Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 03.11.2008 gün ve 2005/448 E., 2008/575 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 16.12.2009 gün ve 2009/5025 E, 11859 K. sayılı ilamıyla;
(...Davacı vekili müvekkili ile davalı arasında uzun yıllardan bu yana süregelen satım ilişkisi olduğunu, akreditif belgelerine ve uygulamaya göre konşimento tarihinden itibaren 120 gün ödenmesi gereken fatura bedellerinin ödenmediğini; gönderilen ihtara verilen cevapta borcun kabul edildiğini iddia ederek 134.328,77 EUR alacağın ödeme günleri göz önünde tutularak reeskont faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; yargılama aşamasında alacağının, yapılan ödeme nedeniyle 124.328,77 EUR olduğunu bildirmiştir.
Davalı şirket vekili ihtarnamede borcun kabulüne dair bir beyanda bulunmadıklarını, aksine ihtilaf bulunduğunu ve bunun uzlaşma yolu ile giderilmesi gerektiğini; yapılan ödemeler sonucunda borcun sona erdiğini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuş; ayrıca sipariş edilen ve bedeli ödenen malın eksik gönderildiğini ileri sürerek 3.612,-EUR alacağın tahsiline karar verilmesini karşı dava olarak istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılamaya ve toplanan delillere göre İstanbul 18. Noteri kanalı ile gönderilen 22.03.2005 tarihli cevabi ihtar içeriğinden ve öncesinde düzenlenen ödeme planından, dava konusu alacağın davalının kabulünde olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile 124.328,77 EUR alacağın 22.03.2005 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesinde gösterilen oranlarda faiz işletilmek suretiyle tahsiline; malların eksik gönderildiği anlaşıldığından karşı davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan ve davalı yanca keşide edilen ihtarnamede borcun kabul edildiğine dair bir beyan bulunmamaktadır.
Davacı yanca dayanılan ve mahkemece hükme esas alınan taksitlendirme talebinin orijinalinin dava dışı I…
…. G…
…. ve A…
….. M…
….. San. ve Tic. AŞ. başlığını taşıdığı, ancak belgenin noterlikçe onaylı tercümesinde bu şirket yerine davalı şirketin unvanının yazıldığı anlaşılmış; davalı yan vekili bu hususu belirterek, anılan belgenin müvekkili şirketçe düzenlenmediğini yargılama ve temyiz aşamalarında da ileri sürmüştür.
Dava dışı bir şirketçe düzenlendiği anlaşılan taksitlendirme talebinin, davalı yandan sadır olmuşçasına hükme esas alınması doğru değildir. Bu durumda mahkemece açıklanan bu yön ve dosyadaki diğer deliller üzerinde durularak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDENLER : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Mahkemenin davanın kısmen kabulü yönündeki kararı; Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçelere ilaveten karar düzeltme aşamasında ibraz edilen evrak dikkate alınarak direnme olarak adlandırılan karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında, işin esasına girişilmeden önce yargılama sırasında ileri sürülmeyen ancak karar düzeltme aşamasında ibraz edilen belgenin direnme olarak adlandırılan kararın gerekçesine dayanak alınması karşısında, bu hükmün gerçekte direnme kararı mı yoksa yeni bir hüküm niteliğinde mi olduğu, dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu'nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak ele alınmıştır.
İlkin belirtilmelidir ki; 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429.maddesinin 2.ve 3.fıkraları gereğince, direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için; açıkça bozma ilamına uyulmamış olması, bozmadan esinlenilerek eylemli uyma anlamına gelecek herhangi bir araştırma yapılmaması ve yeni delil toplanmaması, bozulan ilk kararda yer alan hususlar direnmeye konu edilerek gerekçenin ilk karardaki ana çerçeveden çıkılmadan sadece onu güçlendirmeye yönelik olmak üzere yasal sınırlarda genişletilerek oluşturulması gerekmektedir.
Şu hale göre, ön sorunun çözümlenmesi için temyize konu kararların açıklanan özellikleri taşıyıp taşımadığının irdelenmesi gerekir.
Bozma üzerine mahkemece, ilk kararda direnildiğinden bahisle aynı hüküm sonucu oluşturulmuş; ne var ki, ilk kararın gerekçesinde yer almayan 28.12.2004 tarihli belge dikkate alınarak direnme olarak adlandırılan karar verilmiştir.
Mahkemenin ilk hükmünde yer almayan, Özel Dairenin denetiminden de geçmeyen, dosyaya ilk defa karar düzeltme aşamasında giren belgeye dayalı bu gerekçesinin, ilk kararı güçlendirmeye yönelik ve yasal sınırlarda genişletilmiş bir gerekçe olduğunu kabule olanak bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece verilen ve direnme kararı olarak adlandırılan temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi ise, Hukuk Genel Kurulu'na değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 06.07.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.