MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 124-285
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık ...’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 103/2, 103/4, 43/1, 61/7, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 30 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.10.2018 tarihli ve 281-384 sayılı, resen de istinafa tabi olan hükmün katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ve sanık müdafii tarafından da istinaf edilmesi üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesince 09.04.2019 tarih ve 837-528 sayı ile istinaf başvurusunun vekalet ücreti yönünden düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.
Bu hükmün de katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 04.03.2020 tarih ve 6296-1747 sayı ile;"…Olayın intikal şekli ve zamanı, suç tarihi itibarıyla on beş yaşından küçük mağdurenin aşamalardaki çelişkili ve tutarsız anlatımları, savunma, tanık beyanları, doktor raporları ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, ilk derece mahkemesinin kabulünde yer alan sübuta ilişkin delillerin dosya içeriğiyle çelişmesi nedeniyle mahkumiyet kararının yerinde olmadığı anlaşıldığından, söz konusu hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine düzeltilerek esastan reddedilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 18.11.2020 tarih ve 124-285 sayı ile; bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün katılan mağdure vekili, katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.06.2021 tarihli ve 5534 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 20.04.2022 tarih ve 21273-3736 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KAPSAMI, KONUSU VE ÖN SORUN
Sanık hakkında mağdureye karşı Yerel Mahkemece kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyet hükmü Bölge Adliye Mahkemesince bozulmuş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, katılan mağdureye yönelik eyleminin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de öncelikle Yerel Mahkemece direnme kararına konu hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının ve CMK'nın 216. maddesine aykırılık bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
III. ÖN SORUNA İLİŞKİN BİLGİLER
Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 103/2, 103/4, 43, 61/7, 53 ve 63.maddeleri uyarınca 30 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.10.2018 tarihli ve 281-384 sayılı resen istinafa tabi olan hükmün katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ve sanık müdafii tarafından da istinaf edilmesi üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesince 09.04.2019 tarih ve 837-528 sayı ile istinaf başvurusunun vekalet ücreti yönünden düzeltilerek esastan reddine karar verildiği, hükmün katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 04.03.2020 tarih ve 6296-1747 sayı ile; "…sübuta ilişkin delillerin dosya içeriğiyle çelişmesi nedeniyle mahkumiyet kararının yerinde olmadığı anlaşıldığından…" bozulmasına hükmedildiği; bozmadan sonra yargılama yapan Yerel Mahkemece 18.11.2020 tarihli oturumda bozma ilamı okunarak sırayla sanık müdafiine, katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ve Cumhuriyet savcısından bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, yine herhangi bir söz hakkı verilmeyen Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafiine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
"1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya "Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez." cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 251. ve CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hüküm¬leri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muha¬keme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul, s.193, 936-937.); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s.258-262.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 18.11.2020 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan "Uyulsun" şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Öte yandan direnme kararına konu hükmün kurulduğu 18.11.2020 tarihli oturumda sadece Cumhuriyet savcısına bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulmasından sonra duruşmada hazır bulunan katılan bakanlık vekili ve sanığa söz hakkı tanınmamadan yargılamanın bitirilmesi CMK'nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılıklar nedeniyle Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükmün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan, hazır bulunan sanık müdafiine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve CMK'nın 216/1. maddesine aykırı olacak şekilde duruşmada hazır bulunan katılan bakanlık vekili ve sanık müdafiine söz hakkı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 18.11.2020 tarihli ve 124-285 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan, hazır bulunan sanık müdafiine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve CMK'nın 216/1. maddesine aykırı olacak şekilde yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.07.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.