Dosya olarak kaydet: PDF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri A. İsmet ÇANAKÇI, Hasan ÖREN ve 117 milletvekili

İPTAL DAVASININ KONUSU: 9.6.2004 günlü, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 9. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci tümcesinin, Anayasanın 2. ve 11. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir.

I - İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ

İptal ve yürürlüğün durdurulması istemlerini de içeren 17.8.2004 günlü dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:

“III- GEREKÇE

09.06.2004 tarih ve 5187 sayılı Basın Kanununun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasaya Aykırılığı

5187 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin saklı olduğunun belirtilmesinin hemen arkasından iptali istenen ikinci cümlede, 5187 sayılı Basın Kanununun yürürlüğe girdiği tarihte 5680 sayılı Kanun gereğince mevkute neşretmekte olanların, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereğince mevkute neşretmekten alıkonamayacakları hükme bağlanmak suretiyle, söz konusu Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulanması engellenerek kazanılmış haklar güvencesiz bırakılmış ve bunları korumaya yönelik kanun yolları etkisiz hale getirilmiştir.

Marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek; markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak, 556 sayılı KHK’nin 61 inci maddesine göre marka hakkına tecavüz sayılan fiillerdir ve marka sahibine 62 nci maddede belirtilen taleplerde bulunma hakkını verir. Marka sahibini 556 sayılı KHK’nin (R.G. 27.1995, s.22326) verdiği bu talep haklarından yoksun bırakan söz konusu düzenleme; koruma süresi içinde olan bir adla, bir başkasının izinsiz olarak çıkarmakta olduğu mevkutenin neşredilmekten alıkonulmasını imkânsızlaştırmaktadır.

Diğer taraftan Türk Ticaret Kanununun 56 ncı maddesinde aldatıcı hareket veya iyi niyet kurallarına aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalin haksız rekabet teşkil edeceği açıklanmış ve aynı Yasanın 57 nci maddesinde de iyi niyet kurallarına aykırı hareketleri örnek olarak göstermiştir. TTK.nun 57/5 inci maddesinde başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları ile iltibasa meydan verebilecek surette ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arzetmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple… olursa olsun elinde bulundurmak iktisadi rekabetin suistimali olduğu kabul edilmiştir.

Ceza Hukukunun bir fonksiyonu da, diğer hukuk dallarındaki hukuka aykırı ilişkileri yaptırıma bağlayarak, bu ilişkilerin hukuka uygun biçimde gelişmesini sağlamaktır. Bu durum, bu hukuk dalları bakımından günümüzde ceza hukukunun özel kısımlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu gelişim çerçevesinde konumuyla ilgisi bakımından Ticari Ceza Hukukundan söz edilebilir. “Ticari Ceza Hukuku” terimi, ticaret hayatı ile bir suretle ilişkisi olup ta, ceza müeyyidesi ile korunan bütün hukuk kaidelerini kapsamına almaktadır. Böyle bir anlayış içerisinde, vergi suçları, iş kanunları, sosyal sigortalar kanunlarında yer alan suçlar, bankalar kanunu, markalar kanunu gibi birçok kanunda düzenlen suçlar, hep bu kategoriye girmektedir. Yine bu gelişmenin sonucudur ki, ekonomik suçlar hukuki açıdan “ticari ve sınai bir işletmenin ticari işlerinin hukuka uygun bir tarzda cereyan etmesi ve sözü geçen işletmenin bu işlerden doğan menfaatlerinin korunması maksadı ile cezalandırılan ve sadece böyle bir işletme mensupları tarafından işlenilebilen fiiller” şeklinde, doktrinde tarif edilmiştir. (S. Erman, Ticari Ceza Hukuk, 1- Genel kısım. Sh. 4).

Hal böyle iken 5187 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi ile yapılan söz konusu düzenleme; hukuka aykırı bir kullanımın hukuk eliyle korunması sonucunu doğurmaktadır. Böyle bir durumun da, Anayasanın 2 nci maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılması mümkün değildir. Çünkü hukuk devleti adı verilen yönetim biçiminin temel unsurları, kazanılmış hakların korunması, hukuka aykırı fiillerin yaptırıma bağlanması yoluyla haksızlıkların önlenmesidir.

Bir hukuk devletinde, hukuksuzluğun hukuk yoluyla korunması mümkün değildir.

Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı olan bir düzenleme, Anayasanın 11 inci maddesinde ifade edilen Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ile de bağdaşmaz.

Açıklanan nedenlerle 5187 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.

IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA GEREKÇESİ

09.06.2004 tarih ve 5187 sayılı Basın Kanununun iptali istenilen 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi hukuk devletinin en önemli öğelerinden olan kazanılmış hakların korunması ile hukuka aykırı fiillerin yaptırıma bağlanması yoluyla haksızlıkların önlenmesine ilişkin temel kurallarına aykırı olduğu için, uygulanması halinde giderilmesi güç veya imkansız durum ve zararlar doğacaktır. Bu nedenle iptal davası sonuçlanıncaya kadar söz konusu hükmün yürürlüğünün durdurulması istenmiştir.

V. SONUÇ

Yukarıda açıklanan gerekçelerle;

09.06.2004 tarih ve 5187 sayılı Basın Kanununun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerine aykırı olduğundan iptaline ve uygulanması halinde giderilmesi güç veya imkansız zararlar doğacağından iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün durdurulmasına, karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”

II - YASA METİNLERİ

A - İptali İstenilen Yasa Kuralı

9.6.2004 günlü, 5187 sayılı Yasa’nın iptali istenilen kuralı içeren 9. maddesi şöyledir:

“Süreli yayın sahibinin beyanname verdiği tarihten itibaren bir sene içinde süreli yayın yayımlanmaz veya yayımlandıktan sonra yayıma üç yıl müddetle ara verilirse beyanname hükümsüz kalır ve sağladığı hak ortadan kalkar.

556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri saklıdır. Ancak, bu Kanunun yürürlük tarihinde 5680 sayılı Basın Kanunu gereği mevkute neşredenler, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereği mevkute neşretmekten alıkonulamazlar.”

B - Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları

Dava dilekçesinde Anayasa’nın 2. ve 11. maddelerine dayanılmış, Anayasa’nın 35. maddesi ise ilgili görülmüştür.

III - İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince, Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fazıl SAĞLAM, A.Necmi ÖZLER ve Serdar ÖZGÜLDÜR’ün katılımlarıyla 8.9.2004 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma isteminin bu konudaki raporun hazırlanmasından sonra karara bağlanmasına oybirliğiyle karar verilmiştir.

IV - ESASIN İNCELENMESİ

Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen Yasa kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava dilekçesinde, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 9. maddesinin ikinci fıkrasında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin saklı olduğu belirtildikten sonra iptali istenilen kural ile söz konusu Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulanmasının engellenerek kazanılmış hakların güvencesiz bırakıldığı ve bunları korumaya yönelik kanun yollarının etkisiz hale getirildiği, koruma süresi içinde olan bir adla bir başkasının izinsiz olarak çıkarmakta olduğu mevkutenin neşredilmekten alıkonulmasını imkansızlaştırdığı, aldatıcı hareket veya iyi niyet kurallarına aykırı olarak yapılan iktisadi rekabetin Türk Ticaret Kanunu’nda haksız rekabet olarak adlandırıldığı ve bir markanın iltibasa meydan verebilecek surette bir başkası tarafından kullanılmasının da bu anlamda rekabetin suistimali olduğu, marka hakkının ihlalinin ceza hukuku bakımından da suç oluşturduğu, iptali istenilen düzenlemenin hukuka aykırı bir kullanımın hukuk eliyle korunması sonucunu ortaya çıkardığı, böyle bir durumun hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılmasının mümkün olmadığı, belirtilen nedenlerle dava konusu kuralın Anayasa’nın 2. ve 11. maddelerine aykırı bulunduğu ileri sürülmüştür.

2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasa’ya aykırılığı hususunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur değildir. Anayasa Mahkemesi taleple bağlı kalmak kaydıyla başka gerekçe ile de Anayasa’ya aykırılık kararı verebilir. Bu nedenle, dava konusu kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesi yönünden incelenmiştir.

5187 sayılı Yasa’nın 9. maddesinin ikinci fıkrasının birinci tümcesinde, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin saklı olduğu, iptali istenilen ikinci tümcesinde ise bu Yasa’nın yürürlük tarihinden önce 5680 sayılı Basın Kanunu gereği mevkute neşredenlerin anılan Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereğince mevkute neşretmekten alıkonulamayacakları belirtilmiştir.

Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamanın Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesinde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmektedir.

Mülkiyet hakkının konusunu, maddi ve gayrîmaddi mallar oluşturmaktadır. Taşınır ve taşınmaz mallar, maddi mallar kapsamında iken, fikri ve sınaî mülkiyet hakları gayrîmaddi mallar kapsamında yer almaktadır.

556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesinde, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretin, marka olabileceği kabul edilmektedir.

Bir markanın sahibine sağladığı haklar, “marka hakkı” olarak adlandırılmakta ve marka hakkı, fikri ve sınai mülkiyet hakları kapsamında yer almaktadır. Bu nedenle marka hakkı üzerinde yapılacak sınırlandırmalarda, Anayasanın “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesinin esas alınması gerekmekte ve marka hakkının ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmesi mümkün bulunmaktadır.

Marka hakkına ilişkin düzenlemelerin yer aldığı 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de, marka hakkına tecavüz halinde öncelikli olarak tecavüzün durdurulması ve giderilmesi amaçlanmaktadır.

Dava konusu kural ise 5187 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihi esas alarak, bu tarihte 5680 sayılı Basın Kanunu’na göre mevkute neşredenlerin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereğince mevkute neşretmekten alıkonulamayacaklarını belirterek, marka hakkına bu tarihten önce yapılmaya başlanan tecavüzlerin önlenmesini imkânsız kılmakta ve mülkiyet hakkına yapılan bu tecavüzün devamına olanak sağlamaktadır.

Hukuka aykırı eylemlerin korunması sonucunu doğuracak şekilde marka hakkının sınırlandırılmasında kamu yararı amacı bulunmadığı anlaşıldığından, dava konusu kural Anayasanın 35. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Anayasa’nın 35. maddesine aykırı bulunarak iptal edilen kuralın, ayrıca Anayasa’nın 2. ve 11. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

V - YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ

9.6.2004 günlü, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 9. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci tümcesinin yürürlüğünün durdurulması isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE, 31.1.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

VI - SONUÇ

9.6.2004 günlü, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 9. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 31.1.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

20 Mart 2008 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı : 26822