TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, işçi alacaklarının tahsili istemiyle 2/10/2007 tarihinde açtığı davanın Yargıtay kararlarına aykırı olarak kısmen reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle, Anayasa'nın 10., 36., 51., 53. ve 55. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılanmanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 24/6/2013 tarihinde İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede dosyanın Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 24/2/2014 tarihli görüş yazısı 6/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 17/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. 25/5/1992 tarihinde Orman Bakanlığında (Bakanlık) iş sözleşmesine dayalı olarak işçi mühendis statüsüyle çalışmaya başlayan başvurucunun da üyesi olduğu Türkiye Orman İşçileri Sendikası ile Bakanlık arasında 1/1/1997-31/12/1998, 1/1/1999-31/12/2000, 1/1/2001-31/12/2002 ve 1/1/2003-31/12/2004 tarihleri için geçerli olmak üzere sırasıyla 11., 12., 13. ve 14. dönem Toplu İş Sözleşmeleri (TİS) imzalanmıştır.
8. Başvurucu, temininde güçlük çekilen personel olması sebebi ile Bakanlık oluruyla ücretlerine ek bir yevmiye aldığı gerekçe gösterilerek Toplu İş Sözleşmeleri ile getirilen ücret artışlarının ve iyileştirilmelerin kendisine uygulanmadığını belirterek Ankara 16. İş Mahkemesinde 2/10/2007 tarihinde Bakanlık aleyhine alacak davası açmıştır.
9. Mahkeme 6/5/2008 tarih ve E.2007/836, K.2008/216 sayılı kararıyla, 12/2/2008 tarihli bilirkişi raporu ve toplu iş sözleşmeleri hükümleri doğrultusunda fark ücret, fark ilave tediye ve ikramiyelerin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
10. Davalı Bakanlığın temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 18/5/2010 tarih ve E.2008/25156, K.2010/13856 sayılı ilâmıyla, toplu iş sözleşmesi ücret artışlarının Bakanlık oluru ile belirlenen yüksek ücretlere uygulanıp uygulanmayacağı hususunun tartışma konusu olduğu ve konunun daha önce başka işçilerin açtığı davalarda incelendiği ve ücret artışlarının Bakanlık tarafından belirlenen yüksek ücretler yerine toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre yapılması gerektiği sonucuna varıldığı, ayrıca hükme esas alınan bilirkişi raporunda bazı yıllar her ay için enflasyon oranında ücret artışına gidilirken bazı yıllar için altı ayda bir ücret artışı yapıldığı, gözetilen enflasyon oranlarının dayanaklarının da dosya içinde bulunmadığı, Mahkemece istek konusu döneme ait Toplu İş Sözleşmelerinde ücret artışının öngörüldüğü dönemlere ait enflasyon oranlarının belirlenerek buna göre bilirkişi raporu aldırılması gerektiği, Mahkemece, iki hukukçu ve Türkiye İstatistik Kurumu uzmanından oluşan bilirkişi heyetinden denetime elverişli şekilde belirlenen hususlara uygun olarak rapor alınması gerektiğini belirterek, Ankara 16. İş Mahkemesinin kararını bozmuştur.
11. Mahkeme bozma ilamına uyarak yeniden yaptığı inceleme ve aldığı bilirkişi raporları doğrultusunda, 11/1/2012 tarih ve E.2010/610, K.2012/4 sayılı kararıyla, başvurucunun alacak davasının kısmen kabulüne karar vermiştir.
12. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28/2/2013 tarih ve E.2012/12411, K.2013/7270 sayılı ilâmıyla onanmıştır.
13. Onama kararı başvurucuya 27/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 24/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz. B.No: 2013/6792, 18/6/2014, §§ 16-20).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/6/2013 tarih ve 2013/4662 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, temininde güçlük çekilen personel olması nedeniyle ücretine ek bir yevmiye aldığı gerekçe gösterilerek 1/1/1997-31/12/2004 tarihleri arasında yapılan toplu iş sözleşmeleri ile getirilen ücret artışlarının ve iyileştirilmelerin kendisine uygulanmadığını, bu durumun eşitsizliğe yol açtığını, bunun giderilmesi için açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığını, kendisiyle aynı durumda olan ve aynı şekilde dava açan altmış üç personelden kırkının davasının lehe sonuçlandığını, emsalleri hakkında net 17.617,82 TL alacağa hükmedilirken kendisine 313,49 TL ücret farkı verildiğini, 2013 yılı Şubat ayında emekli olduğunu bu durumun emekli maaşına da yansıdığını belirterek, Anayasa'nın 10., 36., 51., 53. ve 55. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, açtığı alacak davasının kısmen reddedilmesi nedeniyle, sendikaya üye olma hakkı, TİS yapma hakkı, eşit ücret hakkı ve adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Başvurucu, temininde güçlük çekilen personel olması nedeniyle ücretine ek bir yevmiye aldığı gerekçe gösterilerek 1/1/1997-31/12/2004 tarihleri arasında yapılan toplu iş sözleşmeleri ile getirilen ücret artışlarının ve iyileştirilmelerin kendisine uygulanmadığını, bu durumun eşitsizliğe yol açtığını, kendisiyle aynı durumda olan ve aynı şekilde dava açan altmış üç personelden kırkının davasının lehe sonuçlandığını, emsallerine göre çok daha az ücret farkı verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Adalet Bakanlığı görüşünde; delillerin kabul edilmesi ve değerlendirmesinin derece mahkemelerinin takdirinde olduğu, aynı hukuki metne ya da duruma ilişkin olarak, aynı derecedeki bağımsız yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat farklılıklarının tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği belirtilmiştir.
21. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında; konusu, delilleri ve talepleri aynı olan, yalnızca davacıları farklı olan kırk ayrı davada verilen kararlara aykırı olarak, açtığı davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkının açık ihlali olduğunu belirtmiştir.
22. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
24. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Başvuruya konu alacak davasında başvurucu, tabi olduğu Toplu İş Sözleşmeleri hükümleri ile getirilen ücret artışlarının kendisine yansıtılması gerektiğini belirterek fark ücret, fark ilave tediye ve ikramiyelerin ödenmesi istemiyle dava açmıştır. Mahkeme davanın kabulüne karar vermiş, davalının temyizi üzerine karar Yargıtay tarafından eksik incelemeyle hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmuştur (bkz. §10). Mahkeme, bozma kararına uyarak yeniden yapılan yargılama sonucunda, yargılamada celp edilen belgeler, bozma ilamı doğrultusunda alınan bilirkişi heyeti raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davanın kısmen kabul kısmen reddine karar vermiş, söz konusu karar Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir
27. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
29. Başvurucu ayrıca, Yargıtay onamasından geçerek kesinleşen benzer kararlarda kendisiyle aynı statüde olan davacılar lehine daha büyük alacak miktarlarına hükmedildiğini, bu kararların emsal teşkil etmesi gerektiğini belirterek, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun anılan ihlal iddiası da adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
30. Başvurucunun, kendisiyle aynı statüde olan davacılar lehine daha büyük alacak miktarlarına hükmedildiği iddiasının incelenmesinde; farklı İş Mahkemelerince yapılan yargılamalarda, Toplu İş Sözleşmesinden kaynaklanan ücret farkı alacaklarının, Bakanlık tarafından belirlenen yevmiye üzerinden hesaplanarak hüküm kurulduğu ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından 2009 yılına kadar bu kararların onandığı anlaşılmaktadır. Bu tarihten sonra ise Yargıtay 9. Hukuk Dairesi içtihat değişikliğine giderek, ücret farkı alacaklarının Bakanlık tarafından belirlenen yevmiye üzerinden değil Toplu İş Sözleşmesi gereği ödenmesi gereken yevmiye üzerinden hesaplanması gerektiği şeklinde bozma kararı vermiş, İş Mahkemesinin direnme kararı üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK) tarafından ele alınan husus, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin son bozma kararı doğrultusunda hükme bağlanmıştır (YHGK, 11/11/2009 tarih ve E.2009/9-348, K.2009/500).
31. Somut başvuru açısından, başvurucunun Ankara 16. İş Mahkemesinde açtığı davada Mahkemenin, Toplu İş Sözleşmesinden kaynaklanan ücret farkı alacaklarını Bakanlık tarafından belirlenen yevmiye üzerinden hesaplayarak hüküm kurduğu, söz konusu kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından söz konusu içtihat değişikliğinden sonraki bir tarih olan 2010 yılında bozulduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun dosyaya çelişkili karar örnekleri olarak sunduğu kararların tamamının 2009 yılındaki içtihat değişikliğinden önce Yargıtay tarafından onanan kararlar olduğu görülmekle, söz konusu kararlar ile başvurucunun açtığı davada kurulan hüküm arasındaki farklılıkların Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin içtihat değişikliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
32. Yazılı hukuk sistemine tabi ülkelerde içtihat değişmez bir olgu olmadığından, mahkeme içtihatlarındaki değişme yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Böyle bir değişiklik özü itibarıyla, önceki çözümün tatminkar bulunmaması anlamına gelmektedir (bkz. S.S.Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05 … 17293/05, 30/11/2010, § 28).
33. Aynı hukuki metne ilişkin olarak, aynı derecedeki bağımsız yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat farklılıkları ile temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları, tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi (B. No: 2013/3351, 17/9/2013, § 45), Mahkemelerce, hukuk kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar meydana gelmesi ya da önceki çözümün tatminkar bulunmaması gibi çeşitli nedenlerle içtihat değişikliğine gidilmesi de tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
35. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucu, 2/10/2007 tarihinde açtığı alacak davasının makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Adalet Bakanlığı görüşünde, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
38. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38-39).
39. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41-45).
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, işçi alacaklarının tahsili istemli bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih2/10/2007 tarihidir.
42. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).Somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin,Ankara 16. İş Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından onandığı 28/2/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
43. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, bireylerin ekonomik geleceği ile çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
44. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).
45. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 15).
46. Başvuruya konu dava süreci incelendiğinde, yargılamanın beş yıl beş aylık bir sürece yayıldığı, Mahkemece tarafların delilleri ile Toplu İş Sözleşmelerinin değerlendirildiği ve bilirkişi raporlarının alındığı anlaşılmış olup yargılama süreci üzerinde büyük oranda bilirkişi raporlarının tamamlanması ve temyiz aşamasında geçen sürelerin etkili olduğu görülmektedir. İş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati de dikkate alındığında sonuç olarak, yargılamanın makul görülemeyecek derecede uzun bir sürede tamamlandığı görülmektedir.
47. 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
48. Başvuruya konu yargılama sürecinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık nitelik taşımadığı, başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ya da usuli haklarını kullanırken özensiz davranarak yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olmadığı da dikkate alınarak, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu beş yıl beş aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 150.000,00 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin beş yıl beş aylık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya net 4.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 4.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.