Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

Taraflar arasındaki "senet iptali, sözleşmenin uyarlaması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Antalya Asliye Birinci Hukuk Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 12.9.1994 gün ve 1994/377-674 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi'nin 12.9.1995 gün ve 1995/4961-6268 sayılı ilamı ile (...Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketten satın aldığı kamyonun bir kısım bedelini diğer davalı bankadan aldığı döviz kredisiyle ödediğini, bankaya borcun aylık (3000) DM. olarak ödenmesinin kararlaştırıldığını, davalı şirketin de kredi borcunda kefil durumunda olduğunu, ancak değişen ekonomik koşullar nedeniyle taksitlerin ödenemez hale geldiğini ileri sürerek, DM. bazında düzenlenen senetlerin iptalini, her senet için borcun (30.000.000) lira olarak belirlenmesini ve sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı banka vekili cevabında, sözleşme şartlarının değiştirilemeyeceğini, iddianın yerinde olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; taraflar arasında düzenlenen sözleşmeden sonra edimler arasında beklenmedik bir halin olmadığı, satın alınan ithal kamyonun yurt dışında (DM.) bazından fiyatında değişiklik olmadığı, davalı şirketin sözleşmede kredi kefili bulunduğu için hakkındaki davanın husumet yönünden reddi gerektiği gerekçesiyle, her iki davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı, davalı bankadan, dövize endeksli kredi aldığını ve dövizde beklenmeyen kur artışları olduğunu ileri sürerek, alınan bu kredi için geri ödemeler bakımından, uyarlamaya karar verilmesini istemiştir. Davalı banka, bu kredi için Türk Lirası karşılığında herhangi bir uyarlamaya ilişkin, davacıya öneri getirmemiş ve ayrıca kredi sözleşmesinde de, bu yönde bir hüküm bulunmadığı anlaşılmıştır. Başka bir deyişle, davalı banka, dövize endeksli geri ödemeler bakımından, Türk Lirası ödemeler önermemiş ve kredi sözleşmesinde de, davacı yararına, dövize bağlı değil de, Türk, Lirası karşılığı ödemeler için hükümler olmadığı gözlenmiştir.

Kredi borçlusu davacı, davalı bankaya olan kredi borcu yönünden, olağanüstü hallerin oluştuğunu ileri sürmesine karşın, davalı banka aksine olarak, bu iddiayı kabul etmemiş ve kredinin geri ödemelerinin dövize bağlı olarak yapılması gerektiğini savunmuş bulunmaktadır. Ekonomik ağırlıklı, Nisan 1994 günlü kararların, bankaların kredileri yönünden, özellikle kredi borçluları için olumsuzluk doğurup doğurmadığı, uygulamada tartışma konusu olmakla beraber, bankaların genel temayülü olarak, kredilerdeki geri ödemelerin Türk Lirası'na çevrilmesinin önerildiği de bir gerçektir. İşte, bu genel uygulama gözönüne alınarak, davalı bankanın iyiniyetli olarak, davacı borçluya karşı, Türk Lirası bazında bir öneri getirmesinin uygun olacağı hususu gündeme gelmiştir. Bu nedenle, davacı tarafa, işbu dava için borçlu olduğu kredi yönünden Türk Lirası'na bağlı olarak geri ödemeler bakımından bir uyarlama isteyip istemeyeceği ve istemi halinde davalı bankanın, eğer bu krediyi Türk Lirası bazında açmış olması halinde ne miktar aylık ödemeleri kabul edeceği ve bu kabulün, kredinin ilk açılışından itibaren ne olması gerektiği sorularak saptanması ve tarafların anlaşamaması halinde, bu yönler için bilirkişi kurulu raporu alınması ve bu raporda, kredinin Türk Lirası olarak açılan hallerde ödemelerin ne olduğunun saptanması ve sonucu çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davacı vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Hukukumuzda, sözleşmeye bağlılık ilkesi (Ahde vefa-pacta Sunt Servanda) yanında sözleşme serbestisi ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre kişiler, özel hukuk alanında özel ve tüzel kişilerle olan ilişkilerini, var olan hukuk düzeni içinde kalmak koşuluyla diledikleri gibi düzenlemek, diledikleri konuda diledikleri ile diledikleri tipte sözleşme yapmak hak ve özgürlüğüne sahiptirler. Bu olanak, Borçlar Kanununda öngörülen (sözleşme serbestliği) ilkesinin bir sonucudur ve bu hak ve irade özerkliği (sözleşme hürriyeti) kavramı, Anayasa tarafından teminat altına alınmıştır.

O halde kişiler sözleşme serbestliği ilkesine göre "kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya nev'i şahsına münhasır sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, hukuka (yani buyurucu ve yasak koyan hukuk kurallarına), ahlak ve adaba aykırı olmamak şartıyla kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşmelerin fizyonomisinini (tipini) değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde serbestçe tayin etmek hakkını haizdir. Diğer taraftan, Devletin; para ve kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının düzenli işlemelerini sağlayıcı tedbirler yanında, tüketicileri koruyucu tedbirleri de alacağı Anayasa tarafından düzenlenmiştir (Anayasa md.167 ve 172).

Ahde vefa ilkesine göre; sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalı ve hükümlerine riayet olunmalıdır. Sözleşmeye bağlılık ilkesi hukuki güvenlik, doğruluk ve dürüstlük kuralının bir gereği olarak, sözleşme hukukunun temel ilkelerinden biridir. Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde, edimler arasında mevcut olan denge şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. Buna göre akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse, artık taraflar sözleşme ile bağlı olmamalıdır. Bu görüş doktrinde "Emprevizyon Teorisi" adıyla anılır (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7. Bası, İst. 1993, sh. 1005). İşte edimler arasındaki dengeyi aşırı derece bozan olağanüstü haller harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki olağanüstü yükselmeler, şok develüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi hallerde sözleşmeye bağlılık ile sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve artık sözleşmeye sıkı sıkı bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet (MK. md. 2/2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Bu adaletsiz sonuçları bertaraf etmek için, bugün İsviçre-Türk Hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır. Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin, olağanüstü değişmeler yüzünden alt üst olması, borcun ifasını güçleştirmesi ve belkide imkansız hale gelmesi durumunda "işlem temelinin çökmesi" gündeme gelir. Bu gibi hallerde emprevizyon veya Clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde kurulmuş olan bir sözleşmede değişikliklerin yapılması için hakimin sözleşmeye müdahalesi istenebilecektir. Hakim, bu gibi hallerde ya sözleşmeyi ortadan kaldıracak, ya da sözleşme koşullarının olağanüstü olgulara uyarlanmasına ve böylece sözleşmede bozulmuş olan dengeyi yeniden sağlayacaktır. Öğreti ve uygulamada tarafların yaptığı akidde, önceden açık veya kapalı olarak koşulların olağanüstü ölçüde değişmesi işlem temelinin kısmen veya tamamen çökmesi halinde, adalet, doğruluk ve dürüstlük kurallarına dayanarak "Akdi Uyarlama" benimsenmiştir (Bkz. Kemal Tahir Gürsoy, Hususi Hukukta Clausula Rebus Sic Stantibus, Emprevizyon Nazariyesi, 1950, sh: 50 vd.; Kemalettin Birsen, Medeni Hukuk Dersleri,1945, sh: 73 vd.; Ferit Hakkı Saymen, Türk Medeni Hukuk, Cilt:1, Umumi Prensipler,1948, sh. 284 vd.; Borçlar Hukuku, Tekinay (Akman/Burcuoğlu/Altop) 7. Bası, İst. 1993 sh:1005; M. Kemal Oğuzman, Borçlar Hukuku Dersleri, Cilt:1, 4. Bası, İst.1987, sh:123; İbrahim Kaplan, Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Sözleşmenin Yorumu, Sözleşmenin Tamamlanması, Sözleşmenin Değişen Hal ve Şartlara Uyarlanması, Ank.1987, sh:113 ve 114; Hatemi/Serozan/Arpacı, Borçlar Hukuku Özel Bölüm, İst. 1992, sh: 186 vd.; Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, Prof. Dr: Haluk Burcuoğlu, İst.1995, sh: 4 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 3.2.1988 gün, E:1987/11-411, K:1988/66; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1.7.1992 gün, E: 1992/13-360, K: 1992/425; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 6.4.1995 gün, E:1995/145, K:1995/3339 sayılı içtihatları). Sırası gelmişken hemen belirtelimki; bu davalarda hakimin gözönünde tutacağı temel esaslar genel hatları ile şunlar olabilir: Sözleşmeye bağlılık ve saygı esastır, uyarlama daima yardımcı çözüm olarak düşünülmelidir. Karar verilirken sözleşmeye yönelik ve bağlantılı değerlendirmeler yapılmalı, özellikle tarafların farazi iradeleri yani taraflar sözleşmede açık kalmış hukuki meseleyi sözleşmenin in'ikadı sırasında düzenlemiş olsalarda doğru ve makul düşünen taraflar olarak neyi karalaştırabileceklerinin tesbitine önem verilmelidir.

Somut olayda davacı, davalılardan H...... Motorlu Vasıtalar Ticaret Sanayi Anonim Şirketi'nden satın aldığı kamyonun bir kısım bedelini, diğer davalı bankadan aldığı dövize endeksli kredi ile ödemiştir. Davacı, aylık 3000 DM.'lık taksitlerle (bonolarla) 36 ayda ödemek üzere 108.000 DM. davalı bankaya borçlanmıştır. Davacı ile davalı banka arasında 24.2.1993 tarih, 80151 nolu özel kredi taahhütnamesi imzalanmıştır. Bonoların 10 adedi ödenmiş, geriye 26 adet bono karşılığı 78.000 DM. borç kalmıştır.

Davacı, ,davalı bankadan davize endeksli kredi aldığını, dövizde beklenmeyen kur artışları olduğunu ileri sürerek, alınan bu kredi için geri ödemeler bakımından uyarlamaya karar verilmesini istemiştir.

Davalı banka, bu kredi için Türk Lirası karşılığında herhangi bir uyarlamaya ilişkin davacıya öneri getirmemiş olduğu gibi, kredi sözleşmesinde de bu yönde bir hüküm bulunmamaktadır. Başka bir deyişle, davalı banka dövize endeksli geri ödemeler bakımından Türk Lirası ödemeler önermemiştir.

Ekonomik ağırlıklı 5 Nisan 1994 kararlarının banka kredilen ve özellikle dövize endeksli kredi borçluları yönünden olumsuzluk doğurup doğurmadığı uygulamada tartışma yaratmıştır.Bankalar genel eyilim olarak iyiniyet gösterip müşterilerine kredi geri ödemelerini Türk Lirası'na çevirme önerisinde bulunmuşlar, buna ilişkin çeşitli seçenekler sunmuşlardır.

Bankalar; hükümetin izniyle faaliyette bulunan, öz kaynaklarından ziyade faiz karşılığında topladıkları mevduatı, Türk ekonomisinin gelişme hedefleri doğrultusunda kredi olarak ekonominin kullanımına sunan ticari kuruluşlardır. Yine başlıca kaynakları; yurt dışından sağlanan prefinansman ve sendikasyon kredilen, bankalararası para piyasası, İnter Bank, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Varlığa Dayalı Menkul Kıymet İhracı Menkul Kıymet Alım Satımı, repo gibi işlemlerdir. Bu kaynaklardan sağlanan olanaklara karşı, faiz ödemesinde bulunurken kur değişmeleri nedeniyle kambiyo zararına maruz kalabilecekleri, kambiyo zararlarını asgariye indirmek ve taahhütlerini karşılayabilmeleri hususunda kur riski ve döviz likiditesi düzenlemelerine, para otoritelerinin (Hazine ve Merkez Bankası) uyguladıkları disponibilete ve mevduat munzam karşılığı yükümlülüklerine uymak zorunda bulundukları, çok açıktır. Öte yandan bu faktörler direk maliyeti oluşturduğu gibi; personel, kira, reklam; kırtasiye, büro makinaları, sabit kıymet amortismanları ve benzeri, unsurların da maliyete ekleneceği belirgindir. Öncelikle belirtelimki, davalı bankanın bu özel durumlarının sözleşmenin uyarlanması yapılırken gözden uzak tutulmamasına özen gösterilmesi gerekir. Az yukarıda açıklanan uyarlama durumunun kendine özgü hukuki esaslarının ışığı altında mahkemece yapılacak iş; daha çok dövize endeksli krediler konusunda uzman ve üniversitenin ekonomi, bankacılık, ticaret hukuku kürsülerinde görevli öğretim üyelerinden bilirkişi kurulu oluşturulmalı, sözleşmede intibak boşluğunun davalı banka tarafından doldurulmak istendiği olgusu dışlanmamalı, davalı banka ile diğer bankalardan dava konusunu kapsayan kredinin Türk Lirası olarak açılmış olması durumunda, hangi miktar ve koşullar altında geri ödemesi yönünden açabilme olanakları araştırılmalı, ekonominin olağanüstü etkinlikleri altında kalan kredinin akdin kurulduğu tarihten dava tarihine kadarki zaman dilimi içerisinde aldığı olumlu ve olumsuz tüm olgular ve seçenekler ve hertürlü alternatifler belirlenmeli, tesbit edilen bu seçeneklere göre, davalı banka kayıtları da incelenerek dava konusu kredi ile aynı miktarlı ve geri ödemesi Türk Lirası olan ve fiilen açılmış bulunan krediler tesbit edilmeli, her iki kredi yönünden gerekçeleri ve dayanakları gösterilmiş Yargıtay denetimine uygun karşılaştırmalar yapılmalı, yine bizzat bankalarca önerilen belli tarihler itibariyle, dondurulmuş olan döviz kurlar çıkış noktası oluşturularak ve bunlar Türk Lirası'na çevrilmek suretiyle aylık taksitler belirlenmeli, daha sonra yabancı para cinsinden edimlerin değişen ekonomik koşullara intibakı işleminde, saptanacak miktarın, öncelikle yabancı para olarak tesbiti yapılmalı, ayrıca bankalarca, yabancı paranın dondurulmasına ilişkin belli öneri tarihleri itibariyle, Türk Lirası karşılığı bulunup; bundan böyle ödemelerin; uyarlanmış Türk Lirası miktarı ile bunun faizi saptanmalı, tüm deliller, belirlenen seçenekler, tarafların amacına uygun objektif iyiniyet, hakkaniyet ve nesafet (MK.. md. 4, 2) kurallarının elverdiği ölçüde ve düzeyde değerlendirilip tartışılmalı, hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Az yukarda açıklanan nedenler altında; Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken eski kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırıdır, direnme kararı bozulmalıdır.

S o n u ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 19.2.1997 gününde oybirliği ile karar verildi.