Dosya olarak kaydet: PDF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 16/6/2005 tarihinde Bakırköy 1. İş Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davası sonunda hukuka aykırı olarak davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, hükmün Yargıtay 9. Hukuk Dairesince onandığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.

II. BAŞVURUSÜRECİ

2. Başvuru, 26/9/2013 tarihinde İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 20/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 12/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 17/2/2014 tarihli görüş yazısına karşı başvurucu beyanlarını sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, 16/6/2005 tarihinde F1 Çorap ve Örme San. Ltd. Şti. aleyhine Bakırköy 1. İş Mahkemesinde açtığı davada, 1/7/2004 tarihinde davalıya ait işyerinde çalışmaya başladığını, 12/5/2005 tarihinde işverenin hakarette bulunması üzerine iş akdini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla 250,00 TL fazla çalışma ücreti ve 5.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir.

8. Mahkemece alınan 1/7/2009 tarihli bilirkişi raporunda, 1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri arasındaki fazla çalışma ücreti alacağının 2.572,63 TL olduğu bildirilmiştir.

9. Başvurucu, 7/7/2009 tarihli ıslah dilekçesi ile fazla çalışma ücreti alacağını 2.572,63 TL'ye yükseltmiştir.

10. Davalı, ıslah edilen kısma yönelik olarak zamanaşımı definde bulunmuş ve bilirkişiden ek rapor alınmasını talep etmiştir.

11. Bilirkişi 6/4/2010 tarihli ek raporunda, ıslah tarihi olan 7/7/2009 tarihinden geriye doğru beş yılı geçen alacaklar için zamanaşımının söz konusu olabileceğini, davalının zamanaşımı savunması esas alındığında 1/7/2004 ilâ 7/7/2004 tarihleri arasındaki kısım için fazla mesai alacağının 37,67 TL olduğunu, ancak başvurucunun dava dilekçesi ile 250.00 TL talep ettiğini, zamanaşımı kabul edildiğinde 250,00 TL fazla çalışma alacağının olduğunu bildirmiştir.

12. Mahkemece, 28/12/2010 tarih ve E.2005/2179, K.2010/816 sayılı kararla; 6/4/2010 tarihli ek raporla fazla çalışma ücreti alacağının başvurucunun ilk dava ile istediği 250,00 TL olarak belirlendiği, dinlenen tanıkların beyanlarına göre işverenin başvurucuya hakaret ettiğinin sübuta ermediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 250,00 TL fazla çalışma alacağının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

13. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 13/6/2013 tarih ve E.2011/14873, K.2013/18342 sayılı ilâmıyla; "dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına" karar verilmiştir.

14. Başvurucu, 17/2/2010 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuş, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek ihlal iddiasında bulunmuş, başvuru AİHM tarafından 15350/10 sırasına kaydedilmiştir.

15. Başvurucu, 1/10/2012 tarihinde AİHM'e ek dilekçe göndermiş, yargılamanın halen devam ettiğini ve alacağını tahsil edemediğini belirterek, adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, AİHM tarafından henüz bir karar verilmemiştir.

16. Başvurucu, 1/7/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvurarak uzun yargılama şikayetinde bulunmuştur.

17. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince verilen onama kararı, 2/9/2013 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.

18. Başvurucu, 26/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığının 8/1/2014 tarih ve 2014/115 sayılı kararıyla iki dereceli yargılamada yedi yıl on bir ay yirmi yedi günlük yargılama süresinin makul olmadığı belirtilerek, başvurucuya 5.700,00 TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

B. İlgili Hukuk

20. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."

21. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur."

22. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun "İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:

"Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

.

II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

.

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa..

."

23. 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır."

24. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 49. maddesi şöyledir:

"Şahsi menfaatleri haleldar olan kimse hata vukuunda zarar ve ziyan ve hataların hususi ağırlığı icabettiği surette manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ itasını dava edebilir. Hakim, bu tazminatın itası yerine diğer bir tazmin sureti ikame yahut ilave edebilir."

25. 818 sayılı mülga Kanun'un 126. maddesi şöyledir:

"Aşağıdaki alacak veya davalar hakkında beş senelik müruru zaman cari olur:

.

3-Sanatkarların veya esnafın emeklerinin karşılığı, perakendecilerin sattıkları malların parası, noterlerin mesleki hizmetleri karşılığı, başkalarının maiyetinde çalışan veya müstahdemi olan kimselerin, hizmetçilerin, yevmiyecilerin ve işçilerin ücretleri hakkındaki davalar

."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/9/2013 tarih ve 2013/7455 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu, 16/6/2005 tarihinde Bakırköy 1. İş Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davası sonunda 28/12/2010 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm kısmında manevi tazminatın reddine dair herhangi bir karar bulunmadığını, gerekçe bölümünde yeterli gerekçe gösterilmeden manevi tazminatın reddedildiğini, ıslah dilekçesi ile artırdığı kısım zamanaşımına uğramadığı halde, bilirkişi raporları yanlış değerlendirilerek davanın kısmen reddine hükmedildiğini, fazla çalışma ücretinin kısmen reddi hususunda yeterli gerekçe gösterilmediğini, Mahkemece verilen kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesince temyiz dilekçesinde belirtilen iddialar değerlendirilmeden onandığını, makul sürede yargılama yapılmadığı için 17/2/2010 tarihinde AİHM'e başvurduğunu, yine yargılama süresinin uzunluğu nedeniyle 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvuruda bulunduğunu, yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede sonuçlanmadığını, yargılama sonunda davanın kısmen reddedildiğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

28. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali edildiği iddiasında bulunduğu, manevi tazminat ve fazla çalışma alacağının gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirttiği, ayrıca bilirkişi raporunun yanlış ve hatalı değerlendirilmesi ve zamanaşımı süresinin yanlış hesaplanması nedeniyle fazla çalışma alacağının kısmen reddine karar verilmesinin de mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan ihlal iddiaları ayrı ayrı değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası

29. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün "Düşme kararı" kenar başlıklı 80. maddesi şöyledir:

"(1)Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:

..

c) İhlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması.

.

(2)Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."

30. Başvurucu, başvuru dilekçesinde, iş akdini haklı nedenlerle feshettiğini, işveren aleyhine açtığı tazminat ve alacak davasının, makul olmayan bir sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun, yargılamanın uzun sürdüğü iddialarına yönelik olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvurduğunu, dolayısıyla bu şikâyete ilişkin idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilip tüketilmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini bildirmiştir.

32. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38-39).

33. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41-45).

34. Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, iş akdinin çalışan tarafından haklı nedenlerle feshedilmesi üzerine, çalışan tarafından açılan tazminat ve alacak davası bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

35. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).

36. Somut olayda başvurucu, başvuru dilekçesinde, makul sürede yargılama yapılmadığı için 17/2/2010 tarihinde AİHM'e başvurduğunu, yine yargılama süresinin uzunluğu nedeniyle 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvuruda bulunduğunu, yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Başvurucu, 11/3/2014 tarihinde, Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığınca 8/1/2014 tarih ve K.2014/115 sayılı kararla yargılamanın makul sürede sonuçlanmamasına ilişkin iddialarının karşılandığını, bu şikâyetinin sonuçlanmış olduğunu belirterek, yargılamanın uzun sürdüğüne yönelik şikayetinin adil bir karara ulaşma hakkının ihlali başlığı altında ve bir gerekçe olarak dikkate alınmasını talep etmiştir.

38. Yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığınca 8/1/2014 tarih ve K.2014/115 sayılı kararla sonuçlanmış olduğu, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde düzenlendiği şekilde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalktığı anlaşıldığından, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden düşme kararı verilmesi gerekmektedir.

39. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkin olarak, ihlal ve sonuçları ortadan kalktığı için başvurunun bu kısmının "düşmesine" karar verilmesi gerekir.

b. Manevi Tazminat Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

40. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

41. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

42. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

43. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

44. Başvurucu, işverenin hakaret etmesi üzerine iş akdini haklı nedenlerle feshettiğini, Bakırköy 1. İş Mahkemesinde açtığı manevi tazminat davasının reddedildiğini, ancak kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm kısmında manevi tazminatın reddine dair herhangi bir karar bulunmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, Mahkemece, kararın gerekçe bölümünde olay ve olgular ile tarafların tanıklarının beyanları ayrıntılı şekilde değerlendirilerek, işverenin başvurucuya hakaret ettiğinin sübuta ermediği ve bu nedenle manevi tazminat talebinin yerinde olmadığının belirtildiğini, hüküm kısmında manevi tazminatın reddedildiği açıkça gösterilmemişse de gerekçeli kararın tümünden manevi tazminatın reddedildiğinin anlaşıldığını bildirmiştir.

46. Bakırköy 1. İş Mahkemesi tarafından hükmün gerekçesinde, tarafların tanıklarının dinlendiği ve işverenin başvurucuya hakaret ettiğinin net olarak tespit edilemediği, dolayısıyla başvurucuya hakaret edildiği iddiası sübuta ermediği için başvurucunun manevi tazminat talebinin yerinde görülmediği belirtilmiştir. Mahkeme, kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında davanın kısmen kabulüne, 250,00 TL fazla çalışma alacağının davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verildiğini belirtmiş, dolayısıyla hükmün gerekçesi ve hüküm kısmı dikkate alındığında, başvurucunun manevi tazminat isteminin reddedildiği anlaşılmıştır.

47. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

48. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

49. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen manevi tazminat taleplerinin reddedilmesine yönelik ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Manevi Tazminat Kararı Yönünden Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

50. Başvurucu, manevi tazminat davasının reddedilmesine yönelik olarak Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.

51. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, kararın gerekçe bölümünde olay ve olgular ile tanıkların beyanları ayrıntılı olarak değerlendirilerek, işverenin başvurucuya hakaret ettiğinin sübuta ermediği ve bu nedenle manevi tazminat talebinin yerinde olmadığının belirtildiğini bildirmiştir.

52. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

53. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

54. Derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

55. Temyiz mercilerinin kararlarının da tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

56. Somut olayda başvurucu, manevi tazminat davasının reddedilmesine yönelik olarak Mahkeme ve Yargıtay kararlarında gerekçe bulunmadığını, delillerin gerekçede gösterilmediğini belirterek, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemece, tanıkların beyanlarına göre davalının başvurucuya hakaret ettiğinin net olarak tespit edilemediği, dolayısıyla davalının hakaret ettiğinin sübuta ermediği, bu nedenle başvurucunun manevi tazminat talebinin yerinde görülmediği gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir (bkz. § 11). Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 12). Dolayısıyla Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan da söz edilemez.

57. Açıklanan nedenlerle, manevi tazminat talebinin reddine ilişkin olarak, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki iddiası da "açıkça dayanaktan yoksun" bulunmuştur.

d. Fazla Çalışma Alacağının Reddedilmesi Nedeniyle Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

58. Başvurucu, Mahkemece yeterli gerekçe gösterilmeksizin fazla çalışma ücreti alacağının kısmen reddine karar verildiğini, ıslah dilekçesi ile artırdığı kısım zamanaşımına uğramadığı halde, bilirkişi raporları yanlış değerlendirilerek davanın kısmen reddine hükmedildiğini, Mahkemece verilen kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesince temyiz dilekçesinde belirtilen iddialar değerlendirilmeden onandığını belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

59. Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Başvurucunun fazla çalışma alacağının reddedilmesi ve mahkeme kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası Mahkemece verilen kararın yeterli gerekçe içermediği iddiası yönünden değerlendirilmiş ve bu yönden adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.

60. Başvurucunun, fazla çalışma alacağının kısmen reddine dair kararın gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

e. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası

61. Başvurucu, Bakırköy 1. İş Mahkemesinde açtığı dava sonunda fazla çalışma alacağının kısmen reddine karar verilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

62. Başvurucunun, mülkiyet hakkının ihlali iddiası, fazla çalışma alacağının reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının esas yönünden incelenmesinden sonra değerlendirilecektir.

2. Esas Yönünden

a. Fazla Çalışma Alacağının Reddedilmesi Nedeniyle Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

63. Başvurucu, Mahkemece yeterli gerekçe gösterilmeksizin fazla çalışma ücreti alacağının kısmen reddine karar verildiğini, ıslah dilekçesi ile artırdığı kısım zamanaşımına uğramadığı halde, bilirkişi raporları yanlış değerlendirilerek davanın kısmen reddine hükmedildiğini, Mahkemece verilen kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesince temyiz dilekçesinde belirtilen iddialar değerlendirilmeden onandığını belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

64. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, dava konusu olay ve olgulara ilişkin delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması sonucu keyfilik içermeyen bir gerekçe ile karar verilmesi durumunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceğini bildirmiştir.

65. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını, bilirkişi raporunun yanlış değerlendirilmesinin ve gerekçe gösterilmeden davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini belirtmiştir.

66. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

67. Anayasa'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

68. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."

69. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

70. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).

71. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).

72. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

73. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması yükümlülüğü Anayasa'da açıkça düzenlenmiş olmakla birlikte gerekçeli karar hakkı, adil ve hakkaniyete uygun yargılama yapılmasının da temel şartları arasındadır.

74. Öte yandan derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

75. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (B. No.2013/2116, 23/1/2014, § 19).

76. Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra, tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri için de gereklidir. Kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Bununla birlikte yargılama sırasında açık ve somut biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması halinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Ancak mahkemelerin davanın taraflarınca ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Başka bir ifadeyle mahkemelerce belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır (B. No.2013/7800, 18/6/2014, §§ 34-36).

77. Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (B. No.2013/1235, 13/6/2013, § 24). Mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul ve esasa dair iddia veya savunmaların cevapsız bırakılması, gerekçeli karar hakkı kapsamında adil yargılanma hakkının ihlaline neden olabilir.

78. AİHM, ulusal mahkemelerin vardığı sonucun makul olup olmadığına bakmaktadır. Mahkeme bilirkişi raporunu yeterli şekilde açıklığa kavuşturmamış, özel ve teknik bilgi ve inceleme gerektiren konularda, bunu yapmadan sonuca varmışsa makul olmayan bir yaklaşım söz konusu olmaktadır (bkz. Van Kück /Almanya, B.No: 35968/97, 12/9/2003, §§ 57-64).

79. Delillerin kabul edilebilirliği, öncelikle ulusal hukuk kurallarına göre milli mahkemelerce değerlendirilir. AİHM, yargılama sürecini bütün olarak dikkate alarak, bu süreçte delillerin nasıl sunulduğu da dâhil olmak üzere tüm deliller yönünden hakkaniyetsiz bir değerlendirme yapılıp yapılmadığını inceler (bkz. Schuler-Zgraggen /İsviçre, B.No: 14518/89, 24/6/1993, § 66).

80. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde çalışmış, 12/5/2005 tarihinde iş akdini haklı nedenlerle feshetmiştir. Başvurucu 16/6/2005 tarihinde açtığı davada 1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri arasındaki fazla çalışma alacağı olarak 250,00 TL'nin davalıdan tahsilini talep etmiş ve fazlaya ilişkin talep ve dava haklarını saklı tutmuştur. Bakırköy 1. İş Mahkemesince başvurucunun, davalı işverene ait işyerindeki fazla çalışma alacağının hesaplanması için bilirkişiden rapor alınmasına karar verilmiş ve bilirkişi 1/7/2009 tarihli raporunda, 1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri arasında net fazla çalışma alacağının 2.572,63 TL olduğunu bildirmiştir. Başvurucu, bilirkişi raporunun okunmasından sonra 7/7/2009 tarihinde ıslah dilekçesi vererek, fazla çalışma alacağını 2.322,63 TL artırmış ve toplam 2.572,63 TL'nin tahsilini talep etmiştir.

81. Mahkemece, davalının, ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı definde bulunması ve rapora itiraz etmesi üzerine bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi 6/4/2010 tarihli ek raporunda, davalının zamanaşımı savunması değerlendirildiğinde, başvurucunun ıslah tarihi 7/7/2009 tarihi olup bu tarihten geriye doğru zamanaşımı süresi olan beş yıl gidildiğinde 7/7/2004 tarihine kadar hesaplama yapıldığını, ıslah tarihi itibarıyla başvurucunun işe başlama tarihi olan 1/7/2004 ilâ 7/7/2004 tarihleri arasındaki dönem için zamanaşımının söz konusu olabileceğini, bu dönemdeki net alacağın 37,67 TL olduğunu, bu miktarın ise başvurucunun 16/6/2005 tarihli dava dilekçesindeki ilk talebi olan 250,00 TL'den düşük olduğunu, bu nedenle ilk talep gibi 250,00 TL'nin aynen alınacağını, sonuç olarak takdir ve tartışma Mahkemeye ait olmak üzere, davalının fazla çalışma alacağı için zamanaşımı savunması esas alındığında başvurucunun 250,00 TL alacağının olduğunu bildirmiştir.

82. Başvurucu, bilirkişi ek raporunun okunmasından sonra, ıslah dilekçesi doğrultusunda karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 250,00 TL fazla çalışma alacağının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır.

83. Mahkeme kararının gerekçesinde, başvurucunun hizmet süresi ve tanık beyanları dikkate alınarak belirlenen ücrete göre hesaplanan fazla çalışma alacağının 2.572,63 TL olduğu, başvurucunun 7/7/2009 tarihinde davasını ıslah ettiği, davalının rapora ve ıslah dilekçesine itirazları sonucu alınan raporda fazla çalışma alacağının, başvurucunun ilk dava ile istediği 250,00 TL olarak belirlendiği, toplanan deliller ve yapılan duruşmaya göre davanın kısmen kabulü gerektiği belirtilmiştir.

84. Bir davada, maddi olguları bildirmek tarafların; bunları hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin görevidir. Taraflarca bildirilip, iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam olarak saptanmalı, dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi ve ilgili hukuk kuralının uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır.

85. Fazla çalışma ücreti alacaklarında, 4857 sayılı Kanun'un 32. maddesi ve 818 sayılı mülga Kanun'un 126. maddesine göre beş yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. Fazla çalışma ücreti alacağı beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu için zamanaşımı definde bulunulması halinde işçi, fazla çalışma alacağını dava veya ıslah tarihinden itibaren geriye doğru beş yıl için isteyebilir. Dava veya ıslah tarihinden itibaren geriye doğru beş yılı geçen alacaklar için davalının zamanaşımı definde bulunması halinde fazla çalışma alacağının reddine karar verilebilir.

86. Somut olayda, başvurucu, 1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde çalışmış ve 12/5/2005 tarihinde iş akdini feshetmiştir. Başvurucu, 16/6/2005 tarihli dava dilekçesi ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 250,00 TL fazla çalışma alacağının ödenmesini talep etmiş, 7/7/2009 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 2.322,63 TL artırarak toplam 2.572,63 TL istemiştir. Dolayısıyla davalının zamanaşımı definde bulunduğu da dikkate alındığında, 7/7/2009 tarihinden itibaren geriye doğru beş yılı geçen süre için alacağın zamanaşımına uğradığı söylenebilir. 7/7/2009 tarihinden itibaren beş yıl geriye gidildiğinde ise 7/7/2004 tarihine ulaşılmaktadır. O halde başvurucunun 7/7/2004 tarihinden önceki döneme ait alacaklarını ıslah dilekçesi ile talep etmesi halinde zamanaşımına uğradığı ileri sürülebilir. Başvurucu, davalıya ait işyerinde 1/7/2004 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, başvurucunun işe başladığı 1/7/2004 tarihinden 7/7/2004 tarihine kadar olan süre için ıslah dilekçesi ile talep ettiği alacağının zamanaşımına uğradığı söylenebilirse de başvurucunun 16/6/2005 tarihli dava dilekçesi ile 250,00 TL talep ettiği dikkate alındığında, 16/6/2005 tarihinden itibaren geriye doğru beş yılı geçen dönem için fazla çalışma alacağının zamanaşımına uğradığı ileri sürülebilir. Buna göre, 1/7/2004 ilâ 7/7/2004 tarihleri arasındaki dönem için talep edilen fazla çalışma alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığının dava tarihi olan 16/6/2005 tarihine göre değerlendirilmesi, 7/7/2004 tarihinden sonraki döneme ait alacakların zamanaşımına uğrayıp uğramadığının ise ıslah tarihi olan 7/7/2009 tarihine göre değerlendirilmesi gerektiği halde Mahkemece bu hususlarda herhangi tartışma yapılmadığı, hangi gerekçe ile belirtilen şekilde karar verildiği anlaşılamamaktadır.

87. Mahkemece, başvurucunun dava ve ıslah dilekçesi ile talep ettiği toplam 2.572,63 TL fazla çalışma alacağının 250,00 TL'sinin hüküm altına alındığı anlaşılmışsa da zamanaşımının nasıl uygulandığı, bilirkişi ek raporunun ne şekilde değerlendirilerek hükme esas alındığı, zamanaşımının hangi tarihten başladığı, dava ve ıslah dilekçelerine göre zamanaşımı süresinin ne zaman dolduğu kararda gösterilmemiştir.

88. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların, hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini yapabilmeleri için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.

89. Somut olayda Mahkemece, hukuk kuralları resen uygulanarak, başvurucunun verdiği dava dilekçesi ve ıslah dilekçesi ile davalının zamanaşımı defi incelenerek, başvurucunun, dava ve ıslah dilekçelerinde talep ettiği alacak miktarlarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığının değerlendirilmesi, talep edilen alacakların zamanaşımı sürelerinin ayrı ayrı tartışılması, bilirkişi raporu veya ek raporundan hangisine neden itibar edildiğinin gerekçede belirtilmesi gerekirken, ek raporun sonuç kısmında belirtilen miktar dikkate alınarak hüküm kurulmuş, raporun diğer kısımları ile asıl rapor değerlendirilmemiş ve tartışılmamıştır. Ayrıca Mahkemece, davalının zamanaşımı defi savunmasının kabul edilip edilmediği kararda belirtilmediği gibi, zamanaşımı süresi ve zamanaşımına uğrama ihtimali olan alacaklar da ortaya konmamıştır. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

90. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası

91. Başvurucu, Bakırköy 1. İş Mahkemesinde açtığı dava sonunda fazla çalışma alacağının kısmen reddine karar verilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

92. Başvurucunun, Derece Mahkemesi kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yargılamanın yenilenmesine karar verildiği, mülkiyet hakkının ihlali iddialarının yargılamanın yenilenmesi davasında değerlendirilebileceği kabul edilerek, anılan ihlal iddiasının bu aşamada değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

3.  6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

93. Başvurucu, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal dildiğini tespitini, 2.572,63 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.

94. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun haklarının ihlal edildiğinin tespiti halinde, daha önce verilen kararlar doğrultusunda hakkaniyete uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olabileceğini bildirmiştir.

95. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:

"Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

96. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, fazla çalışma alacağının reddine ilişkin hükümde gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

97. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde de bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

98. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmamasına ilişkin şikâyeti yönünden düşme kararı verildiği için manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

99.  Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1.Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının, ihlal ve sonuçları ortadan kalktığı için DÜŞMESİNE,

2. Manevi tazminat talebinin reddi yönünden adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Manevi tazminat kararı yönünden gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Fazla çalışma alacağının kısmen reddi yönünden gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

5. Fazla çalışma alacağının kısmen reddi yönünden gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Bakırköy 1. İş Mahkemesine gönderilmesine,

C. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

25/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.