İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Ali TOPUZ, Haluk KOÇ ve 115 Milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : 31.7.2003 günlü, 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 6. maddesiyle 2.2.1981 günlü, 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’a eklenen Geçici 4. Maddenin, 7. maddesiyle 27.6.1984 günlü ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’a eklenen Geçici 9. Maddenin, 10. maddesinin (a) fıkrasıyla 28.3.2002 günlü ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 9. maddesi sonuna eklenen fıkranın üçüncü tümcesinin, 10. maddesinin (c) fıkrasıyla değiştirilen, 4749 sayılı Yasanın 17. maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafının “5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” bölümünün, 10. maddesinin (c) fıkrasıyla 4749 sayılı Yasa’nın 17. maddesine eklenen (C) fıkrasının ve Geçici 3. Maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’nın 2., 11., 90., 104. ve 127. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri ve yürürlüklerinin durdurulması istemidir.
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
İptal ve yürürlüğün durdurulması istemlerini içeren 8.10.2003 günlü dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
“I. OLAY
12.08.2003 tarih ve 25197 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, çeşitli kanunlarda değişiklik yapmıştır. 4969 sayılı Kanunun, 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’da, 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’da, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nda ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda yaptığı değişiklikler Anayasa’ya aykırılıklar içermektedir.
Anayasa’ya aykırı olan bu hükümlerin iptali ve uygulanmaları durumunda giderilmesi olanaksız hukukî durum ve zararlar ortaya çıkacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulması istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açılmıştır.
Aşağıda önce, 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun söz konusu dava çerçevesinde iptali istenen hükümlerine yer verildikten sonra, iptali istenen hükümlerle ilgili olarak Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri açıklanmıştır.
II. İPTALİ İSTENEN HÜKÜMLER
1) 4969 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin 02.02.1981 tarih ve 2380 sayılı Kanuna eklediği Geçici Madde 4
4969 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi aynen aşağıdaki gibidir:
“MADDE 6.- 02.02.1981 tarihli ve 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 4. - 2003 yılının sonuna kadar, 1 inci maddede yer alan “% 6” pay oranı “% 5” olarak uygulanır.”
İptali istenen hüküm, Geçici Madde 4’tür.
2) 4969 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin 27.06.1984 tarih ve 3030 sayılı Kanuna eklediği Geçici Madde 9
4969 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki gibidir:
“MADDE 7.- 27.06.1984 tarihli ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 9. - 2003 yılının sonuna kadar, 18 inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan ve halen “% 4.1” olarak uygulanan “% 3” pay oranı “% 3.5” olarak uygulanır.”
İptali istenen hüküm, Geçici Madde 9’dur.
3) 4969 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (a) fıkrasının 4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin sonuna eklediği fıkranın üçüncü cümlesi
4969 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (a) fıkrasının 4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin sonuna eklediği fıkra şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti adına, yabancı ülke ve kuruluşlara yapılacak savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili görüşmelerde bulunmaya ve andlaşmalar imzalamaya, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek kişi ve kuruluşlar yetkilidir. Yabancı ülkelere bu amaçla verilecek hibe ve yardım karşılıkları Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır. Söz konusu andlaşmalar Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe girer. Andlaşmada belirtilen nakdi hibe ve yardımlar bütçeye gider kaydedilerek T.C. Merkez Bankasında ilgili ülke adına döviz cinsinden açılacak hesaba aktarılabilir. Ödemeler, andlaşma hükümleri çerçevesinde ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek esaslar dahilinde ilgili hesaptan yaptırılır.”
İptali istenen; “Söz konusu andlaşmalar Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe girer” cümlesidir.
4) 4969 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (c) fıkrasının değiştirdiği 4749 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafındaki “05.05.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31.05.1963 tarihli ve 244 sayılı Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” ibaresi
4969 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (c) fıkrasının değiştirdiği 4749 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafı şöyledir:
“05.05.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31.05.1963 tarihli ve 244 sayılı Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun ile ilgili yılı bütçe kanunlarının bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.”
İptali istenen; “05.05.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31.05.1963 tarihli ve 244 sayılı Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” ibaresidir.
5) 4969 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin (c) fıkrasıyla 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 17 nci maddesine eklenen “C” fıkrası
4969 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (c) fıkrasıyla 4749 sayılı Kanunun 17 inci maddesine eklenen “C” fıkrası aynen şöyledir:
“C) Bu Kanun gereği imzalanan andlaşmalar 23.05.1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanun hükümlerinden muaf olup Resmi Gazetede yayımlanmaz.”
6) 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici Madde 3’ünün ikinci fıkrası
4969 sayılı Kanunun Geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki gibidir:
“2003 yılı sonuna kadar, 29.07.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun geçici 19 uncu maddesinde yer alan “% 5” pay oranı “% 4.5” olarak uygulanır.”
III. ANAYASA’YA AYKIRILIK İDDİALARININ GEREKÇESİ
1) 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6 ncı Maddesinin 02.02.1981 tarih ve 2380 Sayılı Kanuna Eklediği Geçici Madde 4’ün Anayasa’ya Aykırılığı
2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanuna 4969 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle eklenen geçici madde ile, 2003 yılının sonuna kadar, 2380 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yer alan Genel Bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamının “% 6”sına tekabül eden pay oranının “% 5” olarak uygulanması hükme bağlanmıştır.
Bilindiği gibi, 2003 Mali Yılı Bütçe Kanununun 51. maddesinin (v) fıkrasında yapılan düzenleme ile 2003 yılı Þubat ayı gelirlerinin dağıtımından başlamak üzere 02.02.1981 tarihli ve 2380 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yer alan “% 6” pay oranının “% 5” olarak uygulanması hükme bağlanmıştır.
Ancak CHP, Bütçe Kanununun bu hükmünün Anayasa’ya aykırılığını ileri sürerek bu maddenin yürürlüğünün durdurulmasını ve iptalini talep etmiş ve Anayasa Mahkemesi de, E. 2003/41, K. 2003/8 (Yürürlüğü Durdurma) ve 17.7.2003 tarihli kararı ile 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 51 inci maddesinin (v) fıkrasının yürürlüğünü durdurmuştur.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararından sonra 12.08.2003 tarih ve 25197 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun; 6 ncı maddesinin 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanuna eklediği Geçici Madde 4 ile, tekrar 2003 yılının sonuna kadar, 1 inci maddede yer alan Genel Bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamının “% 6”sına tekabül eden pay oranının “% 5” olarak uygulanması esası getirilmiştir.
Anayasa’nın 127 nci maddesinin son fıkrasında “yerel yönetimlere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır” ilkesi yer almaktadır.
Bu ilke yerel yönetimlerin yerine getirmek zorunda oldukları kamu hizmetleri ile orantılı, sürekli ve düzenli gelir kaynakları sağlamayı, merkezi yönetim için bir ödev haline getirmektedir.
Söz konusu “Geçici Madde 4”te yapılan düzenleme ise, yerel yönetimlerin gelir kaynaklarını azaltmak suretiyle onların görevleri ile orantılı gelir kaynaklarına sahip olmasını engellemekte ve dolayısı ile Anayasa’nın 127’nci maddesinin son fıkrasına aykırı bir nitelik taşımaktadır.
Bütçelerini ve yatırımlarını mevcut gelir kaynaklarını göz önünde tutarak planlayan yerel yönetimlerin gelirlerinde azalma meydana getirecek uygulamalar ve yeni yasal düzenlemeler, yerel yönetimlerin yerine getirmek zorunda oldukları kamu görevlerinde aksamalara neden olacaktır.
Yerel yönetimlerin üstlendikleri yükümlülükleri zamanında, uygun bir şekilde yerine getirmesinin ve gelirlerinin sürekliliği ile düzenliliğinin yaşamsal önemi vardır. Yerel yönetimlere yeterli mali kaynak sağlanması anayasal bir zorunluluktur.
Diğer yandan yerel yönetimlerin bütçelerini ve yatırımlarını mevcut yasalarda gösterilen gelir kaynaklarına dayanarak planlamalarından ve bunları uygulamaya koymalarından sonra, aynı bütçe yılı içinde yasalarda bu görevleri azaltıcı değişiklikler yapılması, Anayasa’nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin temel unsurları olan hukuk güvenliği ve hukuk istikrarına da aykırı bir durumdur.
Merkezî yönetim, yerel yönetimlerin görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamada onlara yardımcı olmalıdır. Merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin karşılıklı bağ ve ilişkilerinin bu doğrultuda düzenlenmesi, yerel yönetimlere yerine getirmek zorunda oldukları kamu hizmetleri ile orantılı, sürekli ve düzenli gelir kaynaklarının sağlanması gerekmektedir.
Anayasa’da yer alan hukuk devleti ilkesi, Anayasa’nın temel ilkelerinden biridir. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır. Hukuka güvenin, kamu düzeninin ve istikrarın korunması hukuk devleti ilkesine bağlılık ile mümkündür.
Hukuk devleti kavramını ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasa’nın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez. Anayasa’nın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerini ifade eden Anayasa’nın 11 inci maddesi ile bağdaşması da beklenemez.
Bu düzenlemenin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına da uygun olmadığı ortadadır. Bilindiği gibi, 3723 sayılı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 08.05.1991 tarihinde kabul edilerek 21.05.1991 tarih ve 20877 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Bakanlar Kurulu, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını, 06.08.1992’de 92/3398 sayılı Karar ile onaylamış ve Bakanlar Kurulu Kararı 03.10.1992 tarih ve 21364 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Söz konusu Şartın, Yerel Makamların Mali Kaynakları başlıklı 9 uncu maddesinde de; ulusal ekonomik politika çerçevesinde, yerel makamlara kendi yetkileri dahilinde serbestçe kullanabilecekleri yeterli mali kaynaklar sağlanacağına; yerel makamların mali kaynaklarının Anayasa ve kanunla belirlenen sorumluluklarla orantılı olacağına ilişkin hükümler yer almaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanuna 4969 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle eklenen Geçici Madde 4, Anayasa’nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ve Anayasa’nın 11 inci maddesindeki Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkelerine ve Anayasa’nın 127 nci maddesinin son fıkrasının son cümlesindeki; mahalli idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır ilkesine açıkça aykırı olup, iptali gerekir.
2) 4969 sayılı Kanunun 7 nci Maddesinin 27.06.1984 Tarih ve 3030 Sayılı Kanuna Eklediği Geçici Madde 9’un Anayasa’ya Aykırılığı
4969 sayılı Kanunun 7 nci maddesiyle; 27.06.1984 tarihli ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna eklenen Geçici Madde 9 ile, 2003 yılı Şubat ayı gelirlerinin dağıtımından başlamak üzere 3030 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan ve halen “% 4.1” olarak uygulanan “% 3” pay oranının “% 3.5” olarak uygulanması hükme bağlanmıştır.
2003 Mali Yılı Bütçe Kanununun 51. maddesinin (y) fıkrası ile; 2003 yılı Şubat ayı gelirlerinin dağıtımından başlamak üzere 3030 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan ve halen “% 4.1” olarak uygulanan pay oranının “% 3.5” olarak uygulanması hükme bağlanmıştır.
CHP, Bütçe Kanununun bu hükmünün Anayasa’ya aykırılığını ileri sürerek bu maddenin yürürlüğünün durdurulmasını ve iptalini talep etmiş ve Anayasa Mahkemesi de, E. 2003/41, K. 2003/8 (Yürürlüğü Durdurma) ve 17.7.2003 tarihli Kararı ile 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 51 inci maddesinin (y) fıkrasının yürürlüğünü durdurmuştur.
Bunun üzerine 12.08.2003 tarih ve 25197 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 7 nci maddesiyle 3030 sayılı Kanuna eklenen “Geçici Madde 9” ile 2003 yılı Þubat ayı gelirlerinin dağıtımından başlamak üzere 3030 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan ve halen “% 4.1” olarak uygulanan pay oranının “% 3.5” olarak uygulanması yolunda yeni bir düzenleme yapılmıştır.
Anayasa’nın 127’nci maddesinin son fıkrasının son cümlesinde; mahalli idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır, hükmü bulunmaktadır. Merkezî yönetimin, yerel yönetimlerin görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamada onlara yardımcı olması ve karşılıklı bağ ve ilişkileri bu doğrultuda düzenlemesi ve onlara görevleri ile orantılı gelir kaynakları bulması, bu hükmün gereğidir.
Söz konusu Geçici Madde 9’da yapılan düzenleme, yerel yönetim gelirlerinde düşmeye yol açtığı için, yerel yönetimlerin yerine getirmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin de aksamasına neden olacak niteliktedir ve Anayasa’nın 127 inci maddesinin son fıkrasına aykırıdır.
Söz konusu düzenlemenin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile uyum halinde olduğu söylenemez. Bilindiği gibi, 3723 sayılı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 08.05.1991 tarihinde kabul edilerek 21.05.1991 tarih ve 20877 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Bakanlar Kurulu, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını, 06.08.1992’de 92/3398 sayılı Karar ile onaylamış ve Bakanlar Kurulu Kararı 3.10.1992 tarih ve 21364 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Yerel Yönetimler Özerklik Şartının, Yerel Makamların Mali Kaynakları başlıklı 9 uncu maddesinde de; ulusal ekonomik politika çerçevesinde, yerel makamlara kendi yetkileri dahilinde serbestçe kullanabilecekleri yeterli mali kaynakların sağlanacağı, yerel makamların mali kaynaklarının Anayasa ve kanunla belirlenen sorumluluklarla orantılı olacağı hükümleri yer almaktadır.
Geçici madde 9 ile getirilen düzenleme, yerel yönetim gelirlerinde yerine getirmeleri zorunlu hizmetlerle orantılı gelir sağlanmasına olanak bırakmayacak bir düşüşe neden olduğu için söz konusu şartın da gereklerini yerine getirmemektedir.
Bütçelerini ve yatırımlarını mevcut gelir kaynaklarını göz önünde tutarak planlayan ve uygulamaya başlayan yerel yönetimlerin aynı bütçe yılında gelirlerinde azalma meydana getirecek uygulamalar ve yeni yasal düzenlemeler, yerel yönetimlerin yerine getirmek zorunda oldukları kamu görevlerinde aksamalara neden olacaktır.
Yerel yönetimlerin üstlendikleri yükümlülükleri zamanında, uygun bir şekilde yerine getirmesinin ve gelirlerinin sürekliliği ile düzenliliğinin yaşamsal önemi vardır. Yerel yönetimlere yeterli mali kaynak sağlanması anayasal bir zorunluluktur. Geçici madde 9 ile bu anayasal zorunluluğa aykırı bir düzenleme yapılmıştır.
Diğer yandan yerel yönetimlerin bütçelerini ve yatırımlarını mevcut yasalarda gösterilen gelir kaynaklarına dayanarak planlamalarından ve bunları uygulamaya koymalarından sonra, aynı bütçe yılı içinde yasalarda bu gelir kaynaklarını azaltıcı değişiklikler yapılması, Anayasa’nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin temel unsurları olan hukuk güvenliği ve hukuk istikrarına da aykırı bir durumdur.
Anayasa’da yer alan hukuk devleti ilkesi, Anayasa’nın temel ilkelerinden biridir. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır. Hukuka güvenin, kamu düzeninin ve istikrarın korunması hukuk devleti ilkesine bağlılık ile mümkündür.
Hukuk devleti kavramını ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasa’nın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez. Anayasa’nın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerini ifade eden Anayasa’nın 11 inci maddesi ile bağdaşması da beklenemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna 4969 sayılı Kanunun 7 nci maddesiyle eklenen Geçici Madde 9; Anayasa’nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ve Anayasa’nın 11 inci maddesindeki Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkelerine ve Anayasa’nın 127 nci maddesinin son fıkrasının son cümlesindeki; mahalli idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır ilkesine açıkça aykırı olup, iptali gerekir.
3) 4969 Sayılı Kanunun 10 uncu Maddesinin (a) Fıkrasının 4749 Sayılı Kanunun 9 uncu Maddesinin Sonuna Eklediği Fıkranın Üçüncü Cümlesinin Anayasa’ya Aykırılığı.
4969 Sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (a) fıkrasının 4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin sonuna eklendiği fıkranın üçüncü cümlesinde, söz konusu fıkranın birinci cümlesinde belirtilen andlaşmaların Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe gireceği hükmü yer almaktadır.
Anayasa’nın 90 ıncı maddesine bakıldığında, milletlerarası andlaşmaların onaylanması yetkisinin yasama ve yürütme organları arasında paylaştırıldığı görülmektedir.
Andlaşmaları onaylamaya yetkili makam, Cumhurbaşkanıdır. Anayasa’nın 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde, milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak yetkisi Cumhurbaşkanının yetki ve görevleri arasında sayılmaktadır.
Cumhurbaşkanının onay yetkisini kullanabilmesi, kural olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.
90 ıncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında ise bu kuralın istisnalarına yer verilmiştir.
90 ıncı maddenin ikinci fıkrasına göre, ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak koşuluyla yayımlanma ile yürürlüğe girer ve bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bilgisine sunulur.
Anayasa’nın 90 ıncı maddenin üçüncü fıkrasında yer alan istisna ise, yürütme organını Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermek yükümlülüğünden de kurtarmakta, hatta bazı durumlarda bir andlaşmayı yayımlanmadan da yürürlüğe koyma imkanını vermektedir. 90 ıncı maddesi üçüncü fıkrasına göre, “Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik ve idari andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunmaları zorunluluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.”
4969 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (a) fıkrasının 4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesine eklediği fıkranın üçüncü cümlesinde, söz konusu fıkranın birinci cümlesinde belirtilen andlaşmaların Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe gireceği bildirilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin andlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun bulmasına gerek bırakmayan bir düzenleme yapılmıştır.
Ancak bu düzenleme, 90 ıncı maddenin birinci fıkrasındaki kuralın istisnalarını gösteren Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasında belirtilen hallerle uyumlu değildir.
Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 3 üncü fıkrasında belirtilen istisna, savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlar ile ilgili andlaşmaları içermemektedir.
Bu nedenle 4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesine eklenen fıkranın birinci cümlesinde yer alan andlaşmaların, Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 3 üncü fıkrasında belirtildiği gibi, sadece Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe sokulabilmesi düşünülemez.
Bu tür andlaşmaların hibe ve yardım niteliğine dayanılarak ekonomik bir karakter taşıdıklarının öne sürülmesi de Anayasa’ya uygunluğu sağlamak bakımından durumda bir değişiklik yapmaz. Bunun nedeni, Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 3 üncü fıkrasında kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik nitelikteki andlaşmaların yayımlanmadan yürürlüğe konulamayacağının bildirilmiş olmasıdır.
4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesine eklenen fıkranın üçüncü cümlesine ise yayımla yürürlüğe girmekten değil, Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe girmekten söz edilmektedir.
4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesine eklenen fıkranın üçüncü cümlesinde yer alan hükmün Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan istisnanın kapsamına girip giremeyeceği hususu incelendiğinde, bunun da imkansız olduğu görülmektedir.
Çünkü, 90 ıncı maddenin ikinci fıkrasına giren hallerde de, andlaşmanın yayımla yürürlüğe konulabileceği bildirilmiştir. Halbuki söz konusu yeni fıkranın üçüncü cümlesinde, andlaşmanın yayımlanma ile yürürlüğe girmesi ilkesinden uzaklaşılmış ve Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe girmesine olanak tanınarak, 90 ıncı maddenin ikinci fıkrasındaki kuralın dışına çıkılmıştır.
Diğer taraftan söz konusu yeni fıkranın getirdiği düzenlemede, Türk kanunlarına değişiklik getiren andlaşmaların kapsam dışı olduğuna ilişkin herhangi bir kayıt getirilmeyerek, bu tür andlaşmalar açısından Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 4 üncü fıkrasına aykırı düşecek durumlara zemin hazırlanmıştır.
Bu tablo 4969 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (a) fıkrasının 4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesine eklediği fıkranın üçüncü cümlesinin, uluslararası andlaşmaların onaylanmasında uyulacak genel kuralı gösteren Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin birinci fıkrası ile 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak” cümlesine; Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 1 inci fıkrası ile 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki genel kuralın istisnalarını gösteren Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarına; Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 4 üncü fıkrasına aykırı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Anayasa’nın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasa’nın 11 inci maddesinde yer alan Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ve dolayısı ile Anayasa’nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi ile bağdaşması düşünülemez.
Anayasa’nın 2, 11, 90/1, 90/2, 90/3, 90/4 üncü maddelerine ve 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendine aykırı olan söz konusu fıkranın üçüncü cümlesinin iptali gerekmektedir.
4) 4969 Sayılı Kanunun 10 uncu Maddesinin (c) Fıkrasının Değiştirdiği 4749 Sayılı Kanunun 17 nci Maddesinin (B) Fıkrasının Birinci Paragrafında Yer Alan “05.05.1969 Tarihli ve 1173 Sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun İle 31.05.1963 Tarihli ve 244 Sayılı Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması İle Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” İbaresinin Anayasa’ya Aykırılığı
1173 ve 244 sayılı Kanunlar, Anayasa’nın 90 ve 104 üncü maddelerinde sayılan esaslar dairesinde uluslararası andlaşmaların yapılmasına ilişkin kuralları getirmekte; dolayısı ile Anayasa ilkelerini yasa düzeyinde yaşama geçirmektedir. Bu Kanunların 4749 sayılı Kanuna aykırı hükümlerinin uygulanmaması halinde, 4749 sayılı Kanuna dayanılarak yapılacak andlaşmaların Anayasa’nın 90 ve 104 üncü maddelerine aykırı bir görünümde gerçekleşmesine imkan açılacak ve özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kanunla uygun bulunması gereği olmaksızın onaylanan andlaşmalar bakımından, onaylamayı uygun bulan bir kanun olmadığından Anayasa yargısına başvurmak olanağı da söz konusu olmayacağı için herhangi bir yargısal denetim yapılamayacaktır.
Bu durum, hukuk düzenimizin Anayasa’ya aykırı biçimde yapılacak andlaşmalarla, Anayasa’ya aykırı bir görünüm almasına ve Anayasa’nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti adı verilen yönetimin temeli olan hukukun üstünlüğü ilkesi ile Anayasa’nın 11 inci maddesinde yer alan üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerinin etkisizleştirilmesine neden olacaktır.
Anayasa’nın 90 ıncı maddesinde ifade edilen ilkelerin ve 104. maddesinin 2 nci fıkrasının (b) bendinde uluslararası andlaşmaların onayı ve yayımı için Cumhurbaşkanına verilen yetkilerin yaşama geçmesini engelleyen, bu suretle Anayasa’nın 90 ve 104 üncü maddelerinin uygulanma imkanını ortadan kaldıran, Anayasa’nın 2 ve 11 inci maddelerindeki ilkelerin etkisizleştirilmesine imkan hazırlayan söz konusu ibarenin iptali gerekmektedir.
5) 4969 Sayılı Kanunun 10 uncu Maddesinin (c) Fıkrasının 4749 Sayılı Kanunun 17 nci Maddesine Eklediği (C) Fıkrasının Anayasa’ya Aykırılığı
4969 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (c) fıkrasının, 4749 sayılı Kanunun 17 nci maddesine eklediği (C) fıkrasında, 4749 sayılı Kanun gereği imzalanan andlaşmaların Resmi Gazete’de yayımlanmayacağı belirtilmiştir.
Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin birinci fıkrasında uluslararası andlaşmaların onaylanmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmanın bir kanunla uygun bulunmasına bağlı olduğu kuralı yer almakta; Anayasa’nın 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde ise, TBMM andlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun bulduktan sonra, andlaşmayı onay ve yayım, yetki ve görevini Cumhurbaşkanına vermektedir.
Bu ana kuralın istisnaları ve bu bağlamda hangi tür andlaşmalar için yayım zorunluluğu bulunduğu, Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 2, 3 ve 4 üncü fıkralarında gösterilmiştir.
Örneğin, kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmaların, Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 3 üncü fıkrasına göre yayımlanmadan yürürlüğe konulması düşünülemez. Aynı durum Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 4 üncü fıkrasında yer alan Türk kanunlarına değişiklik getiren andlaşmalar için de geçerlidir.
Söz konusu (c) fıkrasında, 4749 sayılı Kanunun kapsamına giren tüm andlaşmaların, Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü fıkrasında yer alan ve yayımı zorunlu olan türdekiler dışlanmadan, yayımlanmayacağının bildirilmesi, bu tür yayımı zorunlu andlaşmalar açısından bu fıkrayı, Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 3 üncü fıkrasına aykırı bir görünüme taşımaktadır.
Anayasa’nın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasa’nın 11 inci maddesinde yer alan Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkeleri ve dolayısı ile Anayasa’nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi ile bağdaşması düşünülemez.
Uluslararası andlaşmaların onaylanması ve yayımı konusunda genel kuralı koyan Anayasa’nın 90 ıncı maddesinin 1 inci fıkrası ile 4 üncü fıkrasına, 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendine ve 90 ıncı maddenin 2 ve 3 üncü fıkralarında gösterilen yayım zorunluluklarına aykırı bir düzenleme getiren söz konusu (C) fıkrasının iptali gerekmektedir.
6) 4969 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici Madde 3’ünün İkinci Fıkrasının Anayasa’ya Aykırılığı
4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile, 2003 yılı sonuna kadar, 29.07.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun geçici 19 uncu maddesinde yer alan “% 5” pay oranının “% 4.5” olarak uygulanması hükme bağlanmıştır.
Bilindiği gibi, 2003 Mali Yılı Bütçe Kanununun 51. maddesinin (y) fıkrasında yapılan düzenleme ile 29.07.1970 tarihli ve 1319 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesinde yer alan “% 5” pay oranının “% 4.5” olarak uygulanması hükme bağlamıştır.
CHP, Bütçe Kanununun bu hükmünün Anayasa’ya aykırılığını ileri sürerek bu maddenin yürürlüğünün durdurulmasını ve iptalini talep etmiş ve Anayasa Mahkemesi de, E. 2003/41, K. 2003/8 (Yür.Dur.) ve 17.7.2003 tarihli Kararı ile 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 51 inci maddesinin (y) fıkrasının yürürlüğünü durdurmuştur.
Bunun üzerine 12.08.2003 tarih ve 25197 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun; Geçici Madde 3’ün ikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, 1319 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesinde yer alan “% 5” pay oranının “% 4.5” olarak uygulanması doğrultusunda yeni bir düzenleme yapılmıştır.
Anayasa’nın 127 nci maddesinin son fıkrasının son cümlesinde; mahalli idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır, hükmü bulunmaktadır. Anılan idarelerin yerine getirmek zorunda oldukları kamu hizmetleri için sürekli ve düzenli gelir kaynaklarına kavuşturulmaları şarttır. Merkezî idarenin, mahallî idarelerin görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamada onlara yardımcı olması ve karşılıklı bağ ve ilişkileri bu doğrultuda düzenlemesi ve onlara görevleri ile orantılı gelir kaynakları bulması gerekmektedir.
Geçici Madde 3’ün ikinci fıkrası ile getirilen düzenleme bu gereği karşılayamadığı için Anayasa’nın 127 nci maddesinin son fıkrasına aykırıdır.
Söz konusu düzenlemenin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına da uygun olduğu söylenemez. Bilindiği gibi, 3723 sayılı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 08.05.1991 tarihinde kabul edilerek 21.05.1991 tarih ve 20877 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Bakanlar Kurulu, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını, 06.08.1992’de 92/3398 sayılı Karar ile onaylamış ve Bakanlar Kurulu Kararı 03.10.1992 tarih ve 21364 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Yerel Yönetimler Özerklik Şartının, Yerel Makamların Mali Kaynakları başlıklı 9 uncu maddesinde; ulusal ekonomik politika çerçevesinde, yerel makamlara kendi yetkileri dahilinde serbestçe kullanabilecekleri yeterli mali kaynaklar sağlanacağı, yerel makamların mali kaynaklarının Anayasa ve kanunla belirlenen sorumluluklarla orantılı olacağı hükümleri yer almaktadır.
Yapılan düzenleme, yerel yönetimlerin gelirlerini yerine getirmekle görevli oldukları hizmetleri yerine getirmelerine olanak bırakmayacak ölçüde azalttığı için söz konusu şarta aykırı bir nitelik taşımaktadır.
Bütçelerini ve yatırımlarını mevcut gelir kaynaklarını göz önünde tutarak planlayan yerel yönetimlerin gelirlerinde azalma meydana getirecek uygulamalar ve yeni yasal düzenlemeler, yerel yönetimlerin yerine getirmek zorunda oldukları kamu görevlerinde aksamalara neden olacaktır.
Diğer yandan yerel yönetimlerin bütçelerini ve yatırımlarını mevcut yasalarda gösterilen gelir kaynaklarına dayanarak planlamalarından ve bunları uygulamaya koymalarından sonra, aynı bütçe yılı içinde yasalarda bu gelir kaynaklarını azaltıcı değişiklikler yapılması, Anayasa’nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin temel unsurları olan hukuk güvenliği ve hukuk istikrarına da aykırı bir durumdur.
Anayasa’da yer alan hukuk devleti ilkesi, Anayasa’nın temel ilkelerinden biridir. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır. Hukuka güvenin, kamu düzeninin ve istikrarın korunması hukuk devleti ilkesine bağlılık ile mümkündür.
Hukuk devleti kavramını ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasa’nın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez. Anayasa’nın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerini ifade eden Anayasa’nın 11 inci maddesi ile bağdaşması da beklenemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 2003 yılı sonuna kadar, 29.07.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun Geçici 19 uncu maddesinde yer alan % 5 pay oranının % 4.5 olarak uygulanmasını hükme bağlayan Geçici Madde 3’ün ikinci paragrafı, Anayasa’nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ve Anayasa’nın 11 inci maddesindeki Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkelerine ve Anayasa’nın 127 nci maddesinin son fıkrasının son cümlesindeki; mahalli idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır ilkesine açıkça aykırı olup, iptali gerekir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Anayasa’ya açıkça aykırı olan 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun;
- 6 ncı maddesinin, 02.02.1981 tarih ve 2380 sayılı Kanuna eklediği Geçici Madde 4’ün,
- 7 nci maddesinin 27.06.1984 tarih ve 3030 sayılı Kanuna eklediği Geçici Madde 9’un,
- Geçici Madde 3’ünün ikinci fıkrasının, uygulanması yerel yönetim gelirlerinin önemli ölçüde azalmasına ve yerine getirilmesi gereken kamu hizmetlerinin aksamasına yol açacak, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararlar doğacaktır. Bu tür durum ve zararların önlenebilmesi için, söz konusu hükümlerin yürürlüğünün durdurulması gerekmektedir.
Diğer yandan 4969 sayılı Kanunun:
- 10 uncu maddesinin (a) fıkrasının 4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin sonuna eklediği fıkranın üçüncü cümlesinin,
- 10 uncu maddesinin (c) fıkrasının değiştirdiği 4749 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafındaki “05.05.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31.05.1963 tarihli ve 244 sayılı Andlaşmaların Yapılması,Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” ibaresinin,
- 10 uncu maddesinin (c) fıkrasının 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 17 nci maddesine eklediği “C” fıkrasının, uygulanması Anayasa’ya aykırı andlaşmaların yapılmasına ve bu şekilde giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararlar doğmasına yol açacaktır. Bu tür zarar ve durumların önlenebilmesi için bu hükümlerin yürürlüğünün durdurulması gerekmektedir.
V. SONUÇ VE İSTEM
31.07.2003 tarihli ve 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun:
1- (a) 6 ncı maddesinin 02.02.1981 tarih ve 2380 sayılı Kanuna eklediği Geçici Madde 4’ün, Anayasa’nın; 2 , 11 ve 127 nci maddelerine,
(b) 7 nci maddesinin, 27.06.1984 tarih ve 3030 sayılı Kanuna eklediği Geçici Madde 9’un, Anayasa’nın; 2 , 11 ve 127 nci maddelerine,
(c) 10 uncu maddesinin (a) fıkrasının 4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin sonuna eklediği fıkranın üçüncü cümlesinin, Anayasa’nın 2 ve 11 inci maddelerine, 90 ıncı maddesinin 1, 2, 3 ve 4 üncü fıkralarına, 104 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının (b) bendine,
(d) 10 uncu maddesinin (c) fıkrasının değiştirdiği 4749 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafındaki “05.05.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31.05.1963 tarihli ve 244 sayılı Andlaşmaların Yapılması,Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” ibaresi, Anayasa’nın 2, 11 ve 90 ıncı maddelerine ve 104 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının (b) bendine,
(e) 10 uncu maddesinin (c) fıkrasıyla 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 17 nci maddesine eklenen “C” fıkrasının, Anayasa’nın 2 ve 11 inci maddelerine, 90 ıncı maddesinin 1, 2, 3 ve 4 üncü fıkralarına ve 104 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının (b) bendine,
(f) Geçici Madde 3’ün ikinci fıkrasının, Anayasa’nın 2, 11 ve 127 nci maddesinin son fıkrasına aykırı oldukları için iptallerine,
2- İptal davası sonuçlanıncaya kadar bunların yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin talebimizi saygı ile arz ederiz.”
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
31.7.2003 günlü, 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un iptali istenilen kuralları içeren maddeleri şunlardır:
1- “MADDE 6.- 2.2.1981 tarihli ve 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 4.- 2003 yılının sonuna kadar, 1 inci maddede yer alan “%6” pay oranı “%5” olarak uygulanır.”
2- “MADDE 7.- 27.6.1984 tarihli ve 3030 sayılı Büyük Þehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 9.- 2003 yılının sonuna kadar, 18 inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan ve halen “%4,1” olarak uygulanan “%3” pay oranı “%3,5” olarak uygulanır.”
3- “MADDE 10.- 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun;
a) 9 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülke ve kuruluşlara yapılacak savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili görüşmelerde bulunmaya ve andlaşmalar imzalamaya, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek kişi ve kuruluşlar yetkilidir. Yabancı ülkelere bu amaçla verilecek hibe ve yardım karşılıkları Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır. Söz konusu andlaşmalar Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe girer. Andlaşmada belirtilen nakdi hibe ve yardımlar bütçeye gider kaydedilerek T.C. Merkez Bankasında ilgili ülke adına döviz cinsinden açılacak hesaba aktarılabilir. Ödemeler, andlaşma hükümleri çerçevesinde ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek esaslar dahilinde ilgili hesaptan yaptırılır.
b) …
c) 17 nci maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki (C) fıkrası eklenmiştir.
5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun ile ilgili yılı bütçe kanunlarının bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.
C) Bu Kanun gereği imzalanan andlaşmalar 23.5.1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanun hükümlerinden muaf olup Resmi Gazetede yayımlanmaz.”
4- “GEÇİCİ MADDE 3.-
...
2003 yılı sonuna kadar, 29.7.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun geçici 19 uncu maddesinde yer alan “%5” pay oranı “%4,5” olarak uygulanır.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava konusu kuralların Anayasa’nın 2., 11., 90., 104. ve 127. maddelerine aykırılığı ileri sürülmüştür.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Samia AKBULUT, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIOĞLU, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN ve Fazıl SAĞLAM’ın katılımlarıyla 15.10.2003 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine; yürürlüğün durdurulması isteminin bu konudaki raporun hazırlanmasından sonra karara bağlanmasına, oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenen yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- 4969 sayılı Kanun’un 6. ve 7. Maddelerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yasalarda gösterilen gelir kaynaklarına dayanarak yapılan planlama ve uygulamaların azaltılmasının aksamalara neden olacağı, bu nedenle kuralların Anayasa’nın 2., 11. ve 127. maddesinin son fıkrası ile Avrupa Yerel Yönetimler Özerlik Şartı’na aykırılık oluşturduğu ileri sürülerek iptali istenilmiştir.
4969 sayılı Kanun’un 6. maddesi ile 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’a Geçici 4. madde eklenerek, 2380 sayılı Yasa’nın “Payların Hesaplanması ve Dağıtımı” başlığını taşıyan 1. maddesinde yer alan, genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden belediyelere verilen % 6 pay oranının, 2003 yılının sonuna kadar, % 5 olarak uygulanması öngörülmüştür.
Geçici 4. maddenin incelenmesinden, belediyelere 22.7.2003 - 31.12.2003 tarihleri arasında her ay yüzde bir oranından hesaplanmak üzere genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden yüzde beş daha az kaynak aktarılacağı anlaşılmaktadır. Bu miktar belediyelerin yaklaşık olarak genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden aldıkları bir aylık paylarına karşılıktır. Oran indiriminden kaynaklanan gelir kaybının giderilmesi amacıyla, gelirleri yalnızca belediyeler ile büyük şehir belediyelerince paylaşılmak üzere, 4837 sayılı Yasa’yla ek emlâk vergisi konulmuş, 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ve 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu ile yerel yönetimlerin vergi ve prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Böylece, iptali istenen yasal düzenleme ile yasakoyucu, belediye gelirlerinde çok az kayba neden olacak bir kural getirirken, bu uygulamayı beş ay gibi kısa bir süre ile sınırlandırmış, ayrıca oluşacak gelir kaybını giderecek önlemleri de almıştır.
Öte yandan, 4749 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle 3030 sayılı Kanun’a eklenen geçici 9. maddeye göre, 3030 sayılı Kanun’un 18. maddesinin (b) bendi uyarınca büyük şehir belediyelerinin bulunduğu il merkezinde yapılan genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden gelir saymanlarınca hesaplanıp, ertesi ayın sonuna kadar büyük şehir belediyeleri hesaplarına yatırılacak olan ve halen %4,1 olarak uygulanan %3 pay oranı, 31.12.2003 tarihine kadar, %3,5 olarak uygulanacaktır.
3030 sayılı Kanun’un 18. maddesinin son fıkrasına göre, Bakanlar Kurulu (b) fıkrasındaki %3’lük pay oranını %6 oranına kadar artırmaya veya kanuni haddine kadar indirmeye yetkilidir. 29 Ocak 2002’de 2002/3548 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile %4,1 olarak uygulanan %3 pay oranının iptali istenen hüküm ile 22.7.2003-31.12.2003 tarihleri arasını kapsayan yaklaşık beş ay boyunca %3,5 olarak uygulanması öngörülmüştür. Böylece, beş ay boyunca büyük şehir belediyelerinin söz konusu gelirlerinde toplam %3 oranında azalma sonucu doğmuştur.
Anayasa’nın 127. maddesinin son fıkrasında, “Mahalli idarelerin belirli kamu hizmetlerinin görülmesi amacı ile kendi aralarında Bakanlar Kurulunun izni ile birlik kurmaları, görevleri, yetkileri, maliye ve kolluk işleri ve merkezi idare ile karşılıklı bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir. Bu idarelere, görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır.” denilmektedir.
Yasalarla belirlenmiş oranların gereksinim duyulduğunda azaltılması veya artırılması olanaklıdır. Ancak, hangi oranın en uygun olduğunun saptanabilmesinin olanaksızlığı ve zaman içinde değişen durumların farklı oranları gerektirebilmesi nedeniyle bu süre ve oranların belirlenmesi ölçüsüz ve adil olmamaları koşuluyla yasakoyucunun takdiri içindedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumları benimsemeyen, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yasaların üstünde Anayasa’nın ve yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Yasaların kamu yararına dayanması gereği kuşkusuz hukuk devletinin temel değerlerinden birini oluşturmaktadır. Hukuk devletinde hukuk güvenliğinin sağlanabilmesi için yasakoyucunun öngörülebilir düzenlemeler getirmesi de asıldır.
Yasakoyucunun, makro ekonomik dengeleri sağlamak amacıyla 4969 sayılı Yasa’nın 6. maddesiyle 2380, 7. maddesiyle de 3030 sayılı Yasa’da değişiklik yaparak genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden belediyelere verilen %6 pay oranını beş ay için %5’e, 3030 sayılı Kanun’un 18. maddesinin (b) bendi uyarınca büyük şehir belediyelerinin bulunduğu il merkezinde yapılan genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden büyük şehir belediyeleri hesaplarına yatırılacak olan %4,1 pay oranını da 5 ay için %3’e indirmesi, yasayla yapılan öngörülebilir bir düzenleme olması ve kısa bir süreyi kapsaması nedeniyle, Anayasa’nın 2. ve 127. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Konunun Anayasa’nın 11. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
B- 4969 sayılı Kanun’un 10. Maddesinin İncelenmesi
1- 4969 sayılı Kanun’un 10. Maddesinin (a) fıkrasıyla 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9. Maddesinin Sonuna Eklenen Fıkranın Üçüncü Tümcesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, söz konusu düzenleme ile savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili olarak yapılan andlaşmaların onaylanmasının bir yasayla uygun bulunmasını engellediğinden söz edilerek, bu tür yasal düzenlemenin Anayasa’nın 90. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasında belirtilen istisnalarla uyumlu olmadığı, anılan düzenlemenin Anayasa’nın 90. maddesine aykırı olduğu belirtilmektedir. Yapılan başvuruda ayrıca milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak yetkisinin Cumhurbaşkanına ait olduğu, oysa iptali istenen tümcenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı uygun bulma yasasına ihtiyaç duymayan bir düzenleme getirmesi nedeniyle, Cumhurbaşkanının onay yetkisini kullanamaz hale getirdiği, bu durumun ise Anayasa’nın 104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa’nın herhangi bir hükmüne aykırı yapılan yasal düzenlemenin ise dolayısıyla Anayasa’nın 2. ve 11. maddelerine de aykırı olduğu açıklanmıştır.
4949 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (c) fıkrasıyla, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 9. maddesinin sonuna eklenen fıkra ile, Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülke ve kuruluşlara yapılacak savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili görüşmelerde bulunmaya ve andlaşmalar imzalamaya, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek kişi ve kuruluşlar yetkili kılınmıştır. İptali istenen hüküm, yeni getirilen fıkranın üçüncü tümcesi olup, savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili andlaşmaların Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe girmesine olanak vermektedir.
Anayasa’nın 90. maddesinin üçüncü fıkrasında, bir kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluluğu olmadığı açıklanmaktadır. 31 Mayıs 1963 günlü 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun’un 5. maddesiyle diğerlerinin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyetine hibe, kredi veya sair suretlerle yardım sağlayan iki veya çok taraflı andlaşmaları onaylamaya veya bunlara katılmaya Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Ancak bu maddede, hibe alınmasından söz edilmekte; hibe verilmesinden bahsedilmemektedir. Bu nedenle, hibe verilmesine yönelik bir andlaşmanın bir kanunla uygun bulunmaksızın Bakanlar Kurulu tarafından yürürlüğe konulabilmesi olanaksızdır.
4969 sayılı Yasayla 4749 sayılı Yasanın 9. maddesine eklenen yeni düzenleme ile Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülke ve kuruluşlara yapılacak savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili görüşmelerde bulunmaya ve andlaşmalar imzalamaya, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek kişi ve kuruluşlar yetkili kılınmıştır. Böylece, Anayasa’nın 90. maddesinin üçüncü fıkrasının aradığı yetkinin yasal dayanağı, söz konusu 9. maddenin son fıkrasının ilk tümcesidir. Bu nedenle, savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili andlaşmalar için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin uygun bulma kanunu çıkarması zorunluluğu bulunmadığından, söz konusu andlaşmaların Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe gireceğini öngören 4749 sayılı Yasanın 9. maddesinin son fıkrasının üçüncü tümcesi Anayasa’nın 90. maddesine aykırı değildir.
Öte yandan, 244 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasında, “Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, … Türkiye Cumhuriyetini bağlıyan bir Milletlerarası Andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tesbit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle olur.” denilmektedir. Burada sözü edilen Bakanlar Kurulu kararnamesi, idare hukukundaki yerleşik anlamıyla Başbakan ve Bakanlar tarafından imzalandıktan sonra Cumhurbaşkanının imzası ile tamamlanan bir idari işlemdir. Cumhurbaşkanının imzası olmadan bir Bakanlar Kurulu Kararı hukuksal olarak tamamlanmış sayılmaz. Cumhurbaşkanı ise, hukuka aykırı gördüğü kararnameleri imzalamayabilir. Cumhurbaşkanının, Bakanlar Kurulu kararnamesini imzalaması, Anayasa’nın 104. maddesi anlamında onaylamasıdır.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 90. ve 104. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava dilekçesinde Anayasa’nın 2. ve 11. maddelerine de aykırılık olduğu ileri sürülmekte ise de kuralın bu maddelerle ilgisi görülmemiştir.
2- 4969 sayılı Kanun’un 10. Maddesinin (c) fıkrasıyla 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 17. maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafında Yer Alan “5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun” bölümünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 1173 ve 244 sayılı Yasaların Anayasa’nın 90. ve 104. maddelerinde açıklanan ilkeleri hayata geçirdikleri, bu Yasaların 4749 sayılı Kanuna aykırı hükümlerinin uygulanmaması halinde, yapılacak andlaşmaların dolaylı olarak Anayasa’nın 90. ve 104. maddelerine aykırı olacağından söz edilerek, Anayasa’ya aykırı olarak yapılacak andlaşmaların, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi ile Anayasa’nın 11. maddesindeki Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesinin etkisizleştirmesine neden olacağı ileri sürülmektedir.
4969 sayılı Yasa’nın 10. maddesinin (c) fıkrası ve 4749 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin değişik (B) fıkrasıyla 4749 sayılı Yasa hükümlerine aykırı düzenlemeler getiren 1173 ve 244 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmayacağı esası getirilmiştir.
4749 sayılı Yasa incelendiğinde, kamu finansmanı ve borç yönetimi konusunda yapılacak andlaşmaların koordinasyonunun sağlanmasında Maliye Bakanı ve Hazine Müsteşarlığına görev ve yetkiler verildiği görülmektedir. Örneğin, 4749 sayılı Yasa’nın 7. maddesine göre Devletin dış borcuna ilişkin andlaşmaların temas ve müzakerelerinin yapılması, 8. maddesinde Hazine garantilerinin sağlanması ve 10. maddesinde borç verilmesi ile ilgili andlaşmalarda Hazine Müsteşarlığı görevlendirilmiştir. Anılan Yasa’nın 12. maddesinin üçüncü paragrafında, Hazinenin Devlet dış borcu kapsamında ortaya çıkan yükümlülüklerinin uluslararası sermaye piyasalarında mevcut çeşitli finansal araçlar vasıtasıyla yönetimi amacıyla, takas dahil her türlü türev ürüne ilişkin andlaşmaların temas ve müzakerelerinin yürütülmesi ve sonuçlandırılması görevi de Hazine Müsteşarlığı’na verilmiştir.
4749 sayılı Yasa’nın 9. maddesinin ikinci fıkrasında, ekonomik ve mali işbirliği kapsamındaki hibe andlaşmalarına ilişkin hazırlık, temas ve müzakerelerin Hazine Müsteşarlığı tarafından yürütülmesi ve Dışişleri Bakanlığı ile değerlendirilerek sonuçlandırılması, bunun dışında kalan hibe andlaşmalarına ilişkin görüşmelerin ise Devletin mali olanakları ile uyum sağlamak amacıyla Müsteşarlığın görüşünün alınması koşuluyla ilgili kuruluşlar tarafından yürütülmesi öngörülmüştür. Söz konusu Yasa’nın 9. maddesinin üçüncü fıkrası ile de, Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülke ve kuruluşlara yapılacak savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili görüşmelerde bulunmaya ve andlaşmalar imzalamaya, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek kişi ve kuruluşlar yetkili kılınmıştır.
Yukarıda sözü edilen kamu finansmanı ve borç yönetimi hakkındaki andlaşmaların yürütülmesinde Dışişleri Bakanlığı yerine, başka kurumlara görev verilmesi, Dışişleri Bakanlığını merkez koordinasyon birimi olarak kabul eden 1173 ve 244 sayılı Yasalara istisna getiren bir düzenlemedir.
Anayasa’da milletlerarası andlaşmaların hangi makam tarafından yürütüleceğine ilişkin bir kural bulunmadığından bu konudaki düzenlemelerin işin gereğine uygun olarak yasakoyucu tarafından takdir edileceği açıktır.
Bu nedenle dava konusu bölüm Anayasa’nın 90. ve 104. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Anayasa’nın 2. ve 11. maddeleri yönünden de Anayasa’ya aykırılık savı ileri sürülmekte ise de, kuralın bu maddelerle ilgisi görülmemiştir.
3- 4969 sayılı Kanun’un 10. Maddesinin (c) fıkrasıyla 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 17. maddesine eklenen (C) fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 4749 sayılı Kanun’un 17. maddesine eklenen (C) fıkrasıyla bu yasa kapsamında hazırlanan kamu finansmanı ve borç yönetimi konusundaki bütün andlaşmaların Resmi Gazete’de yayımlanmadan yürürlüğe girmesinin öngörülmesinin Anayasa’nın 90. maddesiyle 104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendine aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
4969 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (c) fıkrasıyla, 4749 sayılı Kanun’un 17. maddesine eklenen (C) fıkrası ile, 4749 sayılı Yasa çerçevesinde imzalanan andlaşmaların, 23.5.1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanunların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanun uygulamasının dışında olacağı ve bu nedenle Resmi Gazete’de yayımlanmayacağı hükmü getirilmiştir.
Anayasa’nın 90. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticarî veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz. Bu hükme koşut düzenleme getiren 244 sayılı Yasa’nın 3. maddesinin 3 nolu bendinde, “Milletlerarası bir andlaşmaya dayanılarak Bakanlar Kurulunca yapılan teknik veya idari nitelikteki uygulama andlaşmalarından ve kanunun verdiği yetkiye dayanılarak Bakanlar Kurulunca yapılıp … Millet meclisi[nin] bilgisine sunulanların dışında kalan teknik veya idarî andlaşmalardan iktisadî veya ticarî nitelikte olmıyan, özel kişilerin haklarını ilgilendirmiyen ve Türk kanunlarına değişiklik getirmiyenlerin yayınlanması zorunlu değildir. Bu fıkra gereğince yayınlanması zorunlu olmıyan andlaşmalar hakkında … çıkarılan kararnamelerin yayınlanması da zorunlu değildir.” denilmektedir.
Bu düzenlemelere göre, Anayasa’nın 90. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca TBMM’nce uygun bulunması zorunluluğu olmayan andlaşmalardan, ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendirenlerin yayımlanmadan yürürlüğe konulmaları olanaksızdır.
4749 sayılı Kanun’un tahvil ihracı ile ilgili andlaşmalar dışında Türkiye Cumhuriyetinin borçlu sıfatıyla taraf olduğu (Madde 7/2), hazine garantilerine ilişkin (Madde 8/2), Avrupa Birliğinden sağlanacak hibeler hariç olmak üzere ayni ve nakdi hibe alınması (Madde 9/1), yabancı ülkelere, yabancı ülkelerin kuruluşlarına, uluslararası kuruluşlar ve oluşturulacak uluslararası yardım konsorsiyumlarına nakdi hibe vermeye yönelik (Madde 9/2), yabancı ülke ve kuruluşlara yapılacak savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili (Madde 9/3), yabancı ülkeler, yabancı ülkelerin kuruluşları, uluslararası kuruluşlar ve oluşturulacak uluslararası yardım konsorsiyumlarına borç vermeye yönelik (Madde 10/1), Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin Yüksek Danışma ve Kredileri Yönlendirme Kurulu tarafından onaylanan yıllık programında yer almayan ülkelerde ve OECD uzlaşması hükümlerine uygun olmayan, ancak ülkemizin çıkarları açısından özel önem arz eden projelerin kredilendirilmesi (Madde 10/3), Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin yabancı ülkelere ve bu ülkelerdeki kuruluşlara verdiği kredilerin üç yıl veya daha uzun vadeli olarak yeniden yapılandırılmasıyla ilgili (Madde 10/3) ve Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesi tahtındaki akdedilecek uygulama andlaşmalarını (Geçici Madde 6) kapsadığı, yabancı ülke ve kuruluşlarla yapılacak savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili andlaşmalarda olduğu gibi, kimi ayrık durumlar dışında, bu andlaşmaların genel anlamda ekonomik ve ticari özelliği olan kamu finansmanı ve borç yönetimiyle ilgili bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu kuralla 4749 sayılı Yasa kapsamına giren andlaşmalar arasında ağırlıklı olarak 90. maddenin üçüncü fıkrası uyarınca Resmi Gazete’de yayımlanması gerekenlerin de bulunduğu gözetilmeksizin, söz konusu Yasa’ya göre imzalanan andlaşmaların tümünün Resmi Gazete’de yayımlanmayacağını öngören dava konusu kural Anayasa’nın 90. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
İptali istenilen kuralın Anayasa’nın 104. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
C- 4969 sayılı Kanun’un Geçici 3. Maddesinin İkinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yasalarda gösterilen yeni oranlardaki gelir kaynaklarına dayanarak yapılan planlama ve uygulamaların yerel hizmetlerde aksamalara neden olacağı, bunun da Anayasa’nın; 127. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan yerel yönetimlere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanması ilkesine, 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti kavramının temel unsurlarından hukuk güvenliği ve istikrarı ilkelerine, 11. maddesine Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 9. maddesine aykırılığı ileri sürülerek Geçici 3. maddenin iptali istenmiştir.
8.1.2002 gün ve 4736 sayılı Yasanın 4. maddesi ile 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanununa eklenen Geçici 19. maddede, “8 inci maddenin birinci fıkrası ile 18 inci madde hükümlerine göre, büyük şehir belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde uygulanan artırımlı vergi oranı, Adapazarı Büyük Şehir Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde 2002 ila 2005 yıllarında uygulanmaz. 27.06.1984 tarihli ve 3030 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (b) fıkrasına göre Adapazarı Büyük Şehir Belediyesine ayrılacak payın oranı, 2002 ila 2005 yıllarında %5 olarak uygulanır” denilmiş, ancak iptali istenen 4969 sayılı Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile 1319 sayılı Yasanın geçici 19 uncu maddesinde yer alan “%5”lik pay oranının 31.12.2003 tarihine kadar “%4,5” olarak uygulanması öngörülmüştür.
Dava konusu kural kararın (A) bölümünde açıklanan gerekçelerle Anayasa’ya aykırı görülmemiştir. İptal isteminin reddi gerekir.
V- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanarak, beşinci fıkrasında, Anayasa Mahkemesi’nin iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu, kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmektedir.
4969 sayılı Yasanın 10. maddesinin (c) fıkrasıyla 4749 sayılı Yasanın 17. maddesine eklenen (C) fıkrasının iptalinin doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
31.7.2003 günlü, 4969 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un:
A- 10. maddesinin;
1- a- (a) fıkrasıyla 28.3.2002 günlü, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9. maddesinin sonuna eklenen fıkranın üçüncü tümcesine,
b- (c) fıkrasıyla değiştirilen 4749 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafının “5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun...” bölümüne,
yönelik iptal istemleri 28.1.2004 günlü, E. 2003/86, K. 2004/6 sayılı kararla reddedildiğinden, BU KURALLARA İLİŞKİN YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE,
2- (c) fıkrasıyla 4749 sayılı Yasa’nın 17. maddesine eklenen (C) fıkrasına ilişkin YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN, KOŞULLARI OLUŞMADIĞINDAN REDDİNE,
B- 6. maddesiyle 2.2.1981 günlü, 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’a eklenen geçici 4. maddenin,
C- 7. maddesiyle 27.6.1984 günlü, 3030 sayılı Büyük Þehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’a eklenen geçici 9. maddenin,
D- Geçici 3. maddesinin ikinci fıkrasının,
yürürlük tarihi 31.12.2003 gününde sona erdiğinden, BU KURALLARA İLİŞKİN YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASI İSTEMLERİ HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
28.1.2004 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
VII- SONUÇ
31.7.2003 günlü, 4969 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un:
A- 6. maddesiyle 2.2.1981 günlü, 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’a eklenen Geçici 4. Maddenin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
B- 7. maddesiyle 27.6.1984 günlü, 3030 sayılı Büyük Þehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’a eklenen Geçici 9. Maddenin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
C- 10. maddesinin;
1- (a) fıkrasıyla 28.3.2002 günlü, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9. maddesinin sonuna eklenen fıkranın üçüncü tümcesinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
2- (c) fıkrasıyla değiştirilen 4749 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafının “5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun...” bölümünün, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
3- (c) fıkrasıyla 4749 sayılı Yasa’nın 17. maddesine eklenen (C) fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
D- Geçici 3. maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
E- İptal edilen hükmünün doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ÜÇ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
28.1.2004 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.