Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

SAYISI : 2018/5 E., 2018/12 K.

1. Taraflar arasındaki kadastro tespitine itiraz davasından dolayı, bozma kararı üzerine direnme yoluyla verilen ... Kadastro Mahkemesinin 28.06.2018 tarihli ve 2018/5 Esas, 2018/12 Karar sayılı kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.07.2023 tarihli ve 2021/(16)8-379 Esas, 2023/746 Karar sayılı kararının karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı asıl tarafından verilen dilekçeyle talep edilmiştir.

2. Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

3. Davacı dava dilekçesinde; ... ili, ... ilçesi, ... köyünde yapılan kadastro tespit çalışmaları sırasında müvekkilinin eklemeli olarak 100 yılı aşkın bir zamandır zilyet ve tasarrufunda bulunan taşınmazın Hazine adına tespit edildiğini, yapılan tespitin hatalı olduğunu ileri sürerek kadastro tespitinin iptali ile 102 ada 395 parsel sayılı taşınmazın müvekkili adına tespit ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

4. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın ... niteliği ile Hazine adına tespit gördüğünü, imar ve ihya durumunun bulunmadığını ve taşınmazın tarıma elverişli hâle getirilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı

5. ... Kadastro Mahkemesinin 18.06.2010 tarihli ve 2009/31 Esas, 2010/38 Karar sayılı kararı ile; davacının kendisine verilen süre içerisinde keşif giderlerini yatırmadığı, dolayısıyla iddiasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

6. ... Kadastro Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

7. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 03.10.2011 tarihli ve 2010/7110 Esas, 2011/5054 Karar sayılı kararı ile; "...3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 36. maddesinin, ispat külfeti kendisine düşen taraf aleyhine uygulanabilmesi için öncelikle dosyanın keşfe hazır hale getirilmesi, bunun için uyuşmazlığı niteliğine göre taraflardan tanıkları ve diğer delillerinin sorulup saptanması, dayanılan kayıtlar varsa celbedilip dosyaya konulması, komşu parsel tutanak ve dayanaklarının getirtilmesi, yerel bilirkişi adaylarının isimlerinin zabıta aracılığı ile tespit edilmesi gerekir. Dosyanın keşfe hazır hale getirilmesinden sonra belirlenecek keşif günü ile ilgili ara kararında hakim, katip, mübaşir, yerel bilirkişi adayları, taraf tanıkları, uzman bilirkişilere verilecek ücretler, vasıta parası ve yapılacak tebligatlarla ilgili masraflar kalemler halinde gösterilip, bu ücretlerin temini ve yatırılması için ilgililere makul bir süre tanınmalı, ilgiliye tanınacak süre ile keşif günü arasında bilirkişi adayları, taraf tanıkları ve uzman bilirkişilere çıkarılacak davetiyelerin muhatabına ulaşabilmesi için yine uygun bir sürenin bulunmasına özen gösterilmeli, bu ara kararına uymamanın sonuçları, hazır bulunan davacılara ihtar edilip, hazır bulunmayanlara usulen tebliğ edilmelidir. Somut olayda; komşu parsel tutanak ve dayanakları getirtilmemiş, taşınmazın sınırında mera parseli bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların komşu köylerden seçilmesi gerektiği düşünülmeden, keşif yerinde aynı köyden isimleri belirlenen beş kişinin hazır olması kararlaştırılmış olduğu gibi, mahkemece hükme dayanak yapılan ara kararda teknik bilirkişilerin ve davacı tanıklarının keşif mahallinde hazır bulunmaları için yapılacak tebligat masrafları gösterilmemiş ve yerel bilirkişiler ile tespit bilirkişileri için tebligat gideri yatırılmasına karar verildiği halde, aynı zamanda bu bilirkişilerin keşif günü ve saatinde keşif mahallinde hazır edilmeleri için ilçe jandarma komutanlığına yazı yazılmasına karar verilerek karışıklık yaratılmıştır. Hal böyle olunca, dosya keşfe hazır hale getirilmeden keşif kararı verilmesi isabetsiz olduğu gibi, bir an için keşif kararının yerinde olduğunun kabul edilmesi halinde dahi, açıklanan nedenlerle usulüne uygun olmayan ara kararına dayanılarak verilen kesin süreye uyulmaması nedeniyle keşif delilinden vazgeçildiği kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş olması da isabetsiz..." olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı

8. ... Kadastro Mahkemesinin 20.07.2012 tarihli ve 2012/5 Esas, 2012/35 Karar sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucu; dava konusu taşınmazın kadastro çalışmaları esnasında ... vasfı ile tespit edildiği, yapılan keşif sonucunda taşınmaz üzerinde uzunluğu 50 cm olan otlar görüldüğü, taşınmazın düz sayılabilecek bir alanda bulunduğu ve komşu şahıs arazileri ile aynı mahiyette olduğu, bu taşınmazın iki hududunda bulunan mera parselinin daha çok yüksek alanlara doğru uzanan, dağlık ve engebeli, bitki örtüsünün tamamen yok olduğu alanlara tekabül ettiği, dava konusu taşınmazın gerek bitki örtüsü gerek toprak yapısı itibariyle mera vasıflı taşınmazdan ayrıldığı, keşif esnasında dinlenen mahalli ve tespit bilirkişileri davacının kardeşiyle aralarında 1999 yılında harici taksim yaptıklarını ve o tarihten beri davacının taşınmazı ot biçtirerek sürekli kullandığını beyan ettikleri, keşif esnasında davacının da Kocaeli ilinde ikamet ettiğini ancak ... köyünde büyükbaş hayvanının bulunduğunu, taşınmazdaki otları biçtirerek hayvanlarına yedirdiğini, taşınmazı yaklaşık 13 senedir bahsettiği şekilde kullandığını beyan ettiği, öncesinde de taşınmazın davacının anne, baba ve atalarının zilyetliğinde bulunduğunun mahalli bilirkişilerle tespit bilirkişisinin beyanlarından anlaşıldığı, yapılan keşifte davacının dayandığı tapu kaydının dava konusu yere ait olduğunun anlaşıldığı gerekçesi ile davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın davalı ... adına yapılan tespitinin iptali ile kadastro tespit tutanağında belirtilen miktar, ölçü ve vasıf ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

9. ... Kadastro Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 17.12.2012 tarihli ve 2012/8393 Esas, 2012/10855 Karar sayılı kararı ile; "...Mahkemece davacı dayanağı tapu kaydının dava konusu taşınmazı kapsadığı, çekişmeli taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan mera niteliğindeki yerlerden olmadığı kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma ve uygulama hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Davacı ile dayanağı tapu kaydının malikleri arasındaki akti veya ırsi ilişkinin bulunup bulunmadığı araştırılmamış, dayanak tapu kaydının gayri sabit sınırlı olması nedeniyle miktarıyla geçerli olacağı dikkate alınıp kapsamı buna göre tayin edilmemiş, sınırında mera bulunmasına rağmen yöntemince mera araştırması yapılmamıştır. Sağlıklı sonuca varabilmek için davacının dayanak tapu kaydında adları geçen kişilerle akti veya irsi ilişkileri belirlenmeli, mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan komşu köylerde ikamet eden şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişilerle ve aynı yönteme göre tespit edilecek taraf tanıkları, fen ve üç kişilik ziraat mühendisleri kurulu huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında dayanılan tapu kaydının gayri sabit sınırlı olması nedeniyle kapsamının miktarı ile geçerli olacağı dikkate alınarak uygulanıp kapsamı belirlenmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen sınırlar için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın ilk maliki, intikali ve tasarrufu hususlarında maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı, teknik bilirkişiye uygulanan tapu kaydının kapsamını belirtir ve keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmelidir. Tapu kaydının çekişmeli taşınmazı kapsadığının anlaşılması halinde aynı kayıt kapsamında kalan taşınmazların tutanak örnekleri getirtilerek akıbetleri araştırılmalıdır. Çekişmeli taşınmazın, tapu kaydının miktarına göre kapsamında kalmadığının anlaşılması halinde ise; sınırında mera bulunduğundan öncesinin mera olup olmadığı, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olması halinde imar ve ihyaya konu edilip edilmediği, imar ve ihyaya konu edilmiş ise ihyanın hangi tarihte başlayıp ne zaman bitirildiği yerel bilirkişi ve tanıklara etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözleri komşu parsel tutanak ve dayanakları ile denetlenmeli, üç kişilik uzman ziraat mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulundan taşınmazın niteliğiyle ilgili ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınarak bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece, bu hususlar göz ardı edilerek eksik araştırma ve uygulama ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz …" olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin Üçüncü Kararı

11. ... Kadastro Mahkemesinin kapatılması üzerine dosyanın gönderildiği ... Kadastro Mahkemesinin 19.08.2015 tarihli ve 2013/81 Esas, 2015/30 Karar sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucu; dava konusu taşınmazın batısının 182 sayılı, güneyinin kısmen 201 sayılı, kuzeyinin kısmen 156 sayılı parseller ile çevrili olup kuzeyi, doğusu ve güney sınırları ile beraber uzanan kuru derenin bulunduğu, kuru dereden sonra 394 sayılı mera parselinin geldiği, 394 sayılı mera parseli ile dava konusu 395 sayılı parseli zeminde birbirinden kuru derenin ayırdığı ve sabit sınır oluşturduğu, yapılan keşifte davacının dayandığı 1943 tarihli, cilt no 30, sayfa 89, sıra 1'de kayıtlı tapu kaydı ve geldilerinin mahalli bilirkişilerin ve tanıkların yer göstermeleriyle dava konusu taşınmaza uygulanmaya çalışıldığı, davacının dayanağı tapu kaydının tüm sınırları itibariyle dava konusu taşınmazı da içerisine alacak şekilde çok geniş bir alanı kapsadığının anlaşıldığı, taşınmazın davacının dedesine ait olduğu ve ölümüne kadar kullandığı, ölümü ile taşınmazın davacının babasına kaldığı, babasının da taşınmazı 23-25 yıl kadar önce oğlu olan davacıya bağışladığı, davacının da tapulu taşınmazı aynı şekilde 20 yıldan fazladır kullandığı ve zilyetlik süresinin eklemeli olarak 100 yılı geçtiği, bu durumun teknik bilirkişi raporu, tespit ve yerel bilirkişilerin beyanları ile sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın davalı ... adına yapılan tespitinin iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı

12. ... Kadastro Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

13. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 09.02.2018 tarihli ve 2015/20884 Esas, 2018/748 Karar sayılı kararı ile; "...Mahkemece davacının dayanağı tapu kaydının taşınmazı kapsadığı gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Ne var ki, tapu kaydının gayri sabit sınırlı olduğu önceki bozma ilamında da belirtilmiş olup, kayıt kapsamı miktarı ile değerlendirildiğinde uygulanan tapu kaydının sabit sayılabilecek Saza yolundan itibaren taşınmazın bulunduğu yere ulaşma imkanı olmayıp, bu nedenle taşınmazın kayıt kapsamında kaldığının kabulüne imkan bulunmamaktadır. Taşınmaza bitişik mera parseli ile arada ayırıcı bir unsur bulunup bulunmadığı belirlenmediği gibi, taşınmazın konumu ve eylemli durumu itibarıyla ve dosyaya ekli fotoğraflara göre üzerinde ekonomik amaca uygun zilyetlik bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeyle kabulüne karar verilmesi isabetsiz..." olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

14. ... Kadastro Mahkemesinin 28.06.2018 tarihli ve 2018/5 Esas, 2018/12 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmaz ile komşu taşınmazlar arasında ulaşımı sağlayan aralıkların ve taşıt yollarının bulunduğu, bu aralık yollarından ulaşımın ve elde edilen ... otlarının naklinin sağlandığı, yöredeki bütün taşınmazlara aynı aralıklarla ulaşım sağlandığı gibi aynı ulaşım yoluyla keşif mahalline gidildiği, dava konusu taşınmazın batısının 182 sayılı şahıs parseli, güneyinin kısmen ... vasfında 201 sayılı şahıs parseli, kuzeyinin kısmen tarla vasfında 156 sayılı şahıs parseli olup kuzeyi, doğusu ve güneyi olmak üzere üç sınırı ile beraber uzanan kuru dere ile çevrili olduğu, komşusunda bulunan 394 sayılı mera parseli ile arasında 10 metre derinliğinde ve genişliğinde bulunan derenin ayırıcı unsur olduğu ve taşınmazın bu mera parseline doğru genişleme imkânının bulunmadığı, bu durumun yapılan gözlem ve bilirkişi raporuna ekli fotoğraflardan da sabit olduğu, davacının dayanağı olan 1943 tarihli, cilt no 30, sayfa 89, sıra 1'de kayıtlı tapu kaydının tüm tesis ve tedavülleri ile birlikte dava konusu taşınmaza dört sınırı itibarı ile aynen uyduğu ve geniş bir alanı kapsadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

15. Direnme kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

16. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.07.2023 tarihli ve 2021/(16)8-379 Esas, 2023/746 Karar sayılı kararı ile;

"...26. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, 07.01.2009 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında ... ili, ... ilçesi, ... köyü, ... mevkinde bulunan dava konusu 102 ada 395 parsel sayılı taşınmazın 89.282,00 m2 yüzölçümünde, belgesizden, ... vasfı ile ... ... kızı ... ...'ın zilyet ve tasarrufunda bulunduğu, adı geçenin aynı çalışma alanında kuru arazide edindiği taşınmaz miktarının 100 dönümü geçtiği belirtilerek Hazine adına tespit edildiği, tutanağın askı ilanına çıkarılmasından sonra davacı tarafından zilyetlik sebebine dayalı olarak eldeki davanın açıldığı görülmüş, yargılamanın devamı sırasında ise davacının bu yere ait dedesi adına tapu kaydının bulunduğunu ve dava konusu taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin eklemeli olarak 100 yıla yakın olduğunu ileri sürdüğü anlaşılmıştır.

27. Öncelikle davacının dayandığı 1943 tarihli, cilt no 30, sayfa 89, sıra 1'de kayıtlı tapu kaydının gayri sabit sınırlı olması nedeniyle kapsamının miktarı ile geçerli olacağı dikkate alınarak uygulanıp kapsamı belirlenmelidir. Buna göre uygulanan tapu kaydı 1.000 dönüm olup, Saza yoluna komşu parsellerin miktarı dikkate alındığında tapu kaydının sabit sayılabilecek Saza yolundan itibaren dava konusu taşınmazın bulunduğu yere ulaşma imkânı olmayıp, bu nedenle taşınmazın kayıt kapsamında kaldığının kabulüne imkân bulunmamaktadır. Diğer taraftan, davacı dava dilekçesinde dava konusu 102 ada 395 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin eklemeli olarak 100 yıla yakın olduğunu ileri sürerek adına tesciline karar verilmesini talep etmiş ise de 03.07.2012 tarihinde yapılan keşifte kardeşleri ile yaptığı taksim sonucu dava konusu taşınmazın kendisine düştüğünü, 02.06.2015 tarihinde yapılan keşifte ise bu yerin babası tarafından kendisine bağışlandığını beyan etmiştir. Kadastro tutanağına göre taşınmaz miktar fazlası olarak davalı ... adına tespit edilmiş olup, dosya kapsamına göre davacının taşınmaz üzerinde ekonomik amaca uygun zilyetliğinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yine keşif esnasında çekilen fotoğraflardan taşınmaza bitişik mera parseli ile arasında ayırıcı bir unsur bulunmadığı da görülmüştür.

28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının dayandığı tapu kaydının dava konusu yeri de içine alacak şekilde geniş bir alanı kapsadığı, mera parseli ile dava konusu yer arasında bulunan kuru derenin ayırıcı unsur olduğu ve davacının ekonomik amaca uygun zilyetliğinin de bulunduğu, açıklanan sebeplerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

29. Hâl böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle uygulanan tapu kaydının Saza yolundan itibaren taşınmazın bulunduğu yere ulaşma imkânı olmayıp, bu nedenle taşınmazın bu tapu kaydı kapsamında kaldığının kabulüne imkân bulunmadığı, mera parseli ile arada ayırıcı bir unsur olmadığı gibi taşınmazın konumu ve eylemli durumu itibarıyla ve dosyaya ekli fotoğraflara göre üzerinde ekonomik amaca uygun zilyetliğin de bulunmadığı anlaşıldığından Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Hukuk Genel Kurulu Kararına Karşı Karar Düzeltme İstemi

17. Hukuk Genel Kurulu kararına karşı süresi içinde davacı asıl karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

II. UYUŞMAZLIK

18. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kadastro tespitine itiraz istemli eldeki davada, davacının dayandığı eski tarihli tapu kaydının dava konusu taşınmazı kapsayıp kapsamadığı, davacının ekonomik amaca uygun zilyetliğinin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

19. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavramların ortaya konulmasında yarar vardır.

20. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 20 nci maddesinde kayıt ve belgelerin kapsamının ne şekilde tayin edileceği düzenlenmiştir. Kanun'un 20/A maddesine göre tapu kayıtlarının kapsadığı yer tayin edilirken, tapu kayıtları ve belgeler, harita, plan ve krokiye dayanmakta ve bunların yerlerine uygulanması mümkün bulunmakta ise harita, plan ve krokideki sınırlara itibar olunacağı; 20/B maddesinde harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise sınır yerlerine itibar edilerek kapsamının belirleneceği hüküm altına alınmıştır.

21. 3402 sayılı Kanun'un 20/C maddesi hükmüne göre; "Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise, bunlarda gösterilen miktara itibar olunur. Ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibariyle belli bir yeri kapsıyorsa, tespit o sınır esas alınarak yapılır" şeklindedir. Gerçekten de belgenin birbiri ile bağlantısız, değişmeye ve genişletilmeye elverişli sınırları göstermesi hâlinde kayıtların kapsamının miktarına göre belirlenmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle; tapu kaydı sabit sınırlı değilse kayıt üzerinde yazılı olan miktar kadar geçerlidir ve kapsamı da bu miktara eşit şekilde tayin edilmelidir.

22. Bu açıklamalardan sonra zilyetlikle kazanma olgusu yönünden de bir takım açıklamalar yapılması gerekmektedir.

23. 3402 sayılı Kanun'un "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" başlıklı 14 üncü maddesinde;

"Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir..." hükmü yer almaktadır.

24. Açıklanan Kanun hükmüne göre, olağanüstü zamanaşımı yolu ile taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin temel koşulların 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinde hüküm altına alındığı görülmektedir. Buna göre; tapuda kayıtlı olmayan bir taşınmazı aralıksız ve nizasız yirmi yıllık süreyle malik sıfatı ile elinde bulunduran ve zilyedi olan kişi, taşınmazın kendi mülkü olmak üzere adına tescilini talep edebilir.

25. Uygulama ve teorideki açıklamalara göre 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinde hüküm altına alınan koşulları, taşınmaza ilişkin koşullar ve zilyetliğe ilişkin koşullar olarak ikiye ayırmak mümkündür. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların zamanaşımına dayanılarak kazanılabilmesi için taşınmazın özel mülkiyete elverişli olması, zamanaşımı ile kazanılmasını yasaklayan bir kanun hükmünün bulunmaması ve taşınmazın kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmazlardan olmaması gerekir. Taşınmaz üzerinde sürdürülmesi gerekli olan zilyetliğin ise malik sıfatı ile aralıksız ve nizasız ve yirmi yıllık süreyle olması gereklidir.

26. 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğinin süresi çekişmesiz ve aralıksız yirmi yıl olarak kabul edilmiştir. Kazanmayı sağlayan zilyetliğin lehine olan tarafça kanıtlanması gerekir. Maddi olaylardan olan zilyetlik her türlü delille kanıtlanabilir.

27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, 07.01.2009 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında ... ili, ... ilçesi, ... köyü, ... mevkinde bulunan dava konusu 102 ada 395 parsel sayılı taşınmazın 89.282,00 m2 yüzölçümünde, belgesizden, ... vasfı ile ... ... kızı ... ...'ın zilyet ve tasarrufunda bulunduğu, adı geçenin aynı çalışma alanında kuru arazide edindiği taşınmaz miktarının 100 dönümü geçtiği belirtilerek Hazine adına tespit edildiği, tutanağın askı ilanına çıkarılmasından sonra davacı tarafından zilyetlik sebebine dayalı olarak eldeki davanın açıldığı görülmüş, yargılamanın devamı sırasında ise davacının bu yere ait dedesi adına tapu kaydının bulunduğunu ve dava konusu taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin eklemeli olarak 100 yıla yakın olduğunu ileri sürdüğü anlaşılmıştır.

28. Mahkemece 03.07.2012 tarihli keşif sırasında yapılan gözlemde; dava konusu taşınmazın üzerinde yaklaşık 50 cm uzunluğunda otların bulunduğu, düz bir alanda olduğu, toprak yapısı, eğim durumu, bitki örtüsü açısından şahıs arazileri ile aynı mahiyette olduğu, mera parseli ile arasında bariz bir eğim farkının bulunduğu, mera vasıflı arazinin dağın yamaçlarına doğru uzandığı, yüksek yerlerde olduğu, bitki örtüsünün tamamen yok olduğu, dava konusu taşınmazın ise komşuları konumunda bulunan şahıs arazileri ile aynı bitki örtüsü ve toprak yapısına sahip olduğu hususunun zapta geçirildiği anlaşılmıştır.

29. 03.07.2012 tarihinde yapılan keşifte beyanları alınan mahalli ve tespit bilirkişileri ise dava konusu taşınmazın davacıya ait olduğunu, ona atalarından kaldığını, annesi 1999 yılında Fransa'ya göç edince taşınmazın o tarihten beri davacının kullanımı ve tasarrufunda bulunduğunu beyan etmişlerdir.

30. Mahallinde 03.07.2012 tarihinde yapılan keşif sonrası alınan 09.07.2012 tarihli fen bilirkişi raporunda davacının dayandığı 1943 tarihli, cilt no 30, sayfa 89, sıra 1'de kayıtlı tapu kaydının mevkii ve hudutları itibari ile mahalli bilirkişilerin yer gösterme ve beyanlarına göre dava konusu 102 ada 395 sayılı parsel ile birlikte çok büyük bir alanı kapsadığı, 10.07.2012 tarihli ziraat bilirkişi raporunda ise dava konusu taşınmazın doğusu ve güneyinde mera parseli, kuzeyi ve batısında ... vasıflı parsellerle çevrili olduğu, kuzeyi ve batısında yer alan komşu parselleri ile aynı özellikleri taşıdığı ve hâli hazırda ... vasfıyla kullanıldığı, toprak yapısı, coğrafi yapı ve bitki örtüsü açısından özel mülkiyet kullanım ve tasarrufunda olan ... vasfı taşıyan tarım arazisi olduğu belirtilmiştir.

31. Mahkemece 02.06.2015 tarihli keşifte yapılan gözlemde; dava konusu 102 ada 395 parsel sayılı taşınmazın batısında 182 sayılı parsel, güneyinde kısmen 201 sayılı parsel, kuzeyinde kısmen 156 sayılı parselin bulunduğu, kuzeyinde, doğusunda ve güneyinde taşınmazın sınırları ile beraber uzanan dere olduğu, bu derenin aktif dere olmayıp hâlen kuru dere olduğu, kuru dereden sonra 394 sayılı mera parselinin geldiği, 394 sayılı mera parseli ile dava konusu 395 sayılı parseli zeminde mevcut olan kuru derenin ayırdığı, mera parseli ile dava konusu parselin bitki örtülerinin birbirinden farklı olduğu hususunun zapta geçirildiği anlaşılmıştır.

32. 02.06.2015 tarihinde yapılan keşifte beyanları alınan mahalli ve tespit bilirkişileri, dava konusu taşınmazın davacının dedesine ait olduğunu ve ölümüne kadar kullandığını, ölümü ile taşınmazın davacının babasına kaldığını, ot biçmek suretiyle tarım arazisi olarak kullanıldığını, davacının da tapulu taşınmazı aynı şekilde 20 yıldan fazla süredir kullandığı ve zilyetlik süresinin eklemeli olarak 100 yılı geçtiğini, dava konusu taşınmaz ile mera parseli arasında kuru dere olduğunu, taşınmazın Hazine ile ilgisinin bulunmadığını beyan etmişlerdir.

33. Mahallinde 02.06.2015 tarihinde yapılan keşifte alınan fen bilirkişi raporunda davacının dayandığı 1943 tarihli, cilt no 30, sayfa 89, sıra 1'de kayıtlı tapu kaydı sınırı ile kadastro paftasını üst üste çakıştırma sonucunda tapu kaydının dava konusu parseli de kapsadığı, ziraat mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulu raporunda ise dava konusu taşınmazın bulunduğu yerin ilçe merkezine oranla daha yüksek olduğu, yörede bu tür yerlerin ... olarak kullanıldığı, dava konusu taşınmaz ile mera parseli arasında 5-10 metre derinliğinde ve yer yer 4-5 metre eninde kuru derenin bulunduğu, mera parselinin dava konusu parsele göre daha engebeli ve taşlık olduğu, dava konusu taşınmazın ... tarımına uygun olduğu, ... olarak kullanıldığı ve dolayısıyla ... vasfında taşınmaz olduğu belirtilmiştir.

34. Bu durumda yapılan keşif, mahkeme gözlemi, mahalli ve tespit bilirkişilerinin beyanları ile dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmazın kuzeyi, doğusu ve güney sınırları ile beraber uzanan kuru derenin bulunduğu, kuru dereden sonra 394 sayılı mera parselinin geldiği, 394 sayılı mera parseli ile dava konusu 395 sayılı parseli zeminde birbirinden kuru derenin ayırdığı, ... Tapu Sicil Müdürlüğünün yazısına göre davacının dayandığı tapu kaydının revizyon görmediği, alınan bilirkişi raporlarına göre bu tapu kaydının tüm sınırları itibarıyla dava konusu taşınmazı da içerisine alacak şekilde çok geniş bir alanı kapsadığı, taşınmazın davacının dedesine ait olduğu ve ölümüne kadar kullandığı, ot biçmek suretiyle tarım arazisi olarak kullanılan taşınmazda davacının da aynı şekilde 20 yıldan fazla süredir zilyet olduğu ve zilyetlik süresinin eklemeli olarak 100 yılı geçtiği anlaşılmaktadır.

35. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçeyle onanması gerekmiştir.

36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; uygulanan tapu kaydının Saza yolundan itibaren taşınmazın bulunduğu yere ulaşma imkânı olmayıp bu nedenle taşınmazın bu tapu kaydı kapsamında kaldığının kabulüne imkân bulunmadığı, mera parseli ile arada ayırıcı bir unsur olmadığı gibi taşınmazın konumu ve eylemli durumu itibarıyla ve dosyaya ekli fotoğraflara göre üzerinde ekonomik amaca uygun zilyetliğin de bulunmadığı gerekçesi ile karar düzeltme isteminin reddi gerektiği görüşü ile davacının dayandığı tapu kaydının uygulanmasının mümkün olmadığı ancak ot biçmek suretiyle kullanılan taşınmazda ekonomik amaca uygun zilyetliğin gerçekleştiği ve karar düzeltme isteminin bu değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşleri ileri sürülmüş ise de bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

37. Hâl böyle olunca karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 12.07.2023 tarihli ve 2021/(16)8-379 Esas, 2023/746 Karar sayılı bozma kararının kaldırılarak; bu defa yapılan inceleme sonucunda usul ve yasa hükümlerine uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı asılın karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 12.07.2023 tarihli ve 2021/(16)8-379 Esas, 2023/746 Karar sayılı bozmaya ilişkin kararının KALDIRILMASINA,

Direnme kararının ONANMASINA,

Karar düzeltme harcının yatırana geri verilmesine,

06.12.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.