Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

ÖZET: SANIĞIN HAYALİ BİR YARATIK İLE İŞBİRLİĞİ YAPTIĞI, KENDİSİNE YAPILACAK YARDIMLARIN ALLAH’A BORÇ VERME KABİLİNDEN SAYILACAĞI, GERÇEKTE MEVCUT OLMAYAN HASTALIKLARININ BULUNDUĞU, YABANCI İSTİHBARAT BİRİMLERİNİN PEŞİNDE OLDUĞU, KANSERE İLAÇ BULDUĞU GİBİ YALANLARLA SANAL ORTAMDAKİ TAKİPÇİLERİNİ ETKİLEYİP KENDİSİNE PARA GÖNDERİLMESİNİ SAĞLADIĞI HUSUSLARI DİKKATE ALIN­DIĞINDA, SANIKLARIN BAHSİ GEÇEN MAĞDURLARA YÖNELİK EYLEMLERİNİN 5237 SAYILI TCK’NIN 158/1-A MADDESİNDE DÜZENLENEN DİNİ İNANÇ VE DUYGULARIN İSTİSMAR EDİLMESİ SURETİYLE DOLANDIRICILIK SUÇUNUN UNSURLARINI OLUŞTURACAĞI GÖZETİLMELİDİR.

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1) Sanıklar hakkında mağdur-sanıklar Hülya, Akın, Ergün ve K.Ümit’e yönelik eylemleri nedeniyle nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına yönelik temyiz istemlerinin ince­lemesinde;

5271 sayılı CMK’nın 231. maddesine göre verilen ve davayı sonuç­landırıcı nitelikte olmayan “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” ilişkin karara karşı aynı Kanun’un 231/12. maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığından, 5271 sayılı CMK’nın 264. maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunda merciin belirlenmesinde yanılma, başvuran sanığın haklarını ortadan kaldırmayacağından temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulü ile görevli ve yetkili ilk derece mahkemesince itiraz konusunda inceleme yapılması için, dosyanın incelenmeksizin iade edilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı’na GÖNDERİLMESİNE,

2) Sanıklar hakkında, mağdur-sanıklar Hülya, Akın, Ergün ve K.Ümit haricindeki mağdurlara yönelik eylemleri nedeniyle izinsiz yardım toplama kabahatinden verilen idari yaptırım uygulanmasına yer olmadığına dair karara yönelik o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz istemi ile ilgili olarak; Yargıtay CGK’nın 04.10.1993 gün ve 187/227 sayılı kararında açıklandığı üzere tür ve miktarı itibariyle kesin olan kararların suç vasfına yönelik bir temyiz bulunması halinde Yargıtay’ca incelenmesinin olanaklı bulunması, o yer Cumhuriyet Savcısının temyizinin de suç vasfına yönelik olduğu değerlendirilerek yapılan temyiz incelemesinde,

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.

Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte birtakım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.

Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.

Dolandırıcılık suçunun dini inanç ve duyguların istismar edilmesi su­retiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalan­dırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzen­lenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.

Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.

Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular al­datma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.

Somut olayda;

1947 yılında E… ilinde doğup lise mezunu olan sanık Bülent’in, geçmiş yıllarda çeşitli gazetelerde H… v… A… ismi ile Danimarka asıllı Alman fizikçi kimliği ile astronomi, astroloji, burçlarla ilgili yazılar yazdığı, bu şekilde ünlendiği, kitaplarındaki özgeçmiş bilgilerine göre İskandinav asıllı Alman bilim adamı, araştırmacı, düşünür, mucit, yazar ve gazeteci olduğuna dair özgeçmiş inşa ettiği, 1980’li yıllarda “A… A…” isimli atom ve tanecik fiziği, karadelikler, ışınlanan insanlar, kafdağı cinleri, kuantum fiziği, hızır tezkireleri gibi ko­nularda seri kitaplar yazdığı, bu kitapları ile ününün İslam Dini ile birlikte bilime ilgi duyan insanlar arasında da yayıldığı, bir televizyon kanalında canlı yayına çıkıp dini görüşlerini paylaştığı, internetin yaygınlaşması ile birlikte sanık adına açılan internet sitelerinde kendisine taraftar kazandığı ve gö­rüşlerini yaydığı,

H… v… A… ismini kullanarak yazdığı kitaplarını okuyarak etkilenen insanlarla ve az sayıda yurt dışındaki insanlar ile internet ortamında chat programları yoluyla ilişki kuran sanığın taraftarlarına Allah’ın şur’a (jüri) kurulmasını emrettiğini söylemesi üzerine, H… v… A…’ın fikirlerini özümsemiş kişiler olarak gösterilen mağdur-sanıklar Hülya, Akın, Ergün ve K.Ümit’ten oluşan şur’anın kurulduğu, Bülent’in kendisinin Hızır ile görüştüğünü, onun Hülya’nın başkan seçilmesini istediğini söylediği, bu nedenle Hülya’nın başkan olarak seçildiği, “J…” isimli kendilerine iyiliklerde yardım eden, kötülüklerden koruyan 2300’lü yıllardan günümüze zaman içerisinde geriye gelmiş hayali yaratığın sanığın yardımcısı olduğunu söylediği, kendisini bazen “Dabbetü’l-arz” bazen “Zülkarneyn” olarak tanıtan sanığın kendi hesaplarına daha çok para gönderilmesini sağlamak amacıyla bahaneler uydurduğu, hayali düş­manlar oluşturarak grup üyelerinin dikkatlerini istediği yönde yoğunlaştırdığı, bu cümleden olarak, sağlık sorunlarının olduğu deniz kenarında bol oksijenli bir yerde ev alması halinde iyileşeceği vurgulanarak E…-A…’da bir yazlık alındığı, yoksul öğrencilere burs verileceği, yoksul vatandaşlara yardım edi­leceği ileri sürülerek ve “J…” isimli hayali yaratığın masraflarının ve maaş ödemesinin olduğu söylenerek ve bu hususlar zaman içerisinde tekrarlanarak takipçilerinden para talep edildiği, sanığın sanal ortamdaki takipçilerinin eko­nomik güçleri oranında sanığın yakalandığı 2006 yılı Haziran ayına kadar, düzensiz olsa da sürekli olarak para gönderdikleri, gönderilen paranın 2005 Ocak-2006 Mayıs döneminde toplamda 128.870 TL’yi bulduğu, sanık Bülent’in eşi sanık Mesude’nin ortak hesaplarına gönderilen paraları çektiği, chat or­tamında sanık Bülent’in felçli olduğunu, sürekli tedaviye ihtiyacı olduğunu, dizüstü bilgisayara ihtiyaçları olduğunu yazarak sanık Bülent’in eylemlerine katıldığı,

Yukarıda isimleri yazılı mağdur-sanıklar haricindeki, sanıktan şikayetçi olmayan kırk ayrı mağdur yönünden, mağdurların aşamalarda değişmeyen, sanık Bülent’in bilimsel çalışmalarını ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi amacıyla isteyerek para gönderdikleri, kandırılmadıkları, istediği takdirde yine göndermeye devam edecekleri yönündeki beyanları, tamamına yakınının çeşitli üniversitelerden mezun olup doktor, diş hekimi, öğretmen, memur gibi mesleklerden oldukları, soruşturma başladıktan sonra da düşüncelerinde herhangi bir değişiklik olmadığı gözönüne alınarak mahkemece aldatma öğesi bulunmadığından eylem 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’na muhalefet etmek kabahati olarak değerlendirilerek gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle idari yaptırım uygulanmasına yer olmadığı kararı verilmiş ise de, yukarıdaki anlatım ışığında, sanığın hayali bir yaratık ile işbirliği yaptığı, kendisine ya­pılacak yardımların Allah’a borç verme kabilinden sayılacağı, gerçekte mevcut olmayan hastalıklarının bulunduğu, yabancı istihbarat birimlerinin peşinde olduğu, kansere ilaç bulduğu gibi yalanlarla sanal ortamdaki takipçilerini et­kileyip kendisine para gönderilmesini sağladığı hususları dikkate alındığında, sanıkların bahsi geçen mağdurlara yönelik eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunun unsurlarını oluşturacağı gözetilmeksizin yazılı şekilde sanıklar hakkında idari yaptırım uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 20.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.