TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, tabi oldukları toplu iş sözleşmesi gereği yapılan %10’luk ücret zammının daha sonra imzalanan bir protokolle kaldırıldığını, ayrıca maaşlarından hukuka aykırı kesintiler yapıldığını ileri sürerek açtıkları alacak davalarının reddedilmesi ve yargılamaların makul süreyi aşması nedenleriyle adil yargılanma, mülkiyet ve çalışma haklarının ihlal edildiğini belirterek, yargılamanın yenilenmesi ve manevi zararlarının tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular, 5/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona sunulmalarına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyon tarafından, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından, kabul edilebilirlik ve esas incelemelerinin birlikte yapılmasına ve dosyaların bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 7/8/2013, 25/9/2013 ve 27/9/2013 tarihli yazıları başvuruculara tebliğ edilmiş ve başvurucular yasal süresi içinde karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuşlardır.
6. Başvurucu K1 tarafından yapılan 2013/2328 sayılı bireysel başvuru dosyası, K2 tarafından yapılan 2013/2329 sayılı bireysel başvuru dosyası, K3 tarafından yapılan 2013/2330 sayılı bireysel başvuru dosyası ve K4 tarafından yapılan 2013/2331 sayılı bireysel başvuru dosyası, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle birleştirilmiş, incelemeye 2013/2328 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, tabi oldukları 5. Dönem Toplu İş Sözleşmesi hükümlerinde öngörülen %10’luk zammın yapılan bir protokolle kaldırıldığını ve ücretlerinde indirime gidildiğini, ayrıca maaşlarından “ön teşhis sağlık merkezi sandığı” ve “spor yardımı” başlıkları altında hukuka aykırı birtakım kesintiler yapıldığını belirterek, 1/3/2007 ve 22/2/2007 tarihlerinde işveren Kardemir Karabük Demir Çelik Sanayi ve Ticaret A.Ş. aleyhine alacak davası açmışlardır.
9. Karabük İş Mahkemesi, 23/7/2013 tarihinde verdiği E.2007/123, K.2010/124; E.2007/71, K.2010/119; E.2007/45, K.2010/113 ve E.2007/47, K. 2010/114 sayılı kararlarıyla; yürürlükteki toplu iş sözleşmesinde değişiklik yapılması, sözleşme ile kabul edilen bir kısım hakların kaldırılması ya da eksiltilmesinin mümkün olduğu, yapılan değişikliklerin ileriye dönük olarak geçerlilik kazandığı, davacı işçilerin uzun süre, yapılan bu değişikliği kabul ederek ve itiraz etmeksizin ücretlerini aldıkları, işçi ücretlerinden yapılan kesintilerin ise sendika üyelik aidatı adı altında yapılmadığı ve bu kesintiler karşısında çalışanlara bir kısım ayrıcalıklar tanındığı, davacıların ayrıcalıklardan yararlanmak istemediklerine ilişkin başvuruları da bulunmadığı, bu sebeple kesintilerin hukuka uygun olduğu ve davacıların alacakları bulunmadığı gerekçesiyle davaların reddine hükmetmiştir.
10. Başvurucuların temyizi üzerine kararlar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28/1/2013 tarih ve E.2010/41203, K.2013/3120 sayılı, 30/1/2013 tarih ve E.2010/41173, K.2013/3513 sayılı, 30/1/2013 tarih ve E. 2010/41172, K. 2013/3512 sayılı, 7/2/2013 tarih ve E.2010/41838, K.2013/4574 sayılı kararları ile onanmıştır.
11. Onama kararları başvuruculara, 8/3/2013 ve 21/3/2013 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucular, 5/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (bkz. B.No: 2013/5468, 18/6/2014, §§ 12-17)
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 5/4/2013 tarih ve 2013/2328 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
15. Başvurucular, tabi oldukları toplu iş sözleşmesi kapsamında öngörülen %10 ücret zammının kaldırılması ve ücretlerinden yapılan kesintiler nedeniyle açtıkları alacak davalarının yasalara ve içtihatlara aykırı olarak reddedildiğini, ayrıca söz konusu yargılama süreçlerinin makul süreyi aştığını belirterek, adil yargılanma, mülkiyet ve çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
16. Başvuru dilekçeleri ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, Karabük İşMahkemesinde açtıkları alacak davalarının reddedilmesi nedeniyle, mülkiyet, çalışma ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapmaktadır. Başvurucuların anılan iddiaları yargılamaların sonuçları itibarıyla adil olmadıklarına yönelik olup, söz konusu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucuların makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlali iddiaları ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamaların Sonuçları İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
17. Başvurucular, açtıkları alacak davalarının yasalara ve içtihatlara aykırı olarak reddedildiğini belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
18. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların yargılamaya konu ettikleri uyuşmazlığın özel hukuk kişileri arasında gerçekleştiği, Devletin bu yöndeki sorumluluğunun pozitif yükümlülükler ile sınırlı olduğu, yargılama süreçleri incelendiğinde pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediğine yönelik bir emare bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Başvurucular Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarında, Devletin gerekli korumayı sağlayamayarak dolaylı olarak haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
20. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
21. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
22. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
23. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
24. Somut olayda başvurucular açtıkları alacak davalarında, tabi oldukları 5. Dönem Toplu İş Sözleşmesi’nin 52. maddesinin "2.yıl 1.altı aylık ücret zammı " başlıklı (B) fıkrasının birinci bendinde 1/1/2002 tarihinde iş yerinde çalışmakta olan işçilerin 31/12/2001 tarihi itibarıyla almakta oldukları ücretlerine 1/1/2002 tarihinden geçerli olmak üzere %10 oranında ücret zammı yapılmasının öngörüldüğünü, ancak 27/2/2002 tarihinde yapılan bir protokolle yürürlüğe giren söz konusu ücret zammının 1/3/2002 tarihi itibarıyla kaldırılarak ücretlerde indirime gidildiğini, oysa ücret artış hükmünün artış zamanından sonra değiştirilemeyeceğini, toplu iş sözleşmesini değiştiren protokolün yetkili kişilerce yapılıp yapılmadığının da belirsiz olduğunu, ayrıca ücretlerinden toplu iş sözleşmesine konulan hükümlerle “ön teşhis sağlık merkezi sandığı” ve “spor yardımı ( beden eğitimi)” başlıkları altında bazı kesintiler yapıldığını, bu kesintilerin yasalara ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu belirterek, ücret farkı alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmişler, davalı şirket ise davanın reddini istemiştir.
25. Mahkeme, şahsi sicil dosyaları, sigorta kayıt ve belgeleri, ön teşhis sağlık merkezi kayıtları, Kardemir Karabük Spor Tüzüğü, Toplu İş Sözleşmesi Tadilat Protokolü, davalı şirketin bilanço örnekleri, 08/02/2002 tarih 2002 /4429 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, Gençlik Spor Genel Müdürlüğüyle yapılan protokol örneği ve Yargıtay ilam örneklerini incelemiş, bilirkişi raporları ve başvurucuların bilirkişi raporlarına karşı beyanları alınmış, görülmekte olan davalarla aynı mahiyette başka davalar da açıldığı tespit edilmiş, davacısı dışında davalısı ve dava konusu ile dava sebebi aynı olan bu dosyalarda alınan bilirkişi raporlarında davacıların taleplerinin yerinde olmadığının belirtildiği ve Mahkemenin bu bilirkişi raporlarını esas alarak verdiği kararların Yargıtay ilamları ile de onandığı belirtilerek, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporları hükme esas alınmamış, diğer davalarda alınan raporlar dosya kapsamına uygun bulunarak hükümlere esas alınmıştır. Tüm bu delillerin değerlendirilmesi sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçe (bkz. § 9) ile davaların reddine hükmedilmiştir. Yargıtay tarafından usul ve yasaya uygun bulunan kararlar onanmıştır.
26. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucuların iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
27. Başvurucular, yargılama süreçlerinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
28. Açıklanan nedenlerle, başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Sürelerinin Makul Olmadığı İddiası
29. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, başvurucuların yargılamaların uzunluğuna ilişkin şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Başvurucular, 22/2/2007 ve 1/3/2007 tarihlerinde açtıkları alacak davalarının makul sürede tamamlanmadıklarını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Adalet Bakanlığı görüşünde, yargılamaların uzamasında başvurucular vekilinin vermiş olduğu mazeret dilekçeleri ile katılmadığı duruşmaların ve yükletilen ara kararların yerine getirilmemesinin etkili olduğu ifade edilmiştir.
32. Başvurucular Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarında, yargılama sürelerinin uzamasında kusurları olduğu iddiasını kabul etmediklerini ifade etmişlerdir.
33. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38-39).
34. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41-45).
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olaylarda, işçi alacaklarının tahsili istemli davaların söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetlerinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan yargılamalar olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarihbaşvuruculardan K1 için 1/3/2007, diğer başvurucular için 22/2/2007 tarihleridir.
37. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).Somut başvuru açısından sürenin bitiş tarihlerinin Yargıtay onama kararlarının verildiği tarihler olan,başvuruculardan K1 için 28/1/2013, K2 ve K3 için 30/1/2013, son olarak K4 için 7/2/2013 tarihleri olduğu anlaşılmaktadır.
38. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
39. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).
40. Başvuruya konu her biri yaklaşık altı yıl süren yargılama süreçleri incelendiğinde; süreçlerin üç yıl dört aylık kısımlarının ilk derece mahkemesinde, iki yıl altı aylık kısımlarının ise temyiz incelemesinde geçtiği anlaşılmaktadır. Yargılamalar sırasında, ara kararların yerine getirilmesi ve duruşmalara katılım noktalarında yargılama sürelerinin uzamasında etkili olan ve başvurucu vekillerine atfedilebilecek tutum ve davranışlar tespit edilmiştir. Bu tutum ve davranışların yargılama sürelerine etkilerinin, başvuruculardan K1’ın açtığı E.2007/123 sayılı dosya için dört aylık, diğer dava dosyalarında ise yaklaşık onar aylık süreleri kapsadıkları anlaşılmıştır. Yargılama süreçlerinde birden çok kez bilirkişi raporu ve ek raporlar alındığı, başvurucu vekillerinin tutum ve davranışları dışında yargılamaların uzamasında büyük oranda, bilirkişi raporlarının temininde ve Yargıtay önünde geçen sürelerin etkili olduğu anlaşılmaktadır. İş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların niteliği, başvurucular açısından taşıdıkları değer ve başvurucuların davalardaki menfaatleri de dikkate alındığında, sonuç olarak başvuruya konu yargılama süreçlerinin makul görülemeyecek derecede uzun sürede tamamlandıkları görülmektedir.
41. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama süreçlerinin iş mahkemeleri önünde sürdüğü görülmekle, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 13).
42. 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
43. Başvuruya konu yargılama süreçlerinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davaların karmaşık nitelik taşımadıkları, başvurucuların tutum ve davranışlarıyla ya da usuli haklarını kullanırken özensiz davranarak yargılamanın uzamasına tamamıyla sebep olmadıkları da dikkate alınarak, somut başvurular açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık altı yıllık yargılama süreçlerinde makul olmayan gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
45. Başvurucular, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmamaları nedeniyleher biri için 1.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
46. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin her biri yaklaşık altı yıl süren yargılama süreçleri nazara alındığında, yargılama faaliyetlerinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında, yargılama süreçlerinin uzamasında başvuruculara atfedilebilecek kusur oranları dikkate alınarak ve talep edilen manevi tazminat miktarlarıyla bağlı kalınarak, başvurucuların her birine net 1.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Yargılamaların sonuçları itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine net 1.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin ayrı ayrı BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE, 1.500,00 TL vekâlet ücretinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/03/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.