bu nedenle asgari ücret üzerinden gelirinin hesaplanması gerektiği belirtilerek maddi tazminatın hesaplandığı anlaşılmış, yine başvurucunun 596 gün boyunca özgürlüğünden yoksun kaldığı ve manevi çöküntü yaşadığı, sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın meydana geliş şekli, tutuklu kaldığı süre de gözetilmek suretiyle 459,18 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın 2/4/1997 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından Mahkemece verilen karar yerinde görülerek hüküm onanmıştır.
25. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
26. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
27. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
28. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu, Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde haksız olarak özgürlüğünden yoksun bırakılma nedeniyle açtığı tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesi, tutuklama ve yakalamaya ilişkin esasları belirledikten sonra 5. fıkrasında “Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutuklama işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir” şeklindeki düzenleme ile Sözleşme’de belirlenen esaslara aykırı olarak gerçekleştirilen bir yakalama veya tutuklama işleminden dolayı zarar görenlerin tazminat talep edebileceğini hüküm altına almıştır.
31. Sözleşme’nin 5. maddesine benzer şekilde Anayasa’nın 19. maddesinin son fıkrasında, “Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir” şeklindeki düzenleme ile hukuka aykırı şekilde yakalanan veya tutuklanan kişilerin tazminat davası açabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
32. Hukuka aykırı şekilde yakalandığını veya tutuklandığının iddia eden kişi, 466 sayılı mülga Kanun’un 1. ve 2. maddeleri ile 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinde belirtilen şekilde ilgili ağır ceza mahkemesinde, haksız olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması nedeniyle tazminat davası açabilir. Bu davaya bakan mahkeme, 466 sayılı mülga Kanun’un 3. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 142. maddesine göre istemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapabilir.
33. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38-39).
34. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41-45).
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49). Başvuru konusu, haksız olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle açılan tazminat davasında, 466 sayılı mülga Kanun ile 5271 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur.
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 31/10/2008 tarihidir.
37. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut başvuru açısından bu tarih, Mahkemece verilen kararın Yargıtay 12. Ceza Dairesince onanarak kesinleştiği 11/10/2012 tarihidir.
38. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucunun, “uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçunu işlediği iddiasıyla 2/4/1997 tarihinde gözaltına alınarak 4/4/1997 tarihinde tutuklandığını ve 23/10/1998 tarihinde serbest bırakıldığını, hakkında Diyarbakır 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde açılan kamu davası sonunda beraatine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, 596 gün boyunca özgürlüğünden yoksun kaldığını belirterek, 31/10/2008 tarihinde Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açtığı anlaşılmaktadır.
39. Mahkemece, 30/12/2009 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/10/2012 tarihli ilâmıyla hüküm onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu durumda iki dereceli bir yargılama sisteminde davanın üç yıl on bir ay on gün sürdüğü anlaşılmaktadır.
40. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
41. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına sebep olduğu da söylenemez. Anılan davaya bütün olarak bakıldığında, İlk Derece Mahkemesinde 31/10/2008 tarihinde açılarak 30/10/2009 tarihinde sona eren yargılama sonunda hükmün temyizi üzerine Yargıtay tarafından 11/10/2012 tarihinde kararın onandığı, temyiz incelemesinin yaklaşık üç yıl sürdüğü, davanın niteliği göz önünde bulundurulduğunda bu sürenin makul olmadığı, tüm bu hususlar dikkate alınarak, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu üç yıl on bir ay on gün devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve 50.000,00 TL manevi, 50.000,00 TL maddi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.
44. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin üç yıl on bir ay on gün devam eden yargılama süreci nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 2.750,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”, nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 2.750,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.