TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından kısmen reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/10/2013 tarihinde Edirne İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular Adalet Bakanlığına bildirilmiş, Adalet Bakanlığı görüşünü 5/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşü, başvurucuya 12/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucu, karşı görüşlerini 18/6/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Tokat 48. Eğitim Bölük Komutanlığı emrinde onbaşı olarak askerlik görevini yerine getirmekte iken, 1 ve 2 Mart 2010 tarihlerinde yapılan denetlemeye hazırlık faaliyetleri sırasında engelli parkurun 4. kiriş engelinden aşağıya atlarken, ters basma nedeniyle ayağından yaralanmış ve ambulansla birlik revirine götürülerek tedavisi yapılmıştır.
9. Daha sonra başvurucu, 25/3/2010, 26/4/2010, 17/6/2010 ve 25/8/2010 tarihlerinde yumuşak doku travması tanısıyla revirde muayene ve tedavi görmüş, iyileşme olmayınca 22/9/2010 tarihinde Tokat Devlet Hastanesinde ameliyat edilmiş, Sivas Asker Hastanesinin 12/10/2010 tarihli raporu ile başvurucuya 3 ay hava değişimi verilmiş, hava değişimi sonrasında başvurucu askerlik şubesince garnizon revirine ve oradan Edirne Devlet Hastanesine sevk edilmiş, 2/2/2011 tarihinde 10 gün spor istirahatının uygun görülmesi sonucu birliğine katılmasını müteakip 13/4/2011 tarihinde terhis edilmiştir.
10. Başvurucu 28/6/2011 tarihli dilekçesiyle Milli Savunma Bakanlığından 1 ve 2 Mart 2010 tarihlerinde spor denetlemeleri esnasında düşmeye bağlı sol dizinden yaralanarak sakat kaldığından bahisle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş, Bakanlık bu talebe 60 günlük yasal süre içinde cevap vermemiştir.
11. Başvurucu tarafından, uğradığı ileri sürülen 200.000 TL maddi, 60.000 TL manevi zararın tazmini istemiyle 22/9/2011 tarihinde AYİM İkinci Dairesinde dava açılmış, ayrıca maddi durumunun yargılama giderlerini karşılamaya yetmeyeceği gerekçesiyle adli yardım talebinde bulunulmuştur.
12. Başvurucu, 27/2/2012 tarihli dilekçesi ile davalı idare tarafından kendisine bilgi ve belge ibraz edilmediğini, bu aşamadan sonra bilgi ve belge ibraz edilecek olursa savunmasını yapabilmesi için bu bilgi ve belgelerin kendisine tebliğ edilmesini istemiş, AYİM İkinci Dairesi 25/4/2012 tarihli ara kararı ile davalı idare tarafından sunulan belgelerin savunmaya esas teşkil edecek nitelikte olması ve savunma hakkının kısıtlanmaması için başvurucuya belgelerin incelettirilmesine ve incelemeden sonra belgelere karşı savunma yapılabilmesi için on beş (15) günlük süre tanınmasına karar vermiştir.
13. AYİM İkinci Dairesi, 12/10/2012 tarihli ve E.2011/1292 sayılı kararı ile adli yardım talebini reddetmiş, uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi incelemesinin GATA Adli Tıp Anabilim Dalına yaptırılmasına ve başvurucunun Mart 2010 tarihinde spor denetlemeleri esnasında düştüğü anda meydana gelebilecek rahatsızlığın ameliyat anındaki rahatsızlıkla aynı rahatsızlık ve aynı derece ve ağırlıkta rahatsızlık olması halinde başvurucunun sonraki tarihlerde günlük faaliyetlerini devam ettirmesinin ve futbol oynamasının mümkün olup olmadığının, ameliyat olduğu anda tespit edilen rahatsızlığın başka nedenlerle artma durumunun söz konusu olup olmadığının, ameliyat anında tespit edilen rahatsızlığın spor denetlemesi esnasında meydana geldiği belirtilen rahatsızlıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespit edilerek, buna ait tıbbi raporun gönderilmesinin istenmesine karar vermiştir.
14. GATA Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen 17/1/2013 tarihli bilirkişi raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"...Sol diz ön çarpraz bağ yaralanmasına bağlı yapılan sol diz ön çarpraz bağ ameliyatının;
1. GATA Ortopedi ve Travmatoloji AD'nın 13.11.2010 tarihli raporuna göre; kişinin sol dizindeki rahatsızlığın ilk olay tarihi olan 01-02.03.2010 tarihinde 4'lü kirişten düşme sonrası oluşan diz travması ile ilişkili olabileceğinin düşünüldüğü, ancak 03.03.2010 tarihli birlik revir kayıtlarında hastanın fizik muayenesinin normal olduğunun belirtilmiş olduğu, bununla birlikte daha sonraki revir kayıtlarında diz ydt (yumuşak doku travması ) tanılarının, ön çapraz bağ zedelenmesi ile ilişkili olabileceği ilk olay sonrası yapılan futbol maçı gibi ağır sportif faaliyetler neticesinde daha da kötüleşebileceğinin değerlendirildiği,
2. K1 oğlu, 1989 doğumlu, K2'in sol diz ön çarpraz bağ yaralanmasına bağlı yapılan sol diz ön çarpraz bağ ameliyatına neden olan arızası sonucunda 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre; meslekte kazanma gücü azalma oranının tespitine mahal arızasının olmadığı..."
15. Başvurucu, raporun hukuka, tıbba ve hayatın olağan akışına aykırı olduğu, tek tabip tarafından düzenlendiği, çelişki içerdiği, iyileşme süreci içerisinde meslekte kazanma gücü kaybının tespit edilmediği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığına sevkinin yapılması gerektiği gerekçeleriyle rapora itiraz etmiş, AYİM İkinci Dairesi başvurucunun ameliyat olduğu tarihten terhis edildiği tarihe kadar geçen yaklaşık beş aylık süre boyunca askerlik hizmetini yaptığı, askerlik süresi içinde yapılan son kontrol muayenesinde on gün spor istirahatının uygun görüldüğü hususlarını dikkate alarak, hazırlanan raporun ilmi verilere ve Mahkemenin kıstaslarına uygun olduğu gerekçesiyle itirazı yerinde görmemiştir.
16. AYİM İkinci Dairesi, 27/3/2013 tarihli ve E.2011/1292, K.2013/431 sayılı kararı ile başvurucunun maddi tazminat istemini reddetmiş, başvurucuya 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine ve reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 14. maddesi uyarınca takdir edilen 13.690 TL avukatlık ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"...
Davacının askerlik hizmeti sırasında yaralanması nedeniyle oluşan sakatlık ve efor kaybı dolayısıyla maddi tazminat isteminde bulunulmuş olup, askerliğini tamamlayarak terhis olan davacının meslekte kazanma gücü azalma oranının tespitine mahal arızasının olmadığının GATA Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığının 17.01.2013 tarihli raporu ile belirtilmesi karşısında vücut fonksiyon kaybından söz edilemeyeceği anlaşıldığından maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Davacının olay nedeniyle ve tedavi süresince duyduğu acı ve ıstırapların kısmen de olsa giderilmesi amacıyla, olayın meydana geliş şekli, olay sonrası davacının hareketleri, askerlik statüsü, sosyal durumu, paranın alım gücü ve işletilecek yasal faiz dikkate alınarak uygun miktarda manevi tazminat verilmesine hükmedilmiştir."
17. Başvurucu, AYİM kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın düzeltilmesini talep etmiş, AYİM İkinci Dairesinin 11/9/2013 tarihli ve E.2013/1142, K.2013/939 sayılı kararıyla talebin reddine karar verilmiş ve karar, 2/10/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, 8/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesi ile 1602 sayılı Askeri Yüksek İdari Mahkemesi Kanunu'nun 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
"Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir."
20. 1602 sayılı Kanun'un 52. maddesi şöyledir:
"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara kararında bu husus ayrıca belirtilir.
Ancak, istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.
(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır."
21. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı KHK'nın 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 20/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/10/2013 tarihli ve 2013/7611 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, eksik yargılama sonucu iyileşme sürecini de kapsayan tarafsız heyet raporu temin edilmeden maddi tazminatın reddedilmesi ve düşük miktarda manevi tazminat verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporuna yapılan itirazın dikkate alınmadığını, bağımsız bir heyetçe bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, AYİM'in daha öncesinde benzer uyuşmazlıklarda davacıları Adli Tıp Kurumuna sevk etmesine rağmen kendisinin sevkinin yapılmadığını, dava dosyasına sunulan gizli belgelerin tebliğ edilmediğini, ancak incelenmesine müsaade edildiğini, karar düzeltme talebinin reddedilmesi üzerine para cezasına mahkûm edildiğini ve davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren 659 sayılı KHK uyarınca avukatlık ücreti ödemesine hükmedildiğini belirterek, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, hizmet kusuru nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun adil yargılanma hakkı çerçevesinde ileri sürdüğü şikâyetlerinin, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği başlıklarında ve karar düzeltme para cezası ile aleyhine avukatlık ücretine hükmedilmesinin de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği başlıklarında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
25. Başvurucu, açtığı davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
28. 6216 sayılı Kanun'un "Esas hakkındaki inceleme" kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
29. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
30. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (K3 ve K4, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
31. Başvurucu, eksik yargılama sonucu iyileşme sürecini de kapsayan tarafsız heyet raporu temin edilmeden maddi tazminatın reddedilmesi ve düşük miktarda manevi tazminat verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporuna yapılan itirazın dikkate alınmadığını, bağımsız bir heyetçe bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, AYİM'in daha öncesinde benzer uyuşmazlıklarda davacıları Adli Tıp Kurumuna sevk etmesine rağmen kendisinin sevkinin yapılmadığını ileri sürmüştür.
32. Başvuru konusu olayda AYİM İkinci Dairesi, uyuşmazlığın çözümü için GATA Adli Tıp Anabilim Dalında bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiş, yapılacak incelemede, başvurucunun Mart 2010 tarihinde spor denetlemeleri esnasında düştüğü anda meydana gelebilecek rahatsızlığın ameliyat anındaki rahatsızlıkla aynı rahatsızlık ve aynı derece ve ağırlıkta rahatsızlık olması halinde başvurucunun sonraki tarihlerde günlük faaliyetlerini devam ettirmesinin ve futbol oynamasının mümkün olup olmadığının, ameliyat olduğu anda tespit edilen rahatsızlığın başka nedenlerle artma durumunun söz konusu olup olmadığının, ameliyat anında tespit edilen rahatsızlığın spor denetlemesi esnasında meydana geldiği belirtilen rahatsızlıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespit edilmesini istemiştir.
33. AYİM İkinci Dairesinin bu kararı üzerine yapılan inceleme sonucunda, başvurucunun ameliyatına neden olan arızanın meslekte kazanma gücünde azalmaya neden olmadığı sonucuna varılmış, başvurucu tarafından raporun tıbba ve hayatın olağan akışına aykırı olduğu, tek tabip tarafından düzenlendiği, çelişki içerdiği, iyileşme süreci içerisinde meslekte kazanma gücü kaybının tespit edilmediği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığına sevkinin yapılması gerektiği gerekçeleriyle itiraz edilmiş, AYİM İkinci Dairesi başvurucunun ameliyat olduğu tarihten terhis edildiği tarihe kadar geçen yaklaşık beş aylık süre boyunca askerlik hizmetini yaptığı, askerlik süresi içinde yapılan son kontrol muayenesinde 10 gün spor istirahatının uygun görüldüğü hususlarını dikkate alarak, hazırlanan raporun ilmi verilere ve Mahkememin kıstaslarına uygun olduğu gerekçesiyle itirazı yerinde görmemiştir. Daire, 27/3/2013 tarihli kararı ile de, askerliğini tamamlayarak terhis olan başvurucunun meslekte kazanma gücü azalma oranının tespitine mahal arızasının olmadığının GATA Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının raporu ile tespit edilmesi karşısında vücut fonksiyon kaybından söz edilemeyeceği gerekçesiyle maddi tazminat isteminin reddine, olay ve tedavi süreci nedeniyle duyulan acı ve ızdırabın giderilmesi için ise 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
34. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir.
35. Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup, mahkemece delillerin değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
37. Başvurucu, dava dosyasına sunulan gizli belgelerin tebliğ edilmediğini, ancak incelenmesine müsaade edildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
38. Bakanlık görüş yazısında, AYİM'in, davayı karara bağlarken iadesine karar verdiği belgeleri değerlendirerek hüküm kurmadığını, dolayısıyla anılan belgelerin hükme esas alınmadığını, diğer taraftan başvurucunun yargılama safhasında dava dosyasına sunulan belgeleri inceleyebildiğini ve bu durumun değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
39. Başvurucu cevap dilekçesinde, olayda gizli nitelikte bir durum söz konusu olmadığından dava dosyasına gizli belgelerin gönderilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini tekrarlamıştır.
40. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
41. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
42. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (K5 ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
43. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye kararında, Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülen davada "gizli" ibareli belgelere başvurucunun erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet yönünden Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (Miran/Türkiye, B. No: 43980/04, 21/4/2009). AİHM, benzer bir kararında da "gizli" ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğini hükme bağlamıştır (K6/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§, 21-30).
44. 6000 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun'un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beşinci ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler, bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretlerinin, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 75).
45. Başvuruya konu olayda, bilirkişi incelemesi yaptırılarak ve bu rapor hükme esas alınarak uyuşmazlık hakkında karar verilmiş olup, başvurucunun talebi üzerine dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler incelettirilmiş, bu bilgi ve belgelere karşı varsa savunmasını sunabilmesi için on beş (15) gün süre verilmiş, diğer yandan davanın hiçbir aşamasında dava dosyasına sunulan belgelerin değerlendirildiğine yönelik bir bilgi bulunmadığı gibi başvurucu tarafından mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezlerin olduğu konusunda da bir açıklamada bulunulmamıştır.
46. Sonuç olarak somut olayda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşılmaktadır.
47. Açıklanan nedenlerle, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine yönelik açık ve görünür bir ihlal olmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Karar Düzeltme Talebinin Reddedilmesi Sonucunda Verilen Para Cezası Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
48. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine aleyhine para cezasına hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
49. Anılan şikâyet konusu, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince, hükmolunan bu miktarın, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği kabul edilerek, bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, § 36-42; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Maillard/Fransa, B. No: 35009/02, 6/12/2005, §§ 35, 37; Topaloğlu/Türkiye, B. No: 38388/04, 3/7/2012; Dalar/Türkiye, B. No: 35957/05, 21/2/2012, § 52). Somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Aleyhine Hükmedilen Avukatlık Ücreti Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
50. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp, başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından, bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
51. Başvurucu, davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren 659 sayılı KHK'daki düzenleme ile öngörmediği bir şekilde avukatlık ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, bu durumun hak arama özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.
52. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesi şöyledir:
"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
53. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (K7, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
54. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (K7, §§ 61-62).
55. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Başvuru konusu olayda dava açılmadan önce 2/11/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup, davanın reddi halinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (K8, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38,39).
56. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (K7, § 54).
57. Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı 22/9/2011 tarihi itibarıyla yürürlükteki usul hükümlerinde, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesini öngören bir düzenleme bulunmamakla birlikte dava sonucunda haksız çıkan davacının, her halükarda davalı idare lehine, reddedilen miktar üzerinden nispi avukatlık ücreti ödemesini gerektiren düzenlemenin bulunduğu anlaşılmaktadır.
58. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 22/9/2011 tarihi öncesinde mümkün olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacıların, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı görülmektedir.
59. Başvurucu da bu nedenle, AYİM'e açtığı davada, uğrağı zarar için 200.000 TL maddi ve 60.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM başvurucu lehine toplam 2.000 TL manevi tazminata ve 440 TL avukatlık ücretine hükmettikten sonra, başvurucunun reddedilen fazlaya ilişkin tazminat talepleri üzerinden de davalı idare lehine 13.690 TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.
60. Buna göre, başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, hak kazandığı toplam 2.440 TL tazminat ve avukatlık ücreti karşısında 13.690 TL avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır.
61. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
62. Somut olayın koşulları bir bütün halinde değerlendirildiğinde, davanın açıldığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebin yüksek tutulduğu ve yargılama sonucunda talep edilen ancak reddedilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden 13.690 TL avukatlık ücretinin başvurucu tarafından davalı idareye ödenmek zorunda bırakıldığı görülmüştür. Böylece başvurucunun, ıslah imkânı olmaması nedeniyle davanın açıldığı sırada yüksek tazminat talebinde bulunduğu yargılamanın sonucunda aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı saptandığından, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan nedenlerle, yapılan müdahale ölçülü olmadığından başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64. Başvurucu, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
65. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
66. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin ise reddine karar verilmesi gerekir.
67. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması",
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması",
3. Karar düzeltme para cezasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması",
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Aleyhe avukatlık ücretine hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale nedeniyle başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
20/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.