TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, aleyhine açılan ve aklanmasına imkân tanınmadan zamanaşımından düşmesine karar verilen davadan dolayı masumiyet karinesinin ve makul sürede yargılanma hakkına bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 250.000,00 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 15/5/2013 tarihinde Mersin 4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 10/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından, 22/11/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 22/11/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiş olup, Adalet Bakanlığının 25/12/2013 tarihli cevabında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Mersin ilinde kurulu bulunan F1 İnş. Turz. Nak. Petrol Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şirketinin ortağı ve yetkilisidir.
8. Başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım şüpheli hakkında, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca 15/1/2004 tarihinde "teşekkül halinde kaçakçılık" suçundan soruşturma başlatılmıştır.
9. Anılan soruşturma kapsamında, Savcılık tarafından düzenlenen 30/1/2004 ve 17/3/2004 tarihli iddianamelerle, başvurucu ve diğer on beş şüpheli hakkında "kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak ve kaçakçılık" suçlarından cezalandırılmaları istemiyle Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
10. Başvurucu, 18/5/2004 tarihinde tutuklanmış ve aynı tarihte tahliye edilmiştir.
11. Yapılan yargılama sonucunda anılan Mahkemenin 25/10/2011 tarih ve E.2004/50, 2011/432 sayılı kararıyla;"başvurucunun ve diğer sanıkların üzerlerine atılı kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak (4926 sayılı Kanun'un 5/1 maddesine muhalefet) suçundan, atılı suçu işlediklerinin sabit olmaması ve yeterli delil bulunmaması nedeniyle CMK'nın 223/2-e maddesi gereğince beraatlarına; üzerlerine atılı kaçakçılık suçundan eylemlerinin sabit görülmesi halinde uygulanması mümkün bulunan ve lehe netice vereceği anlaşılan 4926 sayılı Kanun'un 3/d-1, 4/d-1 maddesinde öngörülen cezanın niteliğine göre tabi olduğu suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nın 102/4, 104/2 maddesinde belirtilen ilaveli 7 yıl 6 aylık zamanaşımı süresinin suç tarihinden itibaren geçmiş olması nedeniyle düşmesine" karar verilmiştir.
12. Söz konusu karar, Cumhuriyet Savcısı, katılan vekili ve diğer bir kısım sanıklar tarafından temyiz edilmiş olmakla beraber başvurucu, temyiz talebinde bulunmamıştır.
13. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 4/3/2013 tarih ve E.2012/9621, K.2013/5192 sayılı kararı ile; "sanıklar hakkında düzenlenen 30/1/2004 ve 17/3/2004 tarihli iddianameler ile üzerlerine atılı eylem nedeniyle teşekkül halinde kaçakçılık suçundan dolayı dava açılmış olması karşısında, eylem tek olduğu halde iki ayrı suçtan dava açılmış gibi, eylem bölünerek hem beraat, hem zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı verilmesi, yasaya aykırı görüldüğünden hükmün bozulmasına, ancak suç tarihi olan 15/1/2004-16/1/2004 günleri itibariyle temyiz inceleme gününde, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe hükümler içeren 765 sayılı TCK'nın 102/4 ve 104/2 maddelerinde öngörülen zamanaşımı tahakkuk ettiğinden anılan maddeler uyarınca sanıklar hakkındaki kamu davasının ortadan kaldırılmasına" karar verilmiş ve bu karar başvurucuya 2/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 15/5/2013 tarihli dilekçesi ile süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 102. maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi şöyledir:
"Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
(.)
4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene,
(.)
.geçmesiyle ortadan kalkar."
16. 765 sayılı Kanun'un 104. maddesi şöyledir:
"Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar.
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesiyle baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz."
17. 10/7/2003 tarih ve 4926 sayılı mülga Kaçakçılıkla Mücadele Kanun'un 3/d-1 maddesi şöyledir:
"Aşağıda yazılı fiilleri işlemek kaçakçılıktır:
d) 1 - İthali; lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olan eşyayı gerçeğe aykırı her türlü beyanname ve belge ile gümrük idaresini yanıltarak işlemini yaptırmak suretiyle ithal etmek veya bunlara teşebbüs etmek."
18. 4926 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bu Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla teşekkül oluşturanlar veya teşekkülü yönetenler hakkında iki yıldan altı yıla kadar ağır hapis cezasına hükmolunur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 22/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/5/2013 tarih ve 2013/3395 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, hakkında açılan davanın gereğinden fazla uzun sürdüğünü, bu süreçte mağdur edildiğini, yargılama nedeniyle ticari itibarının zedelendiğini, ortağı olduğu şirkete ait belge ve defterlere el konulduğunu, basında yer alan haberler nedeniyle ticari faaliyetini yürütmesinin imkânsız hale geldiğini ve aklanmasına imkân tanınmadan davanın zamanaşımından düşmesine karar verilmesi nedeniyle masumiyet karinesi ve makul sürede yargılanma hakkına bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, 250.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvurucunun iddiaları Anayasa'nın 36., 38. ve 141. maddeleri ile ilişkili görülerek adil yargılanma hakkı kapsamında ele alınmış olup, bu başlık altındaki şikâyetler ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Başvurucunun iddiaları "masumiyet karinesi" ve "makul sürede yargılanma hakkı" başlıkları altında ayrı ayrı incelenmiştir.
a. Masumiyet Karinesinin İhlali İddiası
23. Başvurucu, hakkında açılan davadan dolayı mağdur edildiğini, ticari itibarının zedelendiğini, ortağı olduğu şirkete ait belge ve defterlere el konulduğunu, basında yer alan haberler nedeniyle ticari faaliyetini yürütmesinin imkânsız hale geldiğini ve aklanmasına imkân tanınmadan davanın zamanaşımından düşmesine karar verildiğini, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
24. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
25. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No. 2012/1027, 20, 12/2/2013, §§ 19-20; B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 26).
27. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/1049, 16/4/2013, § 32).
28. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, "kaçakçılık" suçundan açılmış olan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiği, verilen bu kararın başvurucu tarafından temyiz edilmediği, kararın bir kısım sanık, katılan ve diğer 3 sanık aleyhine olarak Savcı tarafından temyiz edildiği ve Yargıtay tarafından da davanın zamanaşımına uğradığı kabul edilerek düşmesine karar verildiği görülmüştür. Buna göre, başvurucu tarafından, düşme kararı nedeniyle isnat edilen suçtan aklanma imkânından mahrum edildiği belirtilerek, kararın bu yönü ile incelenmesi gerektiği hususunda temyiz mercii nezdinde herhangi bir iddianın ileri sürülmediği ve dolayısıyla başvurucu tarafından bu yolun usulünce tüketilmediği anlaşılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, anılan ihlal iddialarını öngörülmüş olan kanun yollarında ileri sürmeksizin bireysel başvuru konusu yaptığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının "başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
30. Yapılan incelemede, başvurucunun bu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
32. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de, Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38-39).
33. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41-45).
34. Anayasa'nın 36. ve Sözleşme'nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
35. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, "kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak ve kaçakçılık" suçundan 15/1/2004 tarihinde soruşturma başlatılmıştır. İsnat olunan suç 4926 sayılı Kanun hükümleri kapsamında hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa'nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
36. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, yapılan ihbar üzerine bir kısım aramaların yapıldığı ve soruşturmanın başlatıldığı 15/1/2004 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına ilişkin olarak verilen onama kararının kesinleşme tarihi olan 4/3/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
37. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun kaçakçılık ve bu suçu işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak suçu ile ilgili olduğu, bu suç kapsamında ilk soruşturma ve aramaların 15/1/2004 tarihinde yapıldığı, başvurucu ve arkadaşları hakkındaki iddianamelerin 30/1/2004 ve 17/3/20004 tarihlerinde düzenlendiği, başvurucunun 18/5/2004 tarihinde tutuklanıp aynı tarihte tahliye edildiği, yapılan yargılaması sonucunda 25/10/2011 tarihinde verilen kararın temyiz edildiği ve Yargıtay tarafından 4/3/2013 tarihinde onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
38. 5271 sayılı Kanun'un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).
39. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmamıştır. Başvurucuya yöneltilen suçun soruşturmasına 15/1/2004 tarihinde başlanmış olup, başvurucunun suç isnadından ilk olarak etkilendiği an da bu tarihtir. Anılan tarihten hükmün kesinleştiği 4/3/2013 tarihine kadar sürdürülen 9 yıl 1 ay 19 günlükyargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 250.000,00 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
42. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
43. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin dokuz yıldan fazla süren yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının"başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/1/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.