TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile yapılan imar planında, taşınmazının bulunduğu alanda akaryakıt istasyonu kurulmasına izin verildiğini, Antalya Valiliği tarafından açılan ve fer'i müdahil olarak katıldığı davada Antalya 2. İdare Mahkemesince kararın iptal edildiğini, temyiz üzerine Danıştay tarafından Antalya Valiliğinin taraf ehliyeti olmadığı halde bu yönden değerlendirme yapılmaksızın hükmün onandığını belirterek, Anayasa'nın 123. ve 127. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile Derece Mahkemesi ve Danıştay kararlarının ortadan kaldırılmasını, tazminat ödenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 24/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 14/7/2014 tarihli ara kararı gereğince, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 12/9/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu süresi içinde, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Antalya Büyükşehir Belediye Meclisinin 16/4/2008 tarih ve 178 sayılı kararıyla, Antalya ili, Merkez Muratpaşa 190 numaralı, imar paftasında 10548 ada ile 10552 ada sayılı parsellerin konut alanından ticaret alanına ve akaryakıt, LPG servis istasyonu alanına dönüştürülmesine yönelik olarak 1/5000 nazım imar planı değişikliği yapılmasına karar verilmiştir.
8. Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığına karşı söz konusu kararın iptali istemiyle 9/5/2008 tarihinde Antalya 2. İdare Mahkemesinde dava açılmış, başvurucu, 7/8/2008 tarihinde davalı idare yanında davaya fer'i müdahil olmuştur.
9. Antalya 2. İdare Mahkemesinin 12/2/2009 tarih ve E.2008/783, K.2009/213 sayılı kararıyla, 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca alt ölçekli imar planının üst ölçekli planlara aykırı olamayacağı, olayda, üst ölçekli imar planı olan 1/25000 ölçekli nazım imar planında dava konusu edilen yerin kullanım şeklinin "konut yerleşim bölgesi" olarak belirlendiği ve bu planda herhangi bir değişiklik yapılmadığı, bu durumda, alt ölçekteki plan olan 1/5000 ölçekli nazım imar planında söz konusu yerin kullanım şeklinin ticaret ve akaryakıt, LPG servis istasyonu alanı olarak değiştirilmesi yönünde alınan kararın, alt ölçekli planın üst ölçekli planla uyumlu olması kuralına, planlama ilke ve esaslarına, imar mevzuatı hükümlerine aykırı olduğu, davalı idare tarafından plan notunda konut alanlarına hizmet veren sosyal ve teknik alt yapı alanlarının yer alabileceğinin düzenlendiği iddia edilmişse de arazi kullanım şekillerinin plan notu ile değiştirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
10. Başvurucu ve davalı Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığının temyizi üzerine, Danıştay 6. Dairesinin 24/4/2013 tarih ve E.2010/6299, K.2013/2831 sayılı kararıyla, Mahkemece verilen kararın dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep olmadığından hüküm onanmış, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolunun açık olduğuna karar verilmiştir.
11. Davalı idare ve müdahil sıfatıyla başvurucu karar düzeltme isteminde bulunmuşlar, Danıştay 6. Dairesinin 4/12/2013 tarih ve E.2013/8038, K.2013/7860 sayılı ilâmıyla; onama kararının davalı İdareye 24/6/2013 tarihinde tebliğ edildiği, ancak 15 günlük karar düzeltme süresi geçirildikten sonra 6/9/2013 tarihinde karar düzeltme isteminde bulunulduğu anlaşıldığından davalı İdarenin karar düzeltme isteminin süre aşımı nedeniyle reddine; başvurucu müdahilin ise davada taraf olmadığı, davalı idare yanında davaya katıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 68. maddesine göre müdahilin, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia ve savunma vasıtalarını ileri sürebileceği, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabileceği, müdahilin davalı yanında davaya katıldığı, ancak davalı süresi içinde karar düzeltme isteminde bulunmadığından müdahilin karar düzeltme isteminin incelenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle başvurucunun karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
12. Anılan karar, 7/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, 24/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi şöyledir:
"1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. (Ek cümle: 5/4/1990 - 3622/11 md.; Değişik:10/6/1994-4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır.
2. Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri uygulanır."
15. 19/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 53. maddesi şöyledir.
"Hakkı veya borcu bir davanın neticesine bağlı olan üçüncü şahıs iki taraftan birine iltihak için davaya müdahale edebilir."
16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 51. maddesi şöyledir:
"Dava ehliyeti, medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir."
17. 6100 sayılı Kanun'un 66. maddesi şöyledir:
"(1) Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer'î müdahil olarak davada yer alabilir."
18. 6100 sayılı Kanun'un 68. maddesi şöyledir:
"(1) Müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir.
(2) Mahkeme, katıldığı noktadan itibaren, taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ eder."
19. 3/7/2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun "Meclis kararlarının kesinleşmesi" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir
"Belediye başkanı, hukuka aykırı gördüğü meclis kararlarını, gerekçesini de belirterek yeniden görüşülmek üzere beş gün içinde meclise iade edebilir.
Yeniden görüşülmesi istenilmeyen kararlar ile yeniden görüşülmesi istenip de belediye meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğuyla ısrar edilen kararlar kesinleşir.
Belediye başkanı, meclisin ısrarı ile kesinleşen kararlar aleyhine on gün içinde idarî yargıya başvurabilir.
Kararlar kesinleştiği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde mahallin en büyük mülkî idare amirine gönderilir. Mülkî idare amirine gönderilmeyen kararlar yürürlüğe girmez.
(İptal beşinci fıkra: Anayasa Mahkemesi'nin 4/2/2010 tarihli ve E.: 2008/27, K.: 2010/9 sayılı Kararı ile.)
Kesinleşen meclis kararlarının özetleri yedi gün içinde uygun araçlarla halka duyurulur."
20. 10/7/2004 tarih ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun "Meclis kararlarının kesinleşmesi" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"Büyükşehir belediye başkanı, hukuka aykırı gördüğü belediye meclisi kararlarını, yedi gün içinde gerekçesini de belirterek yeniden görüşülmek üzere belediye meclisine iade edebilir.
Yeniden görüşülmesi istenilmeyen kararlar ile yeniden görüşülmesi istenip de büyükşehir belediye meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğuyla ısrar edilen kararlar kesinleşir.
Büyükşehir belediye başkanı, meclisin ısrarı ile kesinleşen kararlar aleyhine (...)(2) idarî yargıya başvurabilir.
(Değişik dördüncü fıkra: 6/3/2008-5747/3 md.) Büyükşehir belediye meclisi ve ilçe belediye meclisi kararları, kesinleştiği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde mahallin en büyük mülkî idare amirine gönderilir. Mülkî idare amirine gönderilmeyen kararlar yürürlüğe girmez.
(İptal beşinci fıkra: Anayasa Mahkemesi'nin 4/2/2010 tarihli ve E.: 2008/28, K.: 2010/30 sayılı Kararı ile.)
(Mülga altıncı fıkra: 6/3/2008-5747/3 md.)
(Mülga yedinci fıkra: 6/3/2008-5747/3 md.)
Büyükşehir kapsamındaki ilçe (.) (1) belediye meclisleri tarafından alınan imara ilişkin kararlar, kararın gelişinden itibaren üç ay içinde büyükşehir belediye meclisi tarafından nazım imar plânına uygunluğu yönünden incelenerek aynen veya değiştirilerek kabul edildikten sonra büyükşehir belediye başkanına gönderilir. (Ek cümle: 6/3/2008-5747/3 md.) Üç ay içinde büyükşehir belediye meclisinde görüşülmeyen kararlar onaylanmış sayılır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 4/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/2/2014 tarih ve 2014/2388 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla yapılan 1/5000 ölçekli imar planında taşınmazının bulunduğu yerde akaryakıt ve LPG istasyonu kurulmasına izin verildiğini, Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan iptal davasına müdahil olarak katıldığını, Mahkemece, imar planının 1/25000 ölçekli üst imar planına aykırı olduğu zira taşınmazın bulunduğu kısmın konut alanı olarak gösterildiği gerekçesiyle iptal edildiğini, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararıyla 5393 sayılı Kanun'un 23. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edilmesinden sonra davacı Valiliğin dava ehliyeti kalmadığını, Danıştay tarafından bu hususun dikkate alınmadığını, Danıştayın benzer konularda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda hukuki durumun tespiti ile ehliyet yönünden davanın reddi gerektiğini belirterek bozma kararları verdiğini, ancak aleyhine verilen iptal kararını onadığını, 1/25000 ölçekli imar planının plan notunda, ihtiyaç duyulduğunda 1/5000 ölçekli imar planlarında gösterilmek kaydıyla konut alanlarına hizmet veren sosyal ve teknik alt yapı alanlarının yer alabileceğinin düzenlendiğini, dolayısıyla imar planı değişikliğinin anılan plan notuna uygun olduğunu, bu yüzden olayda üst plan alt plan uyuşmazlığı bulunmadığını, Derece Mahkemelerinin plan notundaki bu düzenlemeyi dikkate almadığını, yeterince inceleme yapmadan karar verdiklerini, bilirkişi incelemesi ve keşif yapılmadığını, davacı Antalya Valiliğinin karar düzeltme isteminin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmesi üzerine kendisi tarafından süresinde yapılan karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddedildiğini belirterek, Anayasa'nın 123. ve 127. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, Danıştay onama kararının gerekçesiz olduğunu ve Danıştay tarafından karar düzeltme talebinin reddedildiğini belirterek, Anayasa'nın 123. ve 127. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları, Danıştay onama kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında kabul edilerek bu yönden değerlendirme yapılmıştır. Başvurucunun, Antalya 2. İdare Mahkemesince yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan iptal kararı verildiğine yönelik ihlal iddiaları ise yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
24. Başvurucu, Danıştay onama kararının gerekçesiz olduğunu belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
25. Başvurucunun, Danıştay onama kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurucunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
26. Başvurucunun, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiası, gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının esas yönünden incelenmesinden sonra değerlendirilmiştir.
2. Esas Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
27. Başvurucu, Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan iptal davasına müdahil olarak katıldığını, Mahkemece, imar planının 1/25000 ölçekli üst imar planına aykırı olduğu zira taşınmazın bulunduğu kısmın konut alanı olarak gösterildiği gerekçesiyle iptal edildiğini, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararıyla 5393 sayılı Kanun'un 23. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edilmesinden sonra davacı Valiliğin dava ehliyeti kalmadığını, Danıştay tarafından bu hususun dikkate alınmadığını, Danıştayın benzer konularda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda hukuki durumun tespiti ile ehliyet yönünden davanın reddi gerektiğini belirterek bozma kararları verdiğini, ancak aleyhine verilen iptal kararını onadığını belirterek, gerekçeli karar hakkı kapsamında Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
28. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirildiğini, Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine Antalya 2. İdare Mahkemesinde açılan davada delillerin ve hukuk kurallarının yorumlanması sonucu davanın reddine karar verildiğini, başvurucunun, davalı İdare yanında müdahil olarak davaya katıldığını, hükmün Danıştay tarafından onandığını, müdahilin karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddedildiğini, Danıştayın, "uygulama imar planı değişikliği işleminin iptali ile ilgili açılan iptal davalarında, alt ölçekli imar planının üst ölçekli imar planına uygun olması gerektiği" şeklindeki yerleşik içtihadını uyguladığını, bireysel başvurunun bu yönlerden değerlendirilmesi gerektiğini, başvurucunun, Anayasa'nın 123. ve 127. maddelerinin ayrıca incelenmesine gerek olmadığını bildirmiştir.
29. Başvurucu, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiş, Antalya Valiliğinin dava açma ehliyetinin bulunmadığını, mülkiyet hakkını ilgilendiren bir davada müdahil olarak yer alması ve müdahil olduğu için karar düzeltme isteminin ve diğer taleplerinin reddedilmesinin adil yargılanma ve mülkiyet haklarını ihlal ettiğini belirtmiştir.
30. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
31. Anayasa'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
32. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
33. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
34. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).
35. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
36. AİHM'e göre mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidirler. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (bkz. Higgins ve Diğerleri /Fransa, B. No: 134/1996/753/952, 19/2/1998, § 42).
37. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usuli haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir.
38. Somut olayda, Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı (Belediye) aleyhine açılan davada, başvurucunun taşınmazının bulunduğu parsellerin konut alanından ticaret alanına ve akaryakıt ve LPG servis istasyonuna dönüştürülmesine ilişkin hazırlanan 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin kabulüne dair Büyükşehir Belediye Meclisi kararının iptali talep edilmiştir. Başvurucu, davalı Belediye yanında müdahil sıfatıyla davaya katılma talebinde bulunmuş, Mahkemece 7/8/2008 tarihinde, 1086 sayılı mülga Kanun'un 53. maddesi gereği başvurucunun davalı yanında müdahil olma talebinin kabulüne karar verilmiştir.
39. Davaya müdahale, asli veya fer'i müdahale olmak üzere iki şekilde gerçekleşebilir. Bir dava sonunda verilen hüküm, üçüncü bir kişinin hukuki durumunu etkileyebilir. Bu hallerde, üçüncü kişinin o davaya katılmasında hukuki yararı vardır. Fakat üçüncü kişi davaya bir taraf gibi katılamaz. Bilakis taraflardan birinin yanında ve onun yardımcısı olarak davaya katılabilir. Bu durumda davaya katılan üçüncü kişi fer'i müdahil olarak katılmış olur (Yargıtay 16. H.D. E.2005/13089, K.2005/13834, K.T. 29/12/2005).
40. 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Kanun'un 68. maddesine göre, müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir.
41. Somut olayda davalı ve başvurucu, davanın reddini istemiş, Mahkemece, 12/2/2009 tarihinde davanın kabulüne ve davalı Belediye tarafından yapılan işlemin iptaline, başvurucunun yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir. Karar, davalı Belediye ile başvurucu tarafından temyiz edilmiş, Danıştay Altıncı Dairesince 24/4/2013 tarihinde, "Antalya 2. İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 24/4/2013 tarihinde karar verildi" şeklinde hüküm kurulmuştur.
42. Onama kararının tebliğinden sonra davalı ve fer'i müdahilin ayrı ayrı dilekçelerle karar düzeltme yoluna başvurduğu anlaşılmıştır.
43. Karar düzeltme istemi sonucu, Danıştay Altıncı Dairesi tarafından, davalı Belediyenin, onama kararının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunmadığı gerekçesiyle karar düzeltme isteminin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Fer'i müdahil başvurucunun karar düzeltme isteminin incelenmesinde ise fer'i müdahilin davada taraf olmadığı, davalı Belediye yanında davaya katıldığı, ancak davalı süresi içinde karar düzeltme isteminde bulunmadığından, davalının yanında müdahilin isteminin incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle müdahil başvurucunun karar düzeltme isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
44. Yukarıda da belirtildiği üzere, 6100 sayılı Kanun'un 51. maddesinde belirtilen dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir ve medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14/3/2012 tarih ve E.2011/12-850, K.2012/147). İdari yargılamalarda dava ehliyeti konusunda, 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesindeki atıf nedeniyle 6100 sayılı Kanun'un 51. maddesi uygulanmaktadır.
45. Dava ehliyeti dava şartıdır. Dava şartı olduğu için karar kesinleşinceye kadar her aşamada taraflarca ileri sürülebileceği gibi, mahkeme veya temyiz mercileri tarafından da yargılamanın her aşamasında resen değerlendirilmesi gerekir.
46. 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrasının Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarih ve E.2008/28, K.2010/30 sayılı iptal kararından önceki hali şöyledir:
"Mülkî idare amiri hukuka aykırı gördüğü kararlar aleyhine idari yargıya başvurabilir."
47. 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararıyla iptal edilmiş, iptal kararının Resmi Gazetede yayımlanmasından itibaren bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Anılan iptal kararı 21/6/2010 tarihli 27619 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış, bir yıllık süre ise 21/6/2011 tarihinde sona ermiştir. İptal kararının yürürlüğe girmesi için kararlaştırılan bir yıllık sürede herhangi bir düzenleme yapılmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla anılan iptal kararının yürürlüğe girdiği 21/6/2011 tarihinden itibaren mülki idare amirlerinin, hukuka aykırı gördüğü büyükşehir belediyesi kararları aleyhine idari yargıya başvurarak dava açması konusunda dava ehliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekir.
48. Dava konusu olay ve karara benzer nitelikteki davalarda Danıştay tarafından, 5393 sayılı Kanun'un 23. maddesinin beşinci fıkrasının ve 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrasının Anayasa Mahkemesince iptal edildiği hususu değerlendirilerek karar verildiği anlaşılmıştır. Nitekim Danıştay Altıncı Dairesi, 29/11/2010 tarih ve E.2008/12077, K.2010/10560 sayılı kararında; "Danıştay Altıncı Dairesinin 18/2/2008 tarihli E.2008/61 sayılı ve 12/3/2008 tarihli E.2008/1528 sayılı kararları ile idarenin bütünlüğü ilkesinin sağlanmasına yönelik olarak, merkezi idarece yerel yönetimler üzerinde Anayasa ile tanınan ve çerçevesi çizilen idari vesayet yetkisinin, 5393 sayılı Kanun'un 23. maddesinin beşinci fıkrası ve 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrası ile yalnızca hukuka uygunluk denetimi şeklinde yargı eliyle gerçekleştirilmesi yolundaki getirilen düzenlemeyle idarenin bütünlüğü ilkesinin zayıflatıldığı, bu durumun ise Anayasa'nın 123. ve 127. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılması üzerine Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru sonucu, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarih ve E.2008/27, K.2010/29 sayılı kararı ve E.2008/28, K.2010/30 sayılı kararı ile başvuru doğrultusunda söz konusu kuralların iptallerine, iptal edilen fıkraların dışındaki kısmın doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görülerek iptal kararının Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilerek, 22/6/2010 tarihli 27619 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Bu durumda, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde, görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmeleri, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu gibi temyiz incelemesinin Anayasa'ya aykırılığı belirlenerek iptal edilen kurallara göre yapılması mümkün olmadığından, İdare Mahkemesince söz konusu karar göz önünde bulundurulmak suretiyle yeniden karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle Antalya 1. İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir." şeklinde sonuca ulaşmıştır.
49. Yine Danıştay Altıncı Dairesi, 20/4/2012 tarih ve E.2009/8743, K.2012/1916 sayılı kararında; "5393 sayılı Kanun'un 23. maddesinin beşinci fıkrası ile 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrası Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarih ve E.2008/27, K.2010/29 ve E.2008/28, K.2010/30 sayılı kararları ile iptal edilmiştir. Bir kanunun Anayasa Mahkemesince Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmesi halinde, bu tarihten önce açılmış ve görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine aykırı düşecektir. Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları, bu kararlardan önce açılmış ve henüz sonuçlanmamış bakılmakta olan davalarda uygulanmalıdır. Bu durumda, bakılmakta olan Antalya Valiliğinin, Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi kararının iptali istemiyle dava açabilmesinin yasal dayanağı ortadan kalkmış olduğundan dava ehliyetinin de kalmadığının kabulü gerekir. Hal böyle olunca, açıldığı tarih itibarıyla 'dava ehliyeti' sorunu bulunmayan iş bu davanın, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararı ile oluşan hukuki durum nedeniyle ehliyet yönünden reddi gerektiğinden, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen idare Mahkemesi kararının bozulması gerekir." şeklinde sonuca ulaşmıştır.
50. 6100 sayılı Kanun'un 33. maddesi şöyledir.
"Hâkim, Türk hukukunu resen uygular."
51. Başvuru konusu olayda, Antalya Valiliği tarafından 9/5/2008 tarihinde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan iptal davasına başvurucu, 7/8/2008 tarihinde fer'i müdahil olarak katılmıştır. Mahkemece 12/2/2009 tarihinde davanın kabulüne, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın davalı ve başvurucu tarafından temyizi üzerine Danıştay Altıncı Dairesince 24/4/2013 tarihinde hüküm onanmıştır. Anılan tarihte, Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararı ile verilen 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptaline dair karar yürürlüğe girmiştir.
52. Yukarıda anılan Kanun hükümleri ve içtihatlar ışığında hukuk kurallarının mahkemeler tarafından resen uygulanması gerektiği dikkate alındığında mülki idare amiri konumunda olan Antalya Valiliğinin dava açma konusunda dava ehliyetinin bulunup bulunmadığının Anayasa Mahkemesinin 4/2/2010 tarihli kararı ile verilen 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptali kararı doğrultusunda değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Nitekim benzer davalarda 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edildiği hususu dikkate alınarak temyiz incelemesi yapıldığı anlaşılmıştır. Somut olayda ise Antalya 2. İdare Mahkemesince verilen 12/2/2009 tarihli karar tarihinde 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrası iptal edilmemişse de Danıştay tarafından 24/4/2013 tarihinde yapılan temyiz incelemesi sırasında 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptaline dair karar yürürlüğe girdiği halde Danıştay tarafından resen dikkate alınması gereken anılan iptal kararının ve dava şartı olan davacının dava ehliyetinin değerlendirilmesi gerekirken, bu konuda hiçbir tartışma ve değerlendirme yapılmaksızın hükmün onandığı anlaşılmıştır.
53. O halde, Danıştay temyiz incelemesi safhasında 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edildiği ve bu madde ile mülki idare amirlerine verilen dava açma yetkisinin iptal edildiği dikkate alındığında, Danıştay tarafından, Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davanın dayanağı olan 5216 sayılı Kanun'un 14. maddesinin beşinci fıkrasının iptal edildiği göz önünde bulundurularak, davacının, dava şartı olan ve davanın her aşamasında resen gözetilmesi gereken dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, benzer konularda temyiz incelemesi sonucu verilen kararlar ile karşılaştırma yapılarak ve bu hususların tamamı tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu konular değerlendirilmeksizin ve tartışılmaksızın onama kararı verilmesinin başvurucunun gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
54. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
55. Başvurucu, Antalya Valiliği tarafından Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan iptal davasına, davalı yanında müdahil olarak katıldığını, Mahkemece, imar planının 1/25000 ölçekli üst imar planına aykırı olduğu zira taşınmazın bulunduğu kısmın konut alanı olarak gösterildiği gerekçesiyle iptal edildiğini, 1/25000 ölçekli imar planının plan notunda, ihtiyaç duyulduğunda 1/5000 ölçekli imar planlarında gösterilmek kaydıyla konut alanlarına hizmet veren sosyal ve teknik alt yapı alanlarının yer alabileceğinin düzenlendiğini, dolayısıyla imar planı değişikliğinin anılan plan notuna uygun olduğunu, bu yüzden olayda üst plan alt plan uyuşmazlığı bulunmadığını, Derece Mahkemelerinin plan notundaki bu düzenlemeyi dikkate almadığını, yeterince inceleme yapmadan karar verdiklerini, bilirkişi incelemesi ve keşif yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
56. Başvurucunun, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik yukarıda yer verilen ilkeler ışığında, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının bu aşamada değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
57. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini, Derece Mahkemesi ve Danıştay kararlarının ortadan kaldırılmasını, 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.
58. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun haklarının ihlal edildiğinin kabul edilmesi halinde hakkaniyete uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olacağını bildirmiştir.
59. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
60. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, 6216 sayılı Kanun'un (1) ve (2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın ilgili Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
61. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle tazminat talebinde bulunmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine karar verildiği için başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
62. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun gerekçeli karar hakkı yönünden adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
4/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.